Bir Katre Hayat

Unutmak

20 Nisan 2019
Yazı: Unutmak | Yazan: Şenül Korkusuz
Bahar Bana Fısıldadı; “unutmak”, sandığımız kadar kötü bir şey değilmiş aslında…

Siz de benim gibi bahar meftungillerden misiniz?

İnsanlarda aramaktan yorulduğum, özlediğim tevazu, heyecan, mutluluk, özgürlük, umut, saflık hepsi bir istiridyenin içinde saklı inci misali kış boyu uyuyan doğada gizlenir sabırla. Güneşle uyanır, yağmurla süslenir, rüzgarla raks eder, beni kendine hayran eder neş’eyle. Doğa bakmayı bilene inceden hayat dersleri verir, ben de doğanın tedrisatından geçen bir öğrenci edasıyla bakarım doğaya.

Malumunuz bu aralar toprağın nimeti nisan yağmurları ile güneş sahnede başrol için kıyasıya savaş vermekte. Bir bakıyoruz bir gün gökyüzü hüzünle ağlarken, yüreğinin karasını, pusunu yüzüne örterken, bir başka gün aynı gökyüzü dissosiyatif (çoklu kişilik bozukluğu) bir üslupla, müstehzi bir gülümsemeyle alemi selamlayan güneşi, başköşeye oturtuverir; aydınlık, berrak, ferah-efşan yüzüyle bize merhaba der.

Benim de havanın etkisiyle içimde oluşan matem havası yerini sevince terk eyler bu manzarayla. Doğa, beşer tüm mahlukat unutuyoruz aslında; geçmişi, dünü hatta bir saat öncesini bile. Önceden üzülürdüm, kızardım unutkanlığıma. İnsanların olgun çağını zindana çeviren Alzheimer’ın felaket tellallığını yapan “unutkanlık” beni de çok tedirgin ederdi.

Sanıyorum ki bu ahval bir tek benim başımın belası değil tüm insanlığın en önemli sorunlarından biri “unutkanlık” herhalde.

Kurulan alarmlar, oraya buraya yapıştırılan küçük notlar, ajandalar hep unutkanlığa açılan savaş teçhizatı değil midir?

Müzik dinlerken, güzel bir uykunun koynuna kendimizi salıvermeden hemen önce sıklıkla kendimize küçük hatırlatmalar yaparız. İşte bu yüzden “unutma korkusu” en güzel anların katili olur, insanda ne rahat bırakır ne huzur.

Peki bu duruma hiç tersinden bakmayı denediniz mi?

Resme farklı bir açıdan baktığımda gördüğüm manzara bana derin bir huzur verdi. Bu manzaranın bana fısıldadığı sırrı size de söyleyeyim mi?

“Unutmak” sandığımız kadar kötü bir şey değilmiş.

Zamanla anladım ki çoğu zaman unutmak bir nimetmiş, bir lütufmuş bize.

Unut(a)masak, düştüğümüz yerden kalkabilir miydik sırtımızda dostlarımızın hediyesi hançerlerle?

Unutmasak, ölmek istercesine kahrolduğumuz, acılara gark olduğumuz anların akabinde; kalbimizi açabilir miydik yeni sevgilere?

Fırtınalı bir denizden yorgun ama sağ dönmüş bir geminin huzurlu limandaki düşü nedir bilir misiniz? Kendisini yok etmeye azmetmiş denize geri dönebilmektir çünkü denizin yaşattığı fırtına unutulur, vaad ettiği aşk ve haz ağır basar geminin dimağında.

En çok sevdiğimizle yapılan hırçın, yakan, yıkan acıtan kavgaların ardından bir gemi misali, sevdiğimizin kollarına tekrar sanki bizi hiç incitmemiş gibi atılabilir miydik unutamasak?

Anne doğumda çektiği acıları çocuğuna duyduğu derin sevgi ile unutmasaydı yeniden hamile kalmaya cesaret edebilir miydi?

Unutmak; gamdan, kederden, hayatın gailesinden uzaklaşıp yaşama kısa bir “es” vermektir. Ben herşeyi unutup günlük maratondan zihnimde teneffüse çıktığımda Nazım’ın dizeleri hatırlarım.

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…

Kimi zaman uğruna ömrümüzü adadığımız ideallerimizi, sevdiklerimizi bile kısa bir an unutup anın keyfini çıkartabilsek, hayat ringine daha güçlü daha heyecanlı ve daha azimli geri dönmez miyiz?

Unutmak, beyaz güvercinin taşıdığı zeytin dalıdır. Tarih boyunca milletler; din, ırk, hırs uğruna nice savaşlar yapmıştır. Oysa savaşın gerçek galibi acıdır. Acılar unutmanın merhemiyle sarılmadıkça barış hüküm sürebilir miydi sizce?

Küslük, yaz günü ıslak bir mendil kuruyuncaya kadar sürmelidir. Beşer şaşar, kendi başına ve sevdiklerinin başına ne işler açar. Mühim olan unutarak bağışlayabilmektir. Gün gelir, devran döner bağışlayan, bağışlanmayı arzular hale gelir.

Bakın erkeklere nasıl rahatlar, nasıl huzurlular.

Söz verir unuturlar; kavga anında zihinde yer edecek sözler sarf eder sonra onları da unuturlar; bundan 15 yıl önce tuttukları takımın şampiyonluk golünü kimin attığını unutmazlar da evlilik yıl dönümü bir kuş misali zihinlerinden uçuverir, unuturlar; onca yıl aynı yastığa baş koydukları hayat arkadaşlarını unutur, cenaze dönüşü yalnızlığın ne kadar zor olduğundan dem vurmaya başlarlar yine yeniden unuturlar. Bu unutkanlık onları kötü yapmaz elbette ama düz, yalın ve gamsız olduklarının da delaletidir.

Kadın öyle midir ya?

Kadın; çıkışı bulunamayan girift bir labirent gibidir. Yaşadıklarını zihninde turşu kavanozları gibi istifler, yeri vakti geldiğinde ilk günkü tazeliğinde ikram ediverir. Her sözü, vaadi kalbinde çeyiz sandığında saklar gibi özenle saklar, her tartışmada havalandırmayı asla ihmal etmez. Her ihanet ya da hata; “unutamamak” adlı nur topu gibi sinsi bir yılan doğurur kadın dimağında, bu yılan kış uykusuna yatmış gibi siner en gizli köşelere, hasmının en zayıf anında edilen kelamdadır onun tüm zehri, yaşarken öldürmektir temel gayesi.

Kadın kalbindeki ve zihnindeki hazinelere vefayla sadık olduğundan geçmişle oyalanayım derken bir türlü önüne bakamaz. Kadın evdeki bulgurdan olmayayım derken Dimyat’taki pirinci hiç keşfedemeyendir. Unutamadığından ne kendi huzur bulur ne de etrafına huzur verebilir maalesef. Ne unutabilir ne de bırakıp gidebilir kolay kolay.

“Unutamamak” kadının lanetidir aslında. Kadın, binbir emekle ördüğü kozadan çıkamayan küçük bir tırtıl misali unutamamanın ipek ipliğine hapseder kendini. Unutabildiği gün doğa mucizesi kelebekler gibi özgürleşir, geleceğe umutla bakabilir.

Ehl-i dil olan kadın ya da erkek; yeri geldiğinde hatırlamanın, ahde vefanın kıymetini bilirken yeri geldiğinde unutmanın faziletlerini de kâr hanesine yazabilen yaşamın efsununu çözmüş insandır.

Açılan yaralar kalır yürekte, zamanla unutmanın iyileştirici etkisiyle kabuk bağlar.

Ölümü arzularken umutsuzca, sevilmenin sıcak koynunu da düşler yürek arsızca. Çünkü unutur yürek gamı, tasayı – karı, fırtınayı; ferah-efza eden bir dokunuş sizi sürükleyiverir ümidvar bir gülistana.

Kederle kıvranırken ruhunuz, bir çocuğun yüzüyle aydınlanıverir, unutuverir hüznü; geleceğe dair hayaller kurmaya başlayıverirsiniz aniden.

Velhasıl dostlar her gecenin sabahı, yağmurlu havanın gökkuşağı, yarısı boş bardağın bir de dolu tarafı, aynada yansıyan aksin yaşayan, değişen, unutan bir ruhu vardır.

Unuttuğumuz için affedebiliyoruz, ikinci bir şansla hayata dönüveriyoruz, umudumuzu kaybetmiyoruz.

Unuttukça temizleniyor, kinimiz nefretimizi dondurup yeniden ayağa kalkıyor, inanıyor, seviyor, seviliyoruz.

Şenül Korkusuz

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 20 Nisan 2019 at 17:36

    Ba-yıl-dım 👌🏻 Hem konuya, hem anlatımın gücüne. Çok çok iyiydi. Tebrikler canım 👏🏻😘

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 20 Nisan 2019 at 20:13

      Çok teşekkür ederim 😘

  • Yanıtla Ahu Kınay Zabun 23 Nisan 2019 at 23:20

    Şenül harika harika harika kalemin çok güzel. devam hiç durma sakın

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 24 Nisan 2019 at 10:38

      Çok çok çok teşekkür ederim 😍😘

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan