Giriş
Biriyle tanışırsınız. Önce önemsemezsiniz. Sadece tanışırsınız. Adını, boyunu bosunu bilirsiniz, hepsi bundan ibarettir. Dikkat etmezsiniz. Herhangi biridir sizin için. Sonra yavaş yavaş fark etmeye başlarsınız; yeni tanışmış olmanıza rağmen 40 yıldır birbirini tanıyan iki kişi gibi olduğunuzu, birbirinizi ne kolay benimsediğinizi, onun da aslında sizden bir farkı olmadığını… Zor rastlanan bir durumdur bu. Bugünün içi boş, uçucu arkadaşlıklarına benzemez hissettirdiği şey. Adeta klik olmuşsunuzdur birbirinize.
Birlikte eğlenmeye, gülmeye, yanınızdaki tüm suratı asık insanların içinde gizli gizli kıkırdamaya, hayatı konuşmaya, dertleri, hayalleri paylaşmaya, kırmızı meyveli tatlıyı paylaşmaya başlarsınız. Ayrı kaldığınız kısa süreler içinde birbirinizi özlemeye, merak etmeye başlarsınız. Zararsız, tertemiz duygularla, gerçekten 15 yaş kafasıyla bağlanırsınız birbirinize. Çok keyifli zamanlardır. Birbirini sevecek, çok sevecek olan iki insanın birbirinin hayatlarına giriş safhasıdır.
Gelişme
Bir zaman böyle devam edersiniz beraber. Sonra yavaş yavaş farklı şeyler hissetmeye başlarsınız.
Aslında çok da yabancısı olmadığınız ve sonunun nereye varacağını bildiğiniz bu yeni duyguları bir süre yok sayarsınız. Uzunca bir süre. Oysa ki hiç de geçiştirilebileceğiniz duygular değildir onlar. Hatta belki de daha önce sevgi adına hissetmiş olduklarınıza benzer; o yaşınıza kadar biriktirdiklerinizin hepsinin üzerinde, bambaşka duygulardır. Bir masalın içinde gibi hissettiren, ayaklarınızı yerden kesen cinstendir. Ama masaldaki kırmızı elma da tam hayatınızın merkezine düşmüştür işte ve siz bir süre sonra çaresiz o ilk ısırığı alırsınız.
“Küçük bir çocuğun yokuş aşağı koşması gibi seni düşünmek…
Biraz heyecan, biraz da düşecekmiş korkusu…”
Cemal Süreya
Şair “biraz” demiş, az bile söylemiştir. Sizin durumunuzdaki bir insan tüm bu süreçleri yaşarken yokuş aşağı koşarken hissedilen o korkunun katbekat fazlasını yaşar aslında. Yüreğiniz ağzınızda, her yan yana geldiğinizde elleriniz buz keserken korkularınızı toprağa gömer ve sevmeye devam edersiniz. Duygularınız giderek tırmanır. Bir nevi derinlik sarhoşluğu yaşarsınız. Hesapsız kitapsız, önünüzü görmeden, sonunu bilmeden, bazen şiddeti içinizi yakan, bazen yumuşacık, bazen hırçın, çoğu zaman sakin, kafanız karmakarışık, kalbiniz net devam edersiniz.
“Çok eskiden rastlaşacaktık,” cümlesi kafanızın içinde yankılanırken siz sevmeye devam edersiniz. Büyük ve acımasız bir zaman hatasıdır yaşadığınız. Hayat yakanızı bırakmaz. Sorumluluklarınız, sorumlulukları sizleri başka yerlere sürükler. Uzaklık en büyük düşman. Hasret, içinize yerleşen o büyük, siyah duygu, kara bir büyü gibi keser elinizi ayağınızı hayattan.
Konuşmaz, gülmez, uyuyamaz olursunuz. Gözünüzdeki ışık, sesinizdeki melodi yok olur, solarsınız. Tek sığınağınız vardır. Birbirinize yazdığınız satırlar. Siz yazarsınız o okur, o yazar siz okursunuz. Hayata art arda dizilen satırlarla, mısralarla tutunursunuz. Eski zaman insanları gibi. Filmlerdeki gibi.
Bu zor zamanlarda azalan gücünüz sizi zaman zaman zayıf kılar, bir bakarsınız aklınızda ayrılık cümleleri dolaşmaya başlamış. Ne yazsanız altından ayrılık çıkar. Satırlar birbirini izlerken bir bakarsınız bir paragraf olmuş. Bir paragraf “Ayrılık”! “Yok artık!” der hemen silersiniz. Kalkarsınız masadan. Bir su içip gelirsiniz. Açar pencereyi önünüzde uzanan ağaçlara bakarsınız. Bir şarkı dinlersiniz sonra, ikinizin sevdiklerinden. Söylersiniz aynı zamanda. Kendi sesinizle aklınızdan geçenleri susturmayı denersiniz. Hiçbiri işe yaramazsa bir fotoğrafına bakarsınız. O zaman kaçıp gider korkak ayrılık cümleleri. Rahatlarsınız. Cansız bir bakışıyla sakinleşirsiniz. Cansız bir bakışıyla…
Oysa ki aynen şarkıdaki gibi bir kıyı meyhanesinde eskimek istiyordur canınız onunla. Baka baka eskimek gözlerine…. Kah gülerken, kah ağlarken, belki de kapatarak gözlerinizi tam da sizi öperken…
Uzak kaldığınız bu zamanlar içinde korkarsınız unutmaktan, ya sesinin tonunu, yüzünün kıvrımlarını, muntazam parmaklarını ve o parmaklardan çıkan satırları unutursanız!? Korkarsınız unutmaktan, hiç sevmemiş insanlar gibi içi bomboş, kuru bir ağaç gibi kalmaktan.
Ne olursa olsun, aranızda yaşanan iyi kötü her şeyi atarsınız heybenize. Büyük dargınlıklar, kırgınlıklar, kızgınlıklar, araya giren yollar, hepsi bir olup üzerinize gelir. Bir müddet gardınız düşse de sevginiz her şeyin üstesinden gelir, kalbinizi bozmazsınız. Çünkü sevmek böyle yaşanırsa hakkıyla sevmek olur, bilirsiniz. Gururunuz bile saydamlaşır sevginiz karşısında. İşte böyle böyle büyürsünüz. Anlarsınız ki tüm bunlar yaşanana dek ömrünüzden geçen yıllarda siz aslında hiç imtihan olmamışsınız. Sınavın kralını yaşarsınız.
Bitmez…
Sonuç: Üç nokta
Bitmez çünkü yaşadığınız gerçek aşksa bir “son” yazamazsınız. O son noktayı koyamazsınız. İyi kötü her olayın sonuna üç nokta koyarsınız. Yüreğiniz yetmez, içiniz istemez, ruhunuz sonsuza dek uzak kalmayı kabul etmez. Bir “son” yazamazsınız. Aynen aşağıdaki satırlarda göreceğiniz gibi:
Ne düşünüyorum biliyor musun?
Sen dünyanın bir ucuna gitsen ve ben hep burada kalsam.
Ya da sen hep olduğun yerde kalsan ama ben bambaşka denizlere yelken açsam…
Başımıza olmadık işler gelse ya da hayat olduğunca rutininde devam etse…
Bizde değişen hiçbir şey olmayacak.
Bunu çok uzun zaman önce fark ettim.
Bence sen de fark ettin.
Biz birbirimizin hayatlarının içinden geçip gitmeyeceğiz.
Uzak ya da yakın bazen ama hep birbirimizin civarında olacağız.
Ve ben bir süredir yaptığım gibi senin her halini ayrı ayrı sevmenin tadını çıkarmaya devam edeceğim.
Temiz kalbim ve berrak aklımla.
Etrafımdaki bir çok sevgisiz, içi boş insana inat…
17.12.2016/Erenköy
Acısıyla, tatlısıyla bu kadar gerçek duygulara kavuşabilmeniz dileğiyle…
Sevgiyle kalın.
Seda Çağlayan
17 YORUMLAR
Sedoş’um,
Yazını uyandığımdan beri kim bilir kaç kez üst üste okuyorum; bilmiyorum. Efsane bir aşk anlatımı. Taptaze, dipdiri, insanı sarsıp uyandıran duygular…Öyle canlı, öyle yürekten yazmışsın ki…
Sen tam duygu kadınısın derdim ama çok yavan kalırdı; çünkü bence sen tam bir “AŞK” kadınısın. Bunu çok net söyleyebilirim.
Erkek olsam senin gibi bir kadın tarafından sevilmeyi isterdim. Böyle güzel sevmek, sevilmek pek nasip olan bir şey değil çünkü.
Üç nokta… Aklıma kazanan muhteşem bir yazı oldu arkadaşım.
Bu duyguları böyle güzel aktaran aklını da kalbini de öperim çok❤❤❤
Beriloviç, peki ben “buraya post etme işlemi bittikten sonra hiç okumadım” desem sana 🙂 Post ettik ve ben arkama bakmadan hızla uzaklaştım 🙂 Hâlâ utanıyorum böyle şeyleri yazarken. Bu kadar büyük bir kalabalığa yazı yazmak her babayiğidin harcı değilmiş, ben ne güzel kendi bahçemde oynuyordum oysa ki 🙂
Sevmek, sevilmek ile ilgili yazdığın güzel satırlar için ayrıca teşekkürler. Herkesin iyi bildiği bir şeyler var. Benimkilerden biri de sevmek. Zaman içinde öyle olduğuna ikna oldum 🙂
Kelimelerle dans eden arkadaşım, çok teşekkürler bu kadar yanımda durduğun için, emeğin için.
Ben de seni öperim çok çok, beyinize hürmetler, kızlara da bol sarılmalar 🙂
Ve benim de dünden beri “Farketmeden…” dinliyor oluşuma ne demeli 🙈😄😄😄
Sen onu bir de benden dinle demeli 🙂 Namuzsuz şarkı!
Canım Seda’m,
Nasıl güzel sevmek o… Nasıl güzel anlatmak hislerini… Ben eridim okurken, içim doldu taştı duygudan. Tek kelimeyle bayıldımmm müthiş bir yazı olmuş canım benim.
Dilerim ki senin fark ettiklerin, yaşadıkların ve yazacakların hiç bitmesin.
Hep böyle güzel ve sevgiyle kal, öpüyorum kocaman…
Serapçım 🙂
Çok teşekkür ederim, bence de bitmesin, hiç bitmesin…
Sen hep farklı sevdin, aldanmadın günümüz sevme sekillerine,, aşkla kal 💙
Ah kuzum, inan bana sen de farklı seviyorsun, inan! Öyle mutluyum ki seni ıskalamadığıma 🙂
Beyinize hürmetler, size de bol bol öpücükler…
Sedaaaa benim seninle bir rakı içmem lazım. Ne ara ne oldu anlamadım ben 🤔 Şu satır aralarını bana bir anlat canım 😉
Yazı ise her zamanki gibi leziz mi lezizdi.
Aşkla çarpan kalbine, tutkuyla anlatan kalemine ve cesur ruhuna sağlık canım 😘
Aaa rica ederim, ne olup bitmesi, hep kurgu bunlar 🙂
Cesurum evet, yürek yemiş bir insanım, Allah da benim sonumu hayır etsin Didem 🙂
Öperim çok çok…
Çoşkuların, aşkın ve heyecanın daim olsun. Hep yanındayım. Seni çok seviyorum. Ama bir kavuşsak artık, çok biriktirdiklerim var içimde, şu son zaman akışında adeta bir kitap gibi… “Bizim kız n’apıyor acaba?” dedi bugün annem bana…
“Sizin kız bildiğiniz gibi” dersin kuzucum. İş-güç, yazmak-çizmek, söylemek, bunlarla haşır neşirim 🙂
Ben de seni çok özledim, ne zaman istersen kavuşabilirsin.
Beni okumayı bırakma olur mu 🙂
Bırakır mıyım hiç!!!!! HEM sen beni daha “Sadık okuyucu kitlesi” Yönetim Kuruluna alacaksın ya… Unuttun mu? 🤣🤣 Bu arada bizim kız maalesef bendim… 😥
… Müthiş, gerçekten aşk böyleydi değil mi?
Unuttuğumuz duygular seninle hatırlanıyor,sen yaz oldu mu? Biz de hep okuyalım Seda.
Benim için büyük zevk 🙂
Yaşaması ayrı, yazması ayrı güzel 🙂
Öperim güzel yanaklardan…
Aşk zamanın ve yaşın ötesinde sonsuz seyrederken.
Bu güzel anlatıma selam olsun.
Çok, çok teşekkür ederim. Selamınız başım üzerine. Zamanın ve her türlü durumun üzerinde seyrederken… Ah! Aşk!
Sevgilerimle