Fizik ve Ben

Tekerlekli Sandalyede Bir Profesör | Stephen Hawking

27 Mart 2019

Stephen Hawking
Stephen Hawking, Galileo’nun 300. yıl dönümünde 8 Ocak 1942’de Oxford’da dünyaya gelir. Newton ve Einstein’dan sonra gelen en parlak fizikçidir.

Stephen ve Ailesi

Meraklı bir çocuk olan Stephen Hawking, göğe ve yıldızlara bakarak zaman geçirmeyi severmiş. Kardeşi ondan bahsederken çok zeki olduğunu, oyun oynarken her şeyi merak ettiğini ve sorguladığını anlatıyor ve ekliyor; ”Küçükken hep dama oynardı, sonrasında ise satranç öğrendi ve öğrendikten sonra onu bir kere bile yenemedim.”

Hawking’in annesi ve babası Oxford üniversitesinde okumuş. Üniversite bittikten sonra aynı yerde çalışmaya başlayan anne ve babası aydınlar topluluğuna da üyeymiş. Hawking, entellektüel bir ailede büyüdüğünden aile bireyleriyle evde her şeyi rahatça konuşup, tartışabiliyordu.

Hawking’in bir arkadaşı onu anlatırken şunları söylüyor;

”Son derece sıra dışı bir evleri vardı. Evin her yerinde kitaplar vardı. Tüm raflara iki sıra kitaplar diziliydi. Nerede yer varsa oraya tıkıştırılmış bol miktarda kitap vardı.”

Çocukluğu

Çocukken arkadaşları okulda ona “Einstein” lakabını takar. Oysa o kadar da çalışkan bir çocuk da değildir. Üniversite çağına geldiğinde ise ailesinin Oxford’da tıp okumasın istemesine rağmen, o tıp yerine fizik okumak ister. En sonunda, Doğa Bilimleri derecesi alarak Fizik Uzmanı olması konusunda anlaşırlar.

Üniversite hayatı boyunca da Hawking, çok ders çalışan biri olmamış, hatta günde yalnızca 1 saat ders çalıştığı söyleniyor. Daha çok zekasıyla parlayan biri olarak hocalarına çok soru sorar, her şeyi anlamaya çalışırmış. Eğlenmeyi seven Stephen, partilerin aranan yüzü, espirili, herkes tarafından sevilen biriymiş.

Üniversiteden okulunun ”1. sınıf şeref” derecesiyle başarılı bir şekilde mezun olur.

Hastalığının Başlangıcı

Daha öğrenciyken, son zamanlarda çok sakarlaştığını, bir şeylerin ters gittiğini fark eder. Bu dönemde sürekli ayağı takılıyor, bir şeyleri elinden düşüyormuş. Bir keresinde merdivenlerden çok kötü bir şekilde düşmüş. Daha sonra kısa süreliğine iyileşir.

Cambridge Üniversitesi’nde doktora yapmaya karar vererek Oxford’dan ayrılıp ve Cambridge’de doktora çalışmasına başlar.

Doktorası sırasında hastalığı yeniden nükseder. Babası onu Londra’ya çok iyi bir uzmana muayene olması için götürür. Orada bir sürü test yapılır. ”Kolumdan adele örneği alıp içime elektrotlar soktular,” diye anlatıyor o dönemi Hawking. En sonunda hastalığına ”amyotrofik lateral skeroz” teşhisi koyulur. ALS hastalığına, diğer bir adıyla motor nöron hastalığına yakalanan Stephen Hawking için doktorlar 2-3 yıl ömür biçer. Hawking ve ailesi şoktadır, teyzesinin üzüntüden bir gecede tüm saçları ağarır.

Hasta Hawking

Hawking bir süre kendini odasına kapatıp sürekli Wagner’in ”Ölüm Duyurusu” adlı eserini dinler. Bir müddet sonra durumunu kabullenip doktorasına devam etmeye karar verir. Belki doktorasını bitirecek zamanı yoktur ama onu hayata bağlayacak bir amacı olmalıdır.

Hayatı boyunca evreni merak ettiği için bu konuda çalışmaya karar verir. O zamanlar evreni doğru şekilde açıklamaya çalışan iki kuram vardı. Bu kuramlar birbirine tamamen zıttı. Biri, Sabit Durum Teorisi, diğeri Büyük Patlama Teorisi.

Sabit Durum Teorisi evreni şu şekilde açıklıyordu; evrenin hep var olduğunu ve sonsuza kadar var olacağını; Büyük Patlama Teorisi ise, evrenin büyük bir patlamayla ortaya çıktığını söylüyordu.

Hawking’e ikinci kuram daha cazip geldiğinden onun üzerine yoğunlaşmaya karar verir.

Bu sırada vücudunun kontrolünü sağlamakta daha da zorlanmaya başlar, hareketleri giderek daha da düzensizleşir.

Doktora çalışması sırasında Jane adlı bir kızla tanışır ve aşık olur, Jane de ona.

Stephen’in hastalığını biliyor olmasına rağmen, hastalık Jane’i korkutup geri çekilmesine neden olmaz. Hawking’in kısa bir ömrü kalmıştır bu yüzden bir an önce evlenmeye karar verirler.

Hawking, yeniden hayata bağlanmanın heyecanını yaşar; Jane ona iyi gelmiştir. Evlenmek isterler; evlenmek için iş bulmak, iş bulmak için doktorasını tamamlamak, doktorasını tamamlamak için de çok çalışması gerekiyordur.

Çalışmaları

Hawking, çok hızlı bir şekilde altmışlı yılların kozmoloji biliminin büyük bir sorunsalını çözmeye karar verir:

Evrenin bir başlangıcı var mıdır?

Bunu araştırırken ipucunun ”kara delikler” teorisinde olduğunu söylüyordu. Fizikçi, Roger Penrose ise o sıralar bir yıldızın kendi çekim kuvveti altında çöktüğü zaman neler olabileceği üzerine çalışıyordu. Penrose yıldızın kendi kendini ezerek sonsuz yoğunluğa sahip olduğunu, bu yoğunlukta zamanın bile durduğunu ve nokta haline geleceğini söylüyordu. Buna ”Tekillik” adını vermişti. “Kara deliklerin kalbi de budur,” diyordu Hawking.

Hawking bu durum üzerine düşünmeye ve çalışmaya başlar. Sonunda Büyük Patlama fikrini ispatlar nitelikte teoriler üretir. Bu çalışması sayesinde Gonville ve Caius College’de araştırma bursuna başvurur ve kazanır. Bu burs sayesinde de Jane ile evlenir.

Balaylarını bir fizik konferansında geçirirler.

Jane bunu şu şekilde yorumlar;

”O zaman anlamıştım ki hayatımı Stephen’in hayatındaki bir tanrıçayla paylaşacaktım. Fizikle…”

1966′da Jane’nin daktilo yardımlarıyla Hawking doktora tezini tamamlar. Tezindeki bulguları Stephen Hawking adının duyulmasını sağlar.

Bu sıralarda hastalığı da gittikçe ağırlaşmaya başlar. Tekerlekli sandalyeye hapsolur. Gittikçe elleri de işlevini göremez duruma gelir. Sesi de gittikçe gücünü kaybeder, artı çok yavaş konuşabiliyordur.

Bu halde bile çalışmalarına devam eder. Bir çok doktora öğrencisi vardır. Okula gitmekte zorlandığı için Jane ona bir öneride bulunur. Doktora öğrencileri evlerinde kalabilir, böylece Stephen’e de yardım edebilirlerdi. Jane 2 çocuk, bir de Hawking’in bakımıyla ilgilenmekten çok yorulmuştur.

Stephen Hawking, tüm bu engellerine rağmen olağanüstü işler başarmıştır.

Kitaplar yazmış, dersler vermiş, birçok doktora öğrencisi yetiştirmiş, seminerler vermiş, konuşmalar yapmıştır. Engeli asla ona engel olamamıştır.

Stephen Hawking de aynı Einstein gibi düşünüyordu. Düşüncelerinde yolculuklar yaparak keşifler yapıyordu.

Doktorların söylediği gibi de ömrü kısa olmamıştır. 76 yaşına kadar yaşamıştır. Hayali ”Nobel Ödülü”nü kazanmak olduğundan bir an önce teorisinin ispatlanmasını istemiştir.

Stephen Hawking meraklıydı ve insanların da meraklı olmasını istiyordu:

”Ayaklarınız altına değil yıldızlara bakmayı unutmayın.”

Tüm dünyaya örnek olan bilim insanı, olumsuzlara rağmen hayata nasıl tutunulur, nasıl meydan okunur herkese göstermiş oldu. Hepimiz ondan ders almalıyız. Küçük bir olumsuzlukta bile hayata küsen insanlar olarak onun hayat hikayesini okumalıyız.

Tabi ki Hawking’i hayata bağlayan amaçlarıydı, başarma arzusuydu. Başarılı olma tutkusuydu. Daha 12 yaşında arkadaşlarıyla “İleride çok ünlü biri olacağım,” diye şekerine iddiaya girmişti. Başarısında aile faktörü de önemliydi. Çok fazla kitap okuma alışkanlığı da başarısında etkili oldu.

Kitap okuyanların başarılı olması tesadüf müdür?

Bu soru üzerine siz de düşünün isterseniz. Tüm başarılı insanların kitap okuma alışkanlığı olduğuna şahit oluyoruz. Elon Musk, İlber Ortaylı, Mustafa Kemal Atatürk…

Kitap okuma insanın düşünme becerisini geliştirir. Düşünce ufkunu geliştirip, geniş bir görüş açısı sağlayarak, olayları inceleme yeteneği kazandırır.

Stephen Hawking, yaşamayı seviyor bol bol geziyordu.

Uzaya bile gitti. Eğlenceliydi ve her zaman pozitif düşünüyordu. Tekerlekli sandalyesinde tüm zorluklarına rağmen kitaplar yazdı.

Fizik kurallarını anlattığı ilk kitabı ”A Brief History of Time” yani ”Zamanın Kısa Tarihi” 40 ayrı dile çevrilmiş ve Sunday Times’ın çok satanlar listesinde 237 hafta boyunca kalmıştır. Fiziği sıradan insanların bile anlayabileceği bir dille yazan Hawking herkese bilimi sevdirmeye çalışmış, bu konuda da oldukça başarılı olmuştur.

Dizilerde oynamış, hayatını anlatan bir de film yapılmıştır. Jane ile boşanmış, ardından ikinci evliliğini yapmıştır. Kısacası bir engelli gibi yaşamamıştır.

14 Mart 2018 tarihinde Albert Einstein’in doğduğu ”Pi Günü”nde kaybettik bu değerli bilim insanı.

Bize bilim adına, hayattın tüm zorluklarıyla savaşma adına, çok şey bırakmıştır.

Onun gibi başarılı ve savaşçı insanların hep olması dileğiyle…

Çiğdem Mertoğlu

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Ahmet Yonca 28 Mart 2019 at 08:04

    En çok kavram karmaşası üzerinde yaptığı çalışmaları takip ediyordum. Yaratılışçı ve patlamayla var olmuşçuluğu birbirine karıştırmadan, ikisininde var olabileceğini o kadar güzel izah ediyordu ki, benim zamanda bir hiç olduğum teorisine ulaşmamı sağladı. Bu çapın en büyüğünü kaybedince üzüntümü dile getirmek için Instagram’da ondan bahseden kısa bir yazı yazmıştım… Anlayanı bol olsun 🙏

    • Yanıtla Çiğdem Mertoğlu 5 Nisan 2019 at 22:41

      Kesinlikle katılıyorum Ahmet Bey, büyük bir değerdi. Acaba onun gibileri dünyaya tekrar gelir mi?

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 28 Mart 2019 at 11:12

    Bu köşede yazdığın her hayat bildiğimiz -bildiğimiz sandığımız- dünyanın kırılma noktalarına adlarını kazımış dehalar. İlham verici yaşamlarının yanı sıra yepyeni bir açıklama getirerek de bilinen gerçekliği değiştiren bu insanlardan Hawking sanırım mucizeye yakın yaşama gücüyle hepsinden bir adım öne çıkıyor.
     
    Seçimlerin ve anlatımın için çok teşekkürler Çiğdemcim 😘

    • Yanıtla Çiğdem Mertoğlu 5 Nisan 2019 at 22:43

      Yazılarım beğeniliyor ve insanlara fayda sağlıyorsa ne mutlu bana 🙂
       
      Yorum için çok teşekkür ederim canım Didem’cim:)

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan