Fizik ve Ben

Einstein’dan Atatürk’e Mektup

25 Eylül 2019

Yazı: Einstein'dan Atatürk'e Mektup | Yazan: Çiğdem Mertoğlu

Adolf Hitler, siyasete atılmadan önce dünyaca ünlü bir ressam olmak istiyordu.

Babasını erken yaşta kaybeden Hitler, çok zor şartlarda büyür. Hasta annesine bakan Hitler, maddi sıkıntılar yaşar, küçük yaşlarda ağır işlerde çalışmak zorunda kalır. Viyana sokaklarında dilencilik yapar, inşaatlarda çalışır.

Hayali ise dünyaca ünlü bir ressam olmak ve yaşadığı sefil hayattan kurtulabilmektir. Bu nedenle “Güzel Sanatlar Fakültesi”ne başvurur. İlk elemeyi geçer fakat ikinci eleme de başarısız olur. Bu ise onu büyük bir hayal kırıklığına uğratır.

Hitler, kendisine o kadar çok güveniyordur ki elemeyi geçen arkadaşlarından hatta akademideki hocalarından bile daha yetenekli olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle ikinci bir elemeye daha katılmak ister. Fakat genç Hitler’in sınav başvurusu kabul edilmez. Bunun üzerine Hitler sinir krizleri geçirir ve şu şekilde bağırmaya başlar:

“Bütün Akademi’nin havaya uçurulması gerek. Bütün Akademi’nin havaya uçurulması gerek. Hiçbir şey bilmiyorlar. Sanattan dahi anlamıyorlar. Sırf Yahudi olmadığım için beni kabul etmediler.”

Hitler, tüm sanat dünyasının Yahudiler tarafından ele geçirildiğine ve birbirlerini kayırdıklarına inanıyordu.

Bu olaydan sonra da ressam olma hayalinden vazgeçerek askerliğe başvurur.

Hitler, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nda Alman Ordusuna katılır. Daha sonra kendi partisini kurarak 1933 yılında Alman Hükümeti’nin başına geçer. 1939 yılında Polonya’nın işgaliyle İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olur. İçindeki Yahudi düşmanlığı ise hiçbir zaman son bulmaz.

1941 yılında Hitler, Yahudileri öldürmeye başlar. Adolf Hitler’in ilk amacı Yahudi ırkını yok ederek Alman ırkını yüceltmektir. Dolayısıyla Yahudilere baskılar her geçen gün artar. Bu nedenle birçok Yahudi Almanya’yı terk etmek zorunda kalır. Bu kişilerin arasında bilim insanları da bulunmaktadır.

Almanya’yı terk etmek zorunda kalan Yahudi asıllı bilim insanlarından biri de Einstein’dır. Nazi Almanyası’nın baskılarından bunaldığı için Fransa’ya gider. Kendisi gibi bilimle uğraşan çoğu arkadaşı ise Almanya’da kalır.

Arkadaşlarını rahat bir ortamda çalışmalarını yürütebilmesi için o dönemde Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olan Atatürk’e bir mektup yazar. Bu mektup Livaneli’nin “Serenad” adlı kitabında da yer almaktadır.

Einstein’dan Atatürk’e Mektup:

Ekselansları,

OSE Dünya Birliği’nin şeref başkanı olarak, Almanya’dan 40 profesör ve doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya’da yürürlükte olan yasalar nedeniyle mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler. Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda başvuru arasından seçilmişlerdir. Bu bilim adamları, bir yıl müddetle, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler. Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etme cüretini buluyorum.

Ekselanslarının sadık hizmetkârı olmaktan şeref duyan,
Prof. Albert Einstein

Bu mektup İsmet İnönü’nün eline geçer. Cevabı şu şekildedir:

Saygıdeğer profesör,

İktidardaki hükümetin politikası gereği Almanya’da bilimsel ve tıbbi çalışmalarını yerine getiremeyen 40 profesör ve doktorun Türkiye’ye kabulünü dileyen mektubunuzu aldım. Bu beylerin hükümetimiz kuruluşlarında bir yıl ücretsiz çalışmayı kabul ettiklerini gördüm. Teklifiniz çok çekici olmasına rağmen ülkemiz kanun ve nizamları gereği size olumlu cevap verme imkânı göremiyorum. Saygıdeğer profesör, bildiğiniz gibi şu anda 40’tan fazla profesör ve doktor istihdam etmiş durumdayız. Çoğu benzer nitelik ve kapasitede olan bu şahıslar da aynı politik şartlar altındadırlar. Bu profesör ve doktorlar burada geçerli kanun ve şartlar altında çalışmayı kabul etmişlerdir. Şimdiki halde, çeşitli kültür, dil ve kökenlerden gelmiş üyelerle çok hassas bir oluşum geliştirmeye çalışıyoruz. O nedenle içinde bulunduğumuz şartlar gereği daha fazla personel istihdam etmemizin mümkün olmadığını üzülerek bildiririm.

Saygıdeğer profesör,
Arzunuzu yerine getirememenin üzüntüsünü ifade eder, en iyi duygularıma inanmanızı rica ederim.

İsmet İnönü

Mektup olaydan çok uzun zaman sonra Atatürk’e ulaşır. Atatürk mektubu okur okumaz harekete geçer ve Almanya’daki bilim insanlarını Türkiye’ye getirttir. Yani reddedilen istek, Atatürk sayesinde yerine getirilmiş olur.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde görev yapmış olan Münir Ülgür, ABD’de Philadelphia’da çalışırken Einstein’ın Princeton Üniversitesi’nde olduğunu öğrenince onunla görüşmek ister. Sekreterini telefonla arayarak isteğini söyler. Einstein bu teklifi kabul edince Ülgür oldukça şaşırır. Böylelikle Einstein’ın ofisinde görüşürler.

Olayı Ülgür şu şekilde anlatıyor:

“Eşim ve o zaman 2.5-3 yaşında olan kızımla birlikte Einstein’ın üniversitedeki ofisine gittik. Bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı ve bizimle yakından ilgilendi. Küçük kızımı dizine oturttu ve ona piyano çaldı. Onu fevkalade mütevazı bir insan olarak gördük. Bizi hemen kabul etmesinin nedeni, benim Atatürk’ün bir evladı olmamdı. Konuşmalarımız sırasında Atatürk’ü kastederek ‘Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz‘ dedi.”

Ayrıca Einstein ona, Atatürk’ün 1933 yılındaki Üniversite Reformu’nda kendisini de Türkiye’ye davet ettiğini fakat imkanların fazla olması nedeniyle ABD’yi tercih ettiğini söyler.

Modern fiziğin babası, dünyaca ünlü fizikçi Einstein, eğer Türkiye’ye gelmiş olsaydı…

– Ülkemizde bilimin yeri ne olurdu?
– Şu an teknoloji ve bilimde öncü olan ABD’nin sahip olduğu imkanlara ülkemiz sahip olur muydu?
– Fizikte hangi başarılara imza atmış olurduk?
– Einstein’ın mektubuna zamanında olumlu cevap verilmiş olsaydı bu mektup, Türkiye’nin gelişim tarihinde hayati bir rol almış olur muydu?
– Acaba hangi fırsatları kaçırdık?

Bunun gibi daha birçok soru zihnimi meşgul etmektedir.

Çiğdem Mertoğlu

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Hande S. Sinan 26 Eylül 2019 at 12:40

    Yine harika bir konu.
     
    Kesinlikle insan bu soruları sorar ve sormalı? İsmet İnönü bence büyük hata yapmış; ne yapılıp edilip bilim insanları gelmeliydi çünkü örneğin İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji bölümünü kuranlar arasında yabancı bilim insanları var. Bu sayede sosyoloji ilerledi aynısı diğer bilim dalları için de olabilirdi diye düşünüyorum.

    • Yanıtla Çiğdem Mertoğlu 2 Ekim 2019 at 21:21

      Kesinlikle gelmeliydi… Ülkemiz geçmişte olduğu gibi günümüzde de bilime ve bilim insanına değer verme konusunda çok başarısız maalesef Hande Hanım.
       
      Yorumunuz için teşekkür ederim.
       
      Sevgilerimle…

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan