Kırmızı

Bi’ Dur

27 Mart 2019

* Yazıyı yazarının sesinden dinlemek için alttaki ses dosyasını tıklayabilirsiniz.

* Yazarın Notu: Bu yazıyı, Ibi – “Some Sand” dinleyerek okumanız tavsiye olunur. YouTube linki için tıklayabilirsiniz.

Yazı: Bi' Dur | Yazar: Nurdan Yılmaztürk

Kan testi sonuçlarını almış.
Negatif değerleri çok yüksek çıkmış.
Yüreği ağzındaymış.
Gözlerinden küçük gözlüklerini takmış.
Panik halde.
Yüzü düşük.
Dudakları büzük.
Yutkuna yutkuna önündeki klavyeye parmaklarını vuruyor birbirinin ardı sıra.

Teknolojinin hiç de o öyle sanıldığı kadar faydalı olmadığını düşünüyorum bilhassa böyle zamanlarda.

“Bi’ dur,” diyorum.
“Bi’ dur.”

Parmakları hala klavyeyi dövüyor. Önünde açılan sağlık uzantılı sayfalara birtakım kısaltmalar giriyor. Hızla okuyup kapatıyor. Bana da o terimlerin anlamlarını söylüyor ard arda.

Durmuyor.

Koşarak içeri giriyor. Ayakkabılarını her zamanki özensizliğiyle çıkartıp portmantonun ortasına fırlatıyor.

“Çok ödevim var anne, tam 40 sayfa. Hepsi yarına. Bu öğretmenlerde hiç vicdan yok mu yaaaa.. Nasıl yetiştireceğim ben bunları, nasıl yetiştireceğim? Kesin bitmeyecek hepsi ve öğretmenim çok kızacak bana..” diye gürlüyor boyundan büyük ve 1 o kadar ağlamaklı 1 ses tonuyla.

“Bi’ dur,” diyorum.
“Bi’ dur.”

“Duramam anne yaaaa.. Durursam nasıl bitecek bu kadar sayfa?”

Durmuyor.

Şirketlerinde genel müdür pozisyonu boşalmış. Kendisi de dahil 4 genel müdür yardımcısının bu pozisyona talip olması için insan kaynaklarından davet mektubu almış. Genel müdür olursa maaşı artacakmış ama aynı oranda iş yükü, sorumlulukları ve seyahatleri de fazlalaşacakmış. Hemen ilerimizde oynayan kızını gösteriyor; “Zaten az zaman geçiriyoruz birlikte, şimdi daha da azalacak o zamanlar seçilirsem bu pozisyona..” diyor avuç içleri terli, dişlerini sıka sıka..

“Bi’ dur,” diyorum.
“Bi dur.”

“Nasıl durucam? Göreve talip olmazsam şirketteki itibarım sarsılmaz mı?”

Durmuyor.

Faturalar üst üste birikmiş. Oğlunun çok gitmek istediği kampın bedeli, düşündüğünden daha yüksekmiş. Çok zaman evvel oğluna söz vermiş. Günlerce hesap yapmış. Evin giderlerini kıstıkça kısmış. Yine de 1 türlü parayı denkleştirememiş.

“Bi’ dur,” diyorum.
“Bi’ dur.”

“Ek 1 iş bulabilsem, gündüzleri işe gidip, geceleri çeviri yapsam mesela, kamp ücretini son başvuru tarihine dek biriktirebilirim belki..”

Durmuyor.

Defalarca çıktığı sahnenin arkasındaki kulise, ona şans dilemek için uğruyorum. Şans da laf aslında. Rolünü canlandırırken o karaktere nasıl dönüştüğüne şahit oldum defalarca. Bu kez, daha önce hiç görmediğim kadar gergin. Uzun boynundan aşağı süzülen terleri silerken söyleniyor 1 yandan da;

“Burası çok mu sıcak, bana mı öyle geliyor? Klimalar mı çalışmıyor? Eyvah ya şimdi makyajım akarsa..”

Soru dolu gözlerle bakıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Önemli 1 yönetmen de seyirciler arasında olacakmış bu akşam. Ona kendini beğendirmeliymiş mutlaka. Böylece 1 filmde rol kapabilirmiş, eğer şu anda heyecandan ölmezse ve oyundaki sözlerini unutmazsa. Elleriyle yüzünü kapatıyor korkuyla; “Ya sahnede 1 aksilik olursa??”

“Bi’ dur,” diyorum.
“Bi’ dur.”

Durmuyor.

Vapurun düdüğü kaplıyor köyün sahilini. Yolcularını çağırıyor. Mekanik 1 ses, vapurun kalkmasına 1 dakika kaldığını söylüyor. Adımlarımı sıklaştırıyorum. İskeleye çok yaklaştım. Küçük kız aklımla oynadığım 1 oyun var böyle zamanlarda çok sevdiğim; 60’a kadar sayıyorum, beyaz 1 tavşanın köstekli cep saati ağırlığında.

Hızlı hızlı yanımdan geçen biri “Kooooşşşşş..” diye bağırıyor bana. Şaşkınlıkla saydığım sayıyı unutuyorum. Tanıdık biri mi acaba diye bakıyorum. Vapura biniyorum. Vapur hareket ediyor tüm ağırlığıyla. Az önce bana seslenen kişi, yüzüstü eğilmiş 2 büklüm halde, az ilerimde nefesini toparlamaya çalışıyor. Beni görüyor. “Az daha kaçıracaktınız vapuru..” diyor, yarım 1 tebessümle henüz düzene koyamadığı nefesinin arasında.

“Durmak” hayatta “ilerlemek” kadar gerekli ve değerli aslında.

Yeni dünyanın yaşanış şekli, rolleri ve dayatmaları; insan neslini, kendiyle bitmeyen 1 yarışın içine sokuyor her an ve her konuda. Bu ba(ğ)zen, zamanın ötesine geçme çabasına dahi dönüşebiliyor şuursuzca; varlığımızı, kapasitemizi, hislerimizi hiçe sayarcasına. İnsan olmaktan çıkıp, garip 1 mekanizmaya dönüşüyoruz adeta.

“Bi’ durmak”; ehil kişilere danışılması gereken sonuçların sağlıklı izahı, yetişmesi gereken ödevlerin performansı, alınacak kararların doğruluğu, tutulması gereken sözlerin verilmesi, beklentilerin sahneden inip sahada belirmesi, atılacak adımların hızı; kısacası yaşamak eylemini kapsayan her konuda, insan için nefes almak kadar önemli. Ancak durmak suretiyle sakinleşebilen zihin, kısa 1 süre sonra usulca akan 1 nehre dönüştüğünde, başta beynimiz olmak üzere, vücudun tüm fonksiyonları sükûnetle görevlerini yapmaya başlıyor yine.

Şimdi lütfen “bi’ durun”.
Derin 1 nefes alın.
Gözlerinizi hafifçe yumun.
Gerçek ya da hayal; bugüne dek gördüğünüz en güzel düşü kurun.
İçinizdeki saat, 60’ a kadar saysın ve bu zaman süresince siz, o düşün size hissettirdikleriyle baş başa kalın.

Kendinize 1 iyilik yapın ve bunu her gün birkaç kez herşeye ve herkese rağmen mutlaka tekrarlayın.

Çünkü hep hatırlamalı ki; iyilik iyileştirir.

Nurdan Yılmaztürk

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

8 YORUMLAR

  • Yanıtla Demet Uncu 28 Mart 2019 at 10:30

    Nurdan Hanım ağzınıza sağlık. Hislerime gerçekten tercüman olmuşsunuz 🙂 Bu hıza yetişmeye çalışmak çok zorlayıcı olabiliyor, inanın bu sebepten, insanları yarıştıran ve bundan büyük keyif alan yarışma programlarını da anlayamıyorum 🙂 Yavaşlayabilmek ise anlamamızı ve fark etmemizi kolaylaştırıyor bence…
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 17 Nisan 2019 at 11:34

      yavaşlamak ve hatta biraz durmak 1 egzersiz gibi geliyor bünyeye.
      bünye bunu 1 kez farkedince ara ara yumuşak sinyallerini de gönderiyor beyne.
      otomatikleşiyor 1 süre sonra ve sonuçları kan testlerine bile yansıyor 🙂
      tecrübe ile sabittir.
      🙂

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 28 Mart 2019 at 11:25

    Ne gereksiz bir koşturmaca, telaş veya stres içinde olduğumuzu anlamıyoruz gerçekten de. Dediğin gibi bi’ an dursak ve yaşananları görünenin ötesinde algılamaya çalışsak kendimize ne saçma bir eziyet yaptığımızı fark edebiliriz belki de. Ama işte duramıyoruz. Dursak tıpkı bizim gibi koşturan birilerinin arkamızdan bize çarpıp devireceğinden, ardından da bu çılgın kitle tarafından ezileceğimizden korkuyor olabilir miyiz acaba? 🤔 En iyisi önce kenara çekilmek, ardından durup tüm bu çılgınlığa baktıktan sonra; “Yo yo bu saçmalığa devam etmeyeceğim,” demek olabilir 😉
     
    Her hafta olduğu gibi “Ne yaşıyoruz?” sorgulamasına yönelten harika bir yazıydı gene. Aklına, yüreğine, kalemine sağlık canım 😘

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 17 Nisan 2019 at 11:37

      gün içinde arada 1 durmak da kafi aslında.
      evrenin bizim tercihlerimiz dışında büyük 1 güç tarafından yönetildiğini de duyduğum inançla diyebilirim ki hayat bizimle birlikte ve bize rağmen akıyor 1 şekilde. bunu yavaşladığım vakitlerde daha da fazla hissediyorum ve mutlu ediyor bu fikir beni sanılanın aksine.
      teşekkür ederim güzel cümlelerin için. senin de varlığına sağlık canım arkadaşım benim.

  • Yanıtla Ferit Sağlam 28 Mart 2019 at 21:56

    Ne avuçlarının arasından hızla akıp giden zamanı durdurma çabasıyla, ne de zamanın kendisini dönüştürebileceği şeyden korktuğu için; bazen sadece anı mühürlemek için de bi’ durmalı sanki insan. Hoş dursa da, durmasa da, alıp verdiği her nefes, sonsuz bellediği o sınırlı zaman diliminin nihayetine yaklaştırmakta onu hızla. Ancak tüm bu devinimin içinde kendini sahnelenen oyundan soyutlayıp, yönetmenin gözüyle de bi’ durup bakabilse kendine keşke…
     
    Çarpıcı tespitlerine bi’ yenisini eklediğin bu yazını da çok beğendim. Bence en iyilerinden biri oldu.
     
    Aklına, gönlüne sağlık…

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 17 Nisan 2019 at 11:40

      ruhuna, kalbine sağlık senin de..
      anı mühürlemek, eşsiz hafızamla başarabildiklerimden olduğu için sevinçliyim ben de.
      teslimiyetse en güzel hal belki de.
      yaradan’ ın gözünden bakabilmekten öte, o oluruna bırakma haliyle eşsiz 1 huzur duyabilir böylece.

  • Yanıtla Aycan Çolak 3 Nisan 2019 at 10:23

    Nasıl heyecanla ve severek okudum, nasıl iyi geldi bana anlatamam. Okurken bi’ durdum sanki.
    Yetmedi 1 kere okumak, bi’ de senin kadife sesinden dinledim. Daha iyi oldum. Ses tonun, vurgun harikaydı.
     
    Kalemine, gönlüne, ağzına sağlık.

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 17 Nisan 2019 at 11:43

      ahahhaha hayatımda tanıdığım en durması gereken kimselerdensin 🙂 🙂
      bilmem 1 gün bunu yapmayı dener misin?
      denersen bence çok seversin.
      yazımı sevdiğine göre bunu 1 düşünebilirsin.
      senin de kalbine sağlık canım benim.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan