Sentez

Eteğimdeki Taşlar

7 Nisan 2019

Öykü: Eteğimdeki Taşlar | Yazar: Özge Can
“Eteğimdeki taşları dökmeye geldim!”

“Erken oldu sanki.”

“İroniyi bırak. Geldiğime şükret sen. Geç-erken ne fark edecekti ki?!”

“Can yeleğine ihtiyacım olacak mı? Sargı bezi, yara bandı filan?”

– Zevzekliğinden, yüzsüzlüğünden hiçbir şey kaybetmeden, hiçbir şeye dokunmadan öyle yaşamaya devam anlaşılan!

“İlahi Ceren, elbette bir ‘Yalçın Oran’ kolay olunmuyor. Bundan vazgeçeceğimi sanman senin gibi akıllı bir kadından beklenmeyecek bir düşünce.”

“Manipülasyon yapma! ‘Akıllı kadın’, ‘bıdı bıdı bir şeyler’… Ayy inandım ben de. Sen söyleyince öyle oluyor kesin.”

Ceren’in gözlerinden belli belirsiz bir merhamet tınıları geçer gibi oldu.

Parmaklarının arasında tuttuğu çantasını sehpanın kenarına bırakıp, iki kişilik koltuğunun ortasına kendini bıraktı. Yalçın evinde sigara içilmesinden nefret ederdi. “Bu Yalçının sorunu” fikrinin yüzünde yarattığı sırıtık gülümseyişle, çantadan sigara çıkarıp yaktı Ceren.

“Kül tablasıyla birlikte su da alayım Yalçın.”

Yalçın bir cinnetin salonunda kol gezdiğinin farkına varıp, uysal davranma modunu yükledi yüzüne. “Bunca zaman sonra geldiğine göre, ‘Eteğimdeki taşları dökeceğim,’ filan da diyor, o taşla kafamı gözümü yarmadan kurtarmak lazım,” diye düşünüp kül tablası ile birlikte suyu Ceren’in önüne bıraktı.

“Seni dinliyorum Ceren’cim.”

Ceren sigarasından çektiği nefesi ahenkle salonun ortasına doğru üfleyip, dumanın karıştığı havadan derin bir nefes soludu.

“Tartışmaya gelmedim Yalçın! Konuşacağım sadece, az önce de söyledim, eteğimdeki taşları dökeceğim. Senden bir savunma, suçlama, kabul etme, inkar etme ya da adına her ne dersen de hiçbir yanıt beklemiyorum. Sen sadece susup beni dinleyeceksin. Hı dersen ki; ‘Niye buraya geldin? Cevap istemiyorsan bunları yazarak da anlatabilirdin, ya da telefonda da söyleyebilirdin.’ İşte burada devreye ben giriyorum. Tatatataaataam ‘Yeni Ceren’ hak etmeyenle empati kurmaktan vazgeçmiş, kişiye göre bencil davranması gerektiğinin farkına varmış, iyilik yap denize at dönemini kapatmış yepyeni bir ben. Eserinle gurur duyabilirsin Yalçın!”

“Araya gireceğim Ceren’cim, yeni se…”

“Bana Ceren’cim demeyi kes Yalçın! Zira çok samimiyetsiz duruyor ağzında.”

Sözünün Ceren tarafından kesilmesine alışık olmayan Yalçın, derinden soluyarak seslendi;

“Pekâlâ Ceren! Bu yeni sen kişiye özel mi kodlandı, genel mi?”

“Hak edene hak ettiği şeklinde kodlandı!”

Ceren çantasına uzanıp mendille oluşturulmuş küçük bir bohçayı sehpanın üstüne bıraktı.

Yüzünden, tavrından akan öfkeli tutumun aksine elleri ürkek bir kuş çırpıntısında bedeninden bağımsız bir kişiliğe bürünmüş tüm naifliğiyle mendilin kenarları açtı. Sehpanın üzerinde 7 adet birbirinden farklı renkte taş çıktı mendilin içinden.

Yalçın’ının arsız kahkahası doldurdu salonu; “Gerçekten taş mı getirdin? Bu yeni Ceren inanılmaz olmuş!” derken sesindeki küçümseyici tınıları gizlemeye ihtiyaç hissetmedi.

Ceren hiç tepki vermeden Yalçın’ın suratındaki aptallıkla karışık sırıtık gülümsemenin geçmesini bekledi. Yalçın, taşlardan gözünü alıp Ceren’e baktığında anladı yüzünü toplaması gerektiğini.

“Affedersin ben susacaktım, söz sende…”

“Eteğimdeki taşlar bunlar Yalçın. Deyim olarak demiyorum gerçekten imgeledim onları. Her birine bir anlam yükledim. Seninle birlikte yaşadığımız ama sadece bana kalanlar. Kaç yılımız var seninle birlikte, 6 mı? Benim yaşadığım 8! Etki ettiği yılları saymıyorum bile. Eteğimdeki taşların siyah olanı, bu yıllar.”

Uzanıp mendilin içindeki siyah renkteki taşı aldı Ceren.

Avucunun içine saklayıp parmaklarıyla oynayarak devam etti:

“Sana verdiğim, kendimi sana adadığım, neredeyse Dünya’yı durdurduğum 6 yılı avuçlarımda tutuyorum. Sıkarak yok edemem, dokunarak sevilesi hele getiremem, görmeyerek yok sayamam, kırarım, un ufak ederim şeklini değiştiririm, yıllarıma da yeni bir anlam yüklerim belki ama aynı kalamaz işte. Sadece avuçlarımın içinde tutabilirim bu yılları, o yılların beni avucunun içine almasına müsaade etmem artık, ben o yılları avucumun içine alır, yönetirim! Sana kalan kısımlar için bekleyeceksin Yalçın, ben eteğimdeki taşları döktükten sonra hak ettiğini bulacaksın sen de!”

Ceren yüzündeki meydan okuyan bakıştan habersiz, üzerine giydiği duyguya kendini kaptırmış halde bir ayinin ortasındaymış gibi duran bedeninin çalkantısında sehpanın üzerinde duran gri taşı aldı bu kez eline.

“Bu taş evliliğimin imgesi. İçinde yaşarken göremediğim bulanıklığı seninle gördüğüm zamanların hatırası. Bu bulanıklığın ruhumu sindirdiğinin, renklerimi yok ettiğinin farkına varmıştım seninle, sanmıştım ki ruhumu sen kurtaracaktın, renklerimi verecektin bana yeniden. Oysaki ruhunu insan yalnızca kendisi kurtarabilir. Renklerini yalnızca kendisi ortaya çıkartır. Ne eşe, ne sevgiliye, ne yarene, ne arkadaşa, ne de ebeveynlerine teslim edilmez ruh, bunu tek başına ben başarabilirim. Bu konuda bir faydan olmuştur elbette, sadece içinde durduğum bir evlilikten çıkmamı sağladın. Bunu sen benim için değil, kendin için yaptın evli bir kadınla ilişki yaşamanın riskini alamayacak kadar korkarsın, onurlusun demeyi çok isterdim ama değilsin.”

Ceren elinde tuttuğu siyah taşı sağına, gri taşı soluna bıraktı. Uzanıp turuncu olan taşı aldı.

“Eteğimdeki taşların turuncu olanının bir de adı var. Sen yakinen tanıyorsun, Gizem! Senin için araya sıkıştırılmış birkaç ilişkiden biri. Önemsiz, skor hanene yazdığın, alelade bir ilişki. Benim için yenilmişliğin kalbimdeki turuncu ateşi. Yenilmişliği hissettin mi hiç Yalçın? Boğazından midene doğru inen, kalbinin çevresini ciğerini saran bir ateş! Güneş, içinde öğlen saatlerinin yakıcı sıcaklığıyla göğe yükseliyor gibi, saklanacak bir gölgelik de yok üstelik. Aldattın beni Yalçın! Aldatılmış olmanın en yakıcı gerçekliği vazgeçilmiş olan olmak biliyor musun? Hayatta her şeye, herkese karşı yenilmiş oluyorsun. Bu yenilgiyle birlikte değersizleşiyorsun kendine karşı bile. İçinde hiç sönmeden yanan bir ateşle yaşamaya çalışıyorsun. Kabullenmek özgürleştiriyor Yalçın. Hayata karşı her şeyi kabullenerek yaşamaya başladığında özgürleşiyorsun! Yenilgimi kabul ettim!

Veee eteğimdeki taşların kırmızı olanı! En sevdiğin renkti senin. Benim içinse seninle yaşadığım yıllarda krizlerin, sinir tahribatlarının, hastanede son bulan öfke nöbetlerinin rengi. Yıllar içinde nasıl kanıksadıysam böyle yaşamayı kırmızı bir öfkenin içinde nefes almaya çalışmayı yaşamımın rutini sanmışım. İçinden çıkınca görüyor insan, kendine dışarıdan bakmayı öğrenince fark ediyor içindeki kaosu kendinin yarattığını. Tek bir an yetecekmiş oysa öfkeden arınıp dingin bir nefes almayı başarmak için.”

Turuncu taşla birlikte kırmızı taşı da sağına bıraktı Ceren.

Yüzünde yaşanan dalgalanmış ruh hali işin nereye varacağını açık etmiyordu. Yalçın ise şaşkındı. Beklediğinin çok dışında bir söylevdi karşısında bulduğu. Kadınsal söylenmeler içeren, “verdimdi”, “aldındı” söylevleriydi beklediği. Ceren gerçekten baksa, görebilse hayatında ilk kez Yalçın’ın şaşkınlıktan dudağının büzüldüğünü, kendi dediği için değil nutku tutulduğu için konuşamadığını anlayabilirdi. Yalçın Ceren’in ruhunda yaşadığı çalkantıyı göremeyecek kadar kör, Ceren ise Yalçın’a bakmayacak kadar kendi ruhunun kıskacındaydı.

Sehpanın üzerindeki mavi ve yeşil taşı birlikte avucuna aldı Ceren. Geldiğinden beri ilk kez Yalçın’ın gözlerine içine baktı. Ruhuyla savaşır halde, bedenini dikleştirdi derince soluduktan sonra konuşabildi.

“Eteğimdeki taşların en ağırı bu ikisi Yalçın. 5 ay arayla içimden söküp alınan çocuklarım!”

Duyulur duyulmaz seslendi Yalçın; “ÇocuklarımıZ.”

“Hayır, benimdi onlar. Bir ‘biz var ise ortada onlarla bendim bizi oluşturan. Kürtaj masasının soğuk demiri tenime değerken biz hissettik, sen yoktun! Anesteziyi kolumdan enjekte ederlerken, damarımda yanan ateşi biz hissettik, sen yoktun! Onlarla bir bağ oluştuysa aramızda, bunu ben bile hissedemezken sen kim oluyorsun da kendi iyeliğine bağlıyorsun onları? Burada en çok kendime kızıyorum, sana rağmen vazgeçmemeliydim. Manipülasyonlarına gelmemeliydim, kaybetmemeliydim çocuklarımı. Ben yaşadıkça rahmimde açılan bu yara hep kanayacak! En çok da bunun için hiç affetmeyeceğim seni.”

Ceren gözünden akacak yaşı durdurmak için sustu. Burada akıtmayacaktı gözyaşlarını. Yalçın’la bu acıyı paylaşır hale gelmeyecekti. Gözlerini kapatıp, zihniyle oynamaya başladı. Başka bir ana götürdü kendini. Zihninden fikrine düşen görüntüleri alt üst etti, sancılarını durdurdu, acısını yuttu. Ceren’in yüzünde yaşanan değişim tüm çıplaklığıyla Yalçın’ın zihnine an be an kazındı. Karşısında heykelleşen bu kadının görüntüsünü hayatı boyunca unutamayacaktı Yalçın.

Ceren gözünü açıp tekrar Yalçın’a bakabildiğinde gözünün kenarında biriken iki damla yaş taşlara düştü. Devamının gelmeyeceğini bildiğinden silmek için uğraşmadı bile Ceren.

Sehpadaki son taşa da uzanıp, çarpık gülümsedi Yalçın’a.

Artık direk gözlerine bakarak konuşuyordu. Karşısındaki adamın yıkılmış egosu, kibri, alaycı tavrı yok olmuş, gözlerinden taşan acının tüm bedenini sarıp, küçülttüğü Yalçın koltukta şaşkın Ceren’e kilitlenmiş bakıyordu.

“Eteğimdeki taşların sonuncusu beyaz, benim geleceğim. Sensiz, senden kalan her şeyin yok olduğu, bana ait bir dünyanın başlangıcı bu. Kendimi kendimden doğurdum yeniden. İçimi dışıma çıkarttım. Senden gelenleri de küçülttüm bu taşlara sığdırdım Yalçın. Bana ait olanlar bende kalacaklar. Diğerlerini sana bırakacağım. İçime taş gibi oturmuş ne varsa çıktı artık. Sen de kalsın birazda, bakar hatırlarsın insanlıktan yoksun kalbini!”

Gri, beyaz, mavi ve yeşil taşları yeniden mendile sarıp çantasına koydu Ceren. Kırmızı, Siyah ve Turuncu taşları alıp odanın köşesinde duran akvaryumun içine attı.

Ceren, eteğindeki taşları dökmüş, içinde biriken öfkeden kurtulmuş halde, adeta kuş kadar hafiflemiş olarak Yalçın’a bakmadan kendi beyaz geleceğine doğru evi terk etti…

Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

14 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Elif 7 Nisan 2019 at 20:22

    Özgeee bu ne güzel bir öykü olmuş böyle bayıldım. Konu, kurgusu, anlatımı, akıcılığı ile harikaydı canım. Kendi taşlarımı dökmüşüm kadar iyi geldi valla. 😍 Kalemine, fikrine, yüreğine sağlık… Kalp kalp kalp…

    • Yanıtla Özge Can 7 Nisan 2019 at 21:22

      Çok teşekkür ederim canım 😍 Başkalarının iyi olmak için attığı her adım, bizi de iyi ediyor, kurgu karakterler olsa bile. Senden böyle yorum almak da beni çok mutlu etti 💙 Sevgimle 😘

  • Yanıtla Beril Erem 7 Nisan 2019 at 20:44

    Özge’cim herhalde okuduğum en iyi öykülerden biri diyebileceğim kadar iyi kurgulanmış, duygu kıvamı şahane dozda, çok sıcak, çok samimi bir öykü olmuş ♥️
     
    Öyle güzel aktarmışsın ki Ceren’in hayal kırıklığını ve öyle akıllıca kurgulamışsın ki cepteki taş metaforunu, yürekten kutluyorum seni👏👏👏
     
    Kalemine sağlık 💞

    • Yanıtla Özge Can 7 Nisan 2019 at 21:18

      Paslandım mı acaba diye düşünürken yorumun çok mutlu etti beni öyküdaşım 😊 Senden bunları duymak ayrıca onur verici, teşekkür ederim 😍 Sevgimle 💙

  • Yanıtla Ahmet Yonca 8 Nisan 2019 at 01:22

    Renklere ve taşlara bu rolleri verirken aklıma hayvanlara konuşma sanatı ve insansı reflex veren yazarlar ile Tanrı’ya insansı hisler veren dindarlar geldi. Yaratıcılık ve kurgu mükemmel. Kırmızı taşlara gıcık oldum, negatif, pis taşlar 🙂
     
    Severek okudum 🙏

    • Yanıtla Özge Can 8 Nisan 2019 at 09:19

      Her şey zıttıyla yaşar doğada, negatif duygular da var olsun ki pozitif olanların kıymetini bilelim, kırmızıyı da sevelim 😊 Teşekkür ederim yorumuna.

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 8 Nisan 2019 at 12:29

    Canıııımmmmm muazzam bir dönüş hikayesi olmuş 😍 Her şeyden önce seni yeniden köşende görmek ben ve tüm ekibimiz için büyük mutluluk. Hem seni hem de o harika kalemini çok özlemiştik 🤗
     
    “Eteğimdeki Taşlar” ise gerçekten dahiyane bir fikrin edebi duruşu gibiydi. Okurken devamlı “Bunu yapmalıyım” hissine bakıldım.
     
    Zayıf dönemlerden geçse de güçlü kadınların, güçlerinin yeniden farkına vardıkları, kendilerini hatırladıkları anlara dair hikayeleri seviyorum. “Eteğimdeki Taşlar” da bu hikayelerden biri ve ben çoook sevdim.

    • Yanıtla Özge Can 8 Nisan 2019 at 13:04

      Yeniden aranızda olmak beni de çok mutlu etti canım, böyle dönüşler almak da bulunduğum yerin güzelliğini tescilliyor, iyi ki sizinleyim 😍
       
      Yaşam tüm insanlar için zor, kadın için çok daha zor! Kadının ruhunda var olan gücün ortaya çıkmasını seviyorum. Yeniden başlamak kadın için tüm Dünya’yı yenmek gibi, kendinden yeni bir ben doğurmak kadına has bir duruş.
       
      “Etegimdeki Taşlar” seremonileşebilecek bir duruş, hepimiz yapabilelim umarım 🙏

  • Yanıtla Kübra Mısırlı Keskin 8 Nisan 2019 at 15:37

    Özgem;
     
    Ceren gibi gerçekleri görmek ne hoş ama bir o kadar da zor. Herkesin eteği dolu ama kaçımız dökebilecek cesarete sahibiz? Beyaz gelecek hepimizin isteğiyken kırmızı da sıkışıp, turuncu alevlerde yanmayı kanıksar hale gelmişiz maalesef. Ama eğer senin de dediğin gibi kırmızı, siyah ve turuncu taşları Yalçın gibilere bırakabilmeyi başarabilirsek belki de beyaz geleceğimize doğru adım atabiliriz 🙂
     
    Kalemine sağlık canım, yine bambaşka yerlerden yakaladın hepimizi…

    • Yanıtla Özge Can 8 Nisan 2019 at 15:52

      Kübram, canım, aslında kayba değil de kazanca odaklanınca değişiyor her şey.
      Yaşamımız boyunca siyah, kırmızı, turuncu hep olacak, bazen araya morlar girecek, bazen pembeler. Renkler ruhumuzun yansıması 🌈
      Zor olandan kurtulmak, kabuğumuzu kırmamız lazım 😉
      Teşekkür ederim katkına dost 💙

  • Yanıtla Demet Uncu 8 Nisan 2019 at 17:21

    Bu kadar mı güzel anlatılır duygular, beğenerek okudum, yazdıklarınızı… Kaleminize, yüreğinize sağlık. Belki de bir çok kadının içine attığı, söylemek istediği ama söylese bile karşı tarafın anlayamayacağını düşündüğü hisler… Bir çok kadının sözcüsü olmuşsunuz bence, teşekkürler 🙂

    • Yanıtla Özge Can 8 Nisan 2019 at 17:30

      Çok teşekkür ederim değerli yorumun için sevgili Demet 💙
      Karşımızdakinin anladığı kadarız, anlaşılmak için ne kadar yöntem geliştirsek az.
      Sevgimle 💙

  • Yanıtla Selçuk Binici 9 Nisan 2019 at 12:28

    Hikayeler hikayeler hikayeler.
    Yazabilmek mi marifet yaşayabilmek mi en acı renkleri?
    “Ceren”ler hayal etmek mi ağır Ceren olmak mı?
    Koca yürekler bildik yükü ağırlaştıkça olgunluğun arşına basamak basamak tırmanan.
    Koca yüreğine sağlık kelimelere ruh katan.

    • Yanıtla Özge Can 9 Nisan 2019 at 12:49

      Her kadın ruhunda bir “Ceren” taşır. Renkler bildiklerimizden yadigâr aslında ve iyi ki varlar.
       
      Teşekkür ederim katkına, var ol 🙏

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan