Hani İlber Ortaylı’nın çok ünlü bir caps’i var “Çok cahilsin, keşke ölsen” diye. Bunu her gördüğümde gülmekten kendimi alamıyorum ama bir o kadar da bu sözü ne kadar fazla kişiye söylemek istediğimi düşünmeden edemiyorum.
Son dönemde şuna karar vermeye çalışıyordum;
”Acaba kör cahil mi daha tehlikeli, yoksa yarı cahil mi?”
Sonunda seçtim, yarı cahil en beteri. Gördüğünüz yerde kaçın, derim. Cahilde cahilliğinin bilinci ve mahcubiyeti vardır. Oysa yarı cahil, kısıtlı bilgisiyle dünyayı çözdüğü kibirindedir.
Onlarla tartışamazsınız; sabit fikirlidirler, kendi bildiklerini tek doğru kabul ederler, tabu konuları vardır ve bu konuda her düşünceye, değişime kapalıdırlar. Sizi, zâtlarının sahip olduğu yargılarla yerden yere vurabilirler ama onlara zerk edeceğiniz ufak dozda kendi zehirleri bir yırtıcıya dönmelerine yeter de artar.
Size yönelttikleri eleştiriyi ise sizin lütuf olarak kabul etmeniz gerekir. Engin tecrübe ve bilgileriyle size doğru yolu, yani kendi patikalarını gösteriyorlardır ve siz otobanda son sürat giderken, bu patikaya girmenizin ne kadar anlamsız olduğunu anlatamazsınız bile karşınızdakine.
Eminim bir çoğunuz böyle kişilerle karşılaşmış ve dehşetle, bu tarz bir tartışmada ne kadar çaresiz kaldığınızı hissetmişsinizdir. Kaybetmeye mahkum olduğunuz bu tartışma, mantığın sınırları dışındadır ve İlber Hoca’nın o sözü neden söylediğini tüm benliğinizle anlarsınız.
Bu yarı cahiller, iki üniversite bitirenler arasından dahi çıkabilir.
Bu çift üniversitelilerin eşlerinin gözünü mor görünce; “Okumuş adam bunu yaparsa?!” nidaları dolanır ortada ama herkes şunu kaçırıyordur; üniversite size “insan” olmayı değil, bir meslek sahip olmayı öğretir. Gerisini kendiniz kazanmak zorundasınız…
Üstteki paragraf nedeniyle erkekleri hedef aldığım yanılgısı oluşsun istemiyorum. Yarı cahil, her iki cinsin de kesiştiği ortak alanlardan.
Birkaç sene önce bir kadınla girdiğim tartışmada yılgıya düşmeme neden olan bir cümle duymuştum. “Psikoloji mezunu olduğun için ağzın iyi laf yapıyor. Seninle baş edilmez” dediğinde gerçekten birkaç saniyeliğine dumura uğramıştım. Öncelikle; “Psikoloji değil, felsefe” demek geçmişti aklımdan ama karşımdakinin, fikrimi doğru ifade edebilmemin onun konuşamamasının nedeni değil, bunun kendi yetersizliği olduğunun bile farkında olmadığını anladığımda sadece sustum. Bu insanlar karşısında başka ne yapılabilir, bilmiyorum…
Başka bir tartışmamda gene konu psikolojiydi. Ben anlamıyorum zaten insanlar her konuda kendilerini nasıl bu kadar yetkin sayabiliyorlar. Psikoloji bir bilim ve lütfen teşhis koymayı bunun eğitimini almış kişilere bırakalım. Bu konuda o kadar hassasım ki siteyi ilk kurduğumda açmak istediğim köşelerin başında “Psikoloji” geliyordu. Açtım da 😉 Erbabından öğrenmek, ehil ağızdan dinlemek için sevgili Uzman Psikolog Gülizar Şehitoğlu’nu sitemizde yazmaya ikna ettim…
Gene konudan uzaklaştım 🤦🏻♀️ Tartışmayı anlatacaktım.
Seslerin oldukça yükseldiği bu tartışmada, sonunda karşımdaki kadın psikolojik olarak hastalığımın ne olduğunu beyan etti!!!
Şaka gibi… Ama ne yazık ki komik değil… Acınası…
Bu konuda her hangi bir eğitimi geçtim, psikoloji bilimine dair tek bir satır yayın okumamış zât, bana teşhiste bulunuyordu?!!
Bu sefer susamadım.
“Dizi ve filmlerden duyduklarınla, bir iki tane psikoloji terimini aynı cümlede kullanman, bu iddialarda zerre bilgi sahibi yapmıyor seni. Bu yüzden saçmalamayı kes! Çünkü gerçekten katlanamıyorum,” derken sinirden ellerim titriyordu.
Deli değilsem de bunlar sonunda beni delirtecek…
Başka bir tartışmada ise karşımdaki “mükemmel” olduğu iddiasındaydı. O kusursuzdu ve her konuda tek suçlu bendim. Mübalağa ettiğimi sanıyorsunuz. Ama cümle tam olarak şuydu; “Ben mükemmelim. Tanrı’ya yakınım.”
Yaaa evet tüm manyaklar beni buluyor 😂
Safi bu cümleyi kurmanın bile ne kadar hasarlı bir ruhun çıktısı olduğunu gelin anlatın karşınızdakine. Ben gene ağzım bir karış açık, şokta, sustum…
Bugün anlıyorum ki aslında tüm bu tartışmaların suçlusu benim.
Bu yaşa kadar kiminle tartışacağımı öğrenmemiş olmam suçum. Herkesle tartışılmaz. Bu kadar basit bir önermeyi hayatımda uygulayamazsam daha çok dil dökerim ben 🥵
Bilge; öğrendikçe ne kadar az bildiğinin ve ne kadar önemsiz olduğunun farkına varan insandır; evrende dünyanın, okyanustaki kum tanesi kadar bir yere dahi sahip olmadığını, dolayısıyla zavallı varlığının çok da büyütülecek bir yaşam formu olmadığının bilincindedir.
Hani Hristiyanlar kibri yedi günahtan biri olarak kabul eder ya, dinleri cennetin anahtarından çok, yaşamda bir kılavuz olarak gören biri olarak, bu kabüle yürekten katılıyorum.
Kibirden uzak yaşamlar dilerim hepimize…
Didem Çelebi Özkan
16 YORUMLAR
Bir zamanlar daha kalabalık bir Instagram sayfasına sahip iken isyan edip kapattığım dönem yaşadıklarımı hatırladım 🙂 Çok güzel bir söz var; “Bir kitap okuyan herşeyi bildiğini sanar, iki kitap okuyan şüpheye düşer. Üç kitap okuyan ise hiç birşey bilmediğini farkeder…”
O dönemden bu yana hayatımdaki insan sayısını azaltmaya ve yalnız yaşayacağım yerleri keşfetmeye başladım. Çünkü gerçekten cehaletle baş etmek mümkün değil.
Einstein diyor ya; “Cehalet ne güzel şey, herşeyi biliyorsun” diye…
Bir psikologun ayrıca aramızda olmasına çok sevindim. En sevdiğim branşların başında geliyor.
Nice böyle güzel paylaşımlara..
Ahmetcim çok teşekkür ederim, değer verip uzunca yorum yapmışsın. Sen, ben ve tüm yazarlarımız, birlikte, nice güzel paylaşımlarda bulunacağımıza eminim…
Bilmek ve bilgelik arasında nasıl büyük bir fark olduğunu aklıma getirdi. Okumak bile yeterli değil ruhun somut bir mermere dökülmediği bir yaşta başlayıp içindeki ışığa ulaşabilmesi belki. Anlamak, yorumlamak, bildiğini kalıpların dışında görmek gerek.
Bilmediğini bilmemeye yol açıyor bu tür bir kalıplaşma, Tanrı kompleksi. Biraz geçmişe gittiğimizde bilmezliğini bilen insanlar daha kalabalıktı; medya, genel ağ ve bir çok kaynakla pohpohlanan okumayı, düşünmeyi, sorgulamayı aşağılayan tavır da önemli ölçüde etkili tabii.
Okudukça ne kadar az bildiğimizi görmek Sokrates gibi bildikçe bilmediğinin ayırdına varmak… Bilmişlik insanı Tanrılaştırmaz, zerre olduğunun bilincine varmak/zerre olmak ise evrenleştirir insanı.
Atakan Bey çok teşekkür ederim. Defalarca okudum yorumunuzu. Ne kadar sevdiğimi anlatamam. Mikro Kozmos’u (insan) çözersen Marko Kozmos’u (evren) çözersin 😉
Yorumunuzu okuyunca teklifte bulunmamak kendime ve siteye ihanet olacak. Acaba bu harika yorumunuzdaki gibi yazılarınızı Sen ve Ben’de yayınlamak ister misiniz?
seni okumayı çok seviyorum, zira su gibi akıyor yazın, patikalara girmeden ve girmeye gerek duymadan 🙂 🙂
3 cümle not aldım kendime 🙂 tekrar tekrar hatırlayayım diye..
ve kimlerle tartışmalara girilir, sohbet edilir konusuna gelince, 40’la beraber eskiden üzerine daha fazla zaman ve enerji harcadığımız konuların ve kişilerin artık zihnimizce birkaç dakika içinde temize çekilip düzenlendiğini sen de fark ettin mi bilmiyorum?
hayatın kusursuz tasarımı bu olmalı 🙂 🙂
kibir değilse de sanırım sır, asıl burada saklı..
Son dönem seninle ne kadar çok konu üzerinde aynı fikirdeyiz 😉 40’dan sonra hızlıca fark edilenler, vazgeçilmez sandıkları pozisyonlarından da hızlıca oluyorlar, öyle değil mi 🙃
İnsanın kendini Tanrı’ya yakın ilan etmesi 🙄 Galiba günümüzde birçok insanın kendine yaptığı en büyük aldatmaca ve bu insanlara inanan yarı cahiller…
Ne kadar doğru bir yere değinmişsin, Tanrı olduğu yanılgısına düşen insanlarla çevrili toplum. Kendine hayran, diğerlerine kin dolu…
Ne kadar güzel anlatmışsın Didemcim. İnsanlığın en büyük problemini yazıya dökmüşsün. 🌸😘
Canımmmm benim, çok teşekkür ederim. Çok mutlu oldum beğenmene.
Çağımızın en büyük hastalığı..
“İnsanın cahil olduğunu bilmesi, bilgiye atılmış ilk adımdır” der B.Disraeli.
O boyuta geçebildigimiz zaman kurtuluşa ereceğiz.
Ne güzel bir sözmüş canım. Çok beğendim 👌🏻 Paylaştığın için çok teşekkür ederim 😘
Ah okudum, okudum, bir daha okuyasım geldi Didem. Yazın nasıl rahatlattı beni, yapmamam gerektiğini bildiğim tüm tartışmalara, anlatmaya çalışıp enerji harcamalara çizgi çektiğim şu günlerde tercüman olmuşsun.
Parmaklarına sağlık 🌸☺
Yaaa güzellik, çok teşekkür ederim. İyi geldiyse ne mutlu bana… Kucak dolusu sevgiler 🤗❤️
Off offfffff! Toplumun bir kısmının müthiş muzdarip olduğu bir konu. Neden bu kadar çoklar? Nasıl normalleşirler? Normalleşebilirler mi? Ne demek kendini Yarı Tanrı ilan etmek?! Yok yok en doğru olanı, hakikaten tartışmamak ve çekip gitmek ortamdan. O Yarı Tanrı, Olympos’unda rahat rahat, tek başına otursun. İnsan böylesine karşı nasıl sabırla bir fikri anlatabilir ki? Offff offf
Hahahahahahhaha koptum 😂😂 “O Yarı Tanrı, Olympos’unda rahat rahat, tek başına otursun.” 👌🏻 Süperdi 😂👌🏻
Öperim canikom 😘❤️