Nereden Nereye?!

Göçlerden Göç Beğen – 2 | Kıbrıs

18 Mart 2019

Göçlerden Göç Beğen – 2 | Kıbrıs
15 gün önce yayınlanan ilk yazımda İsrail’e olan göçümüzü ve neler yaşadığımızı anlatmıştım. Şimdi sıra ikinci göçümüzde… Önceki yazımın son paragrafından başlayarak, günümüze kadar neler yaşanmış merak edenlere gelsin bu yazım.

Talya henüz 7 yaşında iken Alon’a bir relocation teklifi geldi. Seçenekler Filipinler, Londra, Güney Kıbrıs (Rum kesimi) ve Kiev idi. Seçim bize aitti. Teklif iyi bir teklifti ama gene mi taşınacaktık, gene mi ülke değiştirecektik. Tam her şeyi oturtmuşuz, çok güzel bir düzende yaşıyoruz, Talya ilkokul 2. sınıfta, nerden çıkmıştı bu şimdi!?!

Elemelere başladik. Filipinler çok uzak, Londra çok karanlık, kasvetli ve pahalı; Kiev çok soğuk… Kıbrıs cazip gelmişti. İklimi iyi. Konumu iyi. İnsanları sıcak… Teklif kabul edildi. Başladık mı yine koli yapmaya… Ama bu sefer ne yalan söyleyeyim hiç ama hiç gücüm, isteğim, hevesim yoktu. Talya’ya da şok oldu bu karara. Benim güzel bir işim vardı. Neyseki patronum, Kıbrıs’ta home office olarak çalışmamı kabul etti. Şartlarım gayet iyi idi. Evden esnek saatlerde çalışacak, döviz bazında maaş alacak, iş seyahatlerimi de Kıbrıs’tan yapacaktım.

Evimizi möbleli hali ile kiraya verip, yine 12 valiz düştük yollara…

Bu seferki fark; Talya 1 yaşında değil, 7 yaşında idi. Cok daha zormuş böylesi. Küçük bir bebekle göç etmek kulağa zormuş gibi gelse de en kolayıymış meğer. Başka bir fark ise, küçücük bir oda yerine, 3 katlı havuzlu müstakil bir eve gelmekti. Üçüncü fark da, ikimizin de işlerinin olmasi idi. Kulağa cazip geliyor değil mi? Hani derler ya dışı seni, içi beni yakar, diye tam da buydu sanırım yaşadığımız.

Buraya ocak ayında geldiğimiz için Talya da 2. sınıfın ikinci yarısında tüm eğitimin sadece İngilizce olduğu bir okula başladı. Ana dili İbranice olan, aralarda kırık bir Türkçe konuşan Talya’nın hayatına aniden 3. bir dil girivermişti. Bir gün okuldan eve geldi ve “Sınıfta tam bir ‘bitki’ gibiyim,” dedi.

“O ne demek?”

“Saksı gibi oturuyorum, hiçbir şey anlamadan dinliyorum.”

Zaten burayı hiç sevemeyen ben, o an daha da çok nefret ettim. “Alışırsın, yaparsın, sen çok güçlüsün,” diye onu avuturken, ağlamamak için zor duruyordum. Ben güçlü olmalıydım ki kızım da güçlü dursun. Hayatımda hiç bu kadar rol kesmemiştim. Hiç bu kadar mutsuz olup, mutluymuşum gibi davranmamıştım. Bayagı Oscar adayı olmaya oynuyordum. Altı ayı devirdik ki Talya ingilizce konuşmaya başladı. O da rahatlayıp kendine daha bir güven duyunca, bize de bu konuda biraz rahatlama geldi tabii.

Buraya gelmeden evvelki en büyük korkum sağdan direksiyon nasıl araba kullanacagımdı…

…ama meğer bu ülkede en kolay alışılan şey buymuş da haberim yokmuş!

Buraya taşındığımız ilk gün, Alon alandan çıktıktan sonra beni ve Talya’yı eve bırakıp; kendisi de doğrudan ofise gitmişti. Alon hayatının en işkolik yıllarını yaşıyordu ama bu sefer calışmaya gitmemişti tabii. Abartmayalım hehehe…. Bazı evrak işleri ve arabaları ayarlamak için gitmişti. Sanırım 3 saat sonra Alon eve döndüğünde ben, Talya’nın da yardımı ile 12 valizi boşaltıp yerleştirmiş; duvarlara, getirdiğim çerçeveler için çivi çakıyordum.

Ayna ayna söyle bana, var mı bu dünyada benden hızlı göç eden, evine yerleşen?

Alon dedi ki “Aşağıda iki tane araba var. Birini sana, diğerini kendime kiraladım.” Buyur bir kamera şakası daha! “Yahu” dedim “dalga mı geçiyorsun, ben burada nasıl araba kullanacağım; her şey ters, lunaparkta gibi hissediyorsun kendini adeta.” Yine çok doğru bir soru ile geldi karşıma; “Başka seçeneğin var mı???” Gerçekten de yoktu. Burada toplu taşımacılık yok denecek kadar az ve oldukça kötü. Uzun lafın kısası geldiğimizin üçüncü günü araba kullanıyordum; bugün de Şoför Nebahat halt etmiş girmediğim delik kalmadı araba ile…

Ben, dediğim gibi evden calışıyordum. Ne zormuş arkadaş evden iş yapmak… 20 kusur yıldır her sabah kalkıp, süslenip ofise gitmeye alışmış biri olarak, evde pijamaları ile iş yapmak inanılmaz zormuş, onu anladım. Merkez ofis Amerika’da, şube ofis İsrail’de, ben Kıbrıs’ta, müşterilerim Türkiye’de… Böyle iş mi yürütülür?!?!

Bu meyanda, Kıbrıs’a gelişimizin ilk yılında, tam 6 kilo almayı başardım. Hayatımın en şişko dönemindeydim… Al sana bir depresyon sebebi daha. Yalnızlığıma mı üzülsem, aldığım kilolara mı, evden çalışmayı hiç sevemediğime mi, arada Talya’nın “İsrail’deki arkadaşlarımı çok özledim” sızlanmalarına mı, 9. ayımızda Alon’un işinin son bulmasina mı!!!

Evet bu da ayrı bombaydı. Şirketin aniden tüm ortaklık yapısı değiştiğinden Alon ile el sıkışıp bitirdiler. Hayat patronlara güzel valla. Seni şuraya yollayacağız diyorlar, gidiyorsun; ay canım yolladık seni ama artık gerek kalmadı deyip kapıya koyuyorlar, çıkıyorsun… Ping pong topu gibi ordan oraya savruluyorsun. Adamların umru mu sanki sen aileni alıp tüm hayatını değiştirmişsin, zorluklar yasamışsın, hala yaşıyorsun… Neyse tabii ağlayıp sızlanmanın vakti değildi. Önümüze baktık…

Yine aynı sektörde hemen başka bir iş buldu Alon. Start-up olduğu için 2 ay sonra olmadı deyip kapattılar, arkasından bir start-up daha ve yine 3 aylık bir macera… Sonrasında kısa bir dönem işsizlik ve yeni bir kapı… Neyse ki son 9 aydır hala aynı kapıyı kullanıyor 🙂

Ama tabii bizde aksiyonlar bitmez…

2018 yazındaki döviz krizi, beni de vurdu ve bir çok müşteriden batak yedim. Patronum ile tatsız olaylar yaşandı ve Eylül ayında benim de işim son buldu. Beş aydır çalışmıyorum. 23 yıllık çalışma hayatımdan sonra hem büyük bir boşluk, hem de büyük bir rahatlama… Tuhaf bir his yani. Arada aldığım kilolari verebildim; işi de bırakmanın gazı ile sportif aktifitelere daha cok zaman ayırdım. Zumba, voleybol ve yürüyüş vazgeçilmez sporlar oldu benim icin.

Sevemediğim, çok kuru, asosyal gelen bu ülkede (adada) şimdi bir de işsizim. İki yılda hiç mi arkadaş yapamadın derseniz yaptım tabii yaptım da kültür ve dil farklı olunca, yapılan arkadaşlıklar da cok tadı tuzu olan arkadaşlıklar olmuyor. Yüzeysel, bir kahve içip 2 saat geçireceğin arkadaşlıklar oluyor. Ama şunu söyleyebilirim ki 2 yılda çok seyahat ettim, çok gezdim. Zaten tüm paramı gezmelere harcayıp, başka bir şey yapmasam da olur kafasında bir insanım. Karadeniz turu, Atina, Paris, Londra, Belgrad, Amsterdam, Yunan adalari, Bodrum, Çeşme, Foça, Istanbul….. Liste uzun çok şükür ki. Bunu da bir artı hatta belki de tek artı olarak kaydettim bir tarafa.

Sekiz yılı öyle 5-6 sayfaya sığdırmak çok kolay değil ama özetle şunu söyleyebilirim ki yeni bir ülke, yeni bir başlangıç için motivasyon, partnerin ile iyi bir ilişki, sabır ve ucundan da biraz oyunculuk (özellikle çocuklara karşı) şart..

Göç edecek olanlara benden bol şans.

Verda Ovadya

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Demet Uncu 18 Mart 2019 at 16:05

    Verdacığım aile olarak güçlü ve birbirine bağlı olduğunuzu hissederek bu güzel yazını okudum 🙂 Değişen yaşam koşullarına ayak uydurabilmek en büyük güç bence.
     
    Kalemine sağlık …

    • Yanıtla Verda Ovadya 27 Mart 2019 at 00:29

      Sağol Demet’ciğim… Hayat bazen zorluyor ama yaşamaya değer değil mi…

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Mart 2019 at 13:54

    Göçün İsrail ayağını da Kıbrıs ayağını da okuduğumda inanamamıştım. Gerçekten çok güçlü ve son derece çalışkan bir ailesiniz sevgili Ovadya’lar.
     
    Verdacım tüm yaşananlar karşısında depresif bir mod takınmak yerine bunu nüktedan bir dille anlatabiliyor olman ise gerçekten takdire şayan.
     
    İlerki yazılarını merakla bekliyorum.
     
    Öperim güzellik 😘

    • Yanıtla Verda Ovadya 27 Mart 2019 at 00:28

      Ne güzel yorumlamışsın Didemcim. Çok tsk ederim ❤

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan