Yirmili yaşlarımdayken, bu gün olduğum yaşlara özenip, bu yaşta olmayı hayal etmezdim hiç. Küçükken hep büyümek istersin ya, ben büyümeyi 20’li yaşlar zannediyordum.
18 doğumgünümü, reşit olmayı dört gözle bekledim hep. Gökten sihirli bir değnek değecek de beni bambaşka biri yapacak sanıyordum. Adam yerine konulacaksın kolay mı? Amerikan filmlerinin subliminal mesajıydı sanırım; “18’im artık. Tek başıma eve falan çıkabilirim.” :))
İstediğim, hatta daha da güzeli istemediğim herşey benim kontrolümde olacaktı. Ne büyük bir güç, oy verebilecektim. Ülke yönetimiyle ilgili hak sahibi olacaktım resmen artık. Aman Allahım ben neymişim be 🙃
Üniversite yılları
20’li yaşlarımda üniversite öğrencisiydim. Yani “Özgür”düm artık. İstediğim herşeyi yapabilirdim. Gece 11:30’da Üsküdar’dan Eminönü’ne kalkan son vapura koşa koşa yetişebilir, sonrasında o ıssız, izbe alt geçitlerdeki korkutucu hiçbir şeyi görmeden karanlıkta, kaldığım yurda doğru ilerleyebilirdim. Şimdi düşününce bile tırsıyorum. O ne özgüven, o 😉
İstanbul’a Anadolu’nun bir kasabasından gelmemiştim. İzmit-İstanbul arası bir saat ama “İstanbul yeneceğim seni, bekle” cümlesi, bu şehre yaşamaya gelen belki de herkeste olduğu gibi bende de oluşmuştu. Belki de bu yüzden bu gün beni korkutan birçok şeyin o yaşlarda korkutmasına izin vermedim.
Öğretmenim artık
20’ler bitmeden bir devlet okuluna öğretmen olarak atandım. En son giydiğim etek lisedeki formamın parçasıydı. O kadar uzak mazimiz anlayacağınız etekle. İşte bir de öğretmenliğe başladığım sene giydim. Klasik dar etek, ince çorap. Nasıl da kabustu benim için. Bayağı bir büyümüş gösteriyor insanı o etek yalnız 😉
Anne oldum
30 yaşımda anneydim. Dünyada gözü olan, Internet’in nimetlerinden yararlanan, aklı başında, farkındalığı yüksek, araştıran, öğrenen… Büyümüştüm artık. Bu sefer o kadar emindim kendimden. “Ahhhh o yirmili yaşlar ahhh , nasıl da saf cahil bir tipmişim… 30 iyi oldu, bu yaş tam kendimi bulduğum yaş…” diye düşünüyordum. Ama bir problem var; çocuk ağlıyor, ben ağlıyorum, annem de uzakta, keşke yanımda olsa… Biraz daha zaman var büyümeye sanırım…😉
Hoş geldin 40’lar
30’dan 40’a pat diye geçti zaman, ışınlanmış gibi o kadar çabuk. Bursa ve yalnız ben… Hakikaten öyle… Akşamın bir saatinde tek başıma bir yerden bir yere arabamla gitmem bile sıkıntı bana artık. Nerede o özgür kız? Ödüm patlıyor herşeyden. Feci özlüyorum o özgüveni, korkusuzca, istediğim gibi, istediğim saatte bir yere gitmeyi. Büyümek tek başına kararlar verebilen bir birey olmak iyi güzel de, nedir bu korku o zaman…
Keşke annemler de burada otursa, o zaman herşey daha kolay olacak… Kararlarıma karışılması o kadar da kötü değilmiş, beni büyüten onlarmış meğer….
Hâlâ çocuğum
İzmitteyim şimdi; doğduğum, büyüdüğüm, köklerimin olduğu yerde. 13 yaşındaki oğlumdan da çocuğum bu gün, ergenim, şımarığım. Yemekler, muhabbetler, atışmalar. Yan yanayım herkesle, sevdiklerimle, ailemle. Biraz önce annem gelip; “Kızım kapat şu televizyonu, yat artık.” dedi. “Uykusuz kalacaksın…”
Büyümek
Büyümek mi… Ne acelem var? Babamın gözünün içine, annemin dizinin dibine kurulmuşum bir de… 20’ler… 30’lar… 40’lar… Bir müsade eder misiniz bu büyük sevincime? Küçüğüm, daha çok küçüğüm ve baba evindeyim, dilimde şükürlerle….
Bu yazının şarkısı:
Biraz Uyu, Zakkum & Cem Adrian Düet
Youtube linki için tıklayın.
Gönül Verim
2 YORUMLAR
Kalemine sağlık Gönül. Evet kırklı yaşlar bence yaradanın bize en güzel hediyesi, görebilene, kırklı olabilene 🙏🏻❤️💜💕
Çok teşekkür ederim canım… Dediğin gibi görebilene 🙏😘