Yorumsuz Yorumlar

Senin Derdin Benim, Benim Derdim Benim

16 Şubat 2019

Senin Derdin Benim, Benim Derdim Benim

İşte tam da bunu yaşıyoruz çoğu zaman. Sahne aynen şöyle gelişiyor:

Kendi içimde yaşadığım bir sıkıntım var. Bu belki biri için “Bu da dert mi!” diye adlandırılan, başka biri için de “iyi ki böyle bir sorunu ben yaşamıyorum” dedirten türden. Birileriyle paylaşsam belki biraz kafam dağılır, ya da teselli bulurum. En iyisi ben Tuğçe ile bir salı akşamı buluşup biraz kafamı dağıtayım, sıkıntımı anlatırım belki, o da bir şeyler söyler, rahatlarım.

Salı Akşamı Olur

Program yapılır, Tuğçe‘de sevinir salı akşamı görüşecek olmalarına. İş güç derken biraz ihmal etmişlerdi birbirlerini, hayat neticede, herkesin farklı bahaneleri oluyor bazen bir kahve arası bile planlayamayacak kadar. İşte tam da bu nedenle artık insanlar birbirlerine fazla kızamıyor. Çünkü biliyoruz ki zaman herkes için yoğun ve yetmiyor, evde oturana da, çalışana da, okuyana da…

Konuya hemen geri dönüyorum ve Tuğçe ile salı akşamı görüşmemizden bahsediyorum.

İkimizin de kahvelerini çok sevdiği, rahat edeceğimiz, ortamı sakin, kimsenin sık sık gelip bir şey içer misiniz diye sormadığı kafede buluşuyoruz. Eski görüşme sıklığımıza bakınca 2,5-3 ay kadar görüşememek bize çok fazla ve üzücü geliyor. Ama birbirimize de kızamıyoruz. Hayatlar hep koşuşturmada…

Aldık kahvelerimizi, hemen kafenin bir köşesine iliştik, başladık muhabbete. Tabi o kadar zaman geçmiş, birbirimizi güncellememiz gerek. Ben de işte başımdan geçen olayı ve yaşadığım sıkıntıyı başlıyorum anlatmaya, karşılıklı sohbet halinde konuşurken laf lafı açıyor ve nasıl konuya geldiğimizi anlamadan Tuğçe o an yaşadığı ve o sıralar onu çok üzen olayı açıyor bana. O kadar doluymuş ki meğer, anlattıkça anlatıyor, paylaşıyor. Üzülüyorum ve şaşırıyorum bana söylediklerini yaşadığı için ve bunu o an öğrendiğim için. Onu teselli edecek şeyler söylüyorum, tavsiyelerde bulunuyorum. Beraber o konuda ne yapabiliriz, nasıl atlatabilirsini konuşuyoruz artık.

Tuğçe‘nin anlattıklarına o kadar kaptırmışız ki kendimizi olanları değerlendirmekten, Tuğçe‘nin yaşadıklarını konuşmaktan vaktin ne kadar geç olduğunu ve kafede kimse kalmadığını ancak fark edebiliyoruz. O akşam ayrılırken yine en son ayrıldığımızda söylediğimiz cümleleri sarf ediyoruz birbirimize; “Bak ara ne zaman istersen yine”, “yine konuşalım”, “bir dahakine açmayalım bu kadar arayı, fazla olmuş”…

Tuğçe‘nin son cümlesi; “Ay kusura bakma, benim sıkıntımdan, seninkine vakit kalmadı, neye niyet neye kısmet oldu.”

Eve Dönüş Yolu

Eve dönüş yolunda araba kullanırken kafamda bin tane şey dönüyor. Tuğçe‘nin anlattıklarını düşünüyorum, ne ara bunları yaşadığını, ne kadar üzüldüğünü. Sonra birden fark ediyorum ki, aslında benden dolayı, kafamı dağıtacağız, derdimi paylaşacağım biraz rahatlayacağım niyeti ile buluşulup, benim sıkıntıma sadece değindiğimiz, Tuğçe‘nin ise içini boşalttığı, onun problemine çare bulmaya çalıştığımız, benimkisinin ise esamesi okunulmamış bir gece olmuş.

Sonuç

Eve geldiğimde bir ben, artı 1 kendi problemlerim ve artı 2 Tuğçe‘nin yaşadıkları ve sıkıntısı.

Bu gece yattığımda böyle olmayı planlamamıştım. Belki Tuğçe bana bir tavsiye verecekti, belki beni teselli edecekti, belki de olaylara başka bir gözden bakmamı sağlayacaktı. Bunların hiçbirinin yaşanmadığına ek kendime Tuğçe‘nin sıkıntısını da dert edinerek, kafam binbeşyüz döndüm durdum o gece yatakta.

Senin Derdin Benim, Benim Derdim Benim

İşte bu anlattığım kısa hikayeden sonra olay tam da buna dönüşüyor bu noktada. Değer verdiğin arkadaşına anlatmayı denediğin, hatta değindiğin sıkıntılarının bir yana bırakılarak, seni kendi üzüntün ve probleminle başbaşa bırakması mı üzüyor seni, yoksa arkadaşının ne ara bunları yaşayarak, görüşmediğiniz bu sürede zor günler geçiriyor olması mı üzüyor ve hatta ne ara bu kadar görüşemez olduğunuz, zaman bu kadar çabuk akarken hayat dediğimiz süreçte yaşadığımız farklı ve yoğun tempodan dolayı “canım” dediklerimize zaman ayıramamamız mı üzüyor.

İşin içinden çıkabilecek var mı???

Zeynep Yazıcıoğlu

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 16 Şubat 2019 at 16:45

    “Senin Derdin Benim, Benim Derdim Benim” ahahahaha süperdi 🤣
     
    Okurken cidden benim de yüreğim daraldı kendi dertlerininin üzerine dert edinmene fakat nüktedan dilin o kadar keyifliydi ki gülümseyerek okudum.
     
    Bencillik, empati yoksunluğu … daha bir sürü sebep var elbette. Ben merkezci bir çağda artık hepimiz bu durumu kabullendik 😔

    • Yanıtla Zeynep Yazıcıoğlu 23 Şubat 2019 at 11:30

      🙂 Beğenmene sevindim Didemcim,
       
      Bence bu durumu kabullenmek durumunda kaldık malesef, herkesin kendisi, herşeyden daha önemli artık.

  • Yanıtla Mehmet Gökcük 17 Şubat 2019 at 14:57

    Kimse şair doğmadı Zeynep Hanım… Sonra da milyon tane şair oldu dünyada…
    Kendi dertleri yetmezmiş gibi, dünyanın türlü türlü dertlerini aldılar içeri ve sonra tahammül edebilmek için yazdılar, yazdılar…
     
    Şairlik makamını burada bir simge olarak kullanıyorum… Kimisi çizdiği resimlerle, kimisi söylediği şarkılarla haykırdı dünyaya… Başka şansları kalmamış gibi…
     
    Ya ifade edecek bir mecra bulamayanlar, içlerinde saklı tutanlar, anlatamayanlar… Vah onların haline…
     
    Güzel bir konuyu, kısa bir yazıda işleyebilmişsiniz…
     
    Yüreğinize, kaleminize sağlık…

    • Yanıtla Zeynep Yazıcıoğlu 23 Şubat 2019 at 11:36

      Doğru söylüyorsunuz. Herkes karşındakini biraz ve “gerçekten” dinlemeyi denese bence zaten sorun kalmayacak. Eskilerin “Derdini söylemeyen derdine derman bulamazmış” sözü çağımızda maalesef geçerliliğini yitiriyor sanırım.

  • Yanıtla Beril Erem 20 Şubat 2019 at 01:22

    Aslında bazen arkadaşlık ilişkilerinde de gündemi önceden belirlemek iyi oluyor. Misal, benim çok sık görüştüğüm kız grubumla WhatsApp üzerinden görüşeceğimiz gün konuşulacak önemli bir mevzu var mı, biri aşık olmuş mu?efendime söyleyeyim kayınvalide, koca mevzuu var mı? mutlaka önceden sorarız birbirimize:)))
     
    Ama elbette bu çok sık görüşemediğiniz arkadaşlarınız ile pek mümkün değil. O zaman genelde sohbet “laf lafı açıyor” çizgisinde ilerliyor.
     
    Benim tecrübelerime göre dertleşmek, tek bir zaman dilimi söz konusu olduğunda hiçbir zaman çift taraflı yürüyen bir iç dökme haline dönüşemiyor. Neden? Çünkü zaman yetmiyor! Bir gün biri anlatacak, öteki gün de diğeri anlatacaksa süper! Ama işte o da mümkün olamıyor her zaman. O zaman teknoloji koşuyor işte yardıma. Yardır Allah yardır! Sabaha kadar yaz WhatsApp’a…Ertesi gün mü buluşacaksınız? Hemen konuya bir gün önce WhatsApp’tan gir, o bana şöyle dedi, ben de ona bunu dedim, sonra o bana bunu söyledi…
     
    Bilemiyorum ama ben de işe yarıyor aslında bu yöntem:)

  • Yanıtla Zeynep Yazıcıoğlu 23 Şubat 2019 at 11:39

    Yöntem doğru, zaten teknoloji sağ olsun, bizi birbirimize yakınlaştırıyor, bir o kadar da bazen uzaklaştırıyor.
     
    Derdimizi anında dile getirip kendimizi ifade edebiliyoruz, biraz da olsa rahatlayabiliyoruz. Ama yaslanacak bir omuz olamıyor ne yazık ki, ya da sarılıp ağlayacağımız bir beden.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan