Şairler Yazarlar

Sabahattin Ali

2 Nisan 2018
Sabahattin Ali


Sabahattin Ali [25 Şubat 1907-2 Nisan 1948]
70. Ölüm Yıldönümü

 
25 Şubat 1907’de, önce Bulgaristan’a ardından Yunanistan’a bağlanacak olan Gümülcine’de dünyaya gelir Sabahattin Ali. İstanbul’un asil ve eski 1 asker ailesinden olan Salahattin Bey ve yine asker ailesinden olan Hüsnü Hanım’ın ilk çocuğudur.

Sabahattin Ali’nin doğumunun ardından Balkanlar’da durmak istemeyen Salahattin Bey İstanbul’a yerleşir ama 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Çanakkale’ye çağrılır. Böylece ailesini de alıp Çanakkale’ye yerleşir.

Sabahattin Ali, henüz çocuk sayılacak yaşta, dünya savaşına ve annesinin sayısız intihar teşebbüsüne tanıklık eder.

Ümitsiz ruh halinin ilk tohumları da böylece Çanakkale’de atılır. Ayrıca öğretmenlerinin seferberlik ilanı ile cepheye çağırılmasından ötürü eğitim hayatı da başlarken sekteye uğrar.

“Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.”

Cephenin kapanması ile Salahattin Bey, kalp hastalığını gerekçe göstererek subaylıktan istifa eder ve ailesini de alıp İzmir’e yerleşir. Yunan işgalinin ardından da İzmir’den de ayrılıp Edremit’e yerleşirler. Hayatın henüz başlangıcında bu kadar şehir değiştiren 1 insanın kendini meskensiz olarak tanımlaması, çok da şaşırtmamalı aslında.

“Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.”

Annesinin İzinden

Edremit’te annesinin psikolojik sıkıntılarının yanına 1 de babasının geçim sıkıntısı eklenir. Sabahattin Ali de o zamanlar pazarda işportacılık yaparak ailesine destek olmaya çalışır. Aynı zamanda Edremit İbtidai Mektebini bitirir.

İlkokul’u bitirdikten sonra 1 süre dayısının yanında, İstanbul’da yaşar. Askeri okula girip aile geleneğini sürdürmek ister ama 1921 yılında alım yapılmadığı için bu isteği gerçekleşemez.
Sonrasında Balıkesir Muallim Mektebini kazanır ve okul yurdunda kalmaya başlar.

Sanata, özellikle de edebiyata, oldukça düşkündür. Arkadaşları ile gazete çıkarır ve ilk yazıları olarak kabul edilen yazılarını çeşitli dergilere yollar. Sanat onun için eğitiminden de önce gelir. Sergilere, tiyatro oyunlarına gidebilmek için okuldan ve okul yurdundan kaçar. Bunu alışkanlık haline getirince okuldan atılma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Ve tehlike ile mücadele etmek yerine, annesinin yaptığı gibi, tehlikeden kaçmayı tercih eder. İntihara kalkışır. Neyseki başarısız olur.

“Kalplerin eksik olmaz böyle zayıf halleri:
Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.”

İntihar denemesinin ardından tekrar İstanbul’a döner ve muallim mektebini burada bitirir. İlk görev yeri Yozgat’tır. Yozgat’ta sevilir ama kendisi Yozgat’ı hiç sevmez. Yozgat’tan kaçmak için fırsat kollar. Aradığı fırsat 1 yıl sonra eline geçer. Maarif Vekâleti Almanca öğretmeni yetiştirmek için öğretmenleri Almanya’ya göndermektedir. Sabahattin Ali de gitmek ister. Gerekli sınava girip istenilen sonucu elde eder.

Aldırma Gönül

Almanya hikayesi de pek uzun sürmez, gidişinden 2 yıl sonra 1930’da tekrar yurda döner. Aydın’a Almanca öğretmeni olarak atanır. Aynı yıl komünist propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklanır. 3 ay sonra davadan beraat eder ve serbest kalır.

1931’de Konya’ya atanır. Çok geçmeden bu kez Atatürk’e hakaret şikayetiyle tutuklanır. Sinop Cezaevine gönderilir ve o meşhur şiir yazılır.

”Yar olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.”

Cumhuriyetin 10. yılında çıkan afla yeniden serbest bırakılır. Hapise girince memurluğu da elinden alınmıştır. Bunun için dilekçe ve masumiyetini göstermek için de “Benim Aşkım” adlı şiiri Atatürk’e ithafen yazar.

1934 yılında işe geri alınır. 1935 yılında ise “Aliye Hanım” ile evlenir. Bu evlilikten daha sonra 1 kızı olur.

“Şimdi şiir, bence senin yüzündür.
Şimdi benim tahtım, senin dizindir.
Sevgilim, saadet ikimizindir,
Göklerden gelen bir yadigar gibi.”

Ali soyadını 1936 yılında alır. 1937’de askere çağırılır. 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla askerliği uzar. Aynı yıllarda “Kuyucaklı Yusuf” ve “İçimizdeki Şeytan” kitaplarını yazmaya başlar.

“İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. Belki herkeste var. Fakat insan olan onu söküp atmasını, yahut boğmasını biliyor. Dokunmadan bırakmak, bir gün başını kaldırmasına meydan vermek olur…”

İçimizdeki Şeytan, Nihal Atsız başta olmak üzere milliyetçi kesimin tepkisini toplar. Milliyetçiliği yerdiği iddia edilir. Karşılıklı atışmalar 1 süre devam eder. Atışmalar devam ederken “Kürk Mantolu Madonna” kitabını da 1941’de bitirir, Sabahattin Ali. Eser, yayınlamak için 1943 yılını bekler.

”İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.”
Kürk Mantolu Madonna

Dağlar

1944 yılında Nihal Atsız’a hakaret davası açar. Davayı mahkemede kazanır ama sonrasında tepkiler daha geniş 1 kitle tarafından artarak devam eder.

Sabahattin Ali La Turquie gazetesinde yazdığı siyasi fıkra gerekçe gösterilerek 1945 yılında yeniden memuriyetten atılır.
Buna rağmen Aziz Nesin ile beraber siyasi dergiler çıkarmaktan vazgeçmez. Yazıları sonuç verir ve 1947 yılında yine yeniden mahkum edilir. Eylül ayında hapisten çıkar.

Bayileri dağıtılmış, üstelik 5 parasız kalmıştır. Pek de şansı kalmamıştır. Yazmayı bırakır 1 süre. Nakliyecilik yapar. O da kurtarmaz. Fransa’ya gitmek için pasaport çıkarmak ister ama kabul edilmez. Bulgaristan’a kaçmaya karar verir. Hapishaneden tanıştığı 1 arkadaşı aracılığıyla “Ali Ertekin” ile anlaşır.
Henüz yoldayken milli duygularını zedelediğini iddia eden Ali Ertekin tarafından öldürülür.

Cesedini 4 ay sonra 1 çoban bulsa da tanınmaz. 1949 yılında Ali Ertekin insan kaçakçılığı yaparken yakalanır. Tutuklandıktan sonra Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü de itiraf eder.

Ölüm tarihi 2 Nisan olarak kabul edilir.
Kızı yıllar sonra 1992’de babasının öldüğü yeri ziyaret eder. Babası, yaşarken, hep bulunmak istediği uçsuz bucaksız dağlarda öldürülmüştür.

https://youtu.be/82rwvateT2s

”Korkutmaz beni ölüm,
Bir şeytan kadar hürüm.
Süremez bende hüküm
Ne Allah, ne de Nahit…”

Eserleri

Şiirleriyle ön plana çıksa da roman ve öykü kitapları daha fazladır. Dağlar ve Rüzgar adlı şiir kitabı (ölümünün ardından 1965 yılında Değirmen Dağlar ve Rüzgar ve 1988 yılında Kurbağaların Serenadı adlı şiir kitapları) çıkmıştır.

Değirmen,
Yeni Dünya,
Ses,
Kağnı

adlı öykü kitapları bulunmaktadır.

Ayrıca Esirler adlı 3 perdelik oyun kitabı bulunmaktadır. Türk Edebiyatına kazandırdığı 3 değerli romanı da hepimiz biliyoruz zaten. 🙂

” Yuh…Eğer hayat buysa,
Bu ahmakça uykuysa…
Bana kim sokulduysa
Hadi dedim, hadi git!”

Ruhu şad olsun 🙏✊

“Şimdi yaşamayı tatlı bulursun,
Koşarsın, gülersin, tez yorulursun,
Bir gün olur yine bana gelirsin
Deli gönlün yaşamağa kandı mı…”

Sadık Aktunç

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Mehmet 2 Nisan 2018 at 11:44

    Çok güzel…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan