Köşe Yazıları

Bir Kadının Tasarım Yolculuğu

27 Mayıs 2017

“Yazar mısın?” dediler, “Yazar” değilim ama yazmaya çalışırım dedim. Eğer becerebilirsem arada bir görüşebiliriz. Önce ben ne yapıyorum, azıcık ondan bahsedeyim.

Düğme kadar hallerimden beri süslüydüm ben… Boncuk delisiydim basbayağı. En süslü boncuklu hallerimle örgüydü, iğne oyasıydı, gördüğüm şeyleri yapmaya heves edip, bi’ de üstelik yaşıma göre gayet düzgün yapardım da.

Günlerden bir gün televizyonda camın erimiş halde şekillendirilişini gördüm. Ağzım bir karış açık… Keşke ben de yapabilsem, diye düşündüm… Cam eritmek öyle örgü gibi iki şiş, az iple ev ortamında yapılabilecek bir şey değil tabii. Hayal olarak kaldı kalbimin bir köşesinde.

O arada ben büyüdüm, sanatçılık meslekten sayılmadığından etraftan yönlendirmelerin kurbanı olarak gidip Turizm okudum. Sonra önce seyahat acenteciliğinden, sonra bilumum alakasız konulardan daldım özel sektöre. Eğer sevdiğiniz işi yapmıyorsanız, kariyer hırsınız da yoksa, sadece kazandığınız parayı düşünüyorsunuz mecburen. Öyle böyle derken ofis işlerinden kurtulamadım bir türlü. O arada hala süslüydüm ve bir şeyler yapıp duruyordum. Sene kaç hatırlamıyorum. Bir kolye vardı aklımda, ama bir türlü bulamıyordum hiç bir yerde. Bir kitap buldum takı tasarımı ve yapımı üzerine, temel alet ve malzemeleri en basit haliyle anlatan. Gittim malzemeleri aldım, kolyemi yaptım! Kesmedi, bir şey daha yaptım. Bir şey daha, bir şey daha…. Tek sıkıntım kullandığım malzemeler istediğim kadar iyi değildi. Yine de yaptıklarımı görüp almak isteyen çok oldu o ara. Sonra hayatım biraz karıştı, süs işine bir süre ara verdim mecburen.

Bir gün, hayatımın biraz durulduğu bir ara, “Cam Ocağı” diye bir yer olduğunu keşfettim. İstanbul’da Riva deresinin kıyısında, eskiden Paşabahçe fabrikası olan bir mekan. Sonradan “Cam Ocağı Vakfı”nın kurulmasıyla Türkiye’nin en önemli cam ve sanat merkezi, dünyada hatırı sayılır bir cam okulu haline gelmiş. Önce bir heveslendim oraya gidip öğrenebilirim belki diye, ama onlar İstanbul’da, ben Bursa’da… iş,güç … O zamanlar eğitimler de hep uzun, en az 1-2 hafta. Üstelik fiyatları benim gücümü aşıyor. Bir süre de öyle gidemedim nitekim. Ta 2010 yılına kadar…

2010 yılında tesadüfen Cam Ocağı’nda bir hafta sonu 2 günlük bir boncuk atölyesi olduğunu keşfettim. Yapamayacağımdan korkarak, ama çok heyecanlı, gittim Cam Ocağı’na. İstanbul dışından gelenler için misafirhanesi ve çadır kurmaya uygun nefis bir bahçesi var Cam Ocağı’nın. Ben çadırda kaldım. Selma Düzgören’den aldığım o 2 günlük cam boncuk atölyesi ile cam eritebileceğime ikna oldum ve minik cam atölyemi bundan sonra kurdum. Sonra kitaplar, internet ve deneme-yanılma ile öğrendim ne öğrendiysem.

Ben cam eritme hallerine gömülmüşken, oyuncak niyetine yapılmış bir boncuk dokuma tezgahı geçti elime. Tezgah çok pratik değildi, boncukları da biraz uyduruktu, ama yeni bir şey denemek en sevdiğim şey sonuçta! Fakat yine malzemeler yetersizdi. Bu sefer İstanbul’da bile yoktu aklımdakini yapabileceğim malzemeler. Neyse ki Internet vardı! Azar azar aradım, buldum, aldım malzemeleri. Yine deneme-yanılma ile keşfettim neyi nasıl yapabileceğimi.

Bir satış noktası çıktı derken! E o zaman marka olmak lazım dedim, “Shebnemden” doğdu. Sonra başka noktalar… O gün bu gündür gündüz ofis, gece atölye, sürekli çalışıyorum, yeni şeyler deniyorum, öğreniyorum. Hâlâ süslüyüm… Bütün zamanımı atölyeme ayıramamak, bir de istediğim malzemeye ulaşma zorluğu beni en çok yoran ve canımı sıkan şeyler. Ama yaptıklarımı yapmayı çok seviyorum. Bu, devam etmemi sağlıyor sanırım.

Şimdilerde cam dışında başka malzemeler de kullanmaya başladım. Yogaya merak sardıktan sonra, aslında daha önce reiki aracılığıyla tanıştığım doğal taşlara daha bir yakınlaştım. Geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılan boncuklar var bir de… bir de ahşap ve özel tohumlardan yapılanlar…

Boncuk değil mi, hepsini seviyorum işte!

Şebnem Budak

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

8 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 27 Mayıs 2017 at 12:50

    Şebnemcim, Sen ve Ben ailesine hoş geldin canım. Instagram’dan zevkle takip ettiğim tasarımlarından sonra yazılarını okumak da ayrı bir keyif olacak. O güzel tasarımların ardındaki ruhu bizlere sınırsızca açtığın için teşekkürler. Yazılarla çıktığın yeni yolculuğunun da tasarımdan aldığın zevk kadar keyifli olmasını dilerim.

    • Yanıtla Şebnem Budak 27 Mayıs 2017 at 18:50

      Didemcim, güzel insanlar arasında olmak büyük bir şans. Bu şansı bana verdiğin için teşekkür ederim.

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 27 Mayıs 2017 at 20:17

    Çok zevkliydi, bir sonraki yazını bekliyor olacağım 💜💜

    • Yanıtla Şebnem Budak 27 Mayıs 2017 at 23:17

      Ilgınım çok teşekkür ederim 😊💕

  • Yanıtla Murat GUNEY LARRANAGA 27 Mayıs 2017 at 23:02

    Canım Arkadaşım, ellerine, yüreğine sağlık :))

    • Yanıtla Şebnem Budak 27 Mayıs 2017 at 23:18

      Doktorcum çok çok teşekkürler 😊💕

  • Yanıtla Nihan Deveci 27 Mayıs 2017 at 23:37

    Çok güzel bir yazı. Aldığınız yolu ne iyi anlatmışsınız.

    • Yanıtla Şebnem Budak 28 Mayıs 2017 at 11:18

      Çok teşekkür ederim 😊 💕

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan