Varlık Sancısı

Okeye Dördüncü Korona Oldu!

25 Mart 2020

Yazı: Okeye Dördüncü Korona Oldu! | Yazan: Hüseyin Küçükkelepçe

İtalya’nın Bolonya şehrinde üç arkadaş yurt dışında olmanın verdiği o garip özgüven ve keyif verici dinginlikle geziyoruz. Korona öncesi… Turist kaynayan geniş bir meydana bakan kafeye oturduk. Garson kız, “Burası dört kişilik üç kişi oturamazsınız” dedi. Bütün keyfimiz kaçtı. Onurumuza dokundu. Kalktık. Corona virüsü haberlerinde İtalya’nın bir zamanlar turist kaynayan meydanlarındaki boş masa-sandalyeleri görünce, “Okeye dördüncü korona oldu” dedim kendi kendime.

Korku, Dehşet, Merhamet

Bolonya’ya, İmola Pisti’nde şampiyonluk yarışına çıkacak olan eski Süpersport sporcusu/şampiyonu yeni milletvekili Kenan Sofuoğlu’na destek vermek için gitmiştik. Yarış, sonuç ayrı mevzular. Yıl galiba 2010 idi. Başta söyleyeyim o zamanın kızgınlığı o zamanda kaldı. Şimdiki duygularım acı, dehşet, korku ve merhamet… Yanlış anlamaların önüne bu seti koyduktan sonra o güne yani artık bir milat olacağa benzeyen korona öncesine dönelim.

Meksika’nın Koronası Yeşil Limonla İçilir

İtalyanlar turistlere pek kibar davranmaz. En azından bendeki izlenim öyle. Hele Venedik, adeta bir … neyse kaba kelimeyi yazmadan da anladınız siz.

Kanallar, gondollar romantizm yapacaksınız. Hikaye, esnaf oteli işleten taşralı bir İtalyan sizi geldiğinize pişman edebilirdi. Otogar esnafı muhabeti, “Nasıl olsa çoklar ve bir daha gelmeyecekler” ilkel duygusuyla her türlü olumsuzluğa muhatap oluyordu turistler korona öncesi . “Gelmeyin sizi istemiyoruz” iklimi hakimdi başta Venedik olmak üzere İtalya’da.

Ne oldu?
Korona…
Yaktı, yıktı.

Cenazeler törensiz askeri birlikler tarafından yakılarak imha ediliyor. Görüntüler adeta Pompei faciasını akla getirdi. Bomboş meydanlar, insan diye inleyen insanlar. Anti parantez belirteyim ilk başlarda korona kelimesini duyunca Meksika’nı yeşil limon eşliğinde içilen üst segment birası korona (corona) aklıma geliyordu. Korona ile maytap geçtiğimiz o günler geride kaldı tabii.

Acemi İnzibat Gibi Sürekli Turladık

Sadece İtalya değil elbette. Sultanahmet Meydanı da korona kurbanı ve bomboş ama içime işlediği için İtalya ile sınırlayacağım söylemek istediklerimi.

“Üç kişisiniz, dört kişilik masaya oturamazsınız?”

Bu nasıl bir mantık… Bu kadar mekanik olmanın getirisi nedir? Robotlar yönetse ancak bu kadar duygusuz olurdu. Gültepe’deki kıraathane değil ki hemen okeye dördüncü bulalım. Acemi inzibat eri gibi oradan oraya turladık. Yorulduk, merdivenlere oturduk. Bir Corona birası içecek kadar bile eğleşemedik. Kırılan onurun verdiği korku ile akşama kadar açık alanda bulunan yerlere oturmadık. Tıpkı damsız girilmez mekandan vicdansızca geri çevrilen ergenin yaşamı boyunca eğlence yerlerine girerken yanında otuz damen1 bile olsa hep tedirgin olması durumu yani. Sabahki o güzel, sevecen ruh hali yerini korku ve nefrete bıraktı. Şimdi, korona zararlı tamam. Peki, insanı zerre kadar kadar dikkate almayan bu sistemin düşüncemize ektiği sanal korona virüsleri daha mı az zararlı?

Gemi Batarken Müzik Yapanlar Ayrı

Haberlerde İtalya’nın turist kaynayan o meşhur meydanlarını bom boş görünce, bilinç altıma işlemiş bu acı hatıra aklıma geldi. Daha önce de söyledim “Oh oldu şımarıklara” durumu söz konusu değil. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz artık. Titanik, batarken müzik yapan adamlar* hariç herkes kurtarma botuna binme derdinde bugünlerde. Etiketler silinmiş durumda. Önümüzdeki günlerde para bile işe yaramayabilir. Aynı Titanik’teki gibi. Son ana kadar telaşsız müzik yapanlar var/var olmuştur. Kendim de kurtarma botu aradığım için bu “üstün insanlar” hakkında konuşmam hadsizlik olur. Sadece bir hayranlık bizimkisi…

Zengin Lombardiya Ve Virüslü Köleler

Medyada** ilginç bir bilgi daha yer aldı. Lombardiya bölgesi İtalya’nın en zengin bölgesidir. Moda, zayıf kızlar, feyşın tv, bir ev parasına çantalar, ayakkabılar… Milano başşehridir bilgisi nasıl ultra bir yer olduğu hakkında fikir sahibi olmaya yeter. Beş bin yüroya (örneğin) satılan çantalar imal eden bu işletmeler daha ucuza çalışıyorlar diye Çin’den işçi getirip çalıştırıyormuş. Yılbaşını evlerinde geçiren bu ucuz işçiler virüsü refah içindeki Lombardiya’ya getirmişler. Servet düşmanlığım yok. Sadece sistemin ne kadar sürprizlere gebe olduğunu fark etmek işte.

Korona ve Pavlovun Köpekleri

Bu virüs olayını Pavlov’un Köpekleri gibi ödül-ceza döngüsüne indirgemek bana göre değil. Nedenler-sonuçlar peşinde de değilim. Çok ayrınıtılı bilgi, uzmanlık etiketleri ve ampirik veriler lazım. Hiçbiri yok bende. Kendimce okumalarım var. Total olarak bakıldığında sistem determinist olmayan yöntemlerle dengeyi koruma uğraşı içinde. Dengeleme beraberinde sürekli bir olumsuzlama/ yadsıma getiriyor. Bu olumsuzlama ya da iptal dalgasının şiddeti biz bilinçlilerin doğalarından uzaklaşarak yaptıkları eylemlerle doğru orantılı. Doğaya, hayvanlara, kendi türümüze karşı işlenen suçların yankılanması aynı şiddette oluyor. Kendi vatandaşına insan gibi yaşayacak bir ücret vererek çalıştıracağına taaa Çin’den köle olmayı kabul eden birilerini getiriyorsun. Dört kişilik masaya on dakikalığına oturacaklar diye üç kişiye bir otomat gibi davranır, günlerini zehir edersen bir gün hepsi boş kalır, binlerce yüroluk çantalarını virüsli diye Suriyeli kağıt toplayıcıları bile çöpten almaya korkar olur.

Korona, Guccili, Armanili, Viskili Defilelerde Boy Gösterdi

Sistemin determinist olmaması da beraberinde sürprizleri getiriyor. Hayvan pisliğine bulanmış perişan haldeki Sicilyalı peynir üreticilerini kırıp geçirmesi gereken korona, Lombardiya’nın porolu-viskili, guccili, versaceli defilelerinde ortaya çıktı.

“Güzelliğin On Par’etmez Bu Bendeki Aşk Olmazsa”

Al bütün meydanlar senin artık. Papa bile nasihat edecek insan bulamadı. İstediğin masayı seç, istediğin sandalyaye otur hatta istersen ayaklarını uzat ikisini birden işgal et. Binlerce yüroluk çantalarından hergün birini tak koluna, bir servet değerindeki ayakkabılarınla tak tak yürü değme mankenler gibi boş caddelerde. En pahalı takılarını tak. Ne yazar bakan bir göz, işiten bir kulak olmayınca. Aşık Veysel’in dediği gibi, “Güzelliğin on par’etmez. Bu bende ki aşk olmasa.”

 
 
Hüseyin Küçükkelepçe
 
 

Notlar & Açıklamalar:

* Titanik filmini izleyenler anımsayacaklardır; gemi batmaya başlamış, herkes can derdinde ve bir kurtarma botuna binme telaşındadır. Tam bu hengame içinde bir müzisyen keman çalmaya başlar. Onu bir kaç arkadaşı takip eder. Gemi batana kadar çalarlar. Hafızalara kazınan sahnedir. ⇡⇡⇡

** Sözcü Gazetesi – Yılmaz Özdil ⇡⇡⇡

1.) Almanca’da kadın ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Sedat Gökmenoğlu 25 Mart 2020 at 18:24

    En kısa zamanda bu kötü günlerden uzaklaşıp İtalya’nın güzel şehirlerinde dolaşmak güzel olur. Tespitlerinizde çok haklısınız ancak herkes kendi payına dersini almıştır. Umarım bundan sonra her şey daha güzel olur. Elinize sağlık yazınız için.

  • Yanıtla Hüseyin Küçükkelepçe 4 Nisan 2020 at 13:40

    Güzel dileklerinize katılıyorum.
    Selamlar, saygılar…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan