İnce Mevzu

Evlilik, Esaret ve Aşk

23 Mayıs 2019
Yazı: Evlilik, Esaret, Aşk | Yazan: Seda Çağlayan

Evlilik, esaret ve aşk. Birbiriyle iç içe geçmiş üç kelime. Aşk evlilikleri için bu sözüm elbet. Peki aşkla başlayan bu evlilikler nasıl oluyor da bir zaman sonra esaretin kendisine dönüşebiliyor? Bu benim yargım değil. Gerçekten bu konunun içinde yoğrulan evli insanların evliliği tasvir ederken kullandıkları bir kelime esaret. Şöyle ki:

Yaş: 46
Cinsiyet: Erkek
Medeni Durum: 12 Yıllık Evli (Öncesi de var)
Evlilik Hakkındaki Yorumu: Evlenirsen adam değilsin; sakın! Tadını çıkar özgürlüğünün.

Yaş: 45
Cinsiyet: Kadın
Medeni Durum: 22 Yıllık Evli
Evlilik Hakkındaki Yorumu: Şimdi bir bahanem ve imkanım olsun; hemen kendi hayatımı yaşamaya başlarım.

Yaş: 38
Cinsiyet: Kadın
Medeni Durum: 10 Yıllık Evli
Evlilik Hakkındaki Yorumu:Evlilik düşündüğüm gibi bir şey değilmiş; gerek yokmuş yani.

Yaş: 43
Cinsiyet: Kadın
Medeni Durum: 12 Yıllık Evli
Evlilik Hakkındaki Yorumu: Evleneceğim diye yırttım kendimi; hiç gerek yokmuş. Esaret. Sakın! Hayatını yaşıyorsun, devam et!

Yaş: 39
Cinsiyet: Kadın
Medeni Durum: 11 Yıllık Evli
Evlilik Hakkındaki Yorumu: Hiç bana göre değilmiş, hiç evlenmezsem de olurmuş.

Vaka İncelemesi

Yukarıda örneklerini sıraladığım evli arkadaşlarımızın hepsi de A, B+ kategorisine girebilecek; biri hariç üniversite mezunu, işi gücü olan ve buraya dikkat; “mutlu evlilikleri olan” insanlar. Hiçbirinin evliliğinde karı-koca arasında keskin çizgiler, sevgisizlik yani evliliği bitirmeye yetecek ya da pişmanlık duymalarına yol açabilecek nedenler yok aslında. Dışarıdan görünen manzara bu. Ve elbette ki hepsinin evliliklerinin içerisinde olumlu durumlar, bir insanla birlikte yürümenin verdiği güven duygusu, uzak kalınınca duyulan özlem duyguları da var. Yine de yorumlar az önce okuduğunuz gibi.

Peki, artık hepimiz tarafından bilinen ve çoğunlukla açık açık konuşulabilen evlilik sonrası yaşanan çeşitli olumsuzluklar varken; evlilik öncesi çiftler arasında yaşanan o heyecan, aşk ve romantizm rüzgarlarının estiği günler neden hızla geride bırakılarak ısrarla evliliğe geçilmek isteniyor? Neden bir kadının sevdiği adamdan aldığı evlilik teklifi hayatının en özel anı oluyor? Evlilikle geldiği düşünülen statü durumu mu? Çocuk sahibi olma isteği mi? Yoksa birinin gerçek sahibi olma isteği mi? Belki de yalnız kalma korkusu? Bir çok sebebi var sanırım. Bu cevaplara tek başıma ve hızlı bir biçimde ulaşabilmem mümkün değil. Araştırmak, dinlemek, düşünmek lazım.

Muhtemel Sebepler

Yazının başında sorduğum soruya geri dönecek olursak; ne oluyor da bazı evliliklerin baş kahramanları bu yaşamı geride bırakma isteğiyle dürtülüyorlar kendi içlerinde? Bu işin içinde olanlar, sebeplerden birinin, evlilik cüzdanının verdiği “kendinden emin olma” halinin istemsizce de olsa kişilerin davranışlarında zaman içinde bir özensizliğe sebep olduğunu söylüyorlar. Bu arada yaşanan meseleler ile ilgili anında konuşulup bir çözüme varılmaz ve üzeri örtülerek yola devam edilirse; bu özensizlikler minik minik kalp kırıklıklarına, sonra da birikimle gelen büyük patlamalara sebep olabiliyor.

Evlilik kurumunun vazgeçilmez üyeleri –Allah başımızdan eksik etmesin– ailelerin de işin içine girmesiyle ilişki büyük ölçüde şekil değiştiriyor. Üstüne bir de; varlığının hissettirdiği mutluluk başka hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir bebek katıldı mı evliliğe, çiftler farkında olmadan aşk, tutku, romantizm steplerini en azından bir süreliğine geride bırakıyorlar.

En Riskli Zamanlar

Yaşanan bu değişiklikler, yenilikler iki kişiyi birbirine kenetleyebilir de ilişkilerinde tamir edilemez yaralar da açabilir. Bu dönemeci geçebilmek için gözlemlediğim kadarıyla iki tane anahtar kelime var. Birincisi saygı, ikincisi de sevgi. Bu iki duyguyu canlı tutmayı başarabilen çiftler arada ufak tefek sarsıntılar yaşasalar da bir süre sonra evliliklerini iki tarafı da mutlu edebilecek bir dengeye getirip yollarına devam edebiliyorlar. Fakat eve girerken egonun kapının dışında bırakılmadığı ilişkilerde zaman içinde oluşan güç savaşları ve sen/ben dolu konuşmalar saygıyı da sevgiyi de ezip geçiyor.

İşte esaret bence o zaman başlıyor. Saygı, sevgi ve/veya hiçbir paylaşım olmadan sırf görüntü olsun, dostlar alışverişte görsün diye devam eden evlilikler. “İdare ediyoruz”larla geçen yıllar. Kendilerine hayatın içinde ikinci şansı vermeyen taraflar. İkinci şansı evlilikleri devam ederken eş zamanlı yaşamayı tercih eden taraflar. Yargılamıyorum, asla. Çok kişisel durumlar ve tercihler bunlar. Sadece hayatlarını bu denli zorlaştıran ve yürümeyen bu düzenden çıkacak gücü ve cesareti bulamıyor olmaları üzücü.

Peki Aşksız Evlilik Olur mu?

Evlilik devam ederken aşk evrilecek, sevgiye, saygıya, şefkate dönecek. Artık bunu öğrendik. Ama bence yine de illa ki evlilik yapılacaksa yola çıkıldığı noktada aşk olsun, evet. Yarın bir gün “Nasıl başladınız?” diye soranlara; “Aşk evliliği yaptık biz,” denilebilsin. Kalbimden geçen bu:)

En derin sevgilerimle…

Seda Çağlayan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

14 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 23 Mayıs 2019 at 07:58

    Gerçekten harika tespitler 👌🏻
     
    Büyük, hem de çok büyük bir aşkla evlenip aynı derecede büyük bir hayal kırıklığı ile evlilikten çıkan biri olarak bu işin yürüyebilmesi için saygının birincil koşul olduğuna katılıyorum canım. Saygı olduğu sürece sevgi zaten zarar görmeden yerini koruyor 👌🏻
     
    Çok güzel bir yazıydı. Aklına, yüreğine, kalemine sağlık 😘

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Mayıs 2019 at 16:14

      Evlilik yapmamış olan biri olarak kuvvetli gözlemlerime dayanarak yazmaya cesaret ettim, birilerini kıracağım diye de ödüm koptu yazarken 🙂 Yazması bile zormuş, yaşamasını düşünemiyorum:)
       
      Öperim çok çok…

  • Yanıtla Senem 23 Mayıs 2019 at 08:09

    Evlilik, ailelerimiz tarafından yüzyıllardır, özellikle biz kadınlara, dayatılmış hatta bilinç altlarımıza kazınmış bir kavram. Kadın kesinlikle belirli bir yaşa kadar evlenmeli ve çocuk sahibi olmalı. İşte ailelerden gelen bu dayatma “evlenmek için evlenmeye” de yol açmakta. 2 insan birbirini seviyorsa, böyle dayatılmış kavramlara gerek duyulmamalı bence.

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Mayıs 2019 at 16:17

      Duymamalı evet ama gelinlik giyme sevdası her dişinin bir dönem aklını zapt ediyor bence. Yine de bizim toplumda en geçerli olacak şekilde bu durumu açıklamam gerekirse: Kısmet bu işler:)
       
      Öperim güzelim.

  • Yanıtla Ahmet Yonca 23 Mayıs 2019 at 09:30

    Evlilik bir evcilik kadar eğlenceli değildi. Fakat yanımda beni tamamlayan bir hatun olmasını hâlâ arzuluyorum. Fakat öyle aşk, sevgi falan değil delilik istiyorum 🙂 Ha biraz da hormonsuz olsun 😁

    • Yanıtla Seda Çağlayan 24 Mayıs 2019 at 16:21

      O zaman bekarlık sultanlık en iyisi bence, zira evlilik ve çocuktan bir müddet sonra istemesen de “aile salonumuz var” yazısının olduğu tarafta takılmak zorunda kalıyorsun, delilik içinse bekarlık bence harika bir arena.
       
      Hormonsuz olma haline gelince, ancak rüyanda görürsün 🙂 Yine de Allah gönlüne göre versin diyeyim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Leyla Sabuncu 23 Mayıs 2019 at 09:46

    Evett tam 18 yıldır evlilik müessesinin içinde var olan biri olarak ben derim ki; evlilik ortak bir yolculuğa çıkmak gibidir. Bu yolculukta fırtınalar da vardır güzel günler de.Evlilik olgunluk ister, saygı ister, sevgi ister, şefkat ister, fedakarlık ister. Anlayacağın büyük bir yatırım ister. Bu da tabi ki zamanla, piştikçe, yıllar geçtikçe sağlama biner… Aaa tabi bir de bencillik var. İnsanın önce evlilikle ilgili bencil duygularını gidermesi çok onemli bir konu. Bu da zamanla rayına oturabiliyor aslında…
     
    Evlilik de hayat gibi bir sınav, mücadele… İnsanların kendi tercihleri hayatları. Burada dengede durabilmek çok önemli.
     
    Bu arada; “İnsanın doğası tek başına yaşamaya ugun değil!!!!!!!!” diye düşünürkennnn çok da uzatmayayıp (halbuki daha neler yazilir neler 😁) yanaklarından öpüyorum. Seni de seviyorum. ❤

    • Yanıtla Seda Çağlayan 28 Mayıs 2019 at 14:33

      İlla ki sonunda bana bir dokunduracaksın 🙂
       
      Ben seni daha çok seviyorum. Yorumlarına da bayılıyorum, çok tatlısın 🙂

  • Yanıtla Atakan Balcı 23 Mayıs 2019 at 13:12

    ASlolan aşktır/sevidir, evlilik değil. Evlilik, malumunuz, toplumun dayatmasıdır kısmen ve kısmen de kadının korunması açısından gerekli ve yine de aslolan aşk!…
    Teşekkürler!…

    • Yanıtla Seda Çağlayan 28 Mayıs 2019 at 14:37

      Çok paralel düşünüyoruz. Biraz çoğalsak herkes rahat edecek 🙂
       
      Ben teşekkür ederim:)

  • Yanıtla Beril Erem 23 Mayıs 2019 at 15:37

    Seda’cım dün okuyunca çok heyecanlanmış, whatsapp dan yorum yazmaya başlamıştım bile😂Şimdi buradan devam edeyim.
     
    Ben de bu konuda sonuna kadar Atakan‘a katılıyorum. Ancak insan doğası, milyonlarca yıldan beri yerleşik düzene adapte olmuş genlerimizin yönetiminde. O nedenle insanoğlunun bir aile kurma, soyunu sürdürme, bir sosyal birliktelik oluşturma çabasını da çok doğal ve içgüdüsel buluyorum.
     
    Ama soru şu: evlilik ne zaman esarete dönüşüyor? Böyle olmak zorunda mı?
     
    İşte bu noktada bence bireylerin, sırf bir deftere imza attıkları için tek birey haline gelmediklerini, yaşamlarını, fikirlerini, işlerini, hobilerini, hoşlandıkları şeyleri, arkadaşlıklarını ve kısaca onları birey olarak tanımlayan, tamamlayan şeyleri (erkeğin veya kadının baskın istekleri ile) tek bir potaya sokmak zorunda olmadıklarını anlamaları gerekiyor.

    • Yanıtla Seda Çağlayan 28 Mayıs 2019 at 14:47

      Her kadın ve her erkek bu kadar geniş bir perspektifle evliliğe bakabilseydi şöhreti kirlenmezdi belki de. Ama bu; “sen artık benimsin” psikoloji + kişinin egosu üst üste gelince işin içinde sihir, büyü, sonsuz aşk sanılan şeyler kalmıyor.
       
      Görüyorum ben, en yakınımda da var, daha geniş çemberin içinde de. Aslında kimse mutlu değil. Herkes “miş” gibi yapıyor.
       
      Ve ben ilk yazımda bunları bu kadar soft geçtiğim için kendine çok kızıyorum. Sanıyorum ikincisini de yazacağım. İçime sinmedi bir türlü bu yazdığım.
       
      Öperim çok çok…

  • Yanıtla Şenül Korkusuz 24 Mayıs 2019 at 11:48

    Tam 19 yıldır evliyim ve kısaca şöyle söyleyebilirim; “Evlilik sabır işidir.”
     
    Sevgi, saygı eve girerken egoya yol verebilirsen mutlu, yok egom benim baş tacım dersen huzursuz olursun. Ama ne gariptir ki kime sorarsak ne kadar vefakâr, fedakâr olduğundan dem vuracaktır. Peki herkes böylesine mükemmelse evliklikler neden biter? Ben suçluydum diyen bir Allah’ın kulu yok. Aldatan bile aldatmasına makul gerekçeler bulabiliyorken suçluyu bulmak mümkün değil sanırım.
     
    Kısacası evlilik bahane, evliliğin mahsulü çocuklar şahane.

  • Yanıtla Seda Çağlayan 28 Mayıs 2019 at 14:49

    Şu yazdığınız paragrafı çoğaltarak ikinci yazıyı yazmak vardı aklımda. Bunu alıntı olarak bile kullanabilirim yazının durumuna göre.
     
    Teşekkür ederim yorumlarınız için.
     
    Çok sevgiler, selamlar

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan