Gönül Köşesi

İyilik yap, iyilik bul

17 Mart 2018
İyilik yap, iyilik bul


İyilik yap, iyilik bul, kim kazanmış kötülükten. Kötünün başına gelmedik olmaz, kimsenin ettiği kimseye kalmaz. İyilik yap, iyilik bul, kim kazanmış kötülükten.

Bu çocuk şarkısı çalıyor kafamda. Şarkının verdiği mesaj ortada; iyiliğin mutlaka iyilikle ödülleneceği, kötülükten kazanılacak hiç bir şey olmadığı. Bir nesil bu şarkılar, bu öğretilerle, böyle çizgi filmlerle büyüdük.

Heidi vardı mesela, yaşam dolu, sevgi dolu, tertemiz bir kız. He-Man, Gölgelerin gücü adına, deyip kötü İskeletor’la savaşırdı. Bu savaşın sonunda sürekli kazanması, bizim iyiliğe olan inancımızın temellerini sağlamlaştırmıştı o yıllarda. Lassie‘yi muhakkak hatırlayacaksınız, dünyanın en meşhur en dost köpeği. Uçan kaz, susam sokağı ve adını hatırlamadığım bir sürü çizgi film…

Mesaj hiç değişmezdi iyilik, iyiliğin gücü, sevgi, dostluk, kötülere verilen dersler. Biz iyilerin kazanacağına, kötüler kazanmış görünseler bile, hep inandık bu sebepten…

Hayat hep aynı rutinde gitmiyor. İyi günler, sıradan günler, kötü günler… Hepsini yaşıyoruz zamanı gelince. Bilhassa kötü günlerde yapılan küçücük bir iyiliği, fedakarlığı unutamıyor insan ve en çok da buna ihtiyaç duyuyor aslında.

O Gün Orada

Çok sıcak bir temmuz günü, yazlıktayız. Yeğenim küçük daha, üç dört yaşlarında. Nasıl ateşi var, cayır cayır yanıyor yavrum. Hava da sıcak, şurup falan kar etmedi. Koştuk sağlık ocağına, götürebileceğimiz en yakın hastane bile uzak bize. Sağlık ocağında iğne falan hallederler diye düşündük. Nasıl kalabalık içerisi, çoğu 60 yaş üstü teyzeler, amcalar epey de bir kuyruk var. Oğlanın ateşide yatıştı azıcık ama çok korkuyor ve sürekli ağlıyor. Bir sağımıza, bir solumuza bakıyoruz, hani sıra için rica edeceğiz. Yok, mümkün değil. Kimse duymuyor çocuğun ağlamasını, herkes kendi derdinde. E bir şey de diyemedik tabi. Kızamadık da. Yaşlı ve tecrübeli insanlar aslında, farketseler ya neyse. Sıra biraz ilerledi, bizim oğlan huzursuz ağlıyor, tam o sırada 75 yaşlarında, zayıf üzerinde açık renk yazlık takım elbisesi gravatı ve başında kasketiyle bir amca geldi yanımıza. Oyaladı bizimkini, azıcık duruldu. Sağolsun güldürdü falan, hani hızır gibi yetişmek vardır ya işte o amca hızır gibi yetişti bize. Bir ara çıktı, geldiğinde karşıdaki marketten aldığı meyve suyu ve keki getirdi verdi, nasıl yatıştırdı, nasıl rahatlattı hepimizi o amca anlatamam. Sıra bize gelip muayene olup çıktıktan sonra arasam da bulamadım kendisini. Eve dönerken dilimizde o amca, kalbimizde bize yaptığı iyilik. En önemlisi de iyiliğin iyileştirici gücü.

Hani izlediğimiz o çizgi filmler falan var ya, yaşanan olumsuzluk ya da kötülük ne olursa olsun, iyiliğin aslolan olduğunu anlatan, onların gerçek olduğunu gördük o gün orada ve dedik ki; iyi insanlar iyi ki varlar.

En Büyük Hata

Herkesin ağzında aynı laf; “Benim en büyük hatam, herkesi kendim gibi bilmem.” ilişkilerdeki hayal kırıklıkları sonrası yenilen kazıkların dışavurumu ki vurgudan anlaşılacağı gibi, lafı söyleyen masum, temiz iyi kalpli güven veren ve aynı duyguların karşılığını bekleyen bir kişi. Sıkıntılı durum şu; herkesi kendisi gibi bilmesi. “Kabul ediyorum” demiş Paulo Coello; “En büyük hatam yüzüme gülen herkesi kendim gibi sanmamdı.”

İyi de arkadaş hiç mi iyi insan kalmadı? Bu kadar mı kötüleştik? Bir insanın en büyük hatası, yüzüne gülene karşılığını vermek nasıl olabilir? Güven o kadar önemli bir duygu ki insan için. Hesap kitap yapıp, toplayıp, çarpıp, alakasız çıkarımlar elde edip, yaşanılan hayal kırıklıklarını, kalp kırıklıklarını da eklersek, kimse kimseye güvenmiyor. Neden? Güvenmemek daha garanti, üzülmezsin. Daha önce güvendiğini ve sonrasındaki mutsuzluğunu hatırlaman yeterli güvenmemek için.

Evet evet güvenmemek, yüzüme gülene gülmemek en iyisi çünkü bu hayatta en önemli şey benim üzülmemem 😝 Azıcık bencil ve yalnız olsamda doğrusu bu, kimse beni üzemez!!!

Üzülmemeyi, kırılmamayı garantiledik. Peki bir yerlerde ufak bir hata yapmış olabilir miyiz? Üzerimize giydiğimiz çelikten zırhlar, kuşandığımız bu haller bizi eski biz yapar mı? Aynı kalpte ve masumiyette miyiz artık? Biz insanız, kimseyi sevmemeye, güvenmemeye, inanmamaya nasıl alıştırabiliriz kendimizi? Bir yerlerde yüzümüze gülecek, yüzüne gülünmesini bekleyen bir sürü ‘bizden’ varken, nasıl kıyarız iyi ihtimallere?

Kapımızı aralık bırakmak şart. Ben öyle yapıyorum mesela. Kırgınlıklarım, umutsuzluklarıma rağmen insana olan inancım hiç bitmiyor. Yeni dostluklar, iyi insanlar, şen kahkahalar, neden olmasın? Keşkeler, hatalar, pişmanlıklar da olacak elbette ama benim hikayem bu. Hayata seyirci olarak gelmedim, yaşanılacak güzel günlere ve iyi kalmanın sihirine inanmak istiyorum.

Tecrübe

“İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların tecrübe dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana tecrübeli denir.”

Sigmund Freud

Bir sürü tecrübeme rağmen henüz “tecrübeli” olmayı seçmiyorum.

İyilik yap, iyilik bul

İyilik sahiden bulaşıcı, insanın özünde var çünkü. Neyi seçerseniz seçin, davranış olarak içinizde bir yerlerde bekliyor. İstediğiniz kadar hayatı yalayıp yutmuş, tecrübelenmiş olun, iyiyi tercih etmek için muhakkak geçerli bir sebep olacak ve bir gün hepimizin ihtiyacı olacak iyiliğe. Kıskançlık yazısında dediği gibi “Ölüm de var.” Dünyaya bırakabileceğimiz en kıymetli şey, yaptığımız “iyi şeyler”den ibaret.

Çıkmaz sokaklara girsek de, insana dair umudumuz azalsa da, karanlıkta kalsak da, gözlerimizi kapatıp usul usul fısıldayalım şarkıyı, İyilik yap, iyilik bul, kim kazanmış kötülükten..

Bu yazının şarkısı:
Yonca Bahçesi, Fettah Can
Youtube linki için tıklayın.

Gönül Verim

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Didem Elif 17 Mart 2018 at 19:10

    💛💛💛

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan