Yaşamak Yaratmaktır

Spor, Ahlâk ve Adalet | 3

22 Mayıs 2019

Yazı: Spor, Ahlak ve Adalet | 3 | Yazan: Prof. Dr. Atilla Erdemli

Spor, Ahlâk ve Adalet yazı dizisinin tüm bölümleri:

Spor, Ahlâk ve Adalet | 1
Spor, Ahlâk ve Adalet | 2
Spor, Ahlâk ve Adalet | 3
Spor, Ahlâk ve Adalet | 4
Spor, Ahlâk ve Adalet | 5

2.4. Oyun Olarak Spor

İnsanın bir Homo Ludens olduğuna değinmiştim. İnsan yaşama boyunca değişik oyunlar oynayan bir varlıktır. Bu oyunların hepsi spor değildir; aralarında spora benzeyenler bulunmaktadır fakat “spor” oldukça özel ve özgün bir oyundur. Spor olarak oyunun, yüzmede, uzun ya da kısa koşularda olduğu gibi, bedenin bir hareketine ya da güreş, boks sporlarında olduğu gibi bedenin değişik hareketler bütünlüğüne veya basketbol, voleybol, tenis vd olduğu gibi bedenin değişik hareketleri ile bir alet bütünlüğüne ve oradaki performansa dayanması gerekmektedir. Bu bakımdan oyun olarak çok değerli olan briç, satranç gibi oyunlar spor değildirler. Spor olmamak bu oyunların değerini önemini, işlevini, verdikleri entellektüel zevki asla düşürmez. Spor olmak bir paye, bir kalite
ve önem statüsü olmadığı gibi, spor olmamak da değerinden yitirme anlamına gelmez. Bu oyunlar kendilerine özgü (sui generis) olarak değerli ve önemlidirler.

Hem bedenin temel hareketlerine dayanacak hem aletle birleşebilecek ve hem de harekete dayalı performans gerektirecek oyunlara en iyi örneklerden biri çocuk oyunlarıdır. Çocuk oynarken gerek bedensel, gerekse de psişik olarak tüm güçlerini ortaya koyar. Kendisini oyuna vermiş bir çocuğu izlediğmizde de “porto”yu görebiliriz. Bir adım daha ilerlersek, o oyunarken “atlios” kavramını anımsatır. Atlios kavramı bize sporu biraz daha verecektir.

Atlios

Atlet kavramı Antik Çağ Ege Uygarlıklarında yarışma anlamına gelen “atlos” ile yarışmanın ödülü anlamına gelen “atlon” sözcüklerinden türer. Yarışma anlamına gelen atlos’un sıfatı olan atlios güçlükler içinde acı çeken, yarışan, yarışma sonunda bitkin düşen anlamındadır.

Antik Çağ Ege Uygarlıklarında spor kavramı olmadığı için, agonistik yani yarışma sporu yapana atlet deniliyordu. Atlet bu belirlenen çizgide, kendisine koyduğu amaç yolunda kendisini tüketircesine uğraş veren ve bundan tat alan, haz duyan, yani uğraşı verirken ödülünü de alan kişidir. “Atletik Ruh” kolaydan hoşlanmayan, zorluklarla karşılaşmayı isteyen bir ruhtur.

Kendisini oyuna kaptırmış çocuğa baktığımızda (Kuşkusuz burada bilgisayarıyla ya da legolarıyla oynayan çocuğu kastetmiyorum) atletin yukardaki belirlemesini görmekte zorlanmayız. Fakat çocuk oyunları spor değildir. Çünkü, kuralları bulunmasına karşın, çocuk oyunlarında düzenli, sistematize olmuş ve yaygınlaşmış kurallılıkla karşılaşmayız. Çocuk oyunlarının organizasyonu yoktur. Bir başka bakımdan çoçuk oyunlarında süreklilik bulunmaz, çocuk istediği zaman oyunu bırakabilir…

Çocuk oyunlarının spor bakımından önemli yanları bulunmaktadır:

▸ Çocuğun sportif ilgilerinin ve yatkınlıklarının tanınmasında,

▸ Çocuğun sportif yönlendirilmesinde,

▸ Çocuğun spora içkin bulunan ahlâkı ya da “Fair Play”i yaşayarak öğrenmesinde ve daha önemlisi bir yaşama tutumu olarak benimsemesinde,

▸ Çocuğun öncelikle bedenini ve giderek kendisini farketmeye, tanımaya, keşfetmeye ve geliştirmeye başlamasında doğru öğrenilmiş bir sporun büyük işlevi vardır. Çocuk oyunlarının spora uzanan bu son özelliğinde sporcunun (Atletin) eski bir tanımıyla karşılaşırız:

Athletei proprium est, se ipse noscere, ducere et vincere.

Atlet olmanın özü, kendini tanımak, kendini yönetmek ve kendini aşmaktır.

Eğer bir insan çocukluk çağında, doğru bir biçimde spor öğrenirse toplum, ülke ve insanlık bir “insan” kazanmış olur. Fakat bunların hepsinden önce o çucuk kendisini kazanmış olur. Spor kendisini kazanamamış insanların doğru yapacağı bir etkinlik değildir. Bir insana kendisini kazandırmak, insanlığa bir insan armağan etmektir. Bu kuşkusuz yalnızca sporla olmaz fakat sporun burada büyük bir yeri vardır. Yeter ki spor doğru öğretilsin, doğru yapılsın.

Burada bir sorunla karşılaşmaktayız: Sporda Çocuk İstismarı.

Çocuklar, insanoğlunun hemen her döneminde hem önem verilmiş, kayırılmış, korunmuş ve kollanmıştır, hem de kullanılmış, hakları alınmış, horlanmıştır. Bu durumun yakın tarihteki en kötü örneği 19. yy sonları ile 20. yy başlarında İngiltere’dir. 10-12 yaşındaki çocukların değişik kesimlerde ve maden ocaklarında günde 12-14 saat çalıştırıldıkları bir dönemdir bu. Çocukların çalıştırılması ya da çocuk işçiliği, çocukların bağımlılık yapan maddelere alıştırılması, çocukların cinsel istismarı, gösteri dünyasında çocukların istismarı vb konular yanında çocukların sporda istismarı da söz konusudur.

Günümüzde Çocuk Hakları’nın belki de en çok çiğnendiği yer gösteri dünyası (sinema, müzik, tiyatro, moda)ndan sonra spordadır. Sporda adaletsizliğin en yoğun yaşandığı yerlerden biri çocuğun spor hakkının çiğnendiği yerdir.

Çocukların sporda kullanılması Antik Çağa değin geri gider.

Soğuk Savaş döneminde ülke tanıtımı, ülkeler ve politikaları arasındaki çekişmeler, üstünlük kanıtlama vb nedenlerle çocuklar belli sporda yoğun olarak kullanılmaya başlandılar. Bu durum günümüze değin süregeldi. Günümüzde “çocuğun spor hakkı” bağlamında çocukların sporda kullanılması, çocuklardan yarar sağlanmasının en önemli nedeni, çocuğun ve özellikle kabiliyetli çocuğun bir spor yapan insan olarak değil, kendisiyle başarı sağlanacak insan olarak görülmesidir. Böylece Çocuk sporu kendisi için, kendi spor hakkı için, eğlenmesi için değil, başarı için yapmaya yönlendirilir veya bu konuda çocuğa değişik biçimlerde baskı yapılır.

Çocuğa sporda başarı için yapılan baskı daha seçmeler sırasında başlar. Kabiliyet gösterenler spora alınır, gösteremeyenler dışlanır. Oysa çocuk oyuna en çok ihtiyacı olan insandır ve spor bu oyunlar içinde en önemlisidir. Bu nedenle belli bir spor dalında başarısız olan bir çocuğun dışlanması değil, uzmanlarca başarılı olacağı spor dalının bulunup, oraya yönlendirilmesi gerekir.

Kendi alanında, kendisini göstermekten başka kaygısı bulunmayan bir spor öğretmeni için başarısız olanlar başarısızdır, elenirler ve onlarla ilgilenilmez. Elenmeyenler arasında belli düzeyin üstünde başarı göstren çocuklara ilkin aileden ve giderek aile çevresinden, yakınlardan, okuldan, antrenörden, kulüp yönetiminden, taraftardan ve başarısı arttıkça bütün ulustan başarı için baskı gelir. Büyüklerin bile zaman zaman dayanamadıkları bu baskıya çocuklar nasıl dayanacaklardır? Bu bir haksızlıktır.

Çocuk daha spor eğitimine başladığı sırada, ona sportif erdemleri aşılaması gereken kişiler, çocuğu bir gizli profesyonelliğe iterler. Böylece çocuk karakter yapısının biçimlendiği çağda hipotetik nitelikli davranışlara kilitlenir. Böylece bir profesyonel yaratılmıştır ve onun tüm yaşamında etkili olacaktır. Bu insan karakterindeki önemli erozyonlardan biridir.

Çocuğun başarı olanağı arttıkca, beklenen başarı için onun doğasını bozabilecek şu kapılar aralanır:

▸ Vitamin,protein vb’lerinin takviyesi
▸ Sportif çalışmalarda aşırı programlama
▸ Psikolojik baskı
▸ ve gerekirse doping maddeleri.

Bu rekor kıran, bayrağı göndere çektiren, ulusal marşı çaldıran, ülkenin aldığı altın madalya sayısını artıran başarı sonunda:

▸ Çocuk kendisi olmaktan uzaklaşır
▸ Sportif sakatlanmalar olur ve bu bazen çocuğun tüm yaşamını etkiler
▸ Psiko-sosyal bozukluklar ortaya çıkmaya başlar
▸ Çocuğun sportif kabiliyeti kavruklaşır.

Burada çocukların spor hakkının çiğnenmesine ve çocuğa sportif bakımdan haksızlık yapılmasının Türkiye’den bir başka örneğini de vermekte yarara var:

Bu gün Türkiye’de 02-14 yaş diliminde yaklaşık 16 milyon çocuk vardır. Bu çocuklar spor yapma olanağına sahip değildirler; ayrı deyişle sokaktadırlar. Hakkın yanlış kullanılması kadar hakkın verilmemesi de haksızlıktır.

Devamı için ▸ Spor, Ahlâk ve Adalet | 4

Prof. Dr. Atilla Erdemli

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan