Genç Kalemler

Berlin’de Hakimler Var!

13 Aralık 2019

Yazı: Berlin'de Hakimler Var | Yazan: İlayda Varol

Sınavın son dakikalarıydı. Son sorudaydım. Tabi ders matematik olunca bayağı bir zorlandım. Deneme sınavı için kurdukları alarma bakıp bakıp duruyordum. Sözel bölümde ve fen bilimlerinde o kadar zaman harcamasam belki de daha fazla vaktim kalabilirdi. Ama kalmamıştı. Bu nedenle kalemim, filmlerdeki bilgisayar korsanlarının klavyede dans eden parmak uçlarından daha hızlı hareket ediyordu.

Bitiriyordum. Az kalmıştı. Öğretmenin, “Kâğıdını ver!” diyen bağırışlarını duymuyordum. Tam işlemi bitirmiştim; sadece dört üssü altı ile iki üssü sekizi çarpıyordum ki öğretmen kâğıdımı almaya çalıştı. Ben, “Az kaldı, bir iki dakika daha verin kodlayayım” diye yalvarıyordum. Öğretmenin dediklerini, aynı onun benim dediklerimi umursamadığı gibi umursamıyordum. Sadece “Hayır! Olmaz!” dediğini duydum.

Kâğıdımı almaya çalışıyordu.

Bense hâlâ işlemlere devam ediyordum. Bitirdim. Tam D şıkkını kodlarken öğretmen, “Yeter!” diye öyle bir bağırdı ki yağlı, sarı, mısır püskülü gibi ince saçlarının titrediğini gördüm. Yağlı limon hâlâ bağırıyordu. Ben sonunda cevaplamayı bitirmiştim. Öğretmene kâğıdımı verdim ve “Hayrını görün öğretmenim!” diyerek her zamanki esprimi yaptım. Esprim bence komikti ancak öğretmen gülmedi.

“Çok komik. Hıhı” deyip masasına yürüdü. Yürürken homurdandı. Tiz ve iğrenç sesini, kendi kendine konuştuğu için, kısmasına rağmen bazı kelimeleri duymuştum; “Bu nesilden nefret ediyorum.” Homurdanmaya devam etti. Cırtlak sesinin homurdanışı pek güzel değildi. Gerçi o kadının hiçbir şeyi güzel değildi.

Annemin bana seyahatinden bir hatıra olarak hediye ettiği ve muhtemelen bir iki ay sonra her zamanki gibi kaybedeceğim siyah üstü mor çiçeklerle işlenmiş cüzdanımı alıp kütüphaneye doğru ilerledim. Sınav, öğlen teneffüsü saatinde bittiği için yemeğe inmeliydim ama arkadaşım Lindsey benim aksime kütüphanede sınav olmuştu ve o da hâlâ çıkmamıştı. Herhalde son şıkları kodluyordur diye düşünüp kapının hemen yanında bağdaş kurarak oturdum.

Sınav biteli yaklaşık beş dakika olmuştu ancak sınıftan henüz kimse çıkmamıştı.

Onların sınav gözetmeni olan öğretmeni, benimkinin aksine oldukça sevecendi. Bu nedenle biraz daha ek süre vermiş olabileceğini aklımdan geçirdim ve beklemeye devam ettim. Kurallara göre en fazla on beş dakika verebilirdi. Ama Lindsey hâlâ gelmemişti. Merak etmeye başladım. Acaba o da matematikte zorlandığı için mi hâlâ çıkamamıştı? Sınav biteli yirmi beş dakika olmuştu ki ben Lindsey için endişelenirken içerden bir bağırma sesi geldi.

“Çıkacaksan çık!”

Ardından Lindsey büyük bir öfke patlamasıyla ve yüzündeki damarları adeta patlamış bir şekilde dışarı çıktı ve kapıyı çarparak kapattı. Ona ne olduğunu sormak istedim ama yem görünce ortaya çıkan kuşlardan daha fazla ortaya çıkmış damarı vardı, ben de yanlışlıkla bunlardan birine basmak istemiyordum. Yoksa Hulk’a dönüşüp beni pestilimin pestili çıkana kadar tokatlayabilirdi. Ben de sessiz kalma hakkımı kullandım.

Beraber kantine indik.

Sucuklu tostundan kocaman ısırdıktan sonra aklımdaki soru işaretlerini gidermek için ağzımı açmama gerek kalmadan o bana olanları anlattı. En iyi arkadaş telepati yolumuzu kullandı herhalde.

“Öğretmen size haksızlık yaptı. Beni de hiç dinlemedi.”

Tam haksızlığın ne olduğunu soracakken sınıfın en iri yarı çocuğu Carl yanımıza yaklaştı.

“Öğretmen bana ve kütüphanedeki diğer herkese ek otuz dakika verdi!”

Sevincini kalın sesinin bağırışlarıyla gösterdi.

Ben ağzım açık Lindsey’e bakıyordum.

“Ne!..”

“Doğru. Ben de öğretmene haksızlık yaptığını en fazla on beş dakika verebileceğini söyledim. O da bana bunun bir avantaj olacağını, yerime geçip sınava devam etmem gerektiğini söyledi.”

Sucuklu tostunu iki kere daha ısırıp bitirdi.

“Haksızlık yaptığı konusunda ısrar edince de bağırdı.”

“Evet, duydum ne dediğini.”

Gözlerimi biraz daha büyüterek –gerçi daha ne kadar büyüyebilirlerdi ki- ekledim, “Kesinlikle sen haklısın.”

“Ama o otuz dakika verildi. Size haksızlık oldu.”

Mutsuzluk ve biraz da öfkeyle iç çektim.

Umutsuzca “Biliyorum” dedim. Bir sonraki dersimiz o öğretmenle beraberdi. Hep dersten biraz önce gelirdi. Öğretmenler masasına otururdu. Telefonunu alıp saçma sapan bir savaş oyunu oynamaya başlardı. Öğretmenin yanına geldim ve öğretmenler masasına ellerimi yumruk yapıp koydum.

“Amanda, ne oldu?”

“Öğretmenim, sınavda gözetmenliğinizde olan öğrencilere otuz dakika ek süre vermişsiniz.”

“Of yine mi bu konu? Verdim kızım ne olmuş?”

“Haksızlık!”

Sesim istediğimden gür çıkmıştı. Sanırım kendi kendimi gaza getirmiştim. Duramıyordum. Sinirliydim.

“Ben senin öğretmeninim, sen benim kararlarıma karışamazsın.”

“Evet karışabilirim. Eğer bu kararlar benim haklarımın aleyhineyse karışabilirim!”

Bir öfke topuna dönmüştüm. Artık beni hiçbir şey durduramazdı.

Durdurdu.

“Ben senin öğretmeninim, sen ise benim öğrencim. Bana saygı duymalısın Amanda, şimdi çeneni kapat ve otur yerine!”

İçimdeki öfke ateşiyle sırama gitmek için arkamı döndüm. Ama o an gerçekten de kimse beni durduramazdı. Değil bu sözler, beni en büyük ceza bile durduramazdı. O ana çok uygun, çok anlamlı ve özel bir söz söylemek için arkamı döndüm. Yine ellerimi masanın üzerine koydum.

“Öğretmenim unuttuğunuz bir şey var!”

“Bana bak, senin aklını peynir ekmekle yediler sanırım, seni disipline göndermeme az kaldı otur yerine!”

“Berlin’de hakimler var!”

Öğretmenin bu cümleyi anlamasını beklemiyordum zaten. Ben ve Lindsey hariç hiç kimse anlamadı. O da benim gevezeliğim ve en yakın arkadaşı olmam sayesinde biliyordu. O günden yirmi altı gün yani yaklaşık bir ay sonra o öğretmenin bu yaptığı haksızlıktan dolayı işten çıkartıldığını öğrendim. Hakimler olayı çözmüştü. Hak yerini bulmuştu. Bir daha böyle bir haksızlık da yaşamadım. Ama o gün adaletsizlikten, haksızlıktan nefret ettiğimi anladım. Ben de bir daha kimse buna benzer bir olay yaşamasın diye hukuk okuyup hâkim olmaya karar verdim.

Sonunda laflarımı bitirdim. Bana hukuk bölümünün çok zor olduğunu neden bu bölümü okumayı tercih ettiğimi soran çocuğa baktım. Yüzünde, harika bir hikâye dinlemiş olan beş yaşında bir çocuğun yüz ifadesi vardı.

“Muhteşem bir hikayeydi. Tüm saygımla söylüyorum, gerçekten de çok gevezesin. Peki, ‘Berlin’de hakimler var’ ne demek?”

“Berlin’de hakimler olduğu gibi burada da kaynaklar var. Gidip araştır.”

Çocuk, kütüphanenin çıkış kapısına doğru ilerlerken bana dönüp sırıtarak el salladı. Ben de bir düşes edasıyla sırıtıp el salladım. Ve içimden, asla araştırmayacağını geçirdim.

Dört yıl sonra bir araştırma yapmak üzere yine aynı kütüphaneye yolum düştü. Dosyaları karıştırırken, tezlerden birinin başlığı dikkatimi çekti; “Berlin’de Hakimler Var”.

Hazırlayan kişinin ismini gördüğümde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Bu o çocuktu, hikayemi dinleyen çocuğun ta kendisiydi. Demek üşenmemiş araştırmıştı.

Ben, o gözetmen öğretmenimin aksine bu nesilden nefret etmiyordum. İçimden bir ses, böyle çocuklar sayesinde bu dünyada adaletin sonsuza dek var olacağını söylüyordu.

* Berlin’de Hakimler Var hikayesini öğrenmemi sağlayan Sunay Akın’a en içten teşekkürlerimle,

İlayda Varol

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Ferit Sağlam 13 Aralık 2019 at 17:07

    Hikayeyi Sunay Akın’dan dinlemedim henüz ama birkaç yıl önce bir yerde okumuştum sanırım. Aklımda kaldığı kadarıyla, Alman Kralı’nın civardaki tüm arazileri kamulaştırdığı ve bu meyanda evini ipotek etmeye çalıştığı bir marangozun yerini devlete bırakmayacağını, asla satmayacağını ve terketmeyeceğini; gerektiğinde Kral’a karşı dava açtığı zaman Alman Hukukunun kendisini koruyacağına olan inancını Kral’ın adamlarına karşı haykırdığı cümlesiydi bu.
     
    Çok güzel bir yerden yakalamışsın konuyu.
     
    Sen yine de öğretmenlerine karşı olan üslubunu fazla sertleştirmeden, zeka pırıltılı cümlelerinle savunmaya devam et haklarını bence. Ki haklı davanda haksız duruma düşme Fıstık…

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 14 Aralık 2019 at 17:12

    İlaydacım tanıdığım hayal gücü en kuvvetli genç olduğunu düşünüyorum. Bu harika zaten ama anlatımdaki yaratıcılığın beni hayal ettiklerinden de çok etkiliyor. Bu öyküde örneğin iç içe kullandığın çift anlatımı o kadar güzel uygulamışsın ki hayran oldum. Tebrik ederim güzellik 😘

  • Yanıtla Deniz Süerkan 18 Aralık 2019 at 10:28

    Merak edip araştırdım, gerçekten güzel bir hikaye.

  • Yanıtla Dilek Güler 24 Ocak 2020 at 11:23

    Bir yazar neden okunur? Donanım, yetenek, teknik, emek… Özellikle bu kavramlar yazıya yerleşmişse okumamak olmaz artık.
     
    Bunu okuyunca diğerlerini de (yazılmıştan ziyade yazılmamışları) merak ettim doğrusu.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan