Sentez

Kimlik

13 Ocak 2019

Kimlik

Eline aldığı kimlik, hayatını sıfıra çektiğinin işareti olarak yeniden avuçlarındaydı Öykü’nün. Tıpkı hayatı gibi…

Devletin gözünde artık yalnız bir kadındı. Tüm resmi işlemlerini yürütürken ilgili kişinin yüzüne bakmasının ardından, kimliğin sağ altına göz atması saniyelik bir andı. Ardından kimlik arka yüzündeki medeni hali bölümü ikinci göz atılan yerdi. Evli ya da bekar olması ilgili kişinin alacağı tavrın belirleyicisiydi. Toplumun üzerine giydirdiği kimlik de buna bağlıydı elbette, evli yada bekar kadın! Şimdi yeni bir kimlikle yeniden toplumun içinde yerini alacaktı.

Hayatta var olma çabasında yeni bir rolü vardı artık.

Hayatın içinde var olmak için hep bir çaba harcaması gerektiğini 15’li yaşlarında rehberlik öğretmeni hiç de eğitici olmayacak şekilde öğretmişti Öykü’ye. Okulun en ücra köşesindeki odasında sınavlarla ilgili danışmanlık yaparken, gözle başlayan taciz, söze, ardından da fiziki müdahaleye geçtiğinde kendini içinde bulduğu cendereden nasıl çıkartacağını bilememiş, sadece çığlık atabilmişti. Tüm öğretmenler ve okul idaresi rehber öğretmenini haklı bulmuş, kendi suçlu ilan edilmişti. “Kadının Adı Yok” kitabında anlatılanları ilk kez kavramıştı. Sonra ardı sıra geldi bu var olma çabaları.

Hayatının 15 yılını birlikte geçirdiği Asaf ile yollarını ayırmaya karar vermelerinin üzerinden sadece 6 ay geçmişti. Kazandıkları ve kaybettikleri bir terazi kefesinin ölçemeyeceği kadar karmaşıktı. Kazandığı sandıkları kayıpları arasında, kaybettikleri ise kazanımları arasındaydı. Hayatının dökümü gibiydi Asaf’la yaşadıkları.

Yılların içinde eriyen iki kişi tek kişiye dönüşmüştü zamanla. Bir pürüz yoktu önceleri bu tek kişiye dönüşmede. Tüm pencereleri kapatmış, tek bir penceren dünyayı gözlüyor, tek elden açılıyordu kapıları hayata. Bir bakışla anlaşıyorlardı. Tüm iyi anlaştığını iddia eden çiftler gibi “ben onu bakışından tanırım” söylevine sırtlarını dayamış, güvenli alanlarında birbirlerine teslim yaşıyorlardı.

İlk kim bu olmuşluktan sıkılıp silkinip giyindikleri tek kişilik bedeni yırtıp çıkmıştı hatırlamıyordu fakat kendinin fark ettiği anı çok net hatırlıyordu;
Spor kanalları arasında gezinip duran Asaf’a bıkkınlıkla bakıp; “Film izlemek istiyorum ben hayatım, kanal aboneliğimize onu da ekletsek,” dediğinde, Asaf’ın yüzündeki dikkate almayan hor gören bir ifadeyle…

“Çok da anlıyorsun ya filmlerden, bırak Allah aşkına Öykü, şurada bir maç keyfim var onu da hiç etme,” demesiyle içinde bir kırılma yaşamıştı. Çok da anlıyorsun ya demesi mi, bakışı mı kırmıştı kendini anlayamamıştı.

Kırgınlığında her zaman yaptığı gibi mutfağa koşturmuş, aklına ilk gelen tarifle kurabiye yapmaya koyulmuştu. Hamuru karıştırırken içine bir yol açmış, içinde yoğrulan sıkıntıyla yüzleşmeye başlamıştı. Yıllarca kendi isteklerinden vazgeçmiş, çiftten tek bedene bürünürken kendi kimliğinden soyunup, Asaf’ın kimliğini giyindiğini fark etmemişti.

Tüm seçimler ona aitti.

Yaşadıkları şehir Asaf’ın şehri. Arkadaş çevreleri Asaf’ın arkadaş grubu. Kendi iş arkadaşlarıyla Asaf görüşmek istememiş, ısınamadım onlara deyip kestirip atmıştı. Bu seçimleri yaparken kendi de istiyor gibi görünmüştü ona. Hayatının yönünü Asaf’a teslim etmiş gibi gelmemiş, ortak karar aldıkları düşüncesiyle şevkle yaşar olmuştu.

İçine yerleşen fikirle sorgulamaları artmıştı. İçini kemirmeye başlayan kurdun yok olmayacağını anladığındaysa Asaf’la konuşmaya karar vermişti.

Aklında başka bir hayat yoktu o zamanlar. Var olanı iyi hale getirmek için çabalamaları gerektiği fikri vardı. Tüm çabalarının yanıtsız kalması, hiçbir değişim görmemesi inatçı bir kadın olan Öykü’yü yıldırmaktansa kamçılamış, daha da çabalamaya başlamıştı. İş, gururunun kırılmasına dayanınca o da pes etmişti sonunda.

Giyindiği kimlikten vazgeçen Öykü olmuştu.

Kendine ait olmayan bir bedenin içinde yıllarca kendini yok saydığının farkına varmasıyla kaybettiği uzvunun yerine geldiğinde n’apacığını bilemeyen bir insan gibi afallamıştı önce. Yeni bir kimlik arayışına girmesine gerek olmadığını fark edip, ait olduğu bedene dönerek kendiyle barıştı. Sıfırdan bir hayat kurması gerekliliğin farkında, envanterini çıkartmıştı yaşamının.

Yeni bir şehir, yeni arkadaşlar bunlar kolaydı. İllaki bir düzen kuracaktı. Esas mesele toplumda yer edinmeye çalışmaktı. Evli bir kadın iken toplumda yer edindiği bir konum vardı. Ailesinin, iş arkadaşlarının, komşularının hatta devletin bile bakışı farklıydı evli kadına. Şimdi yalnız bir kadın olacaktı, hatta amiyane tabirle dul bir kadın. Avcı gözlerden, kıskanç sözlerden, tacizkar kişilerden korunmak için yeni bir kalkan gerekecekti. Dışarıdaki bilinmeyen hayat korkutan yüzüyle korunaklı zannettiği hayatının içine itiyordu Öykü’yü ya da o öyle sanıyordu.

Öğrenilmiş çaresizlik içinde bocalıyor, toplum diye addedilen bu canavarın dişlerinin arasında kaybolacağı algısı filmle, diziyle, şarkıyla, şiirle, belki bir kitapla bilinçaltına yerleştiriliyordu. Boşanmış kadının karşılaşacağı zorluklar diye dünya kadar yazıya ulaşabiliyordu.

Hiçbir yerde güzelliklerden bahsedilmiyordu.

İyi tarafından bakma olayı değildi bu, eşit yaklaşımın, toplum dayatmasının önüne geçmenin yoluydu. Bunları da yalnızca kadınlar yapabilirdi.

Güçlü kadın karakterleri anlatan kitaplar edindi, yine kadın yazarların elinden çıkmış eril bakışa ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu. Zaten her yer eril bakış açısının demeçleriyle, tavsiyeleriyle doluydu. Filmler arandı, kadın hikayelerinin kesiştiği öngörülemez sonlu. İçi boş, camekana yerleştirilmiş birkaç dikkat çekici kalıplaşmış sözle dişil kimliğe bürünmüş eril düşünceli kadınlar tanıdı. Kadınlığını dibine kadar yaşayan, diliyle, bakışıyla, gülüşüyle, gücüyle hissettiren harika kadınlar da tanıdı.
Arayışlarının sonucunda yine kendini buldu karşısında, karşısına alıp kendini, bir nutuk çekti;

“Sen kimsin, 37 yıldır yaşadığının bu bedende kaç farklı kimlik ile ruhunu kalıplara soktun? Birinin sevgilisi, bir başkasının eşi oldun. Birinin kızı, birinin dostu oldun. Kardeş, oldun, yoldaş oldun, arkadaş oldun, belki anne olamadın ama bir anne gibi canından can verdiklerin oldu. Hep birileri için bir şey oldun. Bir şey! Hiç olmayı dene bir kez de. Herkes için hiç kimse olmayı dene. Sen ol, biraz. Sana biçilen bedenin içine girip orada sana verilmiş kimlik ile yaşama. Kimlik bunalımına da girme. Gözünün değdiği yere sen değmiş ol. Senden taşanlar sarsın ruhunu. Tutarlı olma, bırak nereye kadar gidecekse orada tutturursun aklını. Büyük büyük duvarlar da çıkacak karşına, küçücük taşların üstünden de atlayacaksın. Tüm bunlardan kendin olarak kurtulacaksın. Sen kimliğine sahip çıkmazsan kimse çıkmayacak Öykü!”

Kendi telkinleri, ailesinin, dostlarının da desteğiyle Asaf ile giyindiği kimlikten soyunup, tek başına yeniden hayatına sahip çıkmaya karar verdi Öykü.
Eline aldığı kimlik, hayatını sıfıra çektiğinin işareti olarak yeniden avuçlarındaydı Öykü’nün.

Tıpkı hayatı gibi…

Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Ahmet Yonca 13 Ocak 2019 at 16:53

    Yazı kalitesi tartışılmayacak akıcılıkta. Anlatımın yanında kurgu “resmen yaşanmış” gibi.. Kendimi Asaf olarak gördüm yazıda 🙂 Erkek versiyonunu aldım, yazıdan arta kalan. Fakat özgürlük her kadının Türkiye’de savaşması gereken bir konu olduğu için, daha zor ayrılıklar…
     
    Güzeldi…
    Hem karakalemine, hem kalemine sağlık…

    • Yanıtla Özge Can 14 Ocak 2019 at 11:27

      Teşekkür ederim.

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 13 Ocak 2019 at 22:22

    Harika bir öykü, özellikle de toplumuzda bir çok kadına, o ilk adımı atmamaları için, devamlı empoze edilen olumsuzluklara inat “Yapabilirsin. Yeniden başlayabilirsin. Cesaret” dediği için. Tebrik ederim canım…

    • Yanıtla Özge Can 14 Ocak 2019 at 11:25

      Teşekkür ederim canım.

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 14 Ocak 2019 at 17:44

    Bir ders niteliğinde. En azından beni öyle düşündürdü. Bir öykü gibi değildi benim için. Gerçekti. Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Özge Can 14 Ocak 2019 at 18:55

      Teşekkür ederim, güç bulacağınız bir gerçeklik olsun dilerim.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan