Sentez

Bahar

25 Mart 2018

Bahar

Boş koridorla volta atarken çıkardığı sesin farkında olmadan sayıklar gibi bir dizi cümle kuruyor, her iki adımda bir kapıya bakıyordu. Kapıdan biri çıktığı anda içeriye kendini atacakmış gibi her dönüşte bir hamle yapıyordu. Nihayet kapıda hemşire göründüğünde sözünden önce gözündeki manayı anlamaya çalışıp, gözünüz aydın demesiyle birlikte sevinçle hemşireye sarıldı. Dünya adamın gözünün bebeğinde can bulmuşçasına çağlıyor, bebek ise yeni bir can olduğu dünyaya ağlayarak katılmaya çalışıyordu.

Elleri karnının üstüne, hırıltılı nefesinin sesiyle uyandı Sevda.

Gözünü açtığı anda anladı rüyasında ağladığını. Elleriyle gözünün yaşını sildi, doğruldu yattığı yerden. Yanında uyuyan Evren’e baktı. Sözünden, gözünden, ellerinden sevgi taşıran adamın, bir çocuk gibi tasasız yüzünü izledi. Her şeyleri tamamdı sevgileri, saygıları, birbirilerine aşkla bakan gözleri. Bu dünyaya birbirlerini bulmak için gönderildiklerine inanıyor, bu inançla da yaşamlarını cennete çeviriyorlardı. Bir eksikleri vardı ve bu eksikliği andığı her anda boğazına bir yumru otururdu.
Yine aynı eksiğin hissettirdiği yangıyla boğazına oturan yumru daha da derine indi, sel oldu aktı gözünden. Başucundaki suya uzandı, büyük birkaç yudum içtikten sonra ferahlamaya başladı. Bu gün iyi olmalıyım telkiniyle yanaklarındaki yaşları kuruladı, elleriyle saçını geriye itip, yüzünü aydınlattı. Yanında uyuyan adamı uyandırmamaya çalışarak kalktı yataktan.

Mutfakta kahvaltı hazırlayan kadını izleyen biri tasasız, mutluluktan etekleri uçuşan birini görürdü. Az evvelki ağlayan, çaresiz, mutsuz kadın gitmiş yerini mutlu, güçlü bir kadına bırakmıştı. Yalnızca kadınlara kodlanan bir haldi bu. Hızlı duygu geçişlerindeki başarıda gizliydi belki de bu güç.

Bahar

Radyoda sabahın enerjisine uygun hareketli bir şarkı çalıyor, pencerenin önündeki portakal ağacı, baharın habercisi beyaz çiçeklerini açmış, kokusuyla mest ediyordu. Dolaptan masaya koşturan kadın, tam da baharın içine kendine bırakmış, uçuşan beyaz elbisesiyle portakal ağacından kopup mutfağa uçurulmuş bir çiçek gibi görünüyordu.

Ekmekleri kızarttıktan sonra Evren’i uyandırayım diye düşünürken, bir elin beline dolanmasıyla Evren’i hemen yanında bulmuştu. “Sevdam günaydın” diyerek günün ilk öpücüğünü almıştı Evren.

Kahvaltı masasına oturduklarında ikisinin de gözünden akan bir telaş, çekinme vardı. Korkuyla karışmış heyecana esir gözlerini birbirlerinden kaçırıyor, esas konuşmak istedikleri konuya değinmeden, çevresinde dönüp duruyorlardı.

Kaçak oynamaktan ilk sıkılan Sevda oldu.

– Rüyamda bebeğimiz oluyordu, sen doğumhanenin kapısında tur atıyordun telaşla. Kimse yoktu yalnızdın. Ben içerdeyim ama seni görüyorum işte nasılsa, hemşirenin sana gözünüz aydın dediğindeki o yüzünü tarif edemem, başka bir şeydi o bakış, sen başka bir adam olmuştun. Bin tane sen vardı gözünden taşan.

Sözünü bitirirken parmaklarını birbirine dolamış gözünden akanları saklamaya çalışıyordu Sevda.

Evren çenesinden nazikçe tutarak başını kaldırdı Sevda’nın. Elleriyle gözünün yaşını silerken,

– Kadife gülün üzerine düşen yağmur damlalarına dokunuyor gibi hissediyorum gözyaşlarını silerken, yapma! Dökme gözyaşını Sevdam. Biz artık başka bir yoldayız. Dileğimiz bir can dünyaya getirmek, onu yaşatmak, ona mutluklar vermek, bizim olan birçok şeye yenisi eklemek değil mi?

– Evet, bizim olanlara yenileri eklemek.

– Öyleyse bu gözyaşları neden? Biz şimdi yeni bir can dünyaya getirmiş olmuyor muyuz? Bizim kanımızdan, canımızdan olmasa da bir cana el vererek de bunu sağlamış oluyoruz değil mi? Gel hadi.

Ellerinden tutup, mutfaktan çıkardı, çocuk odasının kapısına götürdü.

Yıllarca hayal ettikleri çocukları için boş bırakmışlardı odayı. Bir ara umutları tükenince ardiyeye çevirmişler, içeriye kapattıkları umutlarıyla kapının önünden bile geçmez olmuşlardı. Sonra bir fikir umut olmuştu kalplerinde, evlat edinebilirlerdi.

Önce devlet kaynaklarını araştırdılar; neler yapılması gerektiği, şartlar, talepler, işin resmi boyutu derken kapılıp gittiler bu fikre.

Fikrin demlenme aşamasına geldiler!

Sorgulamalara tutundular bir süre, iç hesaplaşmalara! Hangi tatmin duygusunun peşinden gittiklerini araştırdılar. Ebeveyn olmayı bu kadar çok istemelerinin bencillikten mi, birbirlerine bağlarını daha da güçlendirmek adına mı? Kendi kanlarından, canlarından bir parça olması isteği miydi, toplum baskısı mı bu fikre çekmişti onları?

Günlerce düşündüler, konuştular, araştırdılar ve bir gün bilinçaltının amansız bir oyunu sonrası ikisi de rüyalarında 5 yaşlarında bir kız çocuğunu gördükten sonra emin oldular…

Evlat edineceklerdi.

Aylarca prosedürlerle boğuştular; uygunluk kriterleri, esirgeme kurumuna gidip gelmeler, raporlar, izinler mahkeme işleri derken, onayı aldılar. Tüm bu koşturma içinde vicdan mahkemesini birbirlerinin gözünde, sözünde yaptılar. Çevrelerindeki her çocukta ebeveynlik denemesi tutuştular. Bazen yoruldular, bazen kızdılar ama bu sürecin onlara kazandırdığı en büyük duygu sabır oldu.

Bugün buluşma günüydü.

Çocuk odasının kapısından içeri adım attıkları anda Bahar’ın gülümseyen yüzüyle karşılaştılar. Tam kapının karşına asmışlardı fotoğrafını. Umutla gülümseyen küçük kızın yüzünden ışıklar yayılıyordu odaya. Adı gibi bahar getiriyordu küçük kız evlerine. Adını değiştirebilecekleri söylendiğinde ikisi aynı anda “Hayır” demişti. Gözlerinin elasında renkler öyle menevişleniyordu ki, baharın renkleri can buluyordu küçük yüzünde. Adı Bahar olarak kalmalıydı.

Evren, Sevda’nın beline elini dolayıp bir ayine hazırlar gibi yumuşak, emin adımlarla içeriye girdirdi.

– Cemre önce fikrimize, sonra kalbimize, en sonunda hayatımıza düştü Sevdam, Bahar bugün başlıyor…

Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 9 Nisan 2018 at 08:14

    🦋🦋🦋 Bahar’a gelsin 🌈

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan