Kuş Tüyü

Arayacak, Bulamayacaksın

29 Kasım 2018

Arayacak, Bulamayacaksın

Sabah bembeyaz duvarın üzerinde karşılaştım kendisiyle. Sanıyorum çamaşırların içine saklanmış, muhtemelen de akça kızımın çoraplarından birini Truva atı yapmıştı kendine ve nihayet girmişti benim yuva dediğim sıcak evime. Bir de maruz kalmıştı kaçınılmaz göz hapsime… Benim de kanım ısındı aslında ama olmaz yapamam, mümkün değil evde tutamam. Nerden çıktı şimdi bu sineğe duyduğum sevda. Kara sinek kara talihim gibi yakın geldi diyecek olsam, talihim öyle kara da sayılmaz ki.

​Öyleyse kara bir sevda hikayesi kondururum sineğin kanatlarına. Duma duma dum… Ben bir yalan (aşk) uy-dur-dum. Adını da kara sevda koydum. Kara sevda olsun bizim masalın adı, dillerden hiç gitmesin tadı.

​Kara sevda denilen el yapımı, yürek yakımı acının peşinde koşmak istermiş insanlar, acının diyorum çünkü sevgisini mutluluğa kavuşturduğu halde bembeyaz bir sevda yaşayan, bembeyaz satırlar yazan aşıklar görmedim çoğunlukla. İyi ki kavuştuk, iyi ki Ayşe karım olmuş, iki çocuk vermiş bana diyen iyi şiirler de duymadım. Belki de ben rastlamadım ama, mutluluk pek güzelmiş diye uzun uzun anlatan, anlattıklarıyla ağlatan yazılara da pek rastlamadım. Şarkıların hayatlarımıza en eşlik edenlerinin de sevdaya dair olduğunu duydu kulaklarım genellikle.

​Çocuktum, rahmetli Barış Manço’nun domates, biber, patlıcan diye bildiğimiz şarkısının gerçekten sebzeleri anlatan bir şarkı olduğunu sandım. Oysa o şarkıda asıl mesele bir sevda itirafının o sesle bölünmesiydi. Bilemedim. Nasıl yani böyle mi hayat? Bütün kelimeler: su, limon, masa, salıncak mesela tren, ahmak, oynak, yeşil, tüm bu kelimelerle hep aşkı mı konuşacaktık milyonlarca farklı şekilde. Bu kadar konuşmayı sevip dile düşürdüğümüzden, niye bu kadar çabuk vazgeçiyoruz öyleyse? Niye hızla bitiyor evlilikler, ilişkiler? Galibiyet niye hep ayrılığın elinde kalıyor?

Öyle anlıyorum ki bir adam ve bir kadın üzerinden yol aldığımız aşkın varış noktası başka. Yaradana duyduğumuz hasret var her aranış ve arayışta… Kendimizi tamam sanıyoruz, geri kalan herkesi bizdeki aşk hayaline eksik ve yanlışta.

​Sevda belki de sadece bir türkü olmalıydı.

Al Fadimem (Evlerinin önü yoldur) türküsü mesela…

​Al Fadimem, diyen delice bir ses duymuştum yıllar evvel. Sözde yörenin delisi, sesinde nice akıllılarda duyamadığım bir yakınlık taşıyordu. Anladım ki sevdayı anlatmak biraz delilik arıyordu. O adam, o türküyü çok güzel okuyordu. Duydum ki hikaye Emirdağ’da yaşanmış gerçek bir aşkın öyküsüymüş. Efe Kadir ile Al Fadime’nin kara sevdasını öykünürmüş. Kadir ile Fadime Morcalı Aşireti’nden iki sevdalı genç. Her şeyi usulüne uygun denemiş ama olur çıkmayınca bir yürek, iki başlarına düşmüşler yollara. Sevdalarının karasını da aileleri yazmış alınlarına.

Ayırıvermişler Fadime ile Kadir’i. Kadir’in yolu “göynüylen” birlikte hapise düşmüş. (göynüylen kelimesi bilgisayarın altını çizmek suretiyle hata uyarısı yapmış olmasına rağmen hatalı bir yazım değildir. Sizin bildiğiniz gönlün bir başka kastıdır, hata değil aşktır.) Fadime kendi köyünden Musa Bostan, nam-ı diğer “Kara Musa”ya gelin olmuş. Musa kara lakabının hakkını Fadime’ye kara günler yaşatarak vermiş olacak ki;

​Şu dağların burcu musun?
​Yar boynumun borcu musun?
​Kurban olam suna gelin,
Sen kötünün harcı mısın?

diyen Efe Kadir durmamış, mapushanenin duvarlarından aşırtmış türkülerini.

Bilir misiniz Tanrı öyle ezberden bir kerede yaratmamış dünyayı.

İlk oluşundan bu yana her gün ama her gün hiç bıkıp usanmadan yeniden yaratmış. Yeniden var etmiş olanı, yeniden boyamış renklere ve hep yeni bir şeyler eklemiş. Bazen de eksiltmiş. Bizim dünya işi dediğimiz aslında hep o işmiş.

​Bütün dünyanın aynı anda uyuduğu bir anı yakalar, önüne serermiş dünyayı. Her şeyi tek tek yeniden var etmek için, can vermek, canlandırmak için…

​O yüzden gökyüzünün hiçbir günü benzemezmiş başka bir güne. Bazen bahar, bazen kış oluşunun ve düşen her yağmur damlasının farklı oluşunun, rüzgarların başka başka vuruşunun sebebi de buymuş.

Tanrı’nın bunu yaparken tek bir sebebi varmış.

İnsanoğlu, var olan hiçbir şeye ebedi bir güven duymasın istermiş. E bir de Tanrı tabii, yaratmak tabiatında var. Önüne serdiği dünyada dokunmadık ne bir yürek, ne bir canlı, ne de cansız bırakmazmış. Hani bazı sevdaların tek taraflı unutanı olduğu için kararanları var ya, onu da o yaratırmış. Mesela onu yaratır içine beni sevmeyi koymayı unuturmuş. Yok, o unutmaz. Belli ki koymak istemezmiş.

​Ama ben biliyorum yapacağımı. Bir gece uyuyor numarası yapacağım ve Tanrı yeniden yaratmak için hepimizi alınca önüne (bir dünya insan) bir fırsat kollayacağım ve oraya sızacağım. El çabukluğu ile önüme serilmiş dünyanın altını üstüne getireceğim. Her şeyin rengini bozacağım. Sonra seni bulacağım. Kalbini ellerimle açıp içine ben sevgisi koyacağım. Bol bol aşk, sevda ve de muhabbet…

O sabah bir uyanacaksın, güneş yeşil renkte yere serilmiş, kara çimenler gökyüzünde. Mavi köpekler havlayarak uçacaklar, suda yüzen kedilere bile şaşıramayacaksın. Akşam olunca yıldızlara basarak yürümek bile zoruna gitmeyecek. En çok kendi derdine yanacaksın. Yüreğini açıp içine koyduğum sevdayla yanacak, yıldızlara basa basa koşup beni arayacaksın.

Ama ben o gün, uyuyor numarası ile Tanrı’nın dünyasına dalıp bizim dünyayı karıştırırken bir şey daha yapmış olacağım.

Beni Yaratmayacağım.

Sen içinde sevdan ve dünyada olmayan benle hep eksik ve beter kalacaksın. Ben diyeceğim ki “Hayatın alt üst oldu diye üzülme, nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmayacağını?” ŞEMS-i TEBRİZİ söyledi sanacak ama yanılacaksın.

Tanrı’ya gelince, o çocukluğuma verecek yaptığım her şeyi. Ama en çok kendimi yaratmayışıma üzülecek. Ve sen ebediyen tepende çöller, sarı denizler, altında pembe bulutlar beni arayacak, arayacak ama bulamayacaksın…

Nurcan Doğan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

44 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 29 Kasım 2018 at 07:12

    Sevdanın sonsuzluğu için ele geçmemiş olmasının ön koşul olması ne acı. Kavuşunca çünkü, hoyratça hırpalıyor, bir zamanların en değerlisini ayaklar altına alıp, çılgınca tepiniyoruz üzerinde. Kadın, erkek, sen, ben, o… Farkımız yok birbirimizden, elde olan değerde olmuyor ne yazık ki…
     
    Ahh lütfen “Benimki hâlâ değerli,” nidâları yükselmesin hemen. Vardır elbette ütopyayı yaşayan ya da yaşadığını sanan. Mutlu azınlıktan değil inancını ve masumiyetini kaybeden bedbaht çoğunluktan bahsetiyorum… Kara sevdaya tutulmuş, geçen yılların ardından elinde sadece karası kalmış bahtsızlardan…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 09:31

      Sevdanın sonsuzluğu için ele geçmemiş olmasının ön koşul olması gerçekten çok acı. Aşk hep kavuşamamanın adı olarak şiirler, şarkılar, yazılar yazdıracak. Eminim herkesin tepesinde sarı çöller hissettiği olmuştur, altında pembe bulutlar. Ama kesinlikle size katılıyorum. Aşkın yok oluşunun ortak paydasında buluşuyoruz. Güzel yorumunuz beni çok memnun etti fakat ayrıca edebi bir eser gibi olmuş defa defa okunası. Elinde aşkının bir parça karası illa kalmıştır insanların. Kimi hayal kırıklığı kimi ulaşamamış olmanın acısıyla yorumunuza katılacaktır. Sevgilerimle 💐 Teşekkür ederim.

  • Yanıtla Ayşe Dikmen 29 Kasım 2018 at 07:53

    Günaydın Nurcan Hanım;
     
    Yazınız bana bi’ şarkı sözlerini çağrıştırdı:
     
    “…Bize neler neler anlattılar,
    sevdalar üstüne,
    Aldatıldık, aldatıldık.
    Sevda böyle değil…
    Ufalana ufalana kaç kuşak,
    eridik bu yollarda,
    kimimiz yerle yeksan,
    kimimiz zorla ayakta…”

     
    Kara sinekten aşka, kara sevdaya nasıl geldiniz bilmiyorum ama bu “Aşk” konusu çok su götürür diyorum. İnsanoğlu var oldukça, hep bile bile inanacağız aşka, bile bile acı çekeceğiz, inadına seveceğiz diye düşünüyorum…
     
    Kimilerine göre kavuşamayınca “aşk” oluyor, kavuşunca “çoluk çocuk” oluyor… Aşk uçup gidiyor yani 😊
     
    Sevgiyle kalın, hep yazın…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 09:36

      Çok seviyorum o şarkıyı. Aşk hayatta en konuşulası ama en çözülemeyen olarak kalmaya devam ettikçe dünya dönecek bence. Kara sinek bile aşka dönüşebiliyor gördüğünüz üzere.😊 Aşk bence Tanrı’nın kendisini en güzel aratma ve andırma biçimidir. Aşkın yolunu tutan yolun sonunda bambaşka bir dünya bulur. Aşkın yolu daima Tanrı’ya çıkar.

  • Yanıtla Şule Özbayram 29 Kasım 2018 at 08:33

    Sanki bendim o dünyayı altını üstüne getiren aşk var mı diye…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 09:39

      Şulecim evet sendin, bendim, bizdik aşk var mı diye dünyanın altını üstüne getiren. Yani aslında inananlar ve sevgi dolu insanlar olarak aşkın meyvesinde, yokluğunda, hevesinde ama illa bir yerde buluşuyoruz. Bazen de bir kuş tüyünde …

  • Yanıtla Ozlem Fırat Tekin 29 Kasım 2018 at 08:53

    Teşekkürler, hafta sonuna doğru hayata tazelenmek gibisi yok ;)🙏🙏🙏.
     
    Bir gün büyüyeceğiz ve insan olunca,
    kara delik ışığa dönüşecek, güneş olacak; inanıyoruz ki her kararan güçten tekrar başlıyoruz. Yaradan bizden vazgeçmediğine göre haddimiz değil ya :), sanırım ondan. Ne dersiniz?

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 09:43

      Kesinlikle haklısın Özlemcim. Aşkla aslında vazgeçilmediğimizi anlıyoruz. Belki Ali Veli vazgeçmiş hatta hiç gelmemiş olabilir, Ayşe Mehmet’in kalbini kırabilir ama yaradan bizden vazgeçmemiş olur. Bizimle olur, hem de hep olur. O zaman kara delik ışıldar kara biter ortalık bembeyaz olur.

  • Yanıtla Çiğdem Gümürdü 29 Kasım 2018 at 09:58

    Boşuna dört gözle beklememişim yazını. İmkansız olan aşkın sanata konu olduğunu düşünüyorum ben de. Ne şıirler, şarkılar, türküler yazıldı, öyle degil mi? Biz insanoğlunun yaradılışında var imkansızı çok istemek. Kalemin nasıl yazıyor Nurcanım, yine çok güzel olmuş. O zaman biz okurlarına haftaya perşembe gününü beklemek düşer 😉

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 10:27

      Çiğdemim çok teşekkür ederim. Aşkı yazmak belki en kolay ama aslında en zor olan. Çünkü aşk bir inançtır. İnsan aşkın peşinde koşar ki insan olduğunu anlasın. Aşkın gözyaşı bile başka türlü akar. Güzel yorumun beni çok mutlu etti. Teşekkür ederim.💐

  • Yanıtla Nilüfer Duman 29 Kasım 2018 at 10:12

    Bu hafta beni ağlattınız, içimdeki duyguları söktünüz yerinden. Aşk bana hep acı verdi, hep sonu hüzün, hiç yakalayamadım sebebi belki benimdir. Yazınız bir yerlere dokundu hissetmek güzel ta derinlerde içimde hissettim çok güzel, teşekkür ederim 🙏🏽

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 10:31

      Sevgili Nilüfer adı gibi güzel insan. Ben sizi ağlatmış olabilirim ama bunu ifade etmeniz de beni ağlattı. Aşk size çok yakışıyor bence. Ağladım diyebilen, kırıldım diyebilen en baş köşesini hak eder aşkın. İnanın yaşadıkça herşey mümkün hayatta. Yazımla dokunabildiğim yüreğinize sağlık. 💐

  • Yanıtla Neşe Kazan 29 Kasım 2018 at 10:13

    Sevmek ve sevilmek mı?
    Aşk mı?
    Ya da her ikisi mi?
    Bana göre farklı iki tanım.
    Sevgi masumdur.
    Aşk günaha meyilli…
    Ve içinde her ikisini de barındıran güzel bir yazı.
    Yüreğinize sağlık… ve de bileğinize.😊

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 10:33

      Neşe Hanım yorumunuz adeta yazımın tamamlayıcısı olmuş. Ben sizin yorumlarınızı çok seviyorum. Sen ve Ben sayesinde ölümsüz satırlar oluyor içerisinde sizi de taşıyan. Yalnız yazı bile anlamsız. İyi ki satırlarımın bir ucu hep size çıkıyor. Sevgilerimle 💐

  • Yanıtla Nedim Birol Yürüten 29 Kasım 2018 at 10:20

    Ah! Yine yapacağınızı yapmışsınız; insanın yüreğini yarıp, içine acı, mutluluk, özlem, neşe, umut, hayal kırıklığı, aklınıza hangi duygu gelirse, dolduran bir konuyu, bir varmış, bir yokmuş, masal tadında anlatmışsınız. Böyle olunca da, onlar ermiş muradına kıvamında gökten elma düşmesini beklerken, Kibritçi Kız bitişi ile birden ayıldık; uyumak mümkün mü artık? Akşama kadar aşka kafa patlat şimdi, gece rüyana girsin. Kim çözmüş ki aşkı? Eh, alacağınız olsun Nurcan Hanım!
     
    Bu arada şairlerin de hakkını yemeyelim. Bakın Oktay Rifat ne güzel şeyler söylemiş sevgili eşine;
     
    Sofalar seninle serin,
    Odalar seninle ferah,
    Günüm sevinçle uzun
    Yatağında kalktığım sabah.
    Elmanın yarısı sen, yarısı ben.
    Günümüz, gecemiz, evimiz, barkımız bir.
    Mutluluk bir çimendir, bastığın yerde biter
    Yalnızlık gittiğin yoldan gelir…

     
    Sevgilerimle…)

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 10:39

      Nedim Bey nasıl keyifle okudum yorumunuzu anlatamam. Benim karasını anlattığım şiire aydınlık bir düet olmuş yazınız. Ah minel aşk… Aşk elinden ah çekmek. Yerin, göğün yer değiştirmesi. Zalimin zulmü varsa sevenin sevdası var yazıyordu bir kamyonun arkasında. Sevgiden başka yolunuz olmaz sizin bilirim. Ve Kayahan’ın dediği gibi “yolu sevgiden geçen herkesle…” Veeee sizinle muhakkak bir gün satırlarla değil sözlerle buluşmak üzere. 💐

  • Yanıtla Sıdıka Kepenekli 29 Kasım 2018 at 10:21

    Nurcan’ım, nihayet kelebek olarak çıktığın kozandan uçmaya başlamışsın. Kelebeklerin ömrü kısa olur ama, insanlarınki de sonsuzluğun yanında uzun sayılmaz. Heyecanla keşfetmeye çalışıyorsun. Biliyoruz ki gökkuşağı beyaz rengin kırılmasından meydana geliyormuş. Dikkatle bakarsan o renkleri görebilirsin. Yaradan her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. Yüreğinin sesini dinle ve o ritmi yakala. Güzelliklere kanatlanacaksın canım, seni seviyorum 💝 🍀

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 10:43

      Sıdıka abla yaaaa senin yazılarını okurken içimi sıcacık bir duygu kaplıyor. Abla ben karar verdim senin yazıların düz yoldan gelmiyor. Taaaaa öte alemlerden tılsımlanıp geliyor ve içime işliyor. Dua gibisin abla. Seni hiç unutmayacağım. Herşey gönlünce olsun. Rabbim seni ve sevdiklerini korusun.

  • Yanıtla Ahmet Yonca 29 Kasım 2018 at 10:29

    Aşk… Kavuşmak.. Sevmek… Bir karbon atomunun sahip olupta kullanamadığı sihirli güçleri…
     
    Yazıyı okurken hayal kurmak istedim. Başaramadım. Tam aşıklar kaçmış kavuşacak sanarken, ayırdılar…. Tam hapisten kaçacak diye beklerken, duvarları aşan sadece türküleri olmuş.
     
    Tam aşkı bulacak derken, bir bakıyorum aşkı yaratmış, kendini yaratmamış…
     
    Hayali bıraktım. Yine bir gerçekle karşılaştım. Çöller aslında sarı, bulutlar pembe. Biz bakmasını bilmemişiz…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 11:11

      Sevgili Ahmet yazıp devamını boş bıraksam da biliyorum sen okursun. Öyle bir okursun ki ben şaşar kalırım. Aşk konusu insanın tüm sınırlarını aşan bir konu. Aslında dile getirilen tüm imkansızlıklar kendisini imkanlı kılacak bir doğru arar. Aşk herkesin bakmaya cesaret edebileceği bir şey değildir, güneş gibi baktıkça yakar. İyisi mi aşkın yaratıldığı dünyadan tası tarağı toplayıp kaçmak ve aşkın kendisi olmak. Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için.💐

  • Yanıtla Derya Uzel 29 Kasım 2018 at 11:29

    Sevginin bu kadar naif tarafını benimsemiş biri olan sen; eminim herkese kendi yolunda, yanında yer sunacaksın! Yazılarının yüreğinin bir parçası olduğunu ben biliyorum içi sevgi dolu olan herkes de görecek bilecek 😘🙏🏻🦋Şansın sensin. Beni, bizi alıp o güzel diyarlara götürmeye devam 🙏🏻🦋😘😘😘

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 12:20

      Sevgili Derya şansım sensin. Hayatı neredeyse birlikte yaşıyoruz. Birlikte gülüyor, birlikte ağlıyoruz. Yazılarım önce sizin gözünüzde yerini buluyor eğer yüreğiniz severse oldu diyoruz. Biz sevme işinde bir ekibin parçalarıyız. Kelebek gibi kondu yüreğime güzel yorumunuz. Teşekkür ederim. 💐

  • Yanıtla Eylem 29 Kasım 2018 at 13:23

    Kaleminize sağlık. Yazınız aldı götürdü beni …

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 13:28

      Eylem yazı da aklıma düşmüştün. Sevmene çok sevindim. Canım arkadaşım benim seni çok seviyorum.💐 Bu yazı senin olsun o zaman.

  • Yanıtla Faika Tunca 29 Kasım 2018 at 13:58

    Dünyanın altını üstüne getirmene gerek kalmadan kilometrelerce uzaktan yüzünü bile görmeden sevdik biz seni. Sen de sevdanın unutulanı, vazgeçileni olma, adına kara sevda demiyeceğimiz aşkla sevilmen dileğiyle. Seni hep seveceğim, yazılarını bu köşede okuyor olacağım. İyi ki seni tanımışım.

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 15:04

      Faika ablam iyi ki ben seni tanımışım. Seni bulmak için gönül yolumu tuttum. Ben kendi sevdiklerimin unutanı olmayacağım sana söz veriyorum. Kara sevdanın karasını atalım sevdasında buluşalım o zaman. Güzel yorumun benim için çok kıymetli. 💐

  • Yanıtla İmrangül 29 Kasım 2018 at 14:31

    Selam Nurcan;
     
    Yine onun ayetlerindendir ki; “Sizin için kendileriyle sukunet bulasınız diye kendinizden zevceler yaratmış ve aranızda sevgi ve merhamet kılmıştır. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için ibretler vardır.” -Rum suresi 21. Ayet
     
    O zaman şimdi düşünelim madem bu fıtrat üzere yaratıldık niçin ve kimlerden bu sevgisizlik ileri geliyor ve ne yaptık ki insanlar sevgi ve merhameti lugatlarından çıkardılar.
     
    Ve düşün ki Rabbim meleklere “Ben yeryüzünde muhakkak bir halife yaratacağım” dediği vakit, melekler “Biz hamdederek seni tesbih ve takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek bir mahluk mu yaratacaksın?” dediler. Allah da “Şüphesiz ki sizin bilemiyeceğiniz şeyleri bilirim,” dedi. -Bakara 30. Ayet
     
    Şimdi bir daha düşünelim; Allah yaratacağı kulu biliyordu ama arkasından iman edenleri ayırt etti, yani bizi kendi irademize bıraktı ve karar verme yetkisini de bize bıraktı. Bu demektir ki kaybolan sevgilerimizi, aşklarımızı, merhametimizi bulma zamanı geldi Nurcan.  
    Ben aşkı bir tek insanlarda görmüyorum, ben sevgiyi bir tek insanlarda görmüyorum, ben Allah’ın bütün yarattıklarında görüyorum ve yeniden sevgi ve aşkı keşfediyorum.
     
    Yazılacak çok şey var ama belki birgün zamanımız yeterde olur inşaallah, Allah yarattığı fıtrat üzere bizi buluştursun.
     
    Herkese huzur dolu günler diliyorum…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 15:42

      Sevgili İmran yazımda da dediğim gibi her arayış ve aranış aslında hep oraya çıkıyor. Allah bizi sevme yetisiyle dünyaya getirmiş ama biz sevmeyi yanlış anlamışız. İnsanları ve güzel yürekleri değil parayı ve maddeyi sevmişiz. Ayet ayet öyle güzel anlatmışsın ki. Yorumunu okuyan herkese ışık olacaksın. Çok değerli bir insansın. Senin aklın ve yüreğin ikisi de bulmuş sevgiyi ve sevginin gerçek değerini. 🙏💐👏👏👏👏

  • Yanıtla Mustafa Sevim 29 Kasım 2018 at 15:32

    Eşim ile 4 yıldır evliyiz ve geçen gün hesapladık ki bu evliliğin sadece 1 yılında yan yana olmuşuz. Fakat özlem öyle bir sarmış ki ikimizi de şimdi titriyoruz özlem korkusuyla. Anlattığımız öyküler, şiirler, yazılar da aşk kokan özlemi getirdi hep bize. Mutluluğu yaşamak, acıyı anlatmak güzel sanırım. İnce buz üstünde yürür gibi severek yaşıyoruz birbirimizi. Bizi birbirimiz için yarattığına inandığım Tanrı’ya huzurunuzda tekrar teşekkür eder, yazıyı kaleme alıp, aşkı, özlemi, şarkıları ve sevgiyi hatırlattığınız için çok teşekkür ederim. Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 15:46

      Tanrı şahidim ki sizi her anışımda Allah’a emanet ediyorum. Uzaktan bakınca da çok güzel gözüküyorsunuz. Sevmeyi erkek bildiği zaman sevgi daha çabuk yayılıyor. Aileniz ve bir şekilde yolu sizinle kesişen herkes çok şanslı. Siz ve güzel aileniz Allah’a emanet olun. Hep çok mutlu olun. Sizden türeyecek sevgi dolu nesiller. İyi ki oğlunuz olmuş dersem haddimi aşmış olur muyum. 💐🙏

  • Yanıtla Gamze Üçer Sivri 29 Kasım 2018 at 16:10

    Yorumlar da birer köşe yazısı niteliğinde olunca yavan kalır korkusuyla bi an tereddüt ettim yazmakta. Okudum, kesmedi, dönüp bi daha okudum…sinek de sinekmiş ama 😉
     
    Tebrikler…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 17:01

      Gamze senin yorumun yavan olabilir mi? Üstelik sevgili ilham perim sinek sen olmasaydın “Hiç kimse benden bahsetmiyor” diye üzülecekti. Sineğin bile kalbini hoş ettik. Sen yazmassan ben eksik kalır, harf harf ağlarım. Bilesin. 💐🙏

  • Yanıtla Esat Öğütveren 29 Kasım 2018 at 17:00

    Aşkla gelin olmuş, kalpten gelen, dolayısı ile beyin denen organın düşünsel yeteneğini duygular ve duygusallığın gölgesinde ya da gerisinde bırakan bir yazı daha. Beklemeye değiyor perşembe, sayenizde efendim.
     
    Sevgi ve saygı ile.

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 17:44

      Teşekkür ederim sevgili Esat. Perşembeleri sizi görmek için yazmaya değiyor. Haklısınız. Kalbi ile düşünüp beyni ile hissedenler için yazıyorum. Kalp düşünürse merhamet taşır, beyin hissederse adaletli olur. Yaşam belki küçük bir yer değiştirme ile daha güzel olur. 💐🙏

  • Yanıtla Sibel Özeren 29 Kasım 2018 at 18:18

    Artık kalmadı sanki türküsünü mapushane duvarından Al Fadime’sine aşırtan Kadir’ler. Ya da Yusuf’un çiçeklerden yaptığı tacı altın aynaya tercih eden Melike’ler… (Bülbülüm altın kafeste)
     
    Zaman herşeyi değiştirdi mi yoksa dönüştürdü de biz mi yaşlı kalıyoruz anlamak için, gerçekten bilmiyorum. Ama bir kara sinekten dünyanın altını üstüne getirme hayallerine dalıp, yarine derdini Şems Tebrizi aracılığıyla iletme fikrine ne yalan söyleyeyim bayıldım. Sonra düşündüm ben kimin aracılığı iletmek isterdim diye. Nazım mı, Marquez mi; Aragon mu, Sabahattin Ali mi? Yok karar veremedim. Dedim ki yazıyı bu kadar erken okuyup bu kadar geç yorum yaptığın gün bırak yazının sahibinin tercihi tek kalsın.
     
    Nurcan Hanım, başladığınız bu yolculuk verdiği tadı çoğaltarak ilerlerken şuraya Şems’in bir sözünü bırakıp kaçayım.
     
    ”Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.”
     
    Sevgilerimle…

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 19:15

      Sibel Hanım yorumunuzun tadı benim yazdıklarımın çok üzerinde. Biz eskiyi özleyenlerin bir yürek olup türkü tadında buluşmaları ne müthiş bir keyif.
       
      Özlüyorum Sibel Hanım. Anneannemin beyaz dantelli kılıfı olan uzun yastığını, sevmenin eskiyip bitmek bilmediği giderek arttığı o yılları, parmaklara belki güçlükle satın alınıp takılan ama yerine başka hiçbir şey koyulamayan alyanslarını, “hanım” diyen beyleri, “beyim” diyen hanımları, sıcacık sofraları, o sofraların etrafında toplanan ağız tadını, adı aşk olmayan gerçek aşkları özlüyorum.
       
      Veeee o mükemmel final sözünüz. Artık eminim bu dünyada yalnız değilim. Bana anlaşılmanın hazzını yaşatan muhteşem yorumunuz için ne kadar teşekkür etsem az ve kuru kalacak. Ama tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Siz benim yazdıklarıma hayran olduğunuzu söylerken ben çoktan sizin yorumlarınızın müptelası olmuşum. Bilin istedim.

  • Yanıtla Şeyhsafi Köyü 29 Kasım 2018 at 19:36

    Güzel yazı olmuş Nurcan Hocam.

    • Yanıtla Nurcan Doğan 29 Kasım 2018 at 22:51

      Teşekkür ederim. 💐🙏

  • Yanıtla Onur Çankaya 1 Aralık 2018 at 17:45

    Yazılarını keyifle takip ediyoruz.

    • Yanıtla Nurcan Doğan 1 Aralık 2018 at 21:14

      Teşekkür ederim 💐🙏

  • Yanıtla Evrim Külah 5 Aralık 2018 at 14:46

    Bu haftaki yazınız aldı beni Nazım’ın dizelerine götürdü… Özetle bütün iş yürekte… Kaleminize sağlık…
     
    Tahir ile Zühre Meselesi
     
    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
    bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
    yani yürekte.
     
    Meselâ bir barikatta dövüşerek
    meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
    meselâ denerken damarlarında bir serumu
    ölmek ayıp olur mu?
     
    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
     
    Seversin dünyayı doludizgin
    ama o bunun farkında değildir
    ayrılmak istemezsin dünyadan
    ama o senden ayrılacak
    yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?
    Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
    yahut hiç sevmeseydi
    Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
     
    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
     
    Nazım Hikmet Ran

    • Yanıtla Nurcan Doğan 6 Aralık 2018 at 22:22

      Ah dili ballım. Ne güzel bir yorum o öyle. Sevda için ölmek var ama sevda var mı ki? Her şey sahte her sevgi sahtekar. Ama kişi kendini bilir, kendinde var olan yok olma kapasitesini. Hayatın aşk değeriyle hayatıma kattıklarından oldunuz. İyi ki varsın. Seni seviyorum canım.

  • Yanıtla Nedim Birol Yürüten 5 Aralık 2018 at 15:13

    İşte bu süper. Gerçek sevgi koşulsuz, karşılıksızdır olur diyoruz ya, daha güzel anlatılabilir miydi, baksanıza;
    “Yani sen elmayı seviyorsun diye,
    elmanın da seni sevmesi şart mı?”

    • Yanıtla Nurcan Doğan 6 Aralık 2018 at 22:27

      Nedim Bey harikasınız. Benim eski yazım ama bakıyorum yeni bir tarihle yeni bir yorum. 🙏💐 Bu duygu anlatılmaz yaşanır. Ben sayenizde yaşadım. Darısı başınıza

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan