Yorumsuz Yorumlar

Griden Pembe Günlere

19 Ocak 2019

Griden Pembe Günlere
Tatil vakti sabahın erken saatinde kalktım, zaten uyku da tutmamış koca gece doğru düzgün. Yazdı ve biz de Bodrum‘daydık. Babamla erkenden merkeze indik. O zamanlar üniversite sınav sonuçlarını telefonla öğreniyorduk. Ücretli telefon görüşmeleri yapılan küçük yerler vardı, onlardan birine girdik. Birkaç tane numara verilmişti, şansımızı deneyerek onları teker teker aradık.

Başladım denemeye; meşgul, meşgul, meşgul, dene, tekrar dene, tekrar meşgul. Aaaa çalıyor, düştü sonunda. Bir kadın sesi, uzun uzun karşılama metinlerini okudu, sonunda istediği tuşlamaları da tek tek yaptım, sonrasında başladı konuşmaya, önce okul, sonra fakülte ve bölüm. Yani kazanmıştım, allahım kazanmıştım. İnanamıyordum, orası olmuş, burası olmuş önemli değildi, kazanmıştım. (Ne kadar idealist olduğumu buradan anlayabilirsiniz 😊)

Telefonu kapadım, babama söyledim hemen, ama nasıl sevinçliyim anlatamam. Babamda ise benim sevincimin anca üçte biri. Ama o an önemli değil, kazandım ya, daha ne olsun. Birkaç kez daha aradım, birkaç kez daha duymam gerekiyordu, sonuçta emin olmalıydım. Birkaç saat geçti, neticede telefonları düşürmek kolay değildi ve artık emindim, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, İtalyan Dili ve Edebiyatı.

Dooooğru eve, anneme, abime, herkese söylemeye. Evde şenlik var. Kahvaltı edildi, ama babamda halen ilk şokun etkisi var, sonuçta kıymetlisi artık onlarla olmayacaktı, hem de hiçbirimizin bilmediği bir şehre gidecekti. Hiç unutmuyorum sahile indim, herkes soruyor, “Neresi oldu, kazandın mı?” Teyzelerden biri de demez mi “Olsun kızım, üzülme, okul okuldur.” Allahım yarabbim sanki üzülen var 😊 Tabi sonrasında bunun gibi tepkilerle de bayağı karşılaştım. Bizim insanımız değişik gerçekten. Neyse…

Ve İşte Gerçek Hayat Başlıyor

Farkında değildim ama baba ocağından ayrıldığım o ilk gün gerçek hayat başlamıştı aslında benim için. İlk senemin özetini geçiyorum. Nefret ederek, bazen ağlayarak gittiğim bir okul, inanılmaz zorlandığım bir bölüm, 6 saatlik gidiş ve dönüş yolunu çektiğim istisnasız her haftasonu. Evet, attım kapağı, ne olursa olsun, artık ben de bir üniversite öğrencisiyim diyerek başladığım ilk öğrencilik yılım hüsran, sızlanma, ağlama, nefret, sürekli söylenme, özlem, isyan dolu duygular ve günlerle geçti.

Ankara’yı hiç sevemedim, ne olurdu İstanbul olsaydı. Bu kadar büyük bir kara şehrini aklım almıyordu, nasıl olur da denizsiz yaşayabiliyordu bu insanlar, git git her yer kara. Ama ne oldu sonucunda tabi ki insanoğlu her şeye alıştı, Zeynep‘te alıştı, hatta sevdi de, eve çok sık gitmez-gidemez oldu, yol gözünde büyüdü, annesi geldi yanına istediğinde. Arkadaşlarını, eğlenmeyi, bu hayatı sevdi (ve hala bazen o hayatı istiyor.)

İlk sene kalınan yurt, ikinci sene eve dönüştü, dönüşmek zorundaydı. İlk isyanım yurttu zaten. Nasıl her akşam bizi koyun sayar gibi sayıyordu bu insanlar, her akşam neden ben aşağıya inip imza atmak zorundaydım, neden belirli giriş saatleri vardı ve kurallar bu kadar katıydı, neden arkadaşımın evinde kalmak istediğim haftasonları izin kağıdı doldurmam gerekiyordu. Bunlar benim için kabul edilebilir şartlar değildi. Zaten yaptığım her şeyden benim ailemin haberi oluyordu, onlar da kimdi bana hesap soruyordu? Sayıldığımız çoğu akşam ismim defalarca anons edilirdi gel imza at diye, arkadaşlarım zorla beni imzaya gönderirdi. İsyan ediş şeklimdi bu benim, anlamıyorlardı.

Yurtta tam bir askeri disiplin vardı. Sadece içindeki insanları sevdiğim bu yurt aslında bana çok şey kattı, çok şey öğretti, ama o zamanlar bu gerçeği gözüm görmüyordu. Çok sonra anlayacaktım bunu. Tüm bu isyanım 1 sene sürdü, sonucu da benim açımdan güzel oldu tabi.

Bendeki Yeri Bambaşka Bu Şehrin

Ankara‘nın, o gri şehrin bana yaşattıkları, hayatımın ve zihnimdeki, kalbimdeki anıların unutulmazları… Ben hâlâ o senelere dönüyorum, o seneleri özlüyorum. Aslında önemli olan şehir değildi; yaşadıklarım, o genç yaşta aldığım sorumluluklar, yaptığım hatalar, üzüldüğüm zamanlar, başardığım anlar, sevdiğim-sevildiğim zamanlar, plansız yaşanan günler, anlar… bunlardı beni ben yapan.

Şehrinde otobüs kullanmayan genç kız, koskoca 6 sene boyunca yapışık yaşadı tüm toplu taşımalarla, iyi ki vardı onlar. Bir kere bile evinde bankaya gidip elektrik faturasını ödemeyen ben, her ay faturalar elimde arşınladım o bankoları. Doğalgaz pahalı, ele geçen harçlık belli, ama üşümek de istemiyorum, ık-bık idare etmeyi öğrendi parasını, daha önce alıp bilmeden harcayan ben. Çünkü daha ay sonu vardı, iyi planlama yapması lazımdı.

Ülkemin farklı şehirlerinden kendim gibi öğrencilerle arkadaş oldum, yargılamamayı, dinlemeyi, küçük görmemeyi ve birçok şeyi onlardan öğrendim. Öğrencilik hayatıydı bu, tabi ki eksik olmayacaktı siyasi görüşler, fikir ayrılıkları, kimi zaman kavgalar, polisle çatışmalar… Gördün mü polisi okul girişinde, dön geri eve. Kimisine göre değer, kimisine göre değmez bu kavgalara, yediğin gazlara, yumruklara. Ama öğrenciysen elbet yaşayacaktın bunları bir kere, yaşatacaklardı sana, ister içinde ol, ister olma.

Derken derkeeeeennn, bitmeyen okul yapmışlardı ama o bile bitti.

Sonunda bitirmiştim. Eeee şimdi n’olucaktı, bir daha hiç gelmeyecek miydim Ankara‘ya, bu hayat bitmiş miydi benim için, n’oldu o kadar strese, geçer miyim geçmez miyim endişesine, “aman bi’ bitsin bir daha adımımı atarsam şu okula” konuşmaları. Şimdi deseler ki seni ışınlıyoruz okuluna diye, “e hadi ne duruyoruz!” derim 😊 Ne tezatlık ama…

En sona kalan eşyalarımı da sığdırdım, benle 6 sene boyunca mekik dokuyan o devasa bavuluma, çıktık evden en yakın, en iyi, en sevdiğim, Ankara‘yı onsuz düşünemediğim dostumla AŞTİ‘ye doğru. Gündüz vaktiydi, yine dolu, yine kalabalık hep burası. Gittik otobüsümün kalkacağı peronunun önüne. Gözler dolu, boğaz düğümlenmiş bizde, pek gözgöze gelmeden saçma sapan şeylerden bahsediyoruz işte. Dedim “Sinem yine sallanıyor ya bu terminal (AŞTİ‘yi bilenler bilir😉), bunu bile özleyeceğim.”

Baktım, baktım, ne duygularla geldim, gittim buraya senelerce. Son demesi her zaman zor tabi, bu bile bitmişti işte. Otobüs geldi, kütük gibi bavulumu verdim koysunlar diye. Kalbim nasıl çarpıyor ama anlatamam, başladı ben de artık daha fazla tutamadığım yaşlar akmaya gürül gürül. Ben ağlıyorum Sinem ağlıyor, neticede AŞTİ burası, o kadar alışkın ki bu sahnelere, kimse dönüp bakmıyor bile. Biniyorum otobüse, hop Sinem bir zarf tutuşturdu elime, “Otobüs gitmeden okuma,” diye bir de tembihledi. Dedim “Yaptın yine yapacağını.”

Hareket etmeye başladık, elimle de; “Git artık tamam” dedim, istemiyordum çünkü daha fazla kalsın, çok önce yapmıştık bunun muhabbetini, ben adımımı atınca otobüse gidecekti. Gitti ve Ankara‘da burada bitti.

Zeynep Yazıcıoğlu

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 19 Ocak 2019 at 16:32

    🤗🦋🦋🦋

    • Yanıtla Zeynep Yazıcıoğlu 21 Ocak 2019 at 10:24

      🙂 🙂

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 19 Ocak 2019 at 18:35

    Üniversite yılları o kadar özel ki sanırım, Ankara gibi gri ve puslu bir şehri bile sonunda sevdirebiliyor.
     
    Birçok okuyanın bulacağı gibi ben de kendimden nice anı gördüm satırlarında. Evden ilk ayrılış, ilk sorumluluklar, özlem… Hepsi çok tanıdıktı.
     
    Keyifle okudum canım…

    • Yanıtla Zeynep Yazıcıoğlu 21 Ocak 2019 at 10:25

      Sanırım şehirdışında okumuş olanların yaşadığı bazı ortak duygular, olaylar…
      Teşekkür ederim Didemcim:)

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 21 Ocak 2019 at 12:30

        Aslında üniversiteyi ailemin yanında okudum, master için ayrılmıştım. Yaş olarak daha büyük olmama rağmen gene de çok benzerlerini yaşadım.
         
        Hatta evlenip Bursa’ya geldiğimde bile, köklerini başka bir şehirde bırakmanın verdiği sıkıntıları uzun süre atamadım üzerimden. Ama işte insan alışıyor. 16 yılım bitti Bursa’da. Bu şehirde ölmeye niyetim yok ama oldu da o şekilde aktı hayat, o zaman Bursa’da yaşadığım süre İstanbul’dakinden fazla olacak.
         
        Aslında ne İstanbul, ne Bursa… Çok daha çılgın planlarım var… Bakalım kısmet; hayat ne kadarına izin verecek, ne kadarını ben kontrol edebileceğim 😉

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan