Bir Katre Hayat

Merhaba

6 Ekim 2018

Şenül Korkusuz

Sen ve Ben dergisinde yazma önerisi bana geldiğinde çok heyecanlandım ve bu öneriyi hemen kabul ettim ancak iş eyleme gelince yazıyı yetiştirmekte zorlandım…

Aslında hâlimin tercümanı Necatigil’dir:

“Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.”

Bu dergide yazma işini önemsediğimden geniş zamanlar umdum yazmak için ama baktım ki ben zamanı kolladıkça zaman benden kaçıyor, ben de Tanpınar gibi zamanın dışına çıkmaya, vakit buldukça yazmaya karar verdim. Son halini vermek için de son gün kaplumbağa olmaya paydos deyip tavşan oluverdim.

Bir dergide yazmak benim hayalini kurduğum bir işti aslında.

Alışkanlıklarımızda, hayata bakışımızda, doğrularımızda hatta yanlışlarımızda yalnız olmak istemiyoruz. Bir yerlerde, birileriyle ortak bir kaygıyı, sevinci, umudu paylaşmak bize huzur veriyor. Ancak ben öğretmen odasında bile zaman zaman yalnız hissediyordum. Çünkü diziler, yemekler, çocuklar biz kadınların -hatta eğitimli kadınların da- ortak paydası ama gel gör ki bu ortak paydanın kıyısını köşesini bile çoğunlukla kitaplar oluşturmuyor maalesef. Onlarla onların paydasında sohbet etmekten de zevk alıyorum ama okuduğum kitaplar üzerine konuşmak, hayata dair farklı fikirleri okumak ve paylaşmak da benim için çok önemli.

Arka-daş olabilmek çok güçtür.

Kıymet verdiğiniz kişinin arkasında her daim durabilmek. Ama bu beklentilerle baktığımızdan arkadaşlığa; cam kırıkları batar çoğu zaman yüreğimize, yalnızlık kucaklar bizi soğuk kolları ile…

Instagram’la tanıştığımda gerçek yaşamın yalnızlığından sıyrılıp, hayata aynı pencereden baktığım arkadaşlar buldum kendime. Arkadaşlığın yalnızca yaşanmışlıkların prangasında olmadığını, bir fotoğrafta, bir şiirde, bir yazıda aynı heyecanı duymanın da bir arkadaşlığın müsebbibi olabileceğini anladım.

İşte bu sayede hiç yüz yüze konuşmadığım arkadaşlar edindim. Bu dergide yazmama da Instagram’da yazılarını zevkle okuduğum Didem Çelebi Özkan’ın bir yazısına cevaben yazdığım yorum vesile oldu. Sanal ortam doğru kullanılırsa insan hayatını nasıl renklendirdiğinin güzel bir kanıtı oldu bu tanışma.

İsterseniz şimdi de siz kıymetli okuyucularımla tanışalım.

Ben Denizli’nin Çivril ilçesinde oturuyorum. Edebiyat öğretmeniyim ve mesleğimi aşkla yapıyorum. Ruhum 20 dese de kimliğimin 41 diye direttiği yaştayım. Biri 16 yaşında, biri de 14 yaşında iki kızım var.

Eşim ve ben doğduğumuz, büyüdüğümüz topraklarda, doyduğumuz için çok mutluyuz. Ege’de yaşamayı seviyoruz. Burası küçük de olsa sıcak, samimi bir yer. Trafik derdi yok (en uzun mesafe 15 dakika) Böylesi sakin bir yerde oturduğum için, çocuklarım da belli sorumluluklarını aldıklarından kendime, zevklerime de zaman ayırabiliyorum.

Tabii ki benim en büyük ve kıymetli zevkim: okumak…

Geçen sene okuduğum Michael Cunningham’ın Saatler romanında bulunan bir karakterde kendimi buldum. Oradaki kadın kahramanlardan birinin de kendini en mutlu hissettiği anlar; kitap okuduğu anlardı. Kocasının doğum günü için pasta yaptığı, çocuğunun rutin bakımı ile ilgilediği yorucu bir günün ortasında gerildiğini hissedip, çocuğunu işi olduğunu söyleyerek komşusuna bırakır ve bir otelde kendine oda kiralar ve orada birkaç saat sadece kitap okur. Yeterli gücü topladığını hissettiğinde komşudan çocuğunu alıp evine gider ve hayatının rutinine kaldığı yerden devam eder.

Belki saçma gelebilir ama ben de o kahraman gibi hayatta kısa molalar yaratmayı seviyorum. Otel odası kiralamıyorum ama çok yorulmuşsam ancak okuyarak dinlenebiliyorum. Kısacası okumak benim için boş zaman değerlendirme aracı değil, en kıymetli zamanların baş tacı.

Okumak dışında en zevk aldığımız iş küçük kızımla pastalar, kurabiyeler yapmak.

Mutfakta çok eğleniyoruz. Yaptıklarımızı çay eşliğinde tatmak, bir de güne dair sohbet etmek müthiş bir keyif bizim için.

Çok şanslıyım ki erken anne oldum bu yüzden kızlarımla arkadaş gibiyiz. Onlarla alışverişe ve sinemaya gidiyoruz, kitaplar üzerine sohbet ediyoruz, hayatı paylaşıyoruz.

Benim de dertlerim yok mu?

Her şey muhteşem mi? Elbette değil…

Yakın zamanda çok ciddi sağlık problemleri ile boğuştuk, hala da boğuşmaya devam ediyoruz ama en azından derdimizin çaresi var, tedavi sürecinin akabinde sağlıklı günler de göreceğiz umarım.

Bu da bizim sınavımızmış diye düşünüyorum, her şeye rağmen şükrediyorum. Zaten iyimserlikte hiç şüphesiz Polyana ile yarışırım. Bardağın dolu tarafı görünür gözüme, boş tarafını ise sindirmeyi hayat bana bilimum tecrübeler ile öğretti zaten.

Anne olmanın verdiği güç inanılmaz. Eminim anne olan herkes bu gücü hissetmiştir yüreğinde. İnsan bu duyguyla katlanamam dediklerine katlanıyor, zor dediklerini kolay kılıyor. Çocukların tek bir gülümsemesi ise en büyük mükafat oluyor.

Cahit Sıtkı “Yaş 35 yolun yarısı eder.” diye boşuna söylememiş.

Bu yaş çok ciddi bir eşik bence. Ben 35 yaşımdan sonra hayat felsemi “Olduğu zaman üzülürüm (düşünürüm)“ olarak belirledim. “An”ın kıymetini biliyorum. Gelecek için kaygılanarak, yaşadığım anı işkenceye çevirmiyorum. Gerçekten bu şiir benim için 35’inden sonra ayrı bir anlam kazandı.

Ama bundan 15 yıl önce favori şairim Can Yücel’di:

”Bazen gitmek gerekir.
Her şeyi öylece olduğu gibi bırakıp;
geldiğinde bulamamayı göze alıp,
gidebilmek gerekir.
İleriye daha umutla bakabilmek için,
ardında bıraktıklarına aldırmadan;
yüreğinin sızısını da cebine koyarak…”

diyerek gitmek üzerine nutuklara meftun idim.

Şimdi; şimdi, yüreğimin en ücra köşelerinde eski düşüm sıcak, sakin, usul demlenirken, “kalabilme”nin kıymetini anlayarak huzuru yakaladım.

Belki de büyük değişikler, coşkular, uzaklar, maceralar değildir bizleri mutlu eden. Yaşam rüzgarında savrulurken, saklanmaktadır, huzur…

Dünyayı iliklerimizde hissedip, sahip olamadıklarımızın yasını tutmak yerine, sahip olabildiklerimize sarılıp, varılmak istenen “O Belde”nin aslında yürekteki iç huzurda olduğunu anlayabilmektir aslolan diyorum bugünlerde. Bana verilen hayatın kıymetini bilmeye çalışıyorum.

Benim hayatta okumak ve kızılarımla vakit geçirmek dışında en zevk aldığım işlerden biri de yazmak.

Ben yazmaya başlayınca duygular, düşünceler sıraya diziliyor, kelimelere akıp ekrana (kağıda) doğru yol buluveriyorlar.

Hasan Ali Toptaş -ki en çok sevdiğim yazar- günlük yaşamında oldukça sessiz biriymiş. Bir söyleşisinde “O kitapları yazan ben değilim, içimden başka biri çıkıyor, o söylüyor ben ona uyuyorum.” diyor. Bazen ben de böyle hissediyorum. Aklımdan dökülen kelimelerin esiri oluveriyorum, sonra dönüp yazdıklarımı okuduğumda bunu ben mi yazdım diye şaşırıyorum.

Velhasıl sevgili okuyucum, dergideki arkadaşlar benden bir merhaba istedi ben destan yazdım sizlere. Ama tek taraflı sohbet de bir yere kadar, umarım siz de iki çift kelâmınızla bir gün benim sohbetime bir mail veya yorumla bana katılırsınız. İyi ki bu dergide yazarak sizlerle tanışıyorum. Dergi okurlarıyla birbirimizden uzakta da olsak, birbirimizi çok tanıyamasak da birbirimizin dünyasında yazılarla bir şekilde yer ediniriz belki böylece.

Şenül Korkusuz

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Arzu 6 Ekim 2018 at 17:50

    Merhaba Şenül Hanım.
     
    Meslektaşız. Ben de 19 yıldır öğretmenim. Yazınız çok güzel. Hayattaki keskin dönemeçleri yaşadığımı düşündüğüm 40’lı (42) yaşlardayım. Kitapların dünyasını ve okumayı çok seven biri olarak sizin bu konudaki benzetmelerinize de bayıldım.
     
    Sevgiyle kalın.

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 6 Ekim 2018 at 18:03

      Yalnız olmadığımı bilmek, uzaktan bir sesin, yazıma yanıt vermesi beni çok mutlu etti; teşekkür ederim 😊

  • Yanıtla Çiğdem Mertoğlu 8 Ekim 2018 at 00:01

    Çevremizde maalesef kitap okuyan çok az insan bulunmakta. İnsan hayatında kitaba yer veren kişileri bulduğundaysa kaybetmek istemiyor. Sizin gibi kitapların kıymetini bilen eğitimci birinin yazılarını okumaktan mutluluk duyacağım. Hoşgeldiniz 🙂

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 8 Ekim 2018 at 06:37

      Çok teşekkür ederim 😊

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 20 Ekim 2018 at 23:01

      Hoşbuldum teşekkür ederim 😊

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan