Cadı Kazanı

Karım Başka Birine Aşık Oldu!

3 Eylül 2018

Karım başka birine aşık oldu!
 

27 Ocak 2018, 21:00 | Çeşme, İzmir

 
İki çocuk, bir eş, bir köpek ve doğumgünümde yalnızım!

Tamam, tamam;
eski eş,
bende olmayan velayet
ve çocukların giderken beraberlerinde
götürdükleri Çomar…

Nasıl oldu da hayatım bu kadar tepetaklak hale geldi?!

Basit!

Karım başka birine aşık oldu ve ben yalnızlığa mahkum edildim.

Mutlu olduğumuzu sanıyordum. En azından ben mutluydum. Sanırım o, karnında kelebeklerin uçuşmasını özlemişti…

Başka birine aşık olmak ne demek, biri bana anlatsın. Ya boşanmanın ardından bir yıl içinde o adamla evlenmek? Oğlanlar iki haftada bir haftasonlarını benimle geçiriyor, ama yeterli değil. Her gece, onlar uyumadan üstlerini örten bana, yetmiyor!

İyi olmayacakmışsın bu hayatta!

Tanrım, evet devamlı kendime acıyorum. Boşanalı iki sene oldu ama ben hâlâ kendime acıyorum. Kışın ortasında Çeşme’deki yazlıkta yalnız başıma içiyor ve doğumgünü tebrikleri için çaldığını bildiğim telefonu açmayarak kendime acıma ritüelimi doruk noktasına taşıyorum.

45 yaşındayım! Ben ne ara 45 oldum? Hayatımı kurduğum 25’li yaşlarımda, gözlerimi son kez kapadığımda kimlerle çevrili olacağımı hayâl edebilirdim. Şimdi ise gelecek bulanık. Sahip olmak için uğraştığım herşey elimden kayıp gitti.

“Paran var, tipin de fena değil. Zırlanıp durmak yerine sana verilen özgürlüğün keyfini çıkart” diye söyleniyor arkadaşlarım. Asık suratımdan bıktılar. Onlar için evlilik bir hapishane ve ben “Jail Free Card” kazandım ama kıymetini bilmiyorum.

Ahh elbette yatıyorum başka kadınlarla. Hatta bunun için çaba sarf etmeme bile gerek kalmıyor. O kadar basit ki… Sanırsınız toplumca nemfomaniye yakalandık. Eskiden de bu kadar kolay mıydı, bilmiyorum. Uzun zamandır evliyim ve birden bire yeni bir çağda gözlerimi açmış gibi hissediyorum.

Ben hiç aldatmadım!

Evet, evet hiç aldatmadım eşimi. Bu imkansızmış veya yalan söylüyormuşum gibi bakmayın. Ben gerçekten hiç aldatmadım. Sanırım uyandığım çağda, sadakât de eskisi kadar değerli bir erdem değil.

Tanrım ne diye geldim yazlığa? Daha da çok bunalıyorum burada, duvarlar üzerime üzerime geliyor. “Şömine & Viski” fikri, depresyonun dehlizlerine hapsolmuşken huzur vermekten ziyade yalnızlığımı gözüme gözüme sokuyor.

Dışarı çıkmalıyım. Ama öyle bir yer olmalı ki tanıdığım birilerine rastlama şansım olmamalı. Kimsenin kimseyi umursamadığı bir kenar mahalle barı mesela. Evet evet şu altımdaki güvenlik ağını fırlatıp atmalı ve bildiğim çevre ve hayattan farklı bir şey deneyimlemeliyim. En azından bir gece olsun her zaman olduğum o doğru adam olmak istemiyorum.
 
 

23:00 | Tenekeli Mahalle, İzmir

 
İşte buradayım. İzmir’in en tekinsiz gettosunda, temiz aile adamı görüntümle, tüm o tehditkar gözlerin hapsinde yürüyorum sokakta.

Kolumdan çekiştiren on yaşlarında çocuğa çeviriyorum gözlerimi. “Abi pırlanta var, deli gonca var, papik var, kubar var…” Daha sayacak sanırım fakat yüzümü görünce “Bu çoktan uçmuş” deyip uzaklaşıyor.

Uçuyor muyum? Hayatımda hiç uçmadım ki… Alkolü fazla kaçırdığım elbette oldu. Sanırım o bile son on yıldır olmadı…

Çocuk neden uçtuğumu düşündü ki? Ne var ki yüzümde? Hem neydi o saydığı onca isim?

Ahhhh!!!

Kendimi bir evin dış duvarına yapıştırmasam şu Şahin’in altında kalıyordum. Arabadan dışarı hücum eden bangır bangır basların vurduğu rap müziğinin eşliğinde dört camdan da -evet şöför de dahil- yarı beline kadar sarkmış en fazla 16 yaşlarındaki ergenlerin halime attıkları kahkahalar uzaklaşırken sokaktaki korkutucu adamların hâlâ göz hapsinde, kendimi toparlamaya çalışıyorum.

Gözlerimi yere indirmeden hemen önce göz ucuyla, biraz ilerde neon bir tabela gördüm. Bar mı, meyhane mi, pavyon mu olduğunu bilmediğim bu mekana doğru yürüyorum.
 
 

Ertesi gün 14:00 | Çeşme, İzmir

 
Tanrım başım çatlıyor. Değil başımı kıpırdatmak, gözlerimi açmaya bile cesaret edemiyorum.

Gözlerime saplanan bıçakların acısına rağmen buyrun kaldırıyorum göz kapaklarımı.

Veee…

Karşımda dehşetle, kocaman açılmış başka bir çift göz! Sanırım benden sadece birkaç saniye önce uyanmış ve şu anda çığlık atmamaya çalışır gibi bir hâli var.

“Ben, ben böyle bir kadın değilim” diyor zorlukla. Sanırım ağlayacak. Karşılığında ne mi söylüyorum? “Ben böyle bir erkek HİÇ değilim.”

Tanrım beynim yanmış galiba benim. “Böyle bir erkek değilim mi?” dedim biraz önce? Ben de ağlamaya başlamadan önce yataktan kalksam iyi olacak.

Yazlıkta kendi yatağımdayım ama buraya nasıl geldiğime ya da gece neler olduğuna dair en ufak bir fikrim yok.

Yerden boxer şortumu alıp hızlıca üzerime geçirdikten sonra yatağın karşısındaki koltuğa geçiyorum.

“Dün gece ne olduğunu hatırlıyor musun?” diye soruyorum yatakta çıplaklığını çarşaflarla örtmeye çalışan kadına.

Gözlerini birkaç kere kırpıştırıyor, çok şükür o yaşların akmasına izin vermeyeceğe benziyor. Karşısında olunca daha dikkatli bakıyorum yanında çırılçıplak uyandığım kadına. 30’larının sonunda olmalı. Yüksek elmacık kemikleri, dolgun dudaklar… Tanrım kesmeliyim yüzünü beğenmeyi.

Sonunda, uyandığımda benden 30 cm uzakta dehşetle açıldığında da fark ettiğim ama yeşil mi mavi mi karar veremediğim gözlerini aşağı doğru indirirken; “Hiçbir şey hatırlamıyorum” diyor. Ardından çekinerek de olsa “Nerdeyiz? Ve siz de mi hatırlamıyorsunuz?” diye soruyor.

“Çeşme’deki yazlığımdayız. Buraya nasıl geldiğimize ya da seninle nasıl tanıştığımıza dair en ufak bir fikrim yok. En son Tenekeli Mahalle’de yürüdüğümü hatırlıyorum. Gerisi yok. Sen de mi Tenekeli’deydin?”

Bunu sorunca sanki hakaret etmişim gibi yüzünü buruşturuyor.

“Kızlar gecesiydi dün gece. 360’daydık. Biraz alkolü fazla kaçırmış olabilirim ama hayatımda başıma böyle birşey gelmedi. Sizi tanımıyorum, dün gece neler olduğunu hatırlamıyorum ve buraya nasıl geldiğimi…”

Sesi titremeye başladığından cümlenin sonunu getiremiyor. Derin bir soluğun ardından kendini biraz olsun toparlayarak devam ediyor.

“Bana bir taksi çağırır mısınız? Eve dönmek istiyorum.”

“Elbette. Yalnız beş dakika izin verir misin? Bir duş almam gerekiyor. Sen de rahatça giyinirsin.”

Son cümleyi hızlıca ve kısık bir sesle söyleyebildikten sonra kendimi banyoya atıyorum. Vücuduma göz atıyorum, aynada sırtımı görmeye çalışıyorum, oramı buramı yokluyorum. Ne mi arıyorum? Lanet olası bir ameliyat izi! Evettttt, böbreğimin çalınmış olmasından korkuyorum. Tanrım duymuyor muyuz böyle hikayeler?!

Çok şükür bir şey yok.

Hızlı bir duşun ardından odama geçiyorum. Kadın yok. Ben de üzerime bir şeyler geçirip alt kata iniyorum.

Giyinmiş o da. Salonda ellerini önünde kilitlemiş, duvara sabitlenmiş gözleriyle oturuyor. Çantası kucağında.

“Hazırsan, lütfen bir taksi çağırır mısın?”

“İstersen ben seni bırakayım.”

“Gerek yok. Lütfen. Sadece bir taksi.”

Çeşme’deki durağın telefonunu buluyorum. Taksiyi beklerken dün gece oturduğum kanepede, orta sehpanın üzerinde bıraktığım viski bardağının karşısına, yanına oturuyorum.

“Konuşmak ister misin?”

“Ne konuşacağız? İkimiz de lanet tek bir anıya sahip değiliz. Tek istediğim buradan bir an önce gitmek ve her şeyi arkamda bırakmak.”

“Yeniden tanışabiliriz. Yeniden diyorum belli ki dün gece bu adımları yaşadık ama işte hatırlamıyoruz.”

Bir an sustuktan sonra devam ediyorum.

“Ben Faruk.”

Gülümsemeye çalışıyorum. O ise sinirlerini zor kontrol edebilen bir sesle; “Lütfen!! Sanki bir daha bir araya gelecekmişiz iyimserliğine girmeyelim. Hiç yaşanmamış gibi davranmayı tercih ederim” diyor.

Son kelimeler dudaklarından döküldüğü sırada dışardan, taksinin geldiğini belli eden korna sesini duyuyoruz. Hızlıca kalkıyor. Ben de kalkıyorum.

“Gerek yok. Ben giderim.”

Sonrasında duyduğum kapının kapanma sesinin ardından, biraz önce oturduğum kanepeye iyice bırakıyorum bedenimi.

Tanrım dün gece ne yaşadım ben?!
 
 
Didem Çelebi Özkan
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

16 YORUMLAR

  • Yanıtla Hande S. Sinan 3 Eylül 2018 at 08:26

    Çok beğendim, yer yer güldüm 🙂

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 3 Eylül 2018 at 08:27

      Canım benim, çok çok teşekkürler 🤗😘😘

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 4 Eylül 2018 at 18:11

    Kurguna bayıldım, başka dünyaları düşünmeye ve hayal etmeye götürüyor 💎

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 4 Eylül 2018 at 18:13

      Canım benim, çok teşekkür ederim. Bu öyküyü yazabilmek için ne kadar araştırma yaptığımı en yakından sen biliyorsun 🤗😘😘

  • Yanıtla Ayşe Çetineralp 5 Eylül 2018 at 08:35

    Kurgu mükemmel, bence romana dönüşebilir, denemelisiniz.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 5 Eylül 2018 at 09:12

      Ayşecim çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Kim bilir belki bir gün onlara ne olduğunu yazmak isteyebilirim gerçekten 😉
       
      Sevgiler 🤗❤️

  • Yanıtla Mesut Duyar 5 Eylül 2018 at 11:03

    Çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 5 Eylül 2018 at 11:05

      Mesut Bey, çok teşekkür ederim, yorum yaparak fikrinizi benimle paylaştığınız için. Beğenmenize çok sevindim.

  • Yanıtla Beril Erem 6 Eylül 2018 at 11:40

    Hahahhaa 👏🏻👏🏻 Didem yaa çok eğlendim okurken 😂 İzmir’de okumuş biri olarak şunu söylemeliyim ki; Tenekeli’yi harika anlatmışsın 😁 Ayrıca da beyefendiye söyle, Kubar kafasıdır o kesin 🙈

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 6 Eylül 2018 at 11:51

      Yaaaa çok mutlu oldum beğenmene canım. Tenekeli Mahalle yorumu için ayrıca çok çok teşekkür ederim. Orayı doğru aktarabilmek çok önemliydi benim için. Faruk’a da ileteceğim notunu; “Ne verdiler bana,” diye telaştan ölecek yoksa 😝

  • Yanıtla Yeşil Yol 7 Eylül 2018 at 17:18

    Çok başarılı. Okuyucuyu tamamıyla konunun, mekanın, hikâyenin içine çekiyor. Okurken sanki kendin yaşıyor hissi veriyor insana. Ben çok beğendim ve etkilendim.
     
    Kalemine, yüreğine sağlık.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 7 Eylül 2018 at 17:20

      Murat Bey çok teşekkür ederim. Beğenmenize çok sevindim.
       
      Sevgiyle kalın.

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 12 Aralık 2018 at 22:18

    Didem Hanım, çok beğendim öykünüzü gerçekten. Olayı yaşadım resmen 😉 Yeni hikayelerinizi sabırsızlıkla bekliyorum.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 12 Aralık 2018 at 22:22

      Hahahahahhahaha deli çocuk. Koptum yorumunu görünce 🤣🤣
       
      Faruk’un yeni bir öyküsünü anlatmaya karar verdim birkaç gün önce 😉 Beklemede kal 🙃🙃
       
      Öperim canım benim 😘😘

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 22 Mart 2022 at 10:48

    “Abi pırlanta var, deli gonca var, papik var, kubar var…”
     
    “Tenekeli Mahalle”
     
    İzmirliler anlamışlar Didemcim. Ne bunlar; bir çeşit kafa bulma yolları mı? Çok iyi resmetmişsin, az öz kelimeyle. Üstelik de çok akıcı.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 22 Mart 2022 at 12:15

      Merhaba Şen ablacığım;
       
      Öncelikle hikayeyi beğenmenize çok sevindim 😁 Alıntıladığınız bölümde çeşitli narkotik maddelerin sokak dilindeki adları geçiyor. Açıkçası ne bu maddeleri biliyorum ne bu jargona hakimim ne de ömrümde Tenekeli Mahalle’ye gittim 🙃 Bilgisayarın başında yaptığım araştırma ve bu mahalle üzerine çıkan haberlerden öğrendiklerimle yazmıştım o bölümü 😁
       
      Sizi kocaman öpüyorum ❤️😘

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan