Nereden Nereye?!

Göçlerden Göç Beğen – 1 | İsrail

4 Mart 2019

Göçlerden Göç Beğen - 1

Görev icabı sürekli ülke veya şehir değiştiren insanların (ailelerin) ne kadar zor bir işe giriştiklerini 2 yıl evvel ben de anladım. Aslında, bizim ilk göçümüz 8 yıl evvel gerçekleşti. Türkiye’nin malum durumlarından dolayı bir gayri müslüm olarak artık oralarda durmamızın çok da mantıklı olmadığına karar veren kocam, ben 3 aylık hamileyken bana Israil’e taşınalım fikri ile geldiğinde, ona acaba uçan tekme mi atsam yoksa hangi kameraya el sallayayım diye mi sorsam diye düşündüm. Sonra anladım ki kendisi bayağı ciddi.

Tabii ilk tepki olarak; “Çıldırdın herhalde, bu hamile halimle nereye gidiyoruz?” diyerek kabul etmedim teklifini… Sanki çıkma teklifi ediyor da “Yok canım, arkadaş kalalım,” deyip geri çeviriyorum teklifi 😝

Çiftlerden birinin bile kafasına bu fikir girdi mi, diğerini ikna edene kadar devamlı tatlı tatlı, baskı uygulamadan uzun dialoglara girer. İlk tepki olarak “Olur mu canım öyle şey,” diye çemkiren taraf, belli bir süre sonra bir bakar ki sürekli bu konu konuşuluyor. Meğer onun da kafasına girmiş bu fikir veee beklenen son; göç teklifi kabul edilir. İşte aynen öyle oldu bizim de.

Hamileliğimi az kilo ile bitirme amacı ile her akşam Bağdat Caddesi’nde yürürdüm. Eşim Alon da gelirdi benimle. Erenköy’den Suadiye’ye çift yönlü olarak Türkiye’de kalmamızın ilerisi için daha zor olacağını, çocuk yetiştirmek için çok da elverişli olmadığını anlatır dururdu. Aslında haklıydı. Söyledikleri mantıklıydı. Uzun lafın kısası ben 6 aylık hamile iken kesin karar verilmiş, ailelere açıklanmış ve hazırlıklara başlanmıştı. Ama tabii benim de bir şartım vardı. Doğum Türkiye’de yapılacak, bir yaşına kadar çocuk anneanne ve babaanne yardımı ile büyütülecek, sonra gidilecekti. Bu şartım kabul edildi.

Doğum zamanı geldi.

25 Eylül 2009’da Talya’mızı sağlıkla kucağımıza aldık. 3 ay Talya ile evde durdum. Emzirmediğim için aslında özgürdüm. Sık sık anneanne ve babaanneye bırakıp, gezip tozmamdan da geri kalmadım. 3 ay sonra; “Benden bu kadar, ben işe geri dönüyorum, sizlere kolay gelsin,” diyerekten çantamı alıp çıktım 😁

Anneanne ve babaanne dönüşümlü bakmaya başladılar Talya’ya. Mart ayında evimizi sattık. Kendi evimizde 2 ay kiracı olarak oturduk. Haziran ayında da kayınvaldemin Büyükada’daki evine taşındık.

Küçücük evde cümbür cemaat yaşadık tam 3 ay. Kayınvaldem ile her zaman çok iyi arkadaş olduğum için hiç zorluk yaşamadık ama göç zamanı gittikçe yaklaşıyor, herkeste stres dozu artıyordu. Bu arada tüm eşyalarımızı sattık, attık, verdik, bağışladık, bizimle gelecekleri ayırdık.. Resmen beyin fırtınası yapıyordum. Basit bir rende için bile versem mi, atsam mı, yanımda mı götürsem diye 3 saniye düşünüp, karar veriyordum. Düşünsenize evin her eşyası için bu şekilde 3 saniye bile harcamak yorucu idi.

Ağustos ayında işten ayrıldım. Zaten yerime çoktan eleman alınmıştı da 7 yıldır aynı yerde çalışmamın vermiş olduğu torpil ile diyelim beni de son güne kadar tutmayı kabul etmişlerdi. İşten ayrılmak beni daha da strese sokacak, sürekli düşünecektim. O yüzden son aya kadar her gün işe gitmek çok iyi gelmişti.

20 Eylül göç tarihimiz olarak belirlendi.

19 Eylül’de bir veda partisi yaptık. Talya’nin da doğum günü vesilesi ile sevdiğimiz yakın arkadaşlarımızı ve akrabalarımızı kayınvaldemin evinde topladık. Bunu bir veda günü değil de Talya’nın doğum günü olarak ilan ettik ve gayet bayram havasında bir gün geçirdik. Önceden herkesi uyardık ağlama sızlama olmayacak bu günde diye.

O günden özellikle söylemem gerekenler; annem öyle bir ilaç dopinglemiş ki çok sakin ve güler yüzlüydü; babam inanılmaz sessizdi, ağzını bıçak açmadı resmen; kayınvaldem çok çok heycanlıydı, ablam ayrılırken gözleri doldu ve sonra bi’ nefes alıp “Nensi ağlamaz lütfen :)” dedi…

Herkes görüntüde iyiydi, sanırım bizim güler yüzlü olmamız ve enerjimiz ortamı toparladı biraz. Herkes gittikten sonra çanta yapmaya devam ettik. Gerçekten de bitmiyordu. Son günlerimiz devamlı çanta ve koli yapmakla geçti.

O gece yattık tabii ki de hiç uyumadık. Sabahın 4 ünde kalktık ve kuzenim Loni bizi gelip aldı ve alana götürdü. Alana kimsenin gelmesini istemedik çünkü alanda vedalaşma sahnesi yaşamak herkes için yıpratıcı olacaktı.

Bu arada göç öncesi, yaz ayında konsolosluktan bizi arayıp, bizimle aynı anda göç edecek bir çiftin olduğunu ve tanışmamızın güzel olacağını söylemişlerdi. Tanıştık tabii ki de. Gayet tatlı bir çiftti. Hatta aynı uçağa bilet aldık. Bir çift ile aynı anda göç etmek iki tarafa da büyük moral ve destek olacaktı. Tabii diğer çift uçağı kaçırmasaydı!!

Havaalanına vaktinde gelmelerine rağmen, sanırım aile ile vedalaşma süresini uzun tutup bir şekilde uzun kuyruklara kaldılar ve o uçağa binemediler. Cidden inanilmaz bir olaydı bu. Düşünsenize göç edecen, dünyanın valizini vermişsin içeriye, valizler göç ediyor ama sen yoksun ortada… Uçakta acaba vaz mı geçtiler diye düşündüm ama sonunda o günün akşamında onlar da geldi.

On iki koca valiz, 1 yaşında bir bebek, puset alandan çıktık.

Eylül ayı İsrail o kadar sıcak ki yerden duman çıkıyordu… Ona rağmen olumlu ve güler yüzlüydük. Nerden gelmişti bu sabır ve inatçı pozitiflik hiçbir fikrim yok… Neyse… Geldik, yerleştik.

Öyle ferah, geniş bir eve gelip yerleştiğimizi de düşünmeyin. Devletin göç edenlere sağlamış olduğu küçücük bir odaya sığıştık. Oda bir adet çift kişilik yatak, küçücük bir dolap, daracık bir masa, mutfak adı altında bir tezgah ve bir banyodan oluşuyordu.

Hava 40 derece, odada klima yok!!! Bu kadar valizi nereme sokacaktım acaba, bu küçücük odada kac ay kalabilecektik gibi kafada deli sorular dolanırken, moralimizi yine de bozmadık. Sadece gerekli eşyaları çıkarıp dolaba koyarken, geri kalan valizleri içleri dolu şekilde yatağın altına koyduk. Evet yatak hafif havada kalmıştı ama yine de şikayet etmiyorduk. Gerçekten de sabır ve kuvvet işiymis ülke değiştirmek.

Bu arada iş yok, güç yok, dil desen hiç yok.

Dil deyip de geçmeyin haaa!! İbraniceden bahsediyorum. Sağdan sola yazılan, latin alfabesi olmayan, ünlü harflerin yazıda kullanılmadığı tuhaf bir dil.. Allahtan daha evvel göç etmiş Türk arkadaş çok.. Arkadaş olmasa bile, sırf Türk olduğun için el uzatan çok. Tüm resmi işleri tabii Türkçe ve İbranice bilen tanıdıklar ile hallettik ve 2 hafta sonra dil kursumuz başladı.

Talya da tam 1 yaşında iken yuva hayatı ile tanışmış oldu. Sabahları Talya yuvaya, biz öğrencilik hayatına… 30 küsur yaşında aldık mı yine elimize kağıt, kalem, kitap… Gerçi bizim öğrenciliğimiz kısa sürdü. Ben 4 hafta, Alon ise 5 hafta sonra iş bulduk… Yeter bize bu kadar kağıt-kalem diyerek, bilgisayar hayatına koşarak gittik. Çalışmak ikimize de çok iyi gelmişti.

Altı ay sonunda bir ev kiralayıp taşınmıştık odadan. Dokuz ay kadar bu evde yaşadıktan sonra kendi evimizi almaya karar verdik. Sadece doğru şehri seçmemiz gerekiyordu. Küçük bir araştırma sonucu yaşamak istediğimiz şehri de bularak ev aramaya başladık ve bir ay içinde evi almış taşınmıştık bile.

Bu süre zarfında ben İbraniceyi bir şekilde derdimi anlatacak kadar öğrendim. Şirkette birlikte çalıştığım kişileri 6 ay boyunca bezdirdim.. O nasıl denir, bu nasıl söylenir, bu cümle nasıl kurulur diye sora sora bayağı İbranice konuşmaya başladım. En azından bir çok işimi artık tek başıma halledebiliyordum ki bu da büyük bir özgürlüktü. Alon, girdiği işte kısa sürede yükseldi, iyi bir konuma geldi.

İsrail’de 6. yılımızdaydık.

Her şey çok iyi gidiyordu. Çok arkadaşımız vardı. Ikimizin de iyi işleri vardı. Talya zaten çok mutluydu. Evimizi, yaşadığımız şehri çok seviyorduk. Alon çok şık seyahat ediyordu ama ben yine de hayatıma kurduğum düzende devam ediyordum.

Talya’nın bir sürü babysitteri vardı. Çıkmak istediğimde ya da spora gitmek için bile babysitterların birini ayarlayıp, hayatıma devam ediyordum. Eeee tabi orda anneanne, babaanne yok. Babysitterlara bağlı yaşıyorsun resmen. Mahallede görüp gözüne kestirdiğin 15-16 yaş her genç kıza babysitterlik yapıp yapmadıgını sorup anında telefon numarasını kaydediyorsun. İstanbul’daki yatılı bakıcı hayatı yok oralarda. Çocuklar 9 yaş itibari ile ellerinde anahtar tek başlarına eve girip, yemeğini yiyip, ebeveynlerin işten dönmesini bekliyorlar.

Gerçi biz o günleri göremedik cünkü Talya henüz 7 yaşında iken Alon’a bir relocation teklifi geldi. Seçenekler Filipinler, Londra, Güney Kıbrıs (Rum kesimi) ve Kiev idi. Seçim bize aitti. Teklif iyi bir teklifti ama gene mi taşınacaktık, gene mi ülke değiştirecektik? Tam her şeyi oturtmuşuz, çok güzel bir düzende yaşıyoruz, Talya ilkokul 2. sınıfta, nerden çıkmıştı bu şimdi?!

Eveeett… Nereyi seçtik, orada neler yaşadık?! Merak edenler 15 gün sonra okuyabilirler.

Verda Ovadya

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

13 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 4 Mart 2019 at 13:13

    Verdacım, öncelikle hoş geldin aramıza canım. Yazar kadromuz aile şirketi gibi oldu, herkes dost 🙃
     
    Arada gözlerim dolsa da -özellikle veda/doğumgünü partisi bölümünde- gülümseyerek okudum yazdıklarını. Ayrıca hayran kalmamak mümkün değil tüm başardıklarınıza, direndiklerinize 👏🏻👏🏻👏🏻
     
    İkinci bölümü büyük bir merakla bekliyorum.
     
    Sevgiler canım ❤️

    • Yanıtla Verda Ovadya 4 Mart 2019 at 14:59

      Didemciğim öncelikle aranıza beni de dahil ettiğin için sonsuz teşekkürler. Yorumların da beni duygulandırdı valla.
       
      Çooook sagol canim

  • Yanıtla Hesna Çelebi 4 Mart 2019 at 13:35

    Ben de ikinci kısmı merakla bekliyorum. Yazını öykü okuyormuş gibi bir solukta okudum. Kalemine sağlık.
     
    Sevgiyle kal.

    • Yanıtla Verda Ovadya 4 Mart 2019 at 15:00

      Çoook sağolun. Ne güzel yorumlar. Kimseyi sıkmayacak şekilde yazmayı denedim. Sanırım fena da olmadı 🙂

  • Yanıtla Cem Albayrakoglu 4 Mart 2019 at 13:39

    Verdaaaaa,
    Öncelikle demin WhatsApp’tan yazdım; doğum günün kutlu olsun, nice senelere hep birlikte.
     
    O meşhur akvaryumu ne yaptınız, hani Alon’un kollarında sana sevgililer gününde taşıyıp getirdiği :))))) Romantik serseri.
     
    Gidişinizle ilgili her ayrıntıyı çok iyi bildiğim ve yaşadığım için tekrar sanki yeniden yaşıyormuşum gibi bir sıkıntı bastı. Alon ve sen hayatımdan gidecektiniz; Too bad, I was so unhappy (Bunu da kimseye yapmam yani) Fakat sonrasında sizin için çok sevindim, Alon bir kendine geldi.
     
    Kızzzz, Kiev’e neden gitmediniz, sık sık gelirdim ben :)))
     
    Aramıza katılman çok güzel oldu. Merakla ikinci yazını bekliyorum. De javu oluyor bana da.
     
    Çok öpüldünüz :))

    • Yanıtla Verda Ovadya 4 Mart 2019 at 15:01

      Ya Cem yaaa, senin İngilizceni yerim ben hahaaa. İyi ki varsın Cem. Nisanda geldiğimizde bir fasıl gecesi istiyorum. Sinemler filan kim varsa, topla çıkıyoruzzz

  • Yanıtla Duru Didem Berkan 4 Mart 2019 at 15:48

    Verduşum şimdi Cemre doğum gününe gelen arkadaşlarına hatıra hediye dağıtıyor. Senin bu yazında bana doğum gününden hatıra hediye oldu. Bir solukta, kâh gülümseyerek, kâh ağlayarak, kâh şaşırarak kâh üzülerek okudum yazdıklarını.
     
    Bir tanem, sen benim içimde öyle bir cansın ki, öyle benden, öyle bendesin ki, yazındaki her göç kelimesine uzaylı görmüş gibi baktım. Ben dördüncü, sen birinci kattasın sonuçta. Sadece, arkadaşlarınla her zamanki gibi fıldır fıldır gezdiğin ya da her zamanki iş bitirici halinle, binbir işin hakkından geldiğin için ben elimde kitabım dönüşünü bekliyorum. Hadi gel artık speed oynayalım. Söz bu sefer yenmiycem seni. Sen yeter ki gel. Özlenildiniz be can kuşum.
     
    İyi ki varsın bebeğim. Seni çok seviyorum can dostum ilk arkadaşım.
     
    Prensesinle, sevgili eşinle, tüm sevdiklerin ve seni sevenlerle nice up uzun yılların sevgi, huzur, mutluluk, sağlık ve neşeyle geçsin güzelim.
     
    Nerede olduğun hiç önemli değil. Şair demiş ya: Orada bir köy var uzakta. Gidemesek de, göremesek de o köy bizim köyümüzdür. Ailemiz memleketimiz, sen ve bende ailenin genç nesil üyeleri olarak köy olalım. Cemreyle Talyaya mahalle ne anlatırız zamanı gelince.
     
    Duru Didem Berkan

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 4 Mart 2019 at 16:03

    Verdaaa
    Sen kesin gelirsin de o kocan olacak -hani sanki eker gibi ama olsun- gelmese de biz gideriz her zaman sen iste yeter.
     
    İngilizce de sana, başkasına olmaz yani. Az paralamadık kendimizi lisede 😂😂👍

  • Yanıtla Sevgi Kahraman 5 Mart 2019 at 14:34

    Bayıldımmm, ofiste gözyaşlarımı saklamadan ağladım, burnumu çeke çeke… O günlere gittim ve şu an yaşadıklarına verdiğin mücadeleyi, sabrını gönülden kutluyorum canım…
     
    Kalemine sağlık.

  • Yanıtla Didem Elif 6 Mart 2019 at 10:10

    Merhaba… Ben tabi editör kadrosunda olduğum için, yazınızı ilk elden okumuş ve anlatım dilinizi oldukça akıcı ve keyifli bulmuştum. Buradan da belirtmek istedim.
     
    Hoşgeldiniz efendim sefalar getirdiniz…
     
    Sevgilerimle…

    • Yanıtla Verda Ovadya 7 Mart 2019 at 16:06

      Çoook teşekkür ederim. Ne güzel böyle bir fırsat çıkması bana 🙂

  • Yanıtla Ester Nifusi 6 Mart 2019 at 10:33

    Kalemine sağlık harika yazmışsın. Tebrikler Verdacım.

    • Yanıtla Verda Ovadya 7 Mart 2019 at 16:06

      Çok çok teşekkür Ester :)))

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan