Ayurvedik Yaşam

Zıtlıklar ve Benzerlikler Prensibi

5 Mart 2019

Ayurveda | Zıtlıklar ve Benzerlikler Prensibi Prensip kelimesinin kelime anlamına takıldım biraz. Cümle içinde kurarken çok kolay gelen bu kelime, bize dışarıya karşı bir duruş sergiletirken, zaman zaman da içinde, yıkımından keyif aldıran isyankar bir yapı barındırıyor. Türk Dil Kurumu kelime anlamı olarak; “ilke” tanımlamasını yapmış. İlke ise ana düşünce ve inanış, temel kural, temel bilgi olarak geçiyor.

Hayatımızın temel kurallarını düşüncelerimize, duygularımıza, doğrularımıza, toplum değerlerine, gelenek ve göreneklerine göre şekillendiririz.

Yaşam bilimi olan Ayurveda ise kendi çerçevesinde bize yaşamın temelini anlatır ve der ki; “Benzer benzerini yükseltir, zıtlar dengeler.”

Bu prensibi elementlerin özelliklerinin temeline dayandırır. Tüm elementlerin 20 niteliği (sankristçe nitelik “guna” demek ve buradan sonra guna olarak bahsedeceğiz) olduğunu söyler ve kendisi içinde gruplandırır:

1. Grup; ağır, yavaş, soğuk, yağlı, kaygan, yoğun, yumuşak, durağan, ince ve bulanık.

2. Grup; hafif, keskin / hızlı, sıcak, kuru, pürüzlü, sıvı, sert, devingen / akışkan, kaba/kalın, net.

Her grup kendi içinde benzer nitelikler, karşı gruptakiler de zıt nitelikler içerir.

Kendimizi doğa ile dengelemek, gunalara eşit olarak sahip olmakla mümkündür. Bunun içinde Ayurveda; “Zıtlıklar ve Benzerlikler Prensibi”ni merkezine almıştır.

Zıtlıklar ve Benzerlikler Prensibi

Zıtlıklar ve Benzerlikler Prensibi bu 20 niteliğin birbiri ile ilişkisine dayanır. Eğer 1. Gruptaki gunalara sahipsek ve dışardan direk veya dolaylı yollarla bu grup gunalardan alırsak, 1. Grup niteliklerimiz yükselir ve güçlenir. Yani; “Benzer benzeri yükseltir.” Dengelenmek için 2. Gruptaki gunalara ihtiyaç duyarız. Yani; zıtlar birbirini dengeler.

Ateşi su ile söndürmek, kalın bir şeyi inceltmek için akışkan sıvılar kullanmamız gibi.

Aslında hepimiz hayatımızın içinde bu temel prensibi kullanıyoruz; yazın serinletici, sulu meyvelere bayılıyoruz. Kışın ise salep içiyoruz. Kar yağarken fırından yeni çıkmış kestaneyi yerken, üzerinde dumanı tüten çorbaları afiyetle içiyoruz.

Kışın kestaneyi daha fazla tüketmemiz tesadüf değil. Tam ihtiyacımız olan gunalara yani; yağlı, yoğun ve lifli besin niteliklerine sahip. Yazın ise soğuk, kaygan ve yumuşak besinlere ihtiyaç duyuyoruz. Bu nedenle öğle sıcağında güzel bir dondurma kendinizi iyi hissetmenizi sağlayabiliyor.

Bedeniniz size mevsimsel, dönemsel olarak kendini iyi hissettirecek şifreleri sunuyor.

Bana şimdi bu lazım diyen bedenimizi gerçekten dinliyor muyuz acaba?

“Bana şimdi sakinlik lazım.”
“Bana şimdi bir fincan sıcak bir çay lazım.”
“Bana şimdi biraz hareket lazım.”
“Bana şimdi kocaman bir bardak soğuk su lazım.”
“Bana şimdi çok derin bir uyku lazım.”
“Bana şimdi iyi bir dost ve sıkı bir omuz lazım.”

Acaba size ne lazım?
Acaba bize ne lazım?

Ateş elementinin hüküm sürdüğü ve dört mevsimi yaşayan, hızlı, sert, keskin coğrafyamızda kendinize ne lazım hiç düşündünüz mü?

Ateşin ateşi körüklediği, sakinleştirici etkilerin her geçen gün azaldığı sınırlarınız içinde hiç durup sadece etrafınıza baktınız mı?

Hepimiz daha fazla birbirimize benzemedik mi?

Benzerin benzeri yükselttiği, yükselttikçe daha da derinleşen benzerlikler kazandığımız kimliklere bürünmedik mi?

Farklı olana zıt olana toleransımızın kalmadığı, dengelenmeyi yakınlıklarla çözmeye çalışan hayatlar kazandık. Yavaşı, inceyi, yumuşağı dinlemeye, görmeye, dokunmaya ve hissetmeye sabrımız kalmadı.

Kendimize dengemizi unutturduğumuz gibi etrafımıza da dengelerin hassasiyetini unutturduk.

Aslına bakarsanız kendi kurallarımızı yazarken, doğanın temel prensibini ve cömertliğini görmezden gelerek suni hayatlar kurduk kendimize. Ne zaman hatırlarız bilmiyorum ama sürekli tek gruptaki gunalarla yaşayan kişinin, uzun dönemde iyi olma hali zayıftır.

Ateş elementinin etkisi altındaki bir toplum için ise yangın yeridir demek kafidir. Yangının fiziki olmasına gerek yok, sosyolojik ve psikolojik olarak zaten yangın yeriyiz.

Ayurveda insan bedeni ile ilgilenirken, bireysel dengelerin toplumsal dengeleri gözeteceğini düşünmüş müdür, ya da 5.000 yıl önce buna gerek duymuş mudur, bilmiyorum.

Ama içimdeki ses şöyle diyor; “sadece bireysel dengelerle ilgilenmiş olsalardı, yoga, tha-chi gibi denge sporlarına dikkat çekmez ve disipliner yapılarının içine almazdı.”

Masum dünyalının 50 asır önce işin toplumsal boyutuna da dokunmaları gerektiğini düşününce zamanın boyutları arasında kaybolup gidiyorum.

Kendinize, benzerlerinize, benzerliklerinize, zıtlarınıza, zıtlıklarınıza bir bakın. Hayatınızda kapladığı alanları, etkilerini ölçün. Bunları içinize sindirin.

Ayurveda, kadim ya da ilmi bilimler, spiritüel örneklemler size ne söylerse söylesin, hayatınızın prensibi sizin içinizde, gerisi sadece size rehberlik yapabilecek cümleler, kısa derinlikler.

Beden tiplerinde bir araya gelene kadar, dengede ve mutlu kalın.

Sevgilerimle,
Müge Murat

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 6 Mart 2019 at 22:50

    Yazını okuduğumdan beri aklımdan çıkmıyor. Gün içinde resmen kendime “Vücudunu dinle. İhtiyaçlarını çok net söylüyor. Sadece dinle,” diyorum artık.
     
    Zıtlıkların oluşturduğu dengenin ise ilk kez bu kadar net ortaya konulduğunu gördüm. Yazın karpuz, kışın kestane. Tüm bu örnekler çok basit gözükebilir ama bence büyük düşünceleri basit anlatabilmek asıl yetkinlik. Tebrik ederim canım👏🏻

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan