Aklımdan Geçenler

Bir Zamanlar New York

17 Haziran 2020

Yazı: Bir Zamanlar New York | Yazan: Hasan Saraç


New York | Brooklyn Köprüsü

5 Mayıs 2009 Salı

Susan adında genç bir kadın ilk kez geldiği New York’un kültür ve finans bölgesi olan Manhattan sokaklarında bir süre yürüdükten sonra önünden geçen sarı taksilerden birine atlar ve 6. Cadde’deki Hilton Oteli’ne gider.

Üç gün burada konaklayacak olan Susan daha sonra gözlerden uzak bir stüdyo kiralayacak ve iki ay boyunca müzelerde, hastanelerde, parklarda, kalabalıkların olduğu her yerde tek başına dolaşacak, gözlem yapacak, not tutacak, geceleri de mümkün olduğunca fazla sayıda erkekle sevişecek ve hamile kalmaya çalışacaktır.

Hilton Oteli’nin resepsiyonunda Susan’a yardımcı olmaya çalışan delikanlı yaptığı işe konsantre olamıyor, gözünü önünde duran kadından bir türlü ayıramıyordu. Yanık tenli bu genç melezi gören herkesin başına aynı şey geliyordu demek daha doğru olurdu aslında…

Kendinden son derece emin, yüzünde merakla karışık sakin bir ifade, hiç durmadan etrafına bakınıyordu. Hayli uzundu narin vücudu. İnce hatlı bir burnu, olağanüstü derin bakan kapkara gözleri, kadınsı çekiliğinden bihaber davetkar dudakları, minnacık kulaklarını örtmeyen simsiyah saçları ve son yanağında küçük bir beni vardı…

Geldiği yer ve asırda yaşayan diğer kadınlardan pek bir farkı yoktu Susan’ın. Erkekler üzerinde yarattığı çarpıcı etkiyi bu yüzden pek anlayamamıştı New York’ta geçirdiği ilk günlerinde. Günümüzün tabiriyle antropolojik bir araştırma yapmakla görevlendirilmiş bir zaman gezginiydi aslında… On beş asır sonrasından gelmişti günümüz dünyasına ve geldiği gibi de dönecekti kendi zamanına bir süre sonra.

Ah bir de hamile kalabilseydi…

O güne kadar yalnızca arşiv kayıtlarından dinleyebildiği caz müziğini çok seviyordu Susan. New York’un Blue Note, Village Vanguard gibi tarihe mal olmuş caz kulüpleriyle başladı canlı müzik turlarına.

8 Mayıs 2009 Cuma gecesi de New York’un en şık caz kulüplerinden biri olan Murray Hill’deki Jazz Standart’a gitti büyük bir heyecanla. O gün caz müziğinin usta yorumcularından Branford Marsalis çıkacaktı sahneye. Onun davul, piyano ve kontrabastan oluşan üç kişilik ekibiyle birlikte vereceği konseri izlemeye can atıyordu Susan. Ne de olsa uzun boylu, yakışıklı, son derece sempatik bir siyahi sanatçıydı gözüne kestirdiği saksafoncu.

Sahneye yakın bir yerden izliyordu onları ve daha ikinci parçaya sıra gelmeden Marsalis’in ilgisini üzerine çekmeyi başarmıştı… Molada tanışıp sohbet ettiler, konser bitiminde barda içki içtiler, ardından da iki gün iki gece çılgınca seviştiler.

Sonrasında Marsalis bir başka şehre uçtu konser vermek için, Susan da kaldığı yerden araştırmalarına ve erkek avcılığına devam etti.
Çok geçmeden testi pozitif çıkmıştı bile.

Yaklaşık dokuz ay sonra doğacak olan çocuğun müstakbel babasının kim olduğu belli değildi, kim olduğunun da bir anlamı yoktu zaten, zira geldiği yere geri dönecek olan Susan kendi zaman diliminde, yani günümüzden 15 asır sonra doğuracaktı çocuğunu.
 
 

Değerli Sen ve Ben sitesinin okurları

 
Son iki ayda yine bu sitede yayınlanan “Bir Zamanlar Ankara” ve “Bir Zamanlar Bodrum” yazılarımı okuyanlar o kısa hikâyelerin otobiyografik özellikler taşıdığını hatırlayacaklardır.

Evet, birazdan okuyacaklarınız da tıpkı öyle, yaşanmış anılarımdan oluşacak diğerlerinde olduğu gibi. Yalan yok, uydurma yok, söz veriyorum yalnızca gerçekleri yazacağım…

Peki o tuhaf başlangıç neydi diye soracak olursanız.

Giriş bölümünde anlattıklarım 5 Mayıs 2009 günü yazmaya başladığım ve 2012 yılında yayınlanan Zaman Gezginleri Kerim ile Sibel adlı bilim kurgu romanımın başlangıç bölümlerinden bir özetti yalnızca. VE o romanı gerçekten Susan’ın New York’a ilk kez ayak bastığı 5 Mayıs 2009 günü yazmaya başlamıştım Kalamış’taki evimin çalışma odasında.

Yazdığım romanlar kurgu olsa da bazı olayları gerçek hayattan almayı seviyorum. Örneğin Susan adında bir kadın hiçbir zaman var olmadı elbette ancak tanıdığım ve tarzını çok sevdiğim Branford Marsalis gerçek bir caz sanatçısıdır ve o gün, yani 8 Mayıs 2009 gecesi de gerçekten o kulüpte sahneye çıkmıştı.

Bütün bu detayları neden sizinle paylaştığımı hâlâ merak ediyor olabilirsiniz. Haklısınız da… Sizden biraz sabretmenizi rica ediyorum…

Neden böyle alışılagelmedik bir giriş yaptığımı birazdan açıklayacağım sizlere…

New York’la İlk Tanışma

New York’a ilk kez 1983 yılında gittim.

Aslında Şikago ve San Francisco’nun Silicon Valley bölgesindeki bazı teknoloji firmalarıyla görüşmek üzere bir iş ortağımla birlikte yola çıkmış, yol üstü olduğu için de 3-4 gün kadar New York’ta konaklamıştım. O romanda Susan’ın neden ilk üç gece 6. Cadde’deki 1900 odalı Hilton Oteli’nde kaldığına gelince… Zira New York’a ilk kez gittiğimde ben de bir gece 6. Cadde’yle 53. Sokak’ın kesiştiği yerdeki Hilton Oteli’nin barına gitmiş ve orada canlı müzik dinlemiştim.

Daha sonraki yıllarda pek çok kez New York şehrine yolum düştü farklı nedenlerle. Caz müziğini seven biri olarak ben de o fırsatları elimden geldiğince değerlendirmiş, pek çok caz kulübünde canlı müzik dinlemiştim. Bazılarına çok kereler gitsem de neden bilmem onca zaman Standart Jazz’a gitme fırsatım olmadı bir şekilde.

Aradan yıllar geçti…

2009 yılının ilk aylarında kendimi iş hayatından emekli etmiş ve roman yazmaya başlamıştım. Nitekim, 25 Mart 2009 günü İstanbul Atatürk Havaalanı’nda başlayan (zira romanı o gün yazmaya başlamıştım) ve fantastik bir hikâyesi olan Çapraz Oyun adlı ilk romanım 2010 yılının kasım ayında Epsilon Yayınevi tarafından yayınlandı.

O tarihten bir ay sonra eşimle New York’a gittiğimizde yukarıda bahsettiğim Zaman Gezginleri romanı da taslak olarak bilgisayarımda duruyordu ancak henüz basılmamıştı. Yolculuğumuzun ikinci gününde otel odasında oturmuş internetten caz kulüplerinin programlarına bakıyordum. Bir sonraki gece Standart Jazz kulübünde Tango Meets Jazz (Tangonun caz müziği ile buluşması) adında, yılda bir kez düzenlenen özel bir konser olduğunu görünce hemen iki kişilik yer ayırttım daha önce görme fırsatını bulamadığım o kulüpte.

O yıllarda internet üzerinden ya da telefonla rezervasyon yaptırsanız bile açılış saatinden epey önce oraya gidip sırada beklemeden sahneye yakın bir yer bulmanız mümkün değildi. Ben de ne olur ne olmaz diye konser başlamadan beş saat önce gittim o kulübün kapısına. Allahtan bir görevli kapıyı açtı, ben de kendisine akşam için rezervasyon yaptığımı ve mümkünse salonu görmek istediğimi söyledim. Normalde çek git işine demesi gerekirdi ama nedense zorluk çıkartmadı bana. Gerçekten de diğer kulüplere nazaran sahnesi daha büyük, oturma alanları ve barları geniş, yemek masaları oldukça şık ve konforluydu. Gözüme sahneye yakın bir masa kestirdim oradan ayrılmadan önce. Bu kez işi şansa bırakmaya niyetim yoktu. İlan edilenden bir buçuk saat önce kulübün önünde, hem de ilk sırada yerimizi almıştık. Çok geçmeden ardımızda upuzun bir kuyruk oluştu…

Kapı açılıp da içeri girer girmez gözüme kestirdiğim masaya oturup yemeklerimizi sipariş ettik. Yanına da Napa Valley üzümlerinden üretilmiş bir şişe kırmızı şarap… Çapraz Oyun romanımın yayınlanmasını kutlamaktı amacımız.

Üstüne üstlük çok da güzel bir program bekliyordu bizi…

Grubu yöneten ünlü piyanistten, bandoneon çalanına kadar ekibin tümü çok değerli sanatçılardan oluşuyordu. Programa da Arjantin’in en meşhur bandoneon ustalarından ve bestecilerinden Astor Piazzola’nın insanı bambaşka dünyalara götüren Liebertando adlı eseriyle başladı konser.

Öylesine havaya girmiştim ki sanki zaman durmuş gibiydi. Konserin ilk yarısı nasıl geçti bilemedim. İkinci bölüm başlamadan önce kıyafeti, duruşu, bakışlarıyla izleyicilerin dikkatini hemen üzerine çeken bir kadın çıktı sahneye. Ve o geceyi düzenleyenler adına kısa bir teşekkür konuşması yaptı. Sahneden ayrılmadan önce de dört kişilik ekibe ikinci bölümde misafir sanatçı olarak Branford Marsalis’in eşlik edeceğini söyledi.

Donup kalmıştım yerimde… Gerçek olabilir miydi bu?

Evet öyleydi, tam karşımdaydı işte …

8 Mayıs 2009 günü Kalamış’taki evimin çalışma odasında bilgisayarımın başında oturmuş o satırları yazarken hayalimde Susan ile tanıştırdığım ünlü saksafoncu aynı yerde ve üç metre önümde çalıyordu şimdi de…
 
 

Değerli Sen ve Ben sitesi okurlarına özel bir not:

 
Hayatın bize yaşattığı sürprizler bitmek bilmiyor bir türlü. Kimi zaman hoş anılar bırakıyor belleğimize, kimi zaman da ömür boyu izleri silinmeyen yaralar açıyor yüreğimizde…

Biraz önce okuduğunuz “Bir Zamanlar New York” mini öyküsünü kaleme almayı “Bir Zamanlar Bodrum” yazısını bitirdiğimde planlamıştım zihnimde. Yani tam bir ay önce… Nitekim iki hafta önce de dosya üzerinde çalışmaya başladım. Satırlar üzerinde son düzeltmeleri yaparken Çapraz Oyun adlı romanımın bu sitede yayınlanması ihtimali vardı ama kesin bir tarih belirlenmemişti.

Özetle, Çapraz Oyun romanının ilk bölümünün hangi tarihte yayınlanacağına karar veren site yönetiminin üzerinde çalıştığım bu yazının içeriğinden haberi yoktu. Benim de Çapraz Oyun’un hangi tarihte yayınlanmaya başlanacağından haberim yoktu.

Sonuç ortada…

Yalnızca iki gün önce, yani 15 Haziran 2020 Pazartesi günü sabahı saat 07.00’de ilk romanım Çapraz Oyun’un ilk bölümü sitede yayınlandı 👉🏻 Çapraz Oyun | Bölüm 1

Yarın, yani 18 Haziran 2020 Perşembe günü saat 07.00’da da aynı romanın ikinci bölümü yayınlanacak. 👉🏻 Çapraz Oyun | Bölüm 2

Evet, bu da benim için çok sevdiğim caz ustası Marsalis’in bir anda karşımda belirmesi kadar ilginç, ilginç olduğu kadar da hoş bir tesadüf…

Hasan Saraç

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan