Varlık Sancısı

Amerikan Çağı Sona Ererken

22 Nisan 2020

Yazı: Amerikan Çağı Sona Ererken | Yazan: Hüseyin Küçükkelepçe

Ortalama bir IQ’ya sahip er Joe Bowers bir deney kobayı olarak uyutulur. Beş yüz yıl sonra uyanır ki ne görsün. Uyuduğu zaman boyunca vasat/ahmak vatandaşlar durmadan çoğalmış, akıllı olanlar ise doğurganlığı bırakmış. Yani doğal seleksiyon tersine çalışmış. Tüketim ve pornografinin en yüce değerler olduğu bu toplumun en akıllısı, (ABD) başkanı bile bir porno yıldızıdır.

Trump, başkan seçilince Ahmaklar (Idiocracy)* isimli distopik film aklıma gelmişti, “Amerika’nın duraklama dönemi başladı” diye düşünmüştüm. Salgınla birlikte, gerileme ve dağılma evresine girildi/girilecek diye düşünüyorum.

Başlangıç Koşulları Sonucu Belirler

Baştan söyleyeyim. “Amerika gidici, yerini şu ülke, şu millet alacak” gibi hamasi yüzeysel bir iklimde değilim. Bir düşünceyi, bunun somut yansıması olan bir devletin doğuşu, gelişmesi ve tahminen nasıl sona ereceğini irdeleyeceğim. Yergi oklarının hedefi bu ülkeden yaşan milyonlarca insan değil, egemen olan düşüncedir.

Fizikte, başlangıç koşulları sonucu belirler. Bir tenis topuna vuruş açısı, uygulanan kuvvet v.b. parametreler topun tam olarak nereye düşeceğini belirler. Amerika ülkesi, asgari etik değerlerden yoksun pragmatik bir akıl tarafından yağma, talan, katliamlar yapılarak kuruldu. Klişe olmuş “vahşi batı” deyimini bilirsiniz. Gerçektir. Doğaları bozulmadığı için menfaat için şiddete yabancı olan kıta yerlileri, beyaz adamlara karşı tedbir almakta geciktiler ve yediden yetmişe katledildiler. Kurulması şiddet ve talan üzerine olan Amerika, hiç medeni olmadı. Vahşi batı yöntemleri hep geçer akçe oldu. Nagazaki, Hiroşima, Vietnam, Irak, Suriye, Afganistan, Venezuella, Küba… Kendi menfaati için katliamlar yaparak bugünlere geldi. Lezzetli burgerlerin arasında yanmış çocuk bedenleri var.

Başta söylediğimiz gibi fiziğe göre başlangıç koşulları sonucu belirler… Yağma ve talanla başlayan Amerika, virüs dolayısıyla iç kargaşanın tetikleyeceği yağma hareketleri sonucu dağılabilir. Bu sefer olmazsa başka zaman ama sonu yağma, talan ve katliamla olacak.

1977 Newyork’taki elektrik kesintisi sonrası yaşanan yağma, tecavüz olayları; 1992 Los Angeles olayları, Amerika’nın bilinç altını ufak da olsa görmemizi sağladı. Arzu ve isteğim değil bu distopik kurgu. Sadece fizik kuralını hatırlattım.

Yıkılışın Çatırdıları Geliyor

Zamanın izafiliği kuralının bana verdiği yetkiye dayanarak içinde bulunduğumuz zamana Amerikan Çağı diyorum. Çağın başat özelliği doğaya yabancılaşma ve ona pragmatik bir gözlükle bakmadır. Tüketimle varlık kazanan ve tükettikçe doğasında uzaklaşan insanlar. İnsan-insan ilişkilerinde sahiciliğin kaybolması, maddi şeyler için kendinde olmayan vasıflar varmış gibi yaparak esas amaçların olabildiğince gizleyen nevrotik toplumlar/devletler.

Uluslararası ilişkilerde hakim olan sevgisizliği, ikiyüzlülüğü hepimiz görüyoruz. Amerika, bu özelliklerin bayraktarlığını yaptı/yapıyor. Yıkılışın çatırtılarını duyan bazı manüplatif kulaklar da “Amerika ahlâki üstünlüğünü kaybetti” diyorlar. Amerika’nın hiçbir zaman etik derdi olmadı. Dolayısıyla ahlâki bir üstünlükten yani hiç olmamış bir değerden söz etmek de abesle iştigaldir. ABD kurulduğu günden itibaren tek derdi somut menfaatleri olmuştur.

Bay Pornstar Bütün Maskeleri İndirdi

Diğer başkanlar çeşitli maskelerle bu çirkinliği büyük ölçüde gizlemeyi başardı. Nasıl seçildiyse (başta söylediğim film senaryosu gerçek oldu sanırım) son başkan, pornstar Trump, gizleme ihtiyacı duymadı/duymuyor. “Biz Suriye’de petrol için varız” diyor. Başka ulusları kaba bir faşizanlıkla aşağılıyor. Sözünü sakınmıyor. Bu iyi bir şey. Ezilen, horlanan ve kaynaklarını vahşi batı yöntemleriyle Amerikan kovboylarına kaptıranlar uyanmaya başladı galiba. Bunda da Bay Pornstar’ın payı büyük. Amerikanın kötülükleri saymakla bitmez.

Gerçekliğe Duyulan Aşk ve Faydacı Bilim

İyilikleri mi? Aklıma bilimsel çalışmalar geliyor. Uzay çalışmaları geliyor. Bilimle uğraşanlar iki türdür.

Gerçekliğe duyulan istekle araştırma içine girenler. Bunlar genelde teorik bilimle uğraşır. Tavırları her zaman hükümetlerle zıttır. Nobeli red edenlerine sık rastlanır. Protesttirler. Emperyal politikalara karşıdırlar.

İkinci grup büyük şirketlerin hizmetkarı, kölesidir. Teorik kuralları fiiliyata dökerler. Somut eşyalar icat ederler. Menfaatçı bilimciler denebirlir bunlara. İnsanlığın bilinç ilerlemesine katkıları yoktur. Hatta tüketimi körükledikleri için suçlu bile sayılabilirler. Deri yayıkta ayran yapan insan, bılendır kullanmaya başlayınca niteliksel olarak değişmiyor. Hatta ben yayık ayaranını daha fazla severim. Üstelik yaparken de spor yapmış olurum(!).

Amerika Bir Yıldız Gibi İçe Çökerek Dağılacak

Astrofizikte, uzay çalışmalarında samimi insanlar var. Fakat total bir bakış açısıyla resim yine doğadan faydalanma portresine dönüşüyor. Bu çalışmaları finanse eden şirketlerin nihai hedefinin de uzaydaki kaynakları bir şekilde elde etmek olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar ortaya konan davranış kalıpları otomatikman böyle düşünmemize sebep oluyor. Sahici bilim adamlarının Dünya’nın kaynaklarını sömüren, kendi tekeline almaya çalışan ve durmadan tüket algoritmasıyla hareket eden bir ABD’ye desteklerini yavaş yavaş çekeceğine inanıyorum. Esas o zaman içe çöküş yaşanacak. Tıpkı büyük bir yıldızın yakıtı bitince kendi içine çökerek ışığını yitirmesi gibi. Amerikanın tek ışığı bilim adamlarıdır. Onlar olmayınca girişte sözü geçen distopik filmimizdeki gibi Ahmaklar Ülkesi’ne dönüşecektir.

Nevrotik Bir Toplum Durmadan Sığınak İnşa Ediyor

Ben dört ay Amerikada yaşadım. Toplum diken üstünde gibi geldi bana. Histerik mi desem, nevrotik mi desem? Her an kötü bir şey olacak beklentisi hakim duygudur. Belgesellere bile konu olan sığınak yapma göründüğünden daha yaygındır. İnsanlar trilyonda bir ihtimal meydana gelebilecek olaylardan korunmak için bütçelerini zorlayarak sığınak inşaa ediyor. Belki de yapılan vicdansızlıklar, katliamlar, epigenetik hafızayla her daim faturayı çıkarmaya devam ediyor. Bizim gibi ülkelerde olanların çok azı ABD’de olursa emin olun her şey çöker. O görünen şatafatlı polis teşkilatı, havalı havalı (filmlerde bilhassa) pentagon lafları, robotik askerler, bu kadar panik atak bir toplumda hiçbir şeye yaramayacağını düşünüyorum.

Newyork, Ruanda Gibi

Salgında, gördük, Newyork hastanelerinin halini, Ruanda manzaraları vardı. Amerika, hep başka topraklara saldırdı. Son sistem silahlar ve korumalı araç-gereç. Yorgan kendinin olmayınca hiç çekinmeden pire bile görmeden yaktı yıktı. (Hiç zafer kazanmadı o başka mesele.) Kendi ülkesinde yabancı bir güç görmedi. Benim gözlemim; en ufak bir saldırı inanılmaz bir çöküşü tetikler. İşte 11 Eylül… Toplumdaki şaşkınlığı, polisin, itfayenin, pentagonun acziyetini canlı canlı gördük. Virüs salgınında dünyanın bütün doktorlarına “Gelin bizi kurtarın” çağrısı acıma hissimizi tetiklerken diğer yandan konumuz açısından ibretliktir.

Bir Kahve Ismarla Mesih Ol

Birine bir kahve ısmarlarsınız sizi mesih gibi görür. Bir dolar çok değerlidir. Seyyar satıcılık yapan bir arkadaşım, müşterilerine tartıdan sonra bir iki meyve fazladan verirdi. Hele çocuk varsa mutlaka bir meyveyı yıkar eline tutuştururdu. Kendisi nerdeyse CNN’e konu olacaktı. Manhattan’da çok tanınıyordu. Dolarperest olmayan birine ermiş gözüyle bakarlar.

Mahalleli Beni Bombacı Sanmış

Panik atak bir toplum dedim ya yaşadığım bir olayı anlatayım. Şansım yaver gitti bir oda kiraladığım evin sakinleri, bir süreliğine başka şehre gittiler. Üç katlı müstakil ev, bana kaldı sayılırdı. Bodrumda kalan, gece “ahhh, off” sesleriyle uykuma engel olan genç Arjantili çift karanlıkta çıkıp, karanlıkta döndüğü için yok gibiydiler. Ben tek başıma eve girip çıkıyorum. “Aman kimseyele yüz-göz olmayayım” havası içindeyim. Halbuki sosyal olmam gerekiyor. Sözde ingilizce öğreneceğim. Karşı ve çaprazımdaki komşuların bana çok dikkatli baktıklarını fark ettim. Önemsemedim. İpten dönmüşüm. Evin sahibi geldi. “Mahalle seni bombacı sanmış. Polise gitmeye ramak kalmış. Eve girerken, çıkarken selam ver. Hal-hatır sor” dedi. Yani sessiz olmanız bile paranoyaklardan kurtulmanıza yetmez.

MİT Ajanı Ermeni Vatandaşı Takip Ediyor(!)

Yine aynı mahallede terzilik işlerimi yapan İstanbul’dan göçmüş bir Ermeni ailenin ferdi olan kişi beni MİT ajanı olarak etiketlemiş. Bir iki kere manalı sorular sormuştu acayip Türkçesiyle ama ben yine uyanmadım. Onu tanıyan arkadaşım anlattı. “Bu yaşta neden gelmiş ki buralara? Türk devleti bizi takip ettiriyor” diye düşünmüş… Daha bir çok absürt örnek var hatıralarımda.

Hollywood Sizlere Ömür

Baştaki filmi dikkatten çıkarmadan paranoya, aptallık eğrisi ve pornstar Trump hepsi distopyayı işaret ediyor. Amerikan düşmanlığı banal bir pozisyon lakin ABD’nin insanlığa verecek bir şeyi kalmadı. Zaten hep alıyordu ama sistemin taşıyıcı kolonları olan ürettikleri de vardı. Örneğin Hollywood epey bir süredir dikkate değer bir şey üretmiyor. Ahmaklar filminin konusu olan bir topluma film yapıyormuş gibi komedi diye bol bol kaba cinsel espriler, seyirciyi kendisi gibi aptal zanneden biri birinin aynısı senaryolar…

Kıç Filminin Oscar Kazanmasına Az Kaldı

Ahmaklar filminde KIÇ isimli film Oscar kazanır. Filmde baştan sona ekrana sabitlenmiş bir kıç fotoğrafından başka bir şey gösterilmez. Seyirci bu tek kareye bakarak gülme krizleri geçirir. Biz de onlara bakarak güldük. Toplumu uyandırmaya çalışan Joe Bowers, “Bari bu kıç kimin, ne zaman osurdu gibi şeyler ekleyin” der. Hollywood’un bu seviyeye gelmesine az kaldı. Amerika filmleri için benim miladım 2011 yılı. Tarihe bakıyorum, öncesiyle inceliyorum. Bu tarihten sonraki filmleri inceleme gereği bile duymuyorum. Son Oscarın bir Kore filmine gitmesi beni haklı çıkarıyor sanki.

Paragöz Sağlık Sistemi Şifa Veremez

Lafı hepimiz etkileyen salgına getirelim. Amerikan sağlık sistemi inanılmaz paracıdır. Hasta olmak insanları dehşete düşürür. Dehşet hastalıktan değil, çıkacak maliyetten dolayıdır. Hele alt (gelir olarak) sınıfa mensupsanız yandınız. Dikkatimi çekmişti, bizim buralardan yani fakir ülkelerden göçen kişilerde diş eksiklikleri bariz bir şekilde sırıtıyordu. Sebebi diş tedavisinin inanılmaz pahalı olmasıymış. Salgın, bu paraya tapan hastaneleri çökertecek gibi…

İnsan Sevgisinden Yoksun Sistem Çökecek

Çünkü virüsün esas hedefi bu üretim şekli. Sürekli büyü, sürekli tüket… Kanser işte… Çarklar durdu. İnsan sevgisinden yoksun sistem çökecek. Halbuki şifa için sevgi olmazsa olmazdır. Tek tek bireyleri anlamayın, sistemin özünde paraperestlik var. Bu sistemden şifa çıkmaz. Binlerce yıl önceki büyücü bile daha iyiydi. Çünkü insanı tedavi etmek için, hayvanlardan, güneşten, bitkilerden medet umuyordu ve onları dolayımsız seviyordu. Sevgi ortaya çıktı mı şifa başlar… Virüs vahşi kapitalizmi bitirecek. Bizim gibi kopyacıları değerlendirmiyorum bile… Kıyas yaparak sonuca varın…

 
 
Hüseyin Küçükkelepçe
 
 

Notlar & Açıklamalar:

* Ahmaklar (Idiocracy) | 2006 Yukarıda sözünü ettiğim filmin çoğu kısmı absürd olsa da Amerikan sosyololojisine esaslı göndermeler var. Ahmaklar olarak Türkçe’ye çevrilen filmde, aşırı tüketimle, pornografiyle aptallaştırılan bir toplum resmedilmektedir. Öyle ki su yerine sistemin tamamına hakim olan bir şerketin enerji içecekleri tüketilmektedir. Toprak kurumuş, kıtlık başlamıştır. 2005 yılında vasatın vasatı bir zekaya sahipken bir deney amacıyla uyutulan er Joe Bowers beş yüz yıl sonra gözünü açtığında mevcut dünyanın en zekisidir artık. Bowers, Başkan tarafından sorunların çözümü için iç işleri bakanı olarak atanır. Basit bir şey yapar, tarımda tekrar su kullanmaya başlar. Sorunlar çözülür. Başkanın beş-on tane vamp kadınla sürekli bir harem havasında gezmesi akla mevcut Başkan Trump’ı getiriyor. Malum seçildiğinden beri ismi hep pornografi ile anılır oldu. ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Günay Aydın 22 Nisan 2020 at 19:22

    Hemen en başından yazının; öteden beri düşünegeldigim ve içinde bulunduğumuz bu Corona sürecinde yaşanan çok da yanılmamış oldugumu gösteren olayların/durumların, sebep/sonuç ilişkisini somut orneklemelerle aktarıldığını gözlemledim.
     
    Coronanın ders veren çok enteresan bir yanı var, evet. Özellikle doğaya ve evrensel değerlere rağmen sistemlerin olası sonuçlarına dair. Belki de dürtüyor, uyarıyor. Bu kadarla kalır umarım. Ders çıkarılır mı bekleyip göreceğiz.
     
    Şu çok çarpıcı bu örnek ama; ABD’de petrol fiyatlarının eksinin altına düştüğü söyleniyor. “Al, uğruna onca kanı döktüğün petrolü başına çal” der gibi..
     
    Yine akıcı, güzel bir yazı olmuş. Tebrikler…

  • Yanıtla Hüseyin Küçükkelepçe 23 Nisan 2020 at 17:04

    “ABD’de petrol fiyatlarının eksinin altına düştüğü söyleniyor. ‘Al, uğruna onca kanı döktüğün petrolü başına çal’ der gibi” cümlenizle önemli bir tespitte bulunmuşsunuz. Katkınız için teşekkürler…

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan