Derler ki Japonlar, kırık bir fincanı yapıştırmak için eritilmiş altın kullanırlarmış. Kırık yerleri altınla doldurarak, ona verdikleri değeri göstermiş oluyorlar bir açıdan. Kırılan kırılmıştır, asla eskisi gibi olmaz, düşüncesine karşı “daha özel, daha özgün yaparız biz bu fincanı” demiş oluyor fincanı kıran, kırılmışlığa neden olan. Peki ya kalpler? Kırılmış kalpleri ne tür bir eritilmiş altın onarır?
Bu kimin sesi?
Kalbimi kıran, bas bas bağırarak her seferinde ayrı parçalar koparan, bir sonraki seferinde daha çok ve daha çok parça koparıp üzerinde tepinen anlayışsızlığa karşı evet, kesilmiş ayağın acısını duyarım ben kalbimi kıranın. Ya o nasıl onarır benim ozan kalbimi?
Çığlık çığlığa bağırıyor biri dışarıda. Bir dalgalanma var sanki havanın soyut varlığında. Ama kalbimin dudakları yok, soluk borusu, ses kasları… Peki o zaman, bu kimin sesi?
Geçer mi?
Zaman geçer ve yaralar geçer. Öyle mi? Yaralı bir kalbin yarası da geçer mi? İnanılmaz bir hızla ilerleyen bir ilişkiye evrilirsin ve evrimin gerçekliğini iliklerinde duyarsın sessiz ve yankısız. Arkadaşlarını, arkadaşlıklarını görür ve yine de ikili varlığınızdaki birliği, bütünlüğü duyumsarsın.
Tıkanma
Tıkanma; bir roman adı gibi… Belki bir Chuck Palahniuk romanı. Hani şu “Dövüş Kulübü” filminin romanının, Tıkanma, Gösteri Peygamberi ve daha nicesinin yaşayan yazarı. Hem bedenen yaşayan, hem de anlattıklarının gerçekte ve mecazda içerdeki kırıklara dokunuşuyla yaşamakta olan yazar. Belki bir de bambaşka bir yazarın, “Joachim Zelter”in “Yalanın Erdemi”ne değinmeli kırık kalpler üzerinden. Anlayacak mı peki? Anlayacaklar mı? Umurlarında mı? O kadar mı umarsız/çaresizim? O kadar mı umarsızız?
Yalansız
Yalanın var olmadığı bir boyutun insanı, yalanlardan kurulu bir boyuta atılırsa ne duyumsar? Kalbi kırılmaz mı? Tıkanma kaçınılmaz oluyor sanki bu noktada. Peki kalpteki tıkanma nasıl çözülür? Lavabo açıcı? Hayır! Bu yalan boyuta ait hiçbir sözde çözüm açmaz bu tıkanmış gözeleri. Bu ilenilesi umarsız kalışa, kopup gitmelere umar olmaz…
Yürümek
E peki çözüm? Çözüm diye bir şey yok belki de. Yol üzerinde yürümeyi, kendim ile kalarak, kendi benliğimle ışıyarak yürümeyi sürdüreceğim, sürdüreceğiz. Çünkü umar, yaşam içredir.
Sevi ve ışık ile!…
Atakan Balcı
8 YORUMLAR
Bu Japonlar ne kibar insanlar yaa 😉 Fincana bie gösterdikleri saygıya, hürmete bak. Bizde insana o değer verilmiyor 😉
İnsanın kalbi kırılınca…
İşte o, ne yaparsan yap bence bir daha eskisi kadar bütün olmuyor. Bir şeyler hep eksik kalıyor. Şekli değişiyor ve bir daha hiçbir zaman o pürüzsüz, saf haline dönemiyor. Her kırık yeni bir biçim veriyor. Bazen ortaya çıkan görüntü başlangıçtaki halinden daha güzel de olabiliyor işin ilginci. Pürüzleriyle güzel… Fakat vay o kırıkları açanların haline. Onların o kalbi bir daha ellerine almasına izin verilmemeli bence. Çünkü bu sefer kırmak yerine paramparça edebilirler de.
Doğacı Şaman kültürünü kendilerince koruyan tarzlarıyla Japonlar gerçekten özge insanlar. Bizim algılarımızın körleşmesine karşın algılarını bir fincan için de açık tutabiliyorlar, ne kadar hoş.
Yeni biçimi, yeni duruşuyla kabullenmek kolay değil; ama karşılıklı olarak değer veriyorsa kişiler birbirine, zor da olsa denemeli. Ama algılar kör ise bir tarafta…
Dün gece aklımdan geçen düşüncelerin vucüt bulmuş hali gibi 👏
İnandığım hep şu olmuştur; insan kendine dönmeli ve içine bakmalı yürümek için, daha ileriye yol açabilmek için.
Kesinlikle katılıyorum. Acı çekebilir ve acı çekmeyi sürdürebiliriz belki ama içimizde bir ışık var ve bu ışığın desteğiyle yola düşebiliriz yeniden. Olduğun yerde kıvranmak neyi çözüyor ki?
Vücudun kendini iyileştirme, onarma yeteneğine benzer bir durum ruh ve akıl için de geçerli mi demek istediniz acaba, ‘kendinle kalmak, kendi benliğiyle ışımak’ derken? Öyle gibi…
Katılıyorum ama bir yere kadar. Yoksa psikiyatrlar, psikologlar ve diğer bir sürü ilaç, tedavi teknikleri vs. gereksiz kalırdı.
Ve evet kıranın, dökenin umrunda bile olmaz, değildir, ardındaki enkaz ya da her neyse. Böyledir genelde. Hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını beklemek gibi de bir odun tarafları olur genellikle…
Ve… şahsen az öz insan az sorun… İnanın vakit kaybı. Hele bu devirde…
Tebrikler
Yazılarımdaki anlatım, benim kendimi ifade ediş biçimim. Söyledikleriniz de içinde olmak üzere, bir çok düşünce, duyuş ve adımlama biçimini kastediyorum alıntıladığınız sözde de. Tabii ki farklı tıp teknikleri, gerekli olduklarında bazı alanlarda kullanılır. Ama adım atacak olan kişinin kendisidir. Unutmamalı!… Kendi içinde evrilebilen kişiler gerekli evrilebilen kişilere de ayrıca, sanırım!
Teşekkürler
Yaşadıklarımla ve çıkarımlarımla karşılaştım. İçten ve gerçekçi olmuş.Yaşayan bir yazı.
Tesekkürler ve kalemine sağlık.
Esinlikler…
“Esinlikler” çok güzeldi, “esen” ve “esin” arasında. 🙂 İnsanlar konusunda kırgınlıklar kırılganlıklar ortaya çıkıyor zamanla güzel yürekli insanlarda. Ama varız, var olacağız!…