Gırgırına

Marilyn Monroe & Marlon Brando

8 Nisan 2019
Gırgırına | Marilyn Monroe & Marlon Brando | Cem Albayrakoğlu
Yapacak bir şey yok bunu anlatmadan olmazdı.

Ünlü yazlığı artık hepiniz biliyorsunuz; bir çok yazım ya orada geçiyor ya da orada tanıdığım dostlarımla ilgili oluyor anlattıklarım genelde.

O yaşlarda kurulan dostluklar bilirsiniz oldukça sağlam temellere sahip olur. Bugünkü hikayenin baş kahramanları da hâlâ hayatımda olan sevdiğim iki arkadaşım. Özel hayatlarına saygıdan isimleriyle değil benim uygun bulduğum mahlaslarla anacağım yazı boyunca ikisini de: Marilyn Monroe & Marlon Brando 😉

Çocuk yağız delikanlı, kızımız da oldukça hoş ama yaşı küçük.

Bilirsiniz o yaşlarda bir iki yaş küçüğünüz bile size bebek gelir, almazsınız grubunuza falan…

Hepimizin ablası, abisi ya da kardeşi olduğundan ’70-’80 jenerasyonu birlikte büyüdük aslında. Ama tabi bahsettiğim kendinden küçüğü gruba dahil etmeme olayı yüzünden ufaklar kolay kolay aramıza giremezdi. Yıllar içinde yaş farkları kapandı ama hikayemizin geçtiği dönem, aradaki hendek ufalmış olsa da hâlâ orada duruyordu. Bu yüzden abiler ablalar bir grupta, kardeşler başka bir grupta takılırdı.

Bizim Marilyn ve Marlon anlayacağınız ayrı grupların insanıydı. Gündüz birlikte ortalarda fazla göremezdiniz bu ikiliyi.

Gelelim olayın yaşandığı sabaha:

Yazın sabahın bir köründe yattığımız için öğle saatlerinde anca uyanırdık. Uyanınca da ev telefonundan birbirimizi arar, buluşmak için yer ve zaman belirlerdik. Malum o yıllarda bir cep telefonu olmadığından bu konuşma, salonun ortasındaki telefondan, dolayısıyla anne sansüründe gerçekleşirdi. Konuşurken annemi gereksiz bilgilerle yormamak (😝) için sesim genelde içime kaçar, karşı taraf da benimle aynı durumda olduğundan, o da kısık kısık konuşur, konuşma boyunca kimse kimseyi anlamazdı genelde. Şimdiki çocuklar şanslı; hepsinin elinde cep telefonu, gümbür gümbür konuşuyorlar 😉

O sabah da mis gibi uyuyorum, içerden; “Ceeem telefon sana,” diye seslenen annemin sesiyle uyandım. “Kimmiş?” diye yattığım yerden geri bağırdım.

“Marlon Brando (sevdim bu ismi 🤣🤣) arayan. Önemliymiş.”

Ulan ne kadar önemli olabilir ki edasıyla, söylene söylene salona gittim. Ahahaha ben de sanki holding işletiyorum da gelen telefon yüzünden önemli bir toplantıdan çıkmak zorunda kaldım 😝 Neredeyse anneme; “Not al, ben daha sonra arayacağım,” diyeceğim. Yerrrrsee 😜 Süheyla’nın uçan terliğiyle yakın temastan korktuğum için bu dahiyane cümlemi kurmadım tabi.

Neyse “Efendim,” dedim Marlon Brando’ya.

“Oğlum hemen gelmen lazım.”
“Hayırdır?”
“Gelince anlarsın.”

Neyse alelacele üstümü değiştirip evden çıkmaya çalışırken annem; “Oğlum kahvaltı etmeden nereye gidiyorsun?” diye çıkıştı. “Marlon’un bana ihtiyacı varmış,” cevabını verince ben yılışık yılışık, “Başlarım Marlon’a da sana da,” diye söylenmeye kalkıştıysa da ben bir görev insanı olarak çoktan olay mekanına doğru yola çıkmıştım.

Yürüyerek bir dakika sürmez bile ikimizin evi arasındaki mesafe. Giderken bir yandan da düşünüyorum acaba bu kadar acil ne olmuş olabilir diye.

Eve vardım.

Ailesine ait iki katlı evin çatı katı paşamıza tahsil edildiğinden ve çatı da ayrı bir girişe sahip olduğundan doğrudan merdivenlere yöneldim. Bir çırpıda çıktım üç katın merdivenini. Anahtar kapıda bırakılmıştı, hani “Bizi kapı açmak için uğraştırma. Sen aç ve gir içeri,” der gibi. Peki, aldık mesajı.

Bu arada belirtmeyi unuttum. Günlerden Pazar. Vakit de öğleni geçiyor. Sağım, solum sobe. Sitede; babalar, halalar, dedeler, herkesin yedi göbek sülalesinin toplandığı gün. Azıcık kalabalık kısacası. Bir de evler bitişik nizam.

Aradan bunca yıl geçti, çatının planı hâlâ dün gibi zihnimde. Kapıyı aç salon, sağda balkon, balkona sapma düz yürü mutfak, sola dön bir tık daha sol anam ta ta tam bizim Marlon Brando ve Marilyn Monroe yatakta oturmuşlar gülüyorlar. Başta; “Sabah sabah gülmek için mi çağırdı bu deliler beni,” diye düşündüm. Bari uyanmamı bekleselerdi keşke diye içimden içimden söylenirken gülmeleri sonunda bitti.

Biraz şaşırmış biraz da neler oluyor anlayamaz durumda niye böyle apar topar çağrıldığımı sordum. Marlon Brando diyor ki; “Kardeş sen bildiğin için seni çağırdık.” Sonra duraklayıp ıkına sıkına ekledi;

“Eeeee akşam çok eğlendik.”
“Yani?”
“Bizi bu durumdan kurtarsan kurtarsan sen kurtarırsın.”
“Ne durumu ya?!”

Bu arada Marilyn de sonunda başına gelene kafası dank etmiş, gülmeyi kesmiş, Yusuf Yusuf “Nasıl olacak?” der gibi bakıyor. Dedim ki “Sadete gelelim.”

“Biz buradan nasıl çıkacağız?”
“Biz derken?”

Marlon Brando rahat tabi, bütün gün çıkmasa da olur ama Marilyn Monroe biraz daha ortalıkta görünmezse ailesi başlayacak; “Nerede bu kız?” diye meraklanmaya.

Baktım konu derin ben de oturdum yatağa.

Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan, nasıl çıkacağız çatıdan?

Ki küçük bir detay karşı çapraz ev Marilyn Monroe’nun evi. Çatının yanındaki ev Marilyn’lerle akraba kadar yakın komşunun evi.

Ortaya atılan fikir ise şu:

“Cem sen hepimizin ailesiyle yakınsın ya…”
“Eeeee?”
“Sen Marilyn’i al, çıkın evden. Ne de olsa kardeşin gibi.”

“Haaa” dedim “Zevki seni, derdi beni yakar hesabı.”

Son lafı da şimdi uydurdum, o zaman öyle bir şey demedim tabi 🤣 Şöyle dedim;

“Marlon, sence ben mayo şortla, Marilyn akşamdan kalma kotla ne kadar inandırıcı oluruz?”

Bu arada ben bir ara aşağı inip sokağın nabzını yokladım. Ortam hiç müsait değildi. Bir süre sonra bir daha indim, kolaçan ettim. Üç kat in çık iflağım kurudu anlayacağınız. Yukarda da çifte kumrular sarılıp kikirdemeye devam ediyor. Sanki çatıda mahsur kalan benim. Bendeki sıkıntı onlarda yok. Mutlu aşıklar!

Başkalarından da yardım isteyemiyoruz. Malum herkes uyuyor. Bir beni seçmişler kurban. (Bu günler unutuldu di mi sayın Marilyn 😉)

Bir ara baktım bunlar çatıdan falan çıkmayı unuttular. Bir bakışları var bana; “Cem sen burada ne yapıyorsun?” der gibi yeminle. Hanımefendi diyor ki; “Ben akşama kadar burada takılayım. Aksam el ayak çekilince çıkarız.”

Tövbe bismillah, neyin kafası bu ben bilemedim.

Hani tamam gece gittin, sabaha karşı bari evine dönsene. Yok yoook illaki bir action çıkartacaklar. Rahat ben de 3-4 saat geçirdim bunlarla çatıda. Ama nereye kadar? Sonunda başka çare olmadığına karar verip merdivenlerden inmeye başladık. Tam sokağa gelmek üzereyken Marilyn girdi koluma, kankiyiz ya hani, çaktırmayacağız ya…

Bütün gözler üzerinde gibi hissedersin ya, aynen o durumdayım. Kim baktı, kim bakmadı hatırlamıyorum. Fakat arkama bir baktım ki Marlon Brando çatının balkonundan bana el sallıyor. Sanki ev gezmesinden çıkıyoruz, utanmasa “Gene gelin,” falan diyecek. Onun canına minnet, göt altına gidecek olan benim tabi. Hani al o eli, salla salla vur duvara 👿

İki adımlık sokak inan 10 dakika gibi geldi bana ama sonunda bitti.

Bu badireyi de böyle sorunsuz atlattıktan sonra akşam oldu, sahilde takılıyoruz. Bunlar bir rahat bir rahat, espriler havada uçuşuyor, eve gitmek bilmiyorlar. Alkol de var. Kumrulardan biri diğerine diyor ki “Sen bana gel,” öteki diyor ki “Yok bu gece bizim balkonda takılalım.”

Ohh ne ala dünya!!! Tabi nasıl olsa bir badire atlatıldı ya gene atlatılır. Dedim; “Allah rahatlık versin, ben kaçar.” Bu günlük bu kadar action yeter hesabı arkama bakmadan gittiğimi hatırlıyorum.

Marilyn Monroe & Marlon Brando sevdim bu isimleri. Bu arada bizi tanıyan kimse anlamadı di mi bu hikayedeki karakterleri 🤣🤣

Gırgırına,
Cem Albayrakoğlu

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 8 Nisan 2019 at 07:22

    Hikayedeki Marilyn’i şimdi herkes ben sanacak 😂 Valla değilim. Zaten ben olsam “Amannnn kasma, yaz ismimle,” derdim biliyorsunuz. Bunu da belirttiğime göre yorumuma geçebilirim.
     
    Acayip eğlendim okurken. Öyle güzel anlatmışsın ki seninle beraber ben de o sabaha gittim. Biz de uyanmış Marilyn Hanımı arıyorduk o saatlerde. Sonra çatıdan çıktı 😝

     
    Ne günlerdi yaaa. Cidden action hiç bitmiyordu. Hem aillerimizden ödümüz patladığı hem de her haltı yemekten geri durmadığımız yıllar. Tanrım benim çocukların da bunların aynısını bana yapacağını düşündükçe yüreğime ağrılar giriyor 😰

  • Yanıtla Ahmet Yonca 8 Nisan 2019 at 12:35

    😂😂😂 Ya sabaha böyle uyanmak çok iyiydi. Bizim böyle “action”larımız olamadı, lisede yaptığımız yaramazlıklar dışında. Karşı sınıftaki kıza şiir yazıp vermek bile disiplin suçuydu. 4 tane sağlam müdür tokadı yediğimi bilirim. Hayvan herif, Mehmet Dikmen ismi, Nazım Hikmet’i okutup, sınavda sorup, biz şiir yazınca dövüyordu. Neyse ki sizinkiler daha sorunsuz olaylar 😁😁 O çatı “MA” ve “MO”ya umarım yine böyle güzel hatıralar ile yansıyordur. Ne güzel gençlik yaşamışsınız.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 8 Nisan 2019 at 12:40

      Yaaa canım benim, ben çok seviyorum senin bu içten yorumlarını. Çok teşekkür ederim yazlığın tüm çocukları adına 🤗❤️

      • Yanıtla Ahmet Yonca 8 Nisan 2019 at 13:57

        Ben de seni seviyorum biliyorsun 🙂 Burası ve ekibin çok güzeller. Her daim destekcinizim 🍀😘

  • Yanıtla Sinem Çelebi 8 Nisan 2019 at 22:25

    Cemooooo o zamanlar en sevdiğimiz şeydi sahilde sabahlamak. O gecelerin çoğunun sonunda da hep seni bulan muhteşem actionlar 😉
     
    Anlattıklarını okurken yeniden gözümde canlandı o gün 😂 Sesli gülüyorum hâlâ 😂

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 8 Nisan 2019 at 22:57

    Kısa çubuk hep mi sana 😂

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan