Köşe Yazıları

Bilimsel Farkındalık

11 Ekim 2019

Yazı: Bilimsel Farkındalık | Yazan: İlhan Vardar

Bir üçlemenin anatomisi | Fi, Çi, Pi

Genellikle sistem tarafından yüceltilmiş, popüler hale getirilmiş kitapları okumamayı, tercih ediyorum. Kitap kurdu olan bir yakınımın çok ısrarla okumamı istediği, hatta kitapları kendi alarak bana hediye etmesi üzerine Azra Kohen’in Fi, Çi, Pi üçlemesini okuduğumda akıl tutulmasına uğradım. Trajikomik olan da yazar bir röportajında, Pi’de okuru bilgi bombardımanına tuttuğunu söylüyor. Ve ekliyor:

“Ve zaten Fi ve Çi sistem eleştirisi olarak, kahramanların tanıtılması olarak geçtiği için Pi bu konuda çok önemli.”

Bu ülkede bilgiye aç ve doğru bilimsel bilgiye ihtiyacı olan bir halk varken sahte bilgilerle donatılması kitabı, asıl yazma nedenim!!!!

Kitapları okumadan önce bu röportajı okuyan biri; “Mükemmel, ülkemizin bu tür kitaplara çok ihtiyacı var” diye düşünebilir.

Ayrıca roman kahramanının;

“Hiçbir zaman düşüncede hazıra konma! Bir başkasının oluşturduğu düşünceyi onaylamak için değil, kendimizinkini oluşturmak için buradayız. Anlatılanla değil yaşadıklarınla, araştırdıklarınla anla hayatı. Diğerlerinin felsefesine değil, yaşamın bilimine odaklan ve kendi felsefeni çıkar.”

Sözlerinin altına imza atmamak da mümkün değil.

Hey hat acaba böyle mi üçlemede yazılanlar?

İlk sayfaları okumaya başladığınızda çelişkiler başlıyor. Daha ilk ciltte psikolog olan roman kahramanının hastalarını iyi eden reçetelerinden bahsediliyor. Bir psikologun hastaları kim? Mental rahatsızlığı olanlar. Konu hakkında bilgisi olmayan okur bu reçete kelimesini ilaç reçetesi olarak anlayacaktır. Ve bir psikoloğun ilaç reçetesi yazamayacağı bilgisine ters düşmektedir. Bilinçli okur bu
reçetelerin yöntem olduğunu anlayabilir. Tabi ki alternatif tıp yöntemleri.

Modern psikiyatrinin 50-60 yıllık bir geçmişi olduğu halde günümüzde en çok karalanan ve “tu kaka” ilan edilen başka bir bilim dalı yoktur sanırım.

Yazarı da psikolog olan üçlemedeki şu alıntılar mental rahatsızlığa sahip hasta ve yakınlarını zaten halk arasındaki konu hakkında
yaygın olan yanlışa yönlendirilerek ne yazık ki psikiyatr ve ilaçlardan uzaklaştırıyor.

“Paxil, Aderol, Effexsor, XR, Straterra, Lythum, Prozac, Cymbalta, Tegratol, Zolof, Siptimul, Tagratol, Clorazil, Serequil…. Ve daha nicelerini, evrenin en gelişmiş sisteminin, insan beyninin kimyasıyla, beynin içine paslı, çirkin, kenarları çatallanmış bir çomak sokarcasına oynayan, insanı sersemletmek ve duyuları yavaşlatmak dışında etkileri ile ilgili hiçbir kanıt bulunmayan ilaçları düşündü …… birkaç ilaç şirketi tarafından üretilen onlarca ilaç dünyanın her yerinde doktorların da işbirliği ile 100 milyondan fazla insana reçetelendiriliyordu. ……’nın gözlerinde ki teslimiyetin sadece pes etmekten değil, aklını ilaca teslim etmesinden olması
rahatlatıcı mıydı?… Bir annenin umursamazlığını ilaca bağlamak, onun kendinde olmamasını normal kıldığı için rahatlatıcı iken bir insanın teslimiyetini ilaca bağlamak dehşet vericiydi.” (Pi, Sayfa 106)

“Önce ruhunu ezmişti annesi ilaçlarla, zombiye dönmüştü, hissetmeyen, dinlemeyen, görmeyen bir posa ve sonunda öldürmüştü bedenini yine ilaçlarla.” (Pi, Sayfa 107)

“Yaşarken ölüyorlar. Acımıyor, hissetmiyor, gelişmiyor, değişmiyor ve bu ilaçlarla yaşarken ölüyorlar.” (Pi,Sayfa 108)

Daha da ileri gidiyor yazarımız:

“Yaradan’la şeytanın iddiaya girdiği yer değil miydi
burası, tüm dinlerde aynı söylem vardı… öyleyse an itibarı ile şeytan kazanmaktaydı, üretilen bu ilaçların ve din tüccarlarının yardımı ile kurulan sistem ortadaydı. Özgür iradeye savaş açmıştı sistem, ilaçla, biatla iradeyi uyuşturuyor insanı manipüle ediyorlardı. Acıyı engelleyerek, deneyimi yok ediyorlar, deneyimi yok ederek bilgiyi siliyorlardı.” (Pi, Sayfa 110-111)

Her şeyi içimizdeki şeytana yıkmak ne kolay değil mi? 👉🏻 Matematik Şeytan İşidir

Bilim şeytan işi, mental rahatsızlıklar şeytan işi (hastalardaki yaygın kanı “içimize şeytan kaçmış söylemi”), hastaları tedavi etmek için geliştirilen ilaçlar şeytan işi. Tabi sadece ülkemizde değil bu anti psikiyatr söylemi. Modern psikiyatri ve psikofarmakolojinin gelişmeye başlaması ile İngiltere’de 60’lı yıllarda ortaya çıkan bir akım.

Sahte bilimler o kadar iç içe ki bilimle, hangisinin gerçek olup olmadığını anlamak yine okuduklarımızı, yaşadıklarımızı eleştirel aklın süzgecinden geçirmekle mümkün olacak sanırım.

Evet gelelim esas konusuna yazımızın.

Sadece anti psikiyatr konusunda değil diğer bilimsel konularda da roman kahramanları okuru bilimsel (!) bilgi bombardımanına tutmuş. Ben Astronom’um ve sadece kendi uzmanlık alanındaki yanlış ve eksikleri irdelemek istiyorum sadece.

“Altının oluşumu ölmüş iki yıldız’ın çarpışması sonucu” deniyor kitapta. Kısmen doğru çok eksik. Her ölmüş yıldızın çarpışmasında oluşmuyor ağır elementler. Güneş kütlesinin 1,35’i ila 2,1 aralığında olan yıldızların süpernova olarak patlamasından arta kalan çekirdekler nötron yıldızlarıdır. X-ışını ve radyo dalgaları yayar.

Altın, süpernova patlamaları sırasında oluşur. Ancak, bu patlamalar sırasında oluşan altının (ve diğer ağır elementlerin) miktarı, bugün evrende var olduğunu hesapladığımız miktardan daha azdır. O halde, bu altının geri kalan “fazla” miktarı başka bir yerde oluşuyor olmalı.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, Altın, Gümüş, Cıva gibi ağır elementlerin asıl oluşum yeri, daha önceden bir süpernova şeklinde patlayarak nötron yıldızına dönüşmüş iki yıldızın tekrar bir patlamaya yol açacak biçimde çarpışması. Yani, nötron yıldızlarının çarpışması sonucu bu bildiğimiz ağır elementler meydana geliyorlar.

“Mars’ın dünyaya çarpması ile oluştu Ay.” !!!!!!!!!!

Bu satırları okuyunca bir gülme krizine girdim. O zaman hâlâ gökyüzünde gördüğümüz Mars nasıl oluştu?

Astronomi dünyası Ay üzerinde 4 oluşum teorisi üzerinde durmaktadır.

Yazı: Bilimsel Farkındalık | Yazan: İlhan Vardar

1. Dev Çarpma Teorisi
2. Bölünme Teorisi
3. Yakalama Teorisi
4. Beraber Oluşum Teorisi

İnsanoğlunun ilgisini çeken uydumuz ayın 4 milyar yıl önce oluştuğunu ortaya çıkarmaktadır.

Dev çarpma teorisine göre Mars büyüklüğünde “Theia” isimli bir ön gezegenin dünyaya çarpması sonucu ayın oluşması. Tabi Theia parçalanıp bu parçalar ayı oluşturuyor.

Hatta yapılan son araştırmalarda dünyamızın oluşum aşamasında dünyamıza çarpan küçük gök cisimlerinin yeryüzünden kopardığı parçaların birleşmesi ile oluştuğunu ileri süren bir teori ortaya atıldı.

Evren gibi bilim de durağan değildir.

Yine roman kahramanı otizmli çocuğun “2 milyar 387 bin 579 yıldızı çıplak gözle saydığı” yazıyor.

Otizm konusunda uzman değilim ama çıplak gözle görüldüğü düşünülen yıldız sayısı büyük bir değişkenlik gösterir, toplam sayının 10,000’in oldukça altında olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Astronomiyle ilgili amatör bilgisayar yazılımlarının çoğu aynı veri tabanını kullanır: Bu veri tabanının listesinde “çıplak gözle görülebilir” 9600 yıldız vardır. Ancak, kimse bu rakama gerçekten inanmaz. Diğer tahminler 8000 civarından 3000’in altına kadar iner.

“Sorgulamamak İslam’a hakarettir.”

Tarih boyunca milyonlarca bilim insanı sorguladıkları için yakılmadılar mı?

“Piramitlerin elektrik üreten dev santraller olarak kullanıldığı o yıllarda” (Pi; Sayfa 679)

Ahhh ahhhh insanoğlunun aşağılık kompleksinin 21. yüzyıla yansıması. Tüm antik eserlerin ve bilimin uzaylılar tarafından insanoğluna verildiği saçmalığına gönderme sanırım. Bunu teyit eden şu cümleler mesela. Sözü Antik Çağlara özellikle İskenderiye Kütüphanesine getirerek “çünkü onların yaptıklarını bugün geliştirdiğimiz makinelere rağmen yapamıyoruz hala.”

Ve son noktayı koymuş yazarımız. Astrolojiyi bilim yerine koymak Astronomi bilimine yapılmış en büyük hakarettir.

“Tüm diğer gezegenlerin, her birimiz üzerindeki etkisi o kadar büyük ki aslında sadece cahilliğimizden öğrenmiyoruz bu etkilerin derinliklerini. …….. Hanım geçen gün anlattı, şizofreni denilen hastalık çocuğun doğum saatindeki gezegenlerinin konumuna bakıldığında belirli açılarla kendini gösterebiliyormuş, yani gezegenlerin birbirleriyle yaptıkları açılar burada yer yüzünde o an doğan bir insanı etkiliyor! Ama illaki şizofren olmuyormuş, büyük yeteneği olan insanlar eğer o yeteneklerini ortaya koyabilecekleri verimli ortamlar da değillerse o zaman yetenek içlerinde sıkışıp çılgınlığa dönüşebiliyormuş.” (Pi; Sayfa 680)

Esas cahiller bu etkilere ve gezegenlerin açılarına göre o durumda doğanların şizofren ya da zeki olması konusu hakkındaki diğer saçmalıklara inanalardır. Hiçbir gökcisminin insan kişiliğine, mental rahatsızlıklarına etkisi sizi doğurtan doktorun etkisi kadar bile olamaz.

21.yy’da Orta Çağı yaşamak sanki.

Kısacası sistemi eleştirirken sisteme hizmet eden, düşünmeyen, algılamayan, sorgulamayan insan özlemi var gibi bu bilimsel yanlışlıklarda.

Şu sonucu çıkarabilir miyiz? Bilmiyorum. Zaten okuma oranının düşük olduğu ülkemizde okuduğunu anlamadan, sorgulamadan okuyoruz demek ki.

“Hiçbir zaman düşüncede hazıra konma……!”

❗️Bu makale okuru yönlendirmek için değil sadece bilimsel düşünceye, farkındalığa yaklaşımı sağlamak adına kaleme alınmıştır. Ayrıca bu yazı yazarına yazılmış yanıtsız kalan bir yazıdan derlenmiştir.

Son söz:

Özellikle siyasetçi ve aydınlarımızın ülkemizin ihtiyacı olan bilimsel farkındalık adına daha çok çaba göstermesi gerekir diye
düşünüyorum.

İlhan Vardar

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

13 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 11 Ekim 2019 at 14:06

    Ben aslında sevmiştim bu seriyi 😉 Beş senedir kullandığım ve neredeyse hiçbir şeyi aklımda tutamama neden olan antidepresanları da bu romanları okuduktan sonra bırakmıştım. Elbette ağır mental hastalıklar için bu ilaç bırakma doğru çözüm olmayacaktır fakat bana depresyonla savaşmada başka bir yol sunduğunu da inkar edemem.
     
    Yanlış bilgilendirme konusunda size katılmamam söz konusu bile olamaz. Son yıllarda romanlardan, dizilerden bi’ şeyler öğrenen bir halka dönüştüğümüzden bunun tehlikesi de ortada. Bu yüzden bir kurguda okuduğu bilgiye inanmak yerine bunu araştırıp doğrusuna ulaşmaktan yanayım. Roman sonuçta 😉 Bunlara kaynak gözüyle bakmak doğru değil. Fakat bilginin hap yapılıp verilmesine bayıldığından insan, bunları da doğruluğunu sorgulamadan alıyor.
     
    Azra Kohen, bilgi bombardımanı yapıyor evet fakat bu bilginin doruluğunu araştırmak okurun görevi. 5 kitabını okuyan bir Azra Kohen okuru olarak şunu söyleyebilirim; ilgi çekici şeyler anlatıyor ve beni bahsettiği konularda araştırmaya itiyor. Tüm fikirlerine katılıyor muyum? Elbette hayır. Fakat çok büyük kitlelere ulaştığı da bir gerçek. Başarısı da yadsınamaz. Röportajlarında kitaplarını bir nevi “bilgi kaynağı” gibi sunması bence sizi rahatsız eden. Bunda da haklısınız. Referans kitapları değil, romanlar. Roman olmakta da bir sorun yok, başka bir şey olduğunu iddia etmediğin sürece 😉

    • Yanıtla İlhan Vardar 12 Ekim 2019 at 14:34

      Evet Didem Hanım. söylediklerinizde haklısınız. Fakat bu eleştirileri yaparken sadece araştırdığım konularda yorum yapmaya dikkat ettim. Özellikle son dönemler de psikiyatrik rahatsızlıklarda sanat terapi, homeopati gibi alternatif yöntemler de lanse edilmeye çalışılmakta hastalara. Bu kitaplarda da bu yöntemler lanse edilmek istenmiş. Roman kahramanı psikolog dahi alternatif tıbba yöneliyor. Ve çok iddialı bir şekilde bu yöntemlerle tedavi garantisi veriliyor. Bu yöntemleri uygulayanlar ise psikiyatrlar değil. Bu yönü ile de aslında uzmanların incelemesinde yara olduğunu düşünüyorum. Evet romanlar bilgi kaynağı değil ama bu rahatsızlıkladan müzdarip olan kişiler okudukça çare olarak bilimsel etkileri kanıtlanmamış bu yöntemlere yönelerek modern psikiyatriden uzaklaşabiliyor. Daha da ileri giderek sahte cinci hocalara yöneliyorlar. Hatta bu konuda 2015 yılında Hastahanelerde maneviyat odaları açılarak din görevlileri atandı. Bu konuda TTB ve TPD bir basın açıklaması yaptılar. Bu açıklamada şöyle söyleniyor : ” “Bu, psikoterapik müdahalenin din görevlisi tarafından yapılabileceği anlamına geliyor. Bu durumda bizim uyguladığımız tedaviye de zarar verecek durumlar oluşabilir. Bu son derece tehlikelidir” Evet işte bu nedenlerden dolayı ve dediğiniz gibi yazarın “bilimsel bilgi bombardımanına” tutacağı iddiasını çok yanlış bulduğum için farkındalık adına bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.
      Sevgi ve saygılarımla,

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 12 Ekim 2019 at 17:09

        Yazmış olduğunuza sevindim. Ben de sadece kendi tecrübemi paylaşmak istedim 😉
         
        Ben üniversitede okurken (yıllar; 1994-1998) Almanya’da Felsefe Profesörleri, kitaplarla depresyon tedavisi uygulamaya başlamıştı. Gelen hastaya göre uygun gördükleri felsefe kitaplarını okumalarını öneriyorlardı. Ne kadar işe yaradı bilmiyorum…
         
        Alternatif yöntemlere karşı değilim. Hiçbir zaman bir sorunun tek cevabı olmak zorunda olduğunu düşünmedim.
         
        Ateist olmama rağmen dua, inançlı birine, hastalığı kabul sürecinde ve daha olumlu bir psikoloji geliştirmesinde yardımcı olacaksa, “ne âlâ olsun o zaman” diye düşünüyorum. Önemli olan tıbtan vazgeçmemek bu noktada. Neyin ne olduğunu ve “ne”den ne bekleyeceğimizi bilirsek batı tıbbı da doğu tıbbı da benim için kabul. (Üfürükçülerden bahsetmişsiniz; bunlar alternatif değil sahtekarlık olduğundan konuya dahil dahi etmedim.)
         
        Aslında sorun neyin ne olduğunu bilmeyen, cahil bırakılmış halk. Bu da gene bir noktadan sonra bireyin sorumluluğunda. Okumak zorundayız. Okudukça doğru bilgiyle yanlış bilgiyi ayırt edebilecek yetkinliğe geleceğiz.

  • Yanıtla Atakan Balcı 11 Ekim 2019 at 15:20

    Önemli bir kitap dizisi, ama görünüşe göre bilgilendirme konusunda biraz daha özenli olmalıymış. Bilgi edinme konusunda ise tek bir kaynakla yetinmeyen biri olduğum için sanırım kendimi şanslı saymalıyım. Teşekkürler!…

    • Yanıtla İlhan Vardar 12 Ekim 2019 at 14:36

      Atakan Bey, ilginiz ve yorumunuz için çok teşekkürler.

  • Yanıtla Hülya Erarslan 11 Ekim 2019 at 19:06

    Ben de okumuştum bu kitapları. Bana tatsız ve yavan gelmişti:

    https://www.senveben.biz.tr/2018/09/fi-ci-pi/

    Sizinkisi daha teknik bir değerlendirme olmuş, güzel olmuş.

    • Yanıtla İlhan Vardar 12 Ekim 2019 at 14:37

      Çok teşekkürler Hülya Hanım….

  • Yanıtla Mustafa Sorkun 12 Ekim 2019 at 12:46

    Okuduğumuz gördüğümüz herşeye inanır olduk kimse doğruluğunu araştırmıyor. Filmlerden ve dizilerden tarihi öğrenmeye çalışıyoruz yalan yanlış bir şekilde 😖

    • Yanıtla İlhan Vardar 12 Ekim 2019 at 14:38

      Haklısınız Mustafa Öğretmenim. Teşekkürler.

      • Yanıtla Rabia Tuptup 13 Ekim 2019 at 01:12

        Çok bilgiyi içerisinde barındıran kitaplarda gerçeği aramak hele ki şu devirde hayal gibi bir şey geliyor bana. Ancak yazınızda eleştirdiğiniz bölümlerde okuduğum kadarıyla tamamen doğru bilinen yanlışlar söz konusu, bunları açığa çıkardığınız için teşekkürler hocam 😊

        • Yanıtla İlhan Vardar 13 Ekim 2019 at 17:32

          Çok teşekkürler….

  • Yanıtla Büşra Yıldız 8 Kasım 2019 at 19:14

    Maalesef git gide algılarımızı kapatıyoruz. Sistematikleşmeye hızlıca ilerliyoruz. Siz kıymetli yazarlarımız bu duruma bir nebze de olsa dur demeye çalışıyor. Kaleminize, emeklerinize sağlık.
     
    Teşekkürler.

    • Yanıtla İlhan Vardar 9 Kasım 2019 at 12:52

      Çok teşekkürler Büşra….

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan