Kırmızı

1.Tekil Şahıs | Yolculuk Ömür Boyu

21 Kasım 2018

* Yazarın Notu: Bu yazıyı Yann Tiersen – Porz Goret dinleyerek okumanız tavsiye olunur. YouTube linki için tıklayabilirsiniz.

İnce 1 panjur aralığı kadar boşluktan, bahçeye doğru bakıyordum.

Zira gözlerim, olduğundan daha ince 1 çizgi halini almıştı. Yaşlarının tuzu, kenarlarında kurumuş, kalmıştı.

“Hazır mısın?” diye soran sorusuyla irkildim. Tereddütle, “Nereye gidiyoruz, ne almak lazımdı yanıma tam bilemedim, aslında hazır mıyım ondan da pek emin değilim.. Yorgunum biraz da..” diyebildim.

Kesin olan 1 şey varsa; O, benden daha emindi.

“Yorgunsun, öyle mi? Bak işte buna çok sevindim. Ne kadar yorgun, o kadar iyi.. Sanılanın aksine, bu yolculuğa çıkabilmen için oldukça yorgun olman gerekli..” derkinki kocaman alaycı kahkahası çok şaşırttı beni. Ve çooook uzun zaman sonra ilk defa ondan aldığım kuvvetle, aydınlık 1 gülümseme benim de dudaklarımın ucuna usulca ilişti.

Yalnız, bilmediği 1 şey vardı benimle ilgili. Ben ki düşlerinde ülke ülke gezen kadın, bu yolculuğa dair en ufak 1 heyecan duymamaktaydım. Lakin nedensizce, ömrümde kendimde hiç rastlamadığım 1 güvenle, çokça yorgun olduğumdan belki de, “Yola çıkmalı, hemen..” dedim belli belirsiz 1 bezginlikle.

Ellerini ovuşturdu. Çok sevinçli olduğu her halinden belliydi.

“İyi bari, en azından birimiz bu yolculuk için sevinmekteyiz..” şeklinde 1 düşünce aklımdan geçti.

2 boş kağıt koydu önüme. “Ne bu şimdi, sözleşme mi imzalayacağız?” dedim.
Duymazdan geldi beni ve izah etti, küçük 1 kız çocuğuna anlatır naiflikte:

“Herkesin sözleşmesi kendiyle. Bunlardan 1. kağıt yolculuk haritan, 2. kağıt sensin.”

Anlamamıştım.

“Ama ikisi de boş.” dedim. O anda kendimi dışarıdan görebildiğim kadarıyla, ağlamak üzere olan çaresiz küçük 1 kız çocuğuna benzemekteydim. Küçük 1 kızdan tek farkım; yolculuğa çıkarken de, her zaman olduğu gibi yine kırmızı rujumu sürmeyi ihmal etmemiştim 😉

“Aaaa. Kırmızı rujumu sürmüşüm.. Yaşasıın!!” dememin akabinde alaycı kahkahası 1 kez daha çınladı yolun ıssızlığında, (kendimi 1 an için, Lewis Carroll’un Alice’i gibi hissettim , size o anda önümden beyaz 1 tavşan geçtiğine yemin edebilirim…)

“Bu yolculuk senin. 1.kağıt boş.. Bu kağıda yolculuk haritanı kendin çizeceksin..

Bu yolculuğa çıkan sensin. 2. kağıt boş. Bu kağıda da seni; yolculuğun boyunca; ruhsal, zihinsel, bedensel ve fiziksel tüm ayrıntılarla kendin çizeceksin..”

Ve ekledi; “Yolculuğun esnasında ba(ğ)zen her 2 kağıda da hiçbirşey yazmadığın, çizmediğin günler, geceler olacak. İşte öyle zamanlarda, “durup”, derin 1 nefes alıp, bekleyip; geride bıraktığın yollarda yazıp, çizdiklerine bakıp, düşünüp, değerlendirip, dinlenip, kararlı 1 şekilde yolculuğa kaldığın yerden devam edersen, 1 müddet sonra, yaşadığın her ânı 1 nefes gibi içine çektiğini farkedecek; kokuların, renklerin ve en çok da kendinin tanımını layıkıyla yapıp, tadını tam anlamıyla çıkarabileceksin.”

Bu sefer kahkahası ıssızlıkta çınlayan bendim…

Galiba, düşündüğümden ve korktuğumdan daha keyifli 1 yolculuğa başlamak üzereydim.

1.kağıdı aldım önüme. Yol haritamı, doğduğum seneden başlayarak, uzun 1 takvime dönüştürdüm. İlk 40 yıla ait kısmı, bilhassa hayatımın dönüm noktaları diyebileceğim virajları, kırmızı kalemlerle işaretleyerek dikkatlice doldurdum. Takvimin geri kalanına bakmak karmaşık duygular yaratmıştı içimde. Tedirginlikle “Hımmm, n’apıcaktım, derin 1 nefes alacaktım, evvelki yollara bakacaktım, sonra duracaktım, düşünecektim ve yolculuğa devam edecektim..” derken buldum kendimi..

Ve 2. kağıdı aldım önüme.

Madde madde sıraladım kendimle ilgili bildiklerimi, bildiğimi sandıklarımı, sanrılarımı, korkularımı, mutluluklarımı, hayal kırıklıklarımı, başardıklarımı, kavgalarımı, ilk gençlik yıllarındaki anket defterlerindeki soruları yanıtlar gibi, en sevdiğim meyve çileği, saçlarımın rengini, kendi hallerine bıraktığımda zaten karışık olan kafamın üzerinde fırtınadan nasibini almış dalga artığı görünümlerini, ileri miyop gözlerimi, yazmamı sağlayan kulaklarımı, tutkuyla bağlandığım kırmızı rengini, yüksek topuklarımı, 1 o kadar yüksek enerjimi, anlatmaya doyamayan düşük çenemi, önsezilerimi harekete geçiren duyargaçlarımı, ne vakit içim sıkılsa buz kesen ellerimi, heyecanlanınca terleyen avuç içlerimi, Kemalettin Tuğcu’nun bendeki yerini, yumurtayı rafadan mı yoksa kafadan mı tercih ettiğimi, hamur yoğurmanın mı yoksa parmak uçlarımla boyamanın mı bana iyi geldiğini, aşık olmaktan neden vazgeçemeyeceğimi, kısacası beni ifade eden; düşünebildiğim, görebildiğim, hissedebildiğim herşeyi yazdıkça, kelimeler cümlelere, cümleler satırlara, satırlar paragraflara dönüştü.

Yolculuk hep sakin geçmiyordu.

Kimi zaman paniğe kapıldığım da oldu. Bu yolculuğu yalnız başıma yapmam gerektiğini bildiğim halde, paniklediğimde dostlarımı aradım. Sevdiğim insan seslerini duymak iyi geldi, “Bu akşam bizde kalmak ister misin?..” demelerine teşekkür ederek, evin bütün lambalarını yakıp kendimle başbaşa kaldım. Kendimi 1 de böyle sınadım; acaba karanlıklarla ne kadar barışık, ışıklara ne kadar alışıktım?

Bilmiyorum; kaç gün, kaç gece, kaç ay geçti böylece.

Ve zaman içinde farkettim ki, hayatın bana yola çıkarken söylediği gibi; tanıştıkça kendimle, yolculuk daha da tatlandı, keyiflendi, anlamlandı ve renklendi.

Hayat, sana çok teşekkür ederim.

“Ben” olmam adına çıktığımız ve daha nice yıllar yıllar boyunca sağlıkla sürmesini dilediğim bu yolculukta; senden öğrendiklerim, bana verdiklerin, benden aldıkların, birlikte çizdiğimiz haritamın her enlemi, her boylamı, kaybolduğum tüm yollar, kendimi bulduğum tüm caddeler, sokaklar, anlar, insanlar, zamanlarda bana şahane 1 yol arkadaşı olduğun için.. Lütfen böyle devam edelim 😉

Ve Yaradan’a şükrederim, kendinden tezahür 1 varlık olarak bana emanet ettiklerini, aynı şekilde korumamı sağlayan, O’ndan armağan vasıflarım için.

Yolculuk ömür boyu, kendime doğru..

Nurdan Yılmaztürk

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 21 Kasım 2018 at 08:43

    Tam bir sanat şöleni olmuş canım yazın; resim ve müzikle başlayıp, felsefeyle, edebiyatla devam eden…
     
    O kadar keyifle okuyorum ve sabırsızlıkla her çarşambayı bekliyorum ki…
     
    Delphi’de Apollon Tapınağı’nın girişinde şu sözler karşılar ziyaretçilerini; “Nosce Te İpsum” yani “Kendini Bil.”
     
    Kadim Mısır’da, Eski Şaman eğitimlerinde, Kızılderili kültüründe, Uzak Doğu’da, Anadolu Tasavvuf Okulları’nda, Sufi Dergahları’nda verilen ve senin de çok iyi bildiğin Sokrates Öğretisi
     
    Kendini bilmek, devamlı yolda olmayı koşul koyar. Yol ise evin konforundan oldukça uzaktır.
     
    Hakikate giden yoldaki maceranın kendisinin bile çekilen her sıkıntıya değeceğini ne kadar da güzel anlatmışsın👌🏻
     
    “İlim ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir,
    sen kendini bilmezsen; ya nice okumaktır.” – Yunus Emre

    • Yanıtla Didem Elif 21 Kasım 2018 at 11:59

      Senin yorumun da ayrı bir sanat eseri olmuş Didemcim. Her satırı ne kadar doğru. Benim de hep merkeze aldığım konular.

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 21 Kasım 2018 at 12:42

        Canıııımmmmm benim 🤗❤️❤️❤️

      • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 23 Kasım 2018 at 00:10

        kesinlikle öyle olmuş ve dikkat ettiysen ben o kısımlarla ilgili yorum yapamadım dahi 🙂 🙂 zira didem’in 20 sene evvel bitirdiği okulda ben henüz 2.sınıftayım şu an.. ahahhahha 🙂 🙂 . bu manada filozofide henüz fi’yim diyebilirim 🙂 🙂 bilene ve bilgisi fazla olana saygım sonsuz, haddim tartışmasız 🙂 🙂

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 22 Kasım 2018 at 23:28

      2 ayrı şehirde yaşarken, gece gece, bu şahane resim için Erhan Cihangiroğlu’ndan izin isteyen ve izni alıp da “yaşasıııın” diye sevinen halimizi hatırlayıp hep güleceğim 🙂 🙂 bu sayede 1 sanat şölenine dönüştü bu yazı 🙂 🙂
       
      hakikate giden yoldaki maceramda sen de iyi ki varsın canım benim 🙂 🙂

  • Yanıtla Didem Elif 21 Kasım 2018 at 11:59

    Ben sizi okurken gözlerimin dolması artık doğal refleks oldu. Öyle hiç beklemediğim bir anda birden. O kadar kalpten hissediyorum ki yazdıklarınızı. Tabi ki o kadar kalpten yazıldığı belli ki. Galiba aynı zamanda çok iyi anlıyorum bu yolculuğu. Ve sizin buradaki yolculuğunuza başından beri izleyici olacağım için çok şanslı buluyorum kendimi…
     
    Ve müzik seçimlerinizle kendi müzik zevkimde ufkumu genişleteceğinizi şimdiden seziyorum.
     
    Ve fakat bu sanat resmi alıntılama olayını ben nasıl hiç akıl edemedim ona da çok hayıflandım. O kadar fazla ressam arkadaşım var ki… Bu kısmı ciddi kıskandım, ben akıl edemediğim için.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 22 Kasım 2018 at 23:53

      Kalp. En sevdiğim organ bedendeki. Yaşam ilk onunla başlıyor ve en son onunla bitiyor. Sadece 1 organ olmasının yanısıra onu içselleştirebilmek insanın en büyük uğraşı sanırım. Bu uğraşta bizi buluşturan sebepten dolayı çok şanslıyız bence de 🙂 🙂
       
      Müzik. Yazabilmemi sağlıyor. Farklı müzikler benim de ufkumu farklılaştırıyor. Hatta kendi kendime heyecanlanıyorum, bakayım bu sefer ne dinleyerek yazacağım diye 🙂 🙂
       
      Resim konusu gerçekten bizim için de unutulmaz oldu Didem’le. Ben Erhan Cihangiroğlu’nu şahsen tanımıyorum. Eserlerini takip ediyorum. Eşi de kendisi de çok güzel resimler yapan sanatçılar. Önceki gece yeni 1 resim paylaştı sayfasında. O resim şu yazımın üzerinde parıldayan güzellik idi. Eserin ismi, Gece ve Yalnız Ağaçları. Didem’le telefonla, mesajla konuştuk kendi aramızda, “1 soralım bakalım, izin vermezse de kısmet, ne yapalım..” dedik.. Ve Erhan Cihangiroğlu izin verdi 🙂 🙂 Bence senin de her yazına 1 arkadaşından 1 eser eşlik etmeli. 🙂 🙂 Tam 1 şölen oluyor işte o zaman 🙂

      • Yanıtla Didem Elif 24 Kasım 2018 at 10:33

        Belki yeni köşemde olabilir. İyi fikir çok teşekkürler… 😘

  • Yanıtla Aşkım Mahinur Kaplan 21 Kasım 2018 at 17:43

    Nurdancım yazdıklarınla ilgili düşündüklerimi çok iyi biliyorsun. Derdim sana hep; bunları herkes görmeli, duymalı, okumalı ve görüyorum ki sonunda bu gerçekleşmiş. Her zaman ki gibi muhteşemler. Herkese keyifli okumalar diliyorum. Ve yenilerini sabırsızlıkla bekliyorum. 👏👏👏

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 22 Kasım 2018 at 23:57

      ahahhahha 🙂 🙂
       
      aşkımcım, güzel sürpriz değil mi ama 🙂 ?
      evet hepp söylerdin.. bugüne kısmetmiş yazmak, okunmak 🙂
       
      heyecanımı paylaştığın için çoooook teşekkür ederim..
       
      ben de yenilerini sabırsızlıkla bekliyorum 🙂

  • Yanıtla Ahmet Yonca 21 Kasım 2018 at 22:55

    Yolculuk kendime doğru… BÖYLE DÜŞÜNEN insanlara bayılıyorum…Realiteyle başlayıp, hayal dünyasında yüzdüğümü görünce, inanılmaz bir zevk almaya başladım…. Çok güzeldi. Böyle farklı yazılara atın beni, içlerinde kalayım…  
    Emeğinize sağlık

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 23 Kasım 2018 at 00:04

      Sevgili Ahmet, çok sevindim bu yolculuğu okumaktan duyduğun keyif için.
      Ve farklı olmak iyidir bana kalırsa da 🙂 🙂
      Çok selamlar, hayal dünyasıyla tasarladığı müziğini sevdiğim Mozart’ a 🙂

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan