Cadı Kazanı

Narsisist Adonis

21 Mayıs 2018

Narsisist Adonis

Ne diye kabul etmişti ki yemeğe çıkmayı? Görücü usulü görüşmeye “Blind Date” deyince görücüler de aile büyükleri değil, insanın kendi arkadaşları olunca, Amerikan filmlerinin etkisinde fazla kalan kendi nesli, romantik komedi başlayacak sanıyordu. O da tüm gerçekçi ve akılcı kişiliğine rağmen içindeki küçük kız çocuğunu susturamamış, bu ümidin kalbinde filizlenmesine izin vermiş, gene de ortada fol yok, yumurta yokken heyecanlanıyor olduğu için kendine kızacak kadar da bilinçle, buluşacakları restorana gelmişti.

Tanışma faslının ardından sohbet, ego kanıtlama çabasına dakikalar içinde kaymıştı bile. Roller dağıtılmıştı anında:

Adam kendini parlatacak, kadın da ona hayran olacaktı.

Anlattığı saçmalıklar sanki dünyanın en ilginç laflarıymış, o da ilgiyle dinliyormuş gibi gözüktüğü rolüne devam ederek karşısında oturan adamı zihninde bir kez daha incelemeye aldı Damla. 35 yaşında, yakışıklı bir adamdı Akın. Son zamanlarda göbeği olmayan ve saçları da hâlâ kafasında olanları, yakışıklı sayması için bunlar yeterliyken bu adam kelimenin tam anlamıyla “yakışıklı”ydı. Kendini evrenin merkezi sanmasa bayağı bayağı hoşuna gidebilirdi Damla’nın. Bu mühendislerin çoğu zaten böyleydi; zeka sadece onlara bahşedilmiş sanırlardı. Akın’ın durumuna bir de doğal çekicilik eklenince Olympos’tan aşağı, zavallı ölümlülere, kibirle bakar bir hal oluşmuştu üzerinde.

Telekomünikasyon şirketinde çalışan elektrik – elektronik mühendisi Akın dünyadaki en önemli işi kendisinin yaptığına inanarak son beş dakikadır hararetle anlatmakta olduğu elektromanyetik dalgalar üzerine konuşmaya devam ediyordu. Tanrım konu ne ara hoş beşten wi-fi dalgalarına gelmişti?!

Günün tüm yorgunluğundan sonra bu bilimsel sohbeti anlama çabası başını ağrıtmaya başlamıştı Damla’nın. Bir önündeki şarap kadehine, bir çantasına gitti gözü. Münasebetsiz ve saygısız Akın, daha o gelmeden şarap seçimini yapmış ve tercihini de bu sıkıcı sohbet olmasa bile Damla’nın başına ağrı sokması garanti, kırmızıdan yana kullanmıştı. Sohbete katlanmak için şarabı içmeye, baş ağrısının şiddetlenmemesi için de çantasındaki ilaca ihtiyacı vardı.

Erkekler ağrı, sızı laflarından hoşlanmazdı.

Her daim sağlıklı, güçlü gözükmeliydiniz ki ilerde yapacakları çocukları için potansiyel anne seçenekleri arasında yer alabilin. Bu yüzden çantasına uzanıp, Akın’ın karşısında ilacını içme gibi bir hata yapmayacaktı Damla.

Tuvalete mi içsem ilacı acaba, diye düşündü. Pöfff masaya arkasını dönüp yürümeye başladığı anda Akın’ın gözlerinin full check-up yapacağına şüphesi yoktu. Adam keyifle tüm vücudunu süzerken cat walk edasında tuvalete yürüyecek olmak hiç hoşuna gitmiyordu. Fakat gecenin sonunda bir migren atağıyla hastaneye gitmek istemiyorsa başındaki ağrının şiddetlenmesine de izin veremezdi. Sonunda gitmeye karar verdi fakat ne deyip kalkacaktı; “Çişim geldi” mi? “Cıvıma” diye tersledi kendi zihnini.

1950’lerin siyah/beyaz Hollywood filmlerinde olsaydı burnunu pudralamaya gitmesi gerektiğini söyler, jön de o masadan kalkarken onunla aynı anda ayağa kalkardı. Centilmen erkekler öyle yapardı çünkü ve burun pudralamak da son derece normaldi. Oysa 2000’lerde böyle şeyler yapılmıyordu. Erkeklerin feminizm ve eşitlikten anladığı, kibarlığı bırakıp kadınlara asker arkadaşları gibi davranmaları olmuştu.

Kadınların tüm bu beklentilerinin sebebi de Hollywood’du zaten. Zihninde Amerikan film sektörüne saydırmaya başlamışken Akın tuvalete gitmesi gerektiğini söyleyerek ayağa kalktı. Ahhh bu kadar basitti işte erkekler için; “Tuvalete gitmem lazım” de ve kalk masadan.

Madem öyle Damla arkasına yaslanıp onu seyredecekti.

Sağ taraftaki tuvaletlere doğru yürüyen Akın’ı göz hapsine aldı anında. Elektromanyetik dalgalardan bahsederken kapıldığı heyecan sırasında takım elbisesinin ceketini çıkardığından kumaş pantalon, gömlek ve kravatıyla kalmıştı Akın. Sohbet ederlerken de fark ettiği geniş omuzları, ayağa kalktığında, boyunun ve düz karnının da etkisiyle daha bir endamlı gözüktü gözüne. “Hımmm hiç fena değil” diye düşünürken bakışlarını biraz daha aşağı kaydırdı. Sıkı ve kalkık bir popo. Bu adam kesin spor yapıyordu.

Bu tipleri böyle Adonis gibi seyrederken olay iyiydi de sizi sahil yolunda bisiklete bindirmeye uğraştıklarında, iki kilo aldığınızda onaylamayan bakışlarıyla karşılaştığınızda ya da doğumgünü hediyesi olarak spor salonu üyeliğiyle geldiklerinde pek de sevimli gözükmüyorlardı gözünüze.

Akın tuvaletlerin orada gözden kaybolunca çantasına uzanıp her migren hastasının devamlı yanında bulundurmak zorunda olduğu ağrı kesicilerden iki tane yuttu. Şarap, hem de kırmızı şarap içiyor olduğundan ağrı kesiciler çok işe yaramayacak ancak bir iki saat baskılayabilecekti ağrıyı. Büyük ihtimâlle, ne kadar kaçınmaya çalışsa da, gece, hastanede kalçasından yiyeceği iğneyle noktalanacaktı.

Baltaya benzeyen Tomahawk bifteğine çevirdi gözlerini. Akın ısrar etmişti menüden bunu seçmesini. Mekanı, içecekleri içkiyi, hatta Damla’nın yiyeceği yemeği bile seçen Akın’ın kontrol manyağı olup olmadığını sorguluyordu Damla yalnız kaldığı şu dakikalarda.

Aslında mekan da içki de,biftek de hiç fena değildi. Fakat gene de fikrine başvurulmamış olması rahatsız ediciydi. Etinden kestiği yeni bir lokmanın tadını çıkardığı sırada Akın masaya geri döndü.

Narsisist Adonis’imiz sonunda monoloğu bırakıp diyaloğa geçmeye karar vermiş olacak ki klişe soruyla giriş yaptı; “Eee seviyor musun işini?”

İngiliz dili ve edebiyatı mezunu, Türkiye’nin başarılı yayınevlerinden birinde çevirmenlik yapan Damla için kitapların dostluğunu çoğunlukla insanlara tercih eden biri olarak bundan daha ideal bir iş olamazdı. Fakat elbette bu cümleyle cevaplamadı Akın’ın sorusunu. Genel olarak kitap sevgisinden bahsetti, insanlara olan hayal kırıklıklarını atlayarak.

Kitap kelimesi, daha doğrusu romanlar Akın’ın yüzünü hafifçe ekşitmesine neden oldu. “Ben sadece bilimsel ve teknik dergileri okurum” diyordu şimdi de. Hem de büyük bir özgüven ve gururla. Kitap okumadığı için kurumlanabilen tek milletiz diye geçirdi içinden Damla. Artık buna sinirlenemiyordu bile. Okumayanın değil, okuyanın küçümsendiği, dalga geçildiği bir ülke… Ömründe tek satır kitap okumadığıyla övünen şirket yöneticileriyle karşılaşmıştı. Bu insanlara Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in yılda ortalama 50 kitap okuduğunu söylemekle yetinir sonra da susardı Damla.

Ama bu Akın sinirlerini bozmuştu tüm gece elektromanyetik dalgalardan bahsederek. Bu bilim insanına istatistiksel bir tablo sunmaya karar verdi.

”Biliyor musun, bir Japon bir yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, bir Fransız 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor.”

Akın’dan gelen cevap;

“Bu durumda çalışmak için seçtiğin sektör pek de akıllıca olmamış, öyle değil mi Damla?”

Hem kitap okuyor hem az para kazanıyor, üstüne bi’ de migreni olduğunu öğrense bu Akın kesin doğacak çocuklarının annesi olarak seçmezdi Damla’yı.

Ama onun bu evrilmemiş spermlerini Damla istiyor muydu ki sanki? Dünyaya küçük Akın’lar getirmeye hazır mıydı?..

Lanet olsundu bu Efsun’a ama en çok da kendisine. Nasıl izin vermişti onu bu randevuya gelme konusunda kandırmasına!
 
 
Didem Çelebi Özkan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

19 YORUMLAR

  • Yanıtla Sinem Çelebi 21 Mayıs 2018 at 22:58

    Öykülerine devam ettiğine çok sevindim, pazartesi akşamlarını daha da bir heyecanla bekliyorum artık 🙃 Hem hikayenin sonu için de kendi hayal gücümüzü kullanarak Akın’a istediğimizi yapabiliriz. Masadan kalkarkan mesela o muhteşem göründüğünü düşündüğü takım elbisesine, o seçtiği kırmızı şarabı dökmek hiç de fena olmazdı 😉😂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Mayıs 2018 at 00:34

      Şöyle yanlışlıkla kadehe çarpsa mesela değil mi Damla 😉 Control freak Akın kesin sinir krizi geçirirdi 😂

  • Yanıtla Hesna Çelebi 22 Mayıs 2018 at 00:21

    Yine harika bir öykü. Erkek egemen bir toplum için bu tespitlerin ne kadar da doğru. Yapılacak en doğru hareket onların EGO’larını yerle bir edip, kadınların ne kadar güçlü olduğunu onlara göstermek 😉

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Mayıs 2018 at 00:37

      Vaowwww anne, Allah’tan Amazon döneminde yaşamıyorsun -ki biliyorum en çok yaşamak istediğin dönem bu güçlü kadınların hükmettiği zamanlar- etrafta kılıçtan geçirmediğin erkek kalmazmış 😂😂

  • Yanıtla Baki Alpertürk 22 Mayıs 2018 at 01:08

    O kadar yazılır, konuşulur, ahhlar vahlar edilip “Nerede böyle erkek?” diye sohbet sonlanır… Genel kadın muhabbetlerinde bu “model” çizilir. Sonra da gömmeye, yerden yere vurmaya başlanır. Kitap sevmemesini göstermişsin, iyi hoş güzel de…. Bu er kişi o kariyeri yapmak ve yerini korumak için kendi dalında okuması, çalışması lazım. Hayatını idame ettirirken, okumaya çok az vakit ayırmış olabilir. Edebi yönde gelişimini ise tanıştığı bu okumayı seven hatun kişi ileride verebilir. Adonis’ine kadar hayal edip istenilen tüm şartları karşılayan erkeği bulup, sonrasında kontrol manyağı damgası vurmak, tam da size göre… Siz: mükemmelliyetçi kadınlar 🙂 Artık daha ne yapalım, oku, çalış, başar, yüksel, onun yanında kendini geliştir sonuç; control freak xxxx.
     
    Bir de böyle hayal edilmiş karakteri bulup dert ortağı, kanka yapan tipler var, o konuya hiç girmiyorum 😉
     
    Hikâye için teşekkürler Didem 🙂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Mayıs 2018 at 01:12

      Hahahahahahahah bayıldım yoruma 😂😂 Ne diyeyim sen de haklısın canikom. Ben kadın gözüyle kendi açımdan yazıyorum, keşke sen de aylardır yazman konusunda yaptığım teklifi kabul edip köşenden versen bu isyanını 😝

  • Yanıtla Baki Alpertürk 22 Mayıs 2018 at 01:17

    Sen böyle yazmaya devam et, köşe açmasan bile, hackleyip kendi köşemi açmak farz oluyor artık…

  • Yanıtla Akif Okur 7 Haziran 2018 at 02:55

    Öncelikle; kısa ama oldukça fazla ders niteliğinde mesajlarla dolu hikayenizden dolayı teşekkür ediyorum. Elbette her erkek Akın ve her kadın da Damla gibi olmayabilir, siz de bu kişiler üzerindne bir genelleme hatasına gitmemişsiniz. İnsanları kendi hobilerimiz, zevklerimiz, izm ve ideolojilerimize göre değerlendirmeyip, olduğu gibi kabul ettiğimiz gün daha medeni bir toplum olacağımıza inanıyorum. Elbette her insanı seveceğiz diye bir kaide yok, hayatımıza alacağız diye de… Ama saygı duymak zorundayız. Aynen Onlardan da saygı bekleme hakkımız olduğu gibi .Son cümlelerim yazınızı eleştiri babında değildi, belirmetk isterim. Yazmak istedim sadece.
     
    Tekrar teşekkürler, başarılar diliyorum…

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 7 Haziran 2018 at 10:18

      Ne kadar detaylı ve özenli bir yorum. Çok teşekkür ederim fikirlerinizi paylaştığınız için.

  • Yanıtla Metin Çoban 2 Nisan 2024 at 18:06

    Ben bu öyküyü nasıl atlamışım da yorum yazmamışım 😃
     
    Ahh Damla ahh, ben de narsisistim biraz ama benimki sonraki günlerde başlıyor. Oysa o gece senin ayaklarını öyle yerden keserdim ki restorandan çıkarken sıkı sıkı kolumu tutardın, uçan balon gibi havalara uçmamak için. Lakin sonraki günler… Yok be, sonraki günler de öyle olurdu. İşlevsel olarak aşk ivme kaybedene kadar. Bunda da genelde senin suçun olurdu Damla, bir takım çevresel etkiler, özgür bırakmama, kıskançlık, çocukların yetiştirilmesinde öncelikle söz sahibi olmayı istemek, bunlar bendeki herşeyi söndürürdü işte 😃 Bu aşk burada biter, ben yoluma giderim ✌️

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Nisan 2024 at 18:39

      Ya ne delisin 😂
       
      Kuzum benim, sen ne çektin bu kadınlardan da bu kadar karamsarsın; Damla’yı ne hale soktun 😂 Kıskançlık, çocuklar üzerinde yetkinlik… On yıllık ilişki özeti yapmışsın, hem de yokuş aşağı bir ilişki, okurken içim şişti 🙈 Ama tabii haklısın, ben adamı gömmüşüm öyküde, sen de kadını hedef almışsın 😉
       
      Bugün grupta narsisisttik kişilik bozukluğundan bahsedince bu öyküm aklıma geldi, açıp okudum. Kendi kendime hayran oldum, ne güzel yazmışım diye, ahhahahahahahaha, asıl kendine bayılan benim sanırım 😂🙈 Biliyorsun değil mi bu haller hep Aslan burcu olmamızdan dolayı; bir gün ikimiz de Narkissos gibi kendimize hayranlığımızdan dereyi boylayacağız 😝
       
      Yorum için teşekkür ediyor, sevgilerimi yolluyorum ❤️

  • Yanıtla Yasin Aşık 2 Nisan 2024 at 22:14

    Hocam gülümsettiniz sonunda beni. 😁 Kitap okumanın tam olarak ne olduğunu kavrayamayan, içi boş ama dışı heybetli “teneke” denebilecek insanlardan etkileniyoruz. Başta bakıyoruz, bundan iyi anne ya da baba our, diyoruz ama biraz vakit geçirip sohbet edince o hayalimizdeki kişilikten zerre olmadığını anlıyoruz.
     
    Narsisizm bu çağın gerçek anlamda bir belası ve felaketi. Acı ama gerçek. Bu narsisistlerin sevilmemiş çocukluğunu kimse sevmeye çalışmamalı. Eğer bunu yaparsa kendini hiçe sayar. Kendini yok sayanı da kimse var saymaz. Yani var olduğunu hatırlatmaz. O yüzden insan önce kendini bulmalı. Eğer tam anlamıyla akis bulduğu birisi varsa onunla olmalı. Yoksa da kendi yolunda yürümeye devam etmeli.
     
    Sevgilerle hocam.
    Ellerinize sağlık.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 3 Nisan 2024 at 20:29

      Yasinciğim, çok mutlu oldum yorumunu görünce. Şu cümlene de ayrı bayıldım: “Bu narsisistlerin sevilmemiş çocukluğunu kimse sevmeye çalışmamalı.” Üzerine düşündüm hatta, harika tespit gerçekten de 😁
       
      Sevgiler canım 🤗

  • Yanıtla Numan Çeri 3 Nisan 2024 at 00:05

    Merhaba.
     
    Yine farklı insan profillerini, çok iyi işlemişsiniz. İstekler ve isteklerin sonunda yaşanan mutluluk ya da hayal kırıklıkları.
     
    Betimlemeler ve duygulara yön veren sade ama etkili cesur kelimeler, daha da okunur kılmış öyküyü.
     
    En başından beri söylüyorum, izninizle yine aynı duygudan bahsedeceğim. Bu öyküler, harika bir kurguda toplanırsa, harika bir roman ortaya çıkacaktır. Hatta bu romandan esinlenen harika bir senaryo.
     
    Emeğinize, yüreğinize sağlık. Tebrikler.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 3 Nisan 2024 at 20:35

      Numan Beyciğim, öyle mutlu oldum ki yorumunuzu görünce 😍 Yıllardır verdiğiniz destek için çok teşekkür ediyorum 🙏🏻
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Adem Kalay 3 Nisan 2024 at 09:01

    Merhaba, kaleminizle ilk kez tanışıyorum. Çok akıcı ve akılda kalıcı bir yazı kaleme almışsınız. Birkaç sene öncesinde kaleme alınan ama o zamandan bu zamana değişen bir şeyin olmadığını gösteren bir öykü. Ruhunu narsisizmle yoğurmuş bir bireyle kurulmayan iletişim ve zorluklarını çok güzel kaleme almışsınız. Diğer yazılarınızı da keyifle okuyacağım.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 3 Nisan 2024 at 20:37

      Çok mutlu oldum beğenmenize, üstelik bir de zamanınızı ayırıp yorum da yazmışsınız. Çok teşekkür ediyorum ☺️

      • Yanıtla Adem Kalay 5 Nisan 2024 at 11:56

        Emeğinizin karşılı değil, bilirim ne kadar meşakkatli bir süreç olduğunu. Daha önce instagram dm üzerinden bir mesaj yollamıştım size, istek kutunuz kapalı olduğu için de mail atmıştım. Müsait olduğunuzda inceler misiniz? 🙏🙏🙏

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 24 Nisan 2024 at 20:34

          Bakacağım Adem Bey her ikisine de. Gerçi o kadar çok mail oluyor ki yetişemiyorum bazen :((

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan