Aşk ve Farkındalık

Duş

28 Mart 2019

Yazı: Duş | Yazar: Ateş Karadeniz
Suya ihtiyacım var. Tenimi tamamen kaplayacak, içimdeki yoğunluğu bastıracak ve hiç durmadan akacak bir suya ihtiyacım var. Keşke yağmur yağsa…

Saat 05:11

Evimin önündeki merdivenlerdeyim, sokak bomboş. Henüz aydınlığa kavuşmayan bir gece hakim tepemde ve ben hangi gündeyim bilmiyorum. Gittikçe bulanıklaşan düşüncelerimi kontrol edemiyorum. Uzaktan biri beni görse, adam fena halde sarhoş diye düşünebilir ama bu gece bir kadeh bile bitiremedim. Yani sarhoş değilim aksine gayet kendimdeyim ama bulanık beynim yüzünden konuşamıyorum ve yerimde duramıyorum. Yıkılmamam için bir yere yaslanmam ve ruhum bedenimi boğmasın diye derin derin nefes almam lazım.

Bir adamı böyle çaresiz bir hale getiren nedir? Bir kadın mı? Değil. Anlatıcam ama keşke yağmur yağsa…

Bir insanın başına bir kereden fazla gelmeyecek bir duygudan dolayı bu haldeyim, yani aşktan. Aşk dediysem öyle herkesin bir fikrinin olduğu, çeşitli ahkâmların kesildiği aşklardan değil. Dokunduğunda nefesini kesen, öperken o nefesi yerine getiren türden bir aşk. Düşünmek için pek de çaba harcamadığın, harcasan da hiç bir işe yaramayacak türden, yani kendinden bağımsız bir aşk. Basit bir sarılmayla zamanı durdurarak başlayan, sonrasında vazgeçilmez bir hal alan bu duygu şimdi imkansızlıkla el ele olduğu için bu ruh halim.

Bugüne kadar bu durumdan hiç sıkıntı duymamıştım. Kendi kendime hep “Böylesi güzel bir duyguyu tadabilecek kadar şanslıysam, imkansızlığın da mutlaka bir sebebi vardır,” dedim. Her güzel şeyin sınandığı bir yaşamda bu da benim sınavımdır, dedim. Sınavı geçince de umduğum tam da şuydu; “Gitmesine rağmen, seven o sevgili geri gelecek ve her şey eskisinden çok daha güzel devam edecek.” Yani o bizi bizlikten çıkaran aşk, imkansızlıktan sıyrılıcak ve tatlı bir sarhoşlukla sonsuzlaşacaktı.

İşte bu inanış; düşünmeme engel olan aşkın, içimde sürekli tekrarladığı bir tekerleme gibi dönüp duruyordu. Bu yüzden; tüm o acı ve özleme rağmen dimdik ayakta kalmış, yarısı yontulmuş duygularımı düzeltirken gücümü hep aşkımdan almıştım. Ama şu an evimin önündeki merdivenlerde böylesine sersemlemiş olmam maalesef artık düşünebiliyor olmamdan kaynaklanıyordu. Maalesef diyorum çünkü anladım ki bazen gerçeklerle yüzleşmek, körü körüne inandığın o şeyden, çok daha acı olabiliyormuş.

Saat 06:06

Ayakta öylece nefes almaya çalışırken ne kadar zaman geçti, fark etmemişim. Düşüncelerimin bulanıklığı ara ara gerçekleri yüzüme vuruyor sonra güçlü olmam gerektiğini hatırlatıp derin nefesler alabilmem için bana yardım ediyordu. Güneş, tepemdeki siyahı maviye doğru çekerken, cebimden anahtarımı çıkardım. Apartmandan içeri girdim. Üç kat merdiveni nasıl çıktım bilmiyorum. Daire kapısını açıp, kendimi eve attım. Vücudumu saran kıyafetler, iğne sivriliğinde tenimi delip geçiyor gibiydi. Bende sevişmeye hazırlanır gibi kapıdan başlayarak banyoya kadar üstümde ne varsa teker teker çıkardım ama içimde bir gram tutku yoktu. İçimdeki tek duygu, kalbimin tarifsiz acısıydı. Duş almalıydım, bu acıyı söndürmek için suya ihtiyacım vardı, hem de çok fazla suya…

Son parçayı da çıkarttığımda banyodaydım, duşa kabinin saydam camını kenara çektim ve suyu soğuktan yana açtım. Tepemde yanan lambanın parlaklığıyla ışıldayan su damlaları, içimdeki boğulmaya bulduğum tek ilaçtı. Yaşadığım aşk gibi bağımsızca akan suyun altına geçtim. Acıdan uyuşan bedenim yaşadığını, suyun soğukluğundaki o serinletici histen anlıyordu. Ellerimi mermere dayadım ve ilk defa aşkla baş etmek zorunda kalmış bir adamın göz yaşlarını, umarsızca akan suya sakladım.

Saat 07:32

Kendimle yaşadığım yüzleşmeler; aşkta yolun sonuna geldiğimin göstergesiydi. Tepeden tırnağa aşka bulanmışken, artık gitmem gerektiğini anlamıştım. Yine de yaşadığım o naif hisse karşı duyduğum sadakat, çoktan kalbimin derinlerinde kök salmıştı. Bu gidiş, önceden nasıl bir insan olduğumu hatırladıktan sonra, aşka duyduğum saygıdan dolayıydı. “İlişkiye ara vermenin” aşkla hiç bir alakası olmadığını, bu sefer gerçekten anlamış olmamdı. Zaten kalbimi asıl kıran da buydu.

Artık kalbime bu aşkı savunabileceğim, tek bir nedenim bile kalmamıştı.

Tenimden akıp ruhuma süzülen serinletici su, benliğimi tamamen uyuşturduğunda suyun görevini tamamladığını anladım. Bornozuma sarılıp yatağıma uzandığımda; saçımdaki ıslaklık beni yalnız bırakmadığını anlatır gibi, bir damlasını yanağıma doğru bırakmıştı. Son kez akan göz yaşımla aynı yolda buluşan bu damla, her şeye rağmen koruduğum aşka verdiğim saygılı bir vedaydı. Hemen ardından baş ucumda duran defterimle kalemi elime aldım. Söylemek istediğim çok fazla söz vardı. Sevdiğim kadına sakladığım sarılmalar, öpücükler, kokusuna duyduğum hayranlıklar ve varlığı için tekrarladığım sayısız şükürlerim vardı. Öte yandan kırılan inançlarımla süslenmiş vedalarım, mutlu ol dileklerim ve bir sabrın sunabileceği tüm imkanları tüketen bir aşkın, yüreğimde bıraktığı çaresiz sessizliğim vardı.

O an fark ettim ki onun dışında çok sevip de kaybettiğim sadece tek bir insanım vardı. Acı aynı acıydı, ümitsizlik aynıydı. Sadece aralarında tek bir fark vardı biri Tanrının yanına, diğeriyse kendi hayatına gitmişti. Yaşadıklarım ve verdiğim tüm o kayıpları düşünürken zar zor kalemi kağıda değdirebildim ve duygularım son kez gün yüzünde çıktı.

“Birbiri ardına yazdım çoğu şiiri,
Keder, gam ve aşkla
Bildiklerimden çok, hissettiklerimdi kazınan
Kirli dünyanın rakı beyazı duvarlarına.
Sözün bitip, gözlerin konuştuğu noktada
Terk ettim bir çok inancımı
Ki sürüsüyle insan israfıydı bana,
Gerçeklerin acı nasihatı…”

Saat 08:29

Odamı kaplayan sabah, günün parlak bir güneşle buluştuğunu gösteriyor olabilirdi ama aniden başlayan yağmur, acımı almak için benimleydi.

Aşkla kalın,
Ateş Karadeniz

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

7 YORUMLAR

  • Yanıtla Tuba Baskan 28 Mart 2019 at 17:14

    Sade ve net bir anlatımla çok güçlü ifade etmişsiniz.
     
    Harika bir yazı
     
    Teşekkürler

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 28 Mart 2019 at 17:44

    Ateşcim bugüne kadar okuduğum yazıların arasında bu kesinlikle bir numaraya yerleşti. Elbette diğerini de seviyorum ama “Duş” şu anda favorim olmuş durumda. Anlatım güçlü, duygular çok içten ve gerçekçi👌🏻
     
    Tebrikler canım.

    • Yanıtla Didem Elif 28 Mart 2019 at 18:45

      Ateş Didem’e katılıyorum. Benim de en çok beğendiğim öykün oldu. Hissiyatı geçirebilmişsin. Final detayı da güzeldi. Tebrikler… Sevgiler…

  • Yanıtla Seda Çağlayan 28 Mart 2019 at 18:22

    Ayrılık acısı ölüme eş derler. Doğru derler:)

  • Yanıtla Zeynep Mete 29 Mart 2019 at 14:14

    Çok güzel… Kaleminize sağlık.

  • Yanıtla Ateş Karadeniz 1 Nisan 2019 at 21:32

    Geç olduğu için özür dilerim ve tüm yorumlar için ayrı ayrı teşekkür ederim 🙂

  • Yanıtla Demet Uncu 2 Nisan 2019 at 15:50

    Duygularınızı, hissettiklerinizi ne güzel kağıda dökmüşsünüz. Okurken bana geçti tüm bu duygular sanki. Sevdiğinizin kaybı ise çok ayrı bir durum, sizi anlayabiliyorum. O sizinle birlikte hep yaşayacak olan yaranız olacak. Ama şu bir gerçek ki; ya da ben öyle diyorum kendime bu kadar ağır bir kayıp yaşadın ve sana verilen güç ile ayakta durabildin, yine aynı güç ile ölüm dışındaki diğer ayrılıkları da atlatırsın.
     
    Kaleminize sağlık yeniden…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan