Cadı Kazanı

Yaşlı Kurt

1 Haziran 2020

Öykü: Yaşlı Kurt | Yazan: Didem Çelebi Özkan

Temmuz sıcağı kıyafetlerini üzerine yapıştırmıştı. Nem yüklü bunaltıcı havadan kurtulmak istercesine ama en çok da sinirden, çelik kapıyı sertçe iterek hışımla içeri girdi. Elindeki bavulu antrede bir köşeye, ayakkabılarını başka bir köşeye fırlatıp hızlı adımlarla koridordan odasına geçerken soyunmaya başlamıştı bile. Üzerindekileri odanın ortasında küçük bir tepecik oluşturacak şekilde yere bırakıp duşun cam kapısının ardına attı kendini. Son tazyikle akan ılık su vücudunu döverken sinirle kasılmış bedeni bir nebze de olsa gevşemeye başlamıştı.

Dört gün!

Güya rahatlamak, şehirden biraz uzaklaşmak için yaptığı küçük kaçamak bir işkenceye dönüşmüştü. Öğrendikleri karşısında tepki verememek, hatta ötesinde, olabildiğince tepkisiz kalmak için harcadığı olağanüstü çaba onu oldukça yormuştu. Kimseyle olanları konuşamamak, dinlediklerini dört gün boyunca kendi kendine hazmetmek zorunda kalmak, patlamaya ramak kalmış bir volkanın enerjisiyle mutlu takliti yapmak… Tüm bunlar harap etmişti bedenini. Yorgun, sinirli, kırgın, çokça da küskün dönmüştü eve. Ne tatil ama…

Üstten üstten kurulanıp göğsünün üzerinden vücuduna sardığı havluyla kendini yatağa atmadan önce çantasından telefonunu çıkardı. Vücudunu nevresimin serinliğine teslim ederken 5 yakın arkadaşının yer aldığı WhatsApp grubuna, seri parmak hareketleriyle şunları yazıp telefonu yatağa attı:

”Biraz önce döndüm. Acil konuşmamız lazım. Öyle yazarak anlatabilecek gibi değilim. Kimin ne işi olduğu umrumda değil. Bir iki saat içinde bende olun. Gelirken içki, çerez, meyve falan da getirin. Evde hiçbir şey yok.”

Birkaç dakika içinde “Haydaa”, “Neler oluyor?”, “Biraz anlat önden” mesajları yağmaya başladı.

”Tüm sinirimi sizden çıkarmamı istemiyorsanız soru sormayı bırakın. Bir araya geldiğimizde anlatacağım.”

Herkes gelmeye ikna olduktan sonra rahatlayarak telefonu yatağa geri bıraktı.

Kızlar gelene kadar nasıl oyalayacaktı kendini?..

Kumandanın açma düğmesine basıp klimayı en soğuk ve yoğun üflemeli programa ayarladı. Yatağın başucundaki komidinin çekmecesinden nemlendirici kremini çıkardı. Gerilmiş cildine masaj yaparak sürerken aklındaki isyan cümlelerini susturamayacağını anlayınca telefonundaki müzik uygulamasını açtı. En hareketli parçaların olduğu listeyi bulup evin hoparlör sistemine bağlandı. Sesi sonuna kadar açtı. Komşuların canı cehennemeydi…

Kremin emmesini uzanarak bekleyebilecek kadar sakin duramadığından yataktan kalktı. Saçlarına sarılı baş havlusu ve çıplak bedeniyle önce odanın ortasına fırlattığı kıyafetlerini yerden kaldırıp çamaşır odasındaki kirli sepetine attı. Krem, klimanın da etkisiyle hızlıca kuruduğundan iç çamaşırı çekmecesinden ten rengi bir külot ve sütyen çıkarıp üzerine geçirdi. Şimdi evin içinde gezinirken biraz daha rahat hissedecekti. Örtünmek ne tuhaf bir zorunluluktu. İnsan yalnızken bile etrafta çırılçıplak dolaşmaya katlanamıyordu.

Başındaki ıslak havluyla yüzündeki kremin fazlasını sildi. Taradığı ıslak saçlarının omuzlarında bıraktığı serinletici hisle antreye gidip bavulunu aldı. Yatak odasının zeminine yatırıp açtı. Dertop içine tıktığı kıyafetleriyle biraz önce kullandığı havluları kucaklayıp, çamaşır odasındaki sepete attı. Bavulda kalan aksesuar ve tuvalet malzemeleri gibi yıkanmaya gerek duymayan eşyaları yerlerine yerleştirdi. Bavulu ıslak mendille sidikten sonra gardrobun üst kısmındaki yüklük bölümüne kaldırdı.

Düzenlemek, yerleştirmek hayatı boyunca onu en sakinleştiren aktivite olmuştu. Arkadaşları düzen tutkusunun onu tedirgin ediyor olduğunu düşünse de o bu düzende rahatladığını bir türlü anlatamıyordu.

Birkaç dakika sonra, banyoda dişlerini fırçalarken, bir yandan da aynadaki yansımasında iç çamaşırları içindeki bedenini seyrediyordu. Güzel bir kadındı. “Hem bedenen hem ruhen” dedi kendi kendine. İyi bir insan olduğunu düşünüyordu. En azından iyi olmak için çabalıyordu. Zekiydi de. İşinde de başarılı. Mendebur erkek milleti daha ne istiyordu? Bu çağdan nefret ediyordu. Rekabet dayanılmazdı.

Soyunma odasına geçti.

Kısa yırtık bir kot şortla v yaka beyaz bir tişörtün altına parmak arası plastik terliklerini geçirdiğinde hazırdı. Aynaya bakıp “Çok bile” diye düşündü. O her zamanki kokoş kadından eser yoktu halinde fakat şu anda tenine değecek her hangi bir fazlalığa tahammülü de yoktu.

Kızların gelmesine en az bir saat olduğundan ne yapacağını şaşırmış halde öylece kaldı. Kitap, film? Yo, yo. Hiçbir şeye konsantre olmasına imkan yoktu. En iyisi çamaşırları yıkasındı. “Kirli sepetinden makinaya atmak seni ne kadar oyalacak ki” diye söylense de gene de makinenin başına oturup kirlileri içine yerleştirdi. Programı seçip çalıştırdı.

Eee şimdi?

Keşke hava alanından dönerken şarap alsaydım, diye düşündü. Bir iki kadeh buz gibi beyaz şarap kızlar gelene kadar oyalardı onu, hem belki biraz da sakinleşirdi.

Öfkeyle “Allah belanı versin Fuat!” diyerek makinenin başından kalktı. Hemen ardından aceleyle “Selamun kavlen. Tövbe, tövbe” diye ekledi. Dini inançları pek kuvvetli olmasa da bedduadan korkardı. Hiç de kullanmazdı ama çıkmıştı işte ağzından. O domuza bir şey olacağına üzüldüğünden değil de döner dolaşır kendisini bulur diye tövbe ediyordu lanet okuyuşundan.

Mutfağa geçip içecek bir şeyler bulmak ümidiyle buzdolabının kapağını açtı. Normal zamanlarda yüzüne bakmayacağı, arka köşelerde süklüm püklüm kalmış, teneke bira kutusunu görünce hazine bulmuş kadar sevindi.

Onun sevdiği marka.
Onun için buzdolabında yer ayırdığı biralar…

“Lanet herif!”

Tövbeee, tövbeee…

Birayı alıp mutfak kapısından verandaya çıktı.

Bahçeyi geçip havuz başındaki şezlonglardan birine uzandı. Saat sekizi geçmiş, güneş batmak üzereydi. Hafif bir esinti bile çıkmıştı. Boş gözlerle önündeki mavi suya bakarak birasını içmeye başladı.

“Müstehak sana” diye söyleniyordu kendi kendine. Evden bahçeye yayılan müzikte ise Pochill “Porque, porque no estas aqui?” (Neden, neden burada değilsin?) diye soruyordu. “Yalancı, korkak ve kart bir zampara olduğu için, neden olacak başka…” diye devam etti söylenmeye. Teneke kutudan bir yudum daha almıştı ki arka arkaya iki kere, kesik kesik çalınan korno sesiyle arkasına döndü. İşte kadronun ilk neferi gelmişti. Hem de oldukça erken. Eliyle bir dakika diye işaret edip eve doğru koşmaya başladı. Kapalı garajın duvarındaki bahçe kapısının otomatına basıp yeniden bahçeye çıktı.

Demir kapının iki kanadı yavaşça açılırken arkadaşı Arnavut kaldırımı döşeli zemin üzerinde bahçeye doğru ilerledi. Park edip arabadan indiğinde telaşlı yüzünde “Neler oluyor?” bakışı vardı.

“Sonra” dedi ve sıkıca sarıldı arkadaşına.

“Nil?” diye ısrar etti arkadaşı.

“Herkes gelsin öyle. Her seferinde baştan dinlemek istemezsin öyle değil mi? Hem istediklerimi aldın mı?”

“Aldım hanımefendi. Bagajda. Bir an önce dolaba koysak iyi olur. Nerede oturuyoruz?”

“Çardakta. Hem serin hem de kendi mutfağını kullanırız.”

“İyi o zaman, yardım et de taşıyalım aldıklarımı.”

Bagajdan poşetleri alıp havuzun arka tarafında yer alan çardağa geçtiler. Nil şarapları dolaba dizerken Ilgın meyveleri yıkayıp kaselere yerleştirdi. Ev sahibi çerezleri tabaklara koyarken arkadaşı da kadehleri çardağın ortasındaki tik masaya yerleştirdi.

Ilgın’ın “Nil, müziği istersen evden çardağa alalım” fikrine “Haklısın” deyip eve doğru yürümeye başladı.

Birkaç dakika sonra “Dónde estás, Yolanda?” çardaktan bahçeye yayılırken iki arkadaş, ellerinde kadehleri, havuzun etrafında dans ediyorlardı. Bir saat önce sinir krizi geçirmesine ramak kalmış olan kadın şimdi arkadaşıyla birlikte şarkıya bağıra bağıra eşlik ediyordu. Kim bilir belki bu da bir tür krizdi…

İkinci korna sesiyle Nil yeniden garaja koşarken Ilgın araç yoluna doğru ilerledi.

Remziye arabadan inerken Nil de yanlarına dönmüştü.

“Kızım, her gelende garaja koşacağına arabandan kumandanı alsana yanına” diye söylenerek indi Remziye araçtan. Haklıydı, nasıl düşünememişti bunu? Akıl mı kalmıştı sanki günlerdir kafasında.

Nil arkadaşına sarılırken “Haklısın zeka küpü, bir sonrakinde garajdan dönerken arabamdan çıkaracağım kumandayı” dedi. Arkasından muzip muzip ekledi; “Ne getirdin bakalım bize?”

“Cin ve tonik. Elbette limon da aldım. Buz vardır herhalde evde.”

“Var var; merak etme.”

Remziye’nin poşetleri de çardağa taşınıp içindekiler dolaba yerleştirildikten kısa bir süre sonra araba girişinin yanındaki küçük demir kapının açılma sesiyle üçü de başlarını o yöne çevirdi. Elif ve Seçil birlikte gelmiş, arabayı da yola bırakmışlardı.

“Bak kumandaya gerek kalmadı” diye takıldı Nil arkadaşına.

Sarılma faslının ardından Seçil yüzünü buruşturarak “Nil Allah’ını seversen kıs şu müziği biraz. Sokağın başından duyuluyor sesi” dedi.

“Tamam tamam kısarız. Bakayım ne var elinizdeki poşetlerde?”

“Konu ağır gibi geldiğinden tekilada karar kıldık Elif’le.”

“Hepinizin getirdiklerini içmeye kalkarsak bu gecenin sonu klozet başında bitecek her birimiz için” diyen Nil’in keyfi arkadaşlarının varlığı ile yerine gelmiş, yüzü gülüyordu.

Elif; “Hepimizi acil yanında istediğine göre durum pek iyi değil. Neler oluyor kuzum?” derken endişeyle bakıyordu arkadaşının yüzüne. Nil; “Melda da gelsin öyle” dediği sırada Elif’le Seçil’in girdiği kapıdan “Heyyyooo” diyerek bahçeye girdi Melda. Arkadaşını öpüp elindeki poşeti aldı Nil.

“Vayyy sen de bira getirmişsin. Evi bara çevirdiğimize göre ‘Let the games begin.'”1
 
 

* * *

 
 
İtalyan Lisesi’ne girdikleri ilk yıldan bu yana yakın arkadaş olan bu altı kadın ne yılların ne farklı kariyerlerinin ne de hayatlarına giren erkeklerin aralarına girmesine izin vermemişti. Geçen yıllar boyunca sevgililer, düğünler, doğumlar, aldatmalar, boşanmalar, cenazeler ve daha birçoğunu birlikte atlatmışlardı. Bu gece de üstesinden gelinmesi gereken gecelerden biriydi sadece.

Sanayici Ilgın, finansçı Remziye, İngilizce-İtalyanca mütercim tercüman Melda, mimar Seçil, eczacı Elif. Beş birbirinden farklı kariyer, birbirine benzemez beş kadın… Mesleklerinde kariyer basamaklarını hızlıca çıkmış, ekonomik olarak oldukça güçlü beş ayrı karakter. Birlikte ise çok daha güçlü…

Ve Nil…

Vajinismus2, cinsel taciz ve travmalardaki tedavi başarısı; televizyon programları, kitaplar, dergi ve gazetelerde köşe yazıları ile daima gündemde olan Nil, ülkede “jinekolog” denilince akla gelen ilk isimdi. Konu özel yaşamı olduğunda ise bir türlü arzu ettiği mutluluğu yakalayamıyordu birçok başarılı kadın gibi. Belki de hayat kadınlara ikisini aynı anda sunacak kadar bonkör değildi. Bu büyülükteki başarıyı kaldırabilecek erkek sayısının fazla olmadığını da söylemek mümkündü elbette.

Üç senedir üniversiteden arkadaşı Fuat ile birlikteydi Nil.

Buna tam olarak birliktelik de denemezdi ya aslında. Ülkenin en ünlü kalp cerrahı ve jinekoloğunun aynı zaman diliminde buluşmaları çok da kolay olmuyordu. Nil bundan daha fazlası için çaba harcamaya hazırdı da Fuat değil evlilik, ciddi bir ilişkinin sınırlarında bile gezmeye yanaşmıyordu.

“Özgür bir ruh o. Adam 40 yaşına kadar evlenmemiş. Olayın benimle ilgisi yok. Biliyorum beni çok sevdiğini. Birlikte harika vakit geçiriyoruz. Seks de süper, sohbetlerimiz de” diye açıklama yapıyordu sık sık arkadaşlarına.

Bu cümlelere verecek cevapları vardı da Nil’i üzmek istemiyorlardı. Gene de Fuat’tan hoşlanmadıklarını, adamda bir tuhaflık olduğunu lisan-ı münasip ile söylüyordu hepsi.

“Bi’ tanısanız, aslında çok seversiniz. İnanılmaz zekidir. Sohbeti de harikadır” dediği bir gün Remziye sonunda dayanamamış; “Sorun da burada. Tanımıyoruz çünkü bizimle bir araya gelmiyor. Bu sana bir şey ifade ediyor mu Nil?” deyivermişti.

“Yaa çok meşgul. Söz yakında bir araya getireceğim sizi” dediğinde arkadaşları gözlerini devirmekle yetinmişlerdi, çok duymuşlardı bu sözü.

Kızların son bildiği Nil’in Fuat’ın kız kardeşi ile dört günlüğüne Bodrum’a gittiğiydi. Ne olmuş olabilirdi ki bu tatilde?!

Fuat’ın kardeşi Yağmur, 10 yaş küçüktü Nil’den. Birkaç sene önce abisinin yönlendirmesi ile Nil’e gelmeye başlamıştı jinekolojik muayeneleri için. Fuat’la Nil’in arasında bir ilişki olduğundan habersiz, ikisini üniversite yıllarından tanışan iki dost olarak biliyordu Yağmur. Fuat daha fazlasını söylemediği için Nil de aralarında ötesi olduğunu söylemeyi gururuna yedirememişti.

Zamanla bir dostluk gelişmişti iki kadın arasında. Önce birkaç ayda bir öğle yemeklerinde buluşmuş, ardından akşam üstleri dışarda bir şeyler içmeye başlamışlardı. Ve işte sonunda, yoğun iş tempolarından birkaç günlüğüne uzaklaşmak adına birlikte bir tatil planlamışlardı. Yağmur sevgilisinden yeni ayrılmıştı, Nil zaten Yağmur’a göre hep yalnızdı. Bu kız kıza tatil ikisine de iyi gelecekti.

Dünyaca ünlü lüks otel zincirinin Türkbükü, Cennet Koyu’ndaki tesisinde dört gün deniz, kum, kokteyller ve belki birkaç ufak flört… Neden olmasın, demişti Nil. Yorgundu, dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Odalarına yerleştikten kısa bir süre sonra otelin plajına atmıştı kadınlar kendilerini. Deniz, güneş, mojito… Daha ne isterlerdi ki?

Nil’in Fuat hakkında dedikodu istemeyeceği kesindi.

Konu nasıl olmuştu da Fuat’ın özel hayatına gelmişti anlayamamıştı. Yağmur iki yakın kız arkadaş samimiyetinde “Biraz abimi çekiştirelim mi?” diye sorduğunda ne cevap vereceğini şaşırmıştı Nil. Fuat’ın çekiştirecek neyi olabilirdi ki?!

Ve sonrası yıkım.

Kendinden başka kadınlar olabileceğini tahmin ediyor olsa da Fuat’ın ciddi bir ilişki içinde olabileceğini hiç düşünmemişti Nil. Ve şimdi onunla birlikte olduğu sırada başka bir kadına nasıl evlenme teklif ettiğini dinliyordu kız kardeşinden. Hem de ne teklif. Yıldızları kızın ayağına indirmediği kalmıştı Fuat’ın.

Evlenme teklif ettiği kadın, Fuat’tan yirmi beş yaş küçüktü. Yağmur, kızın yaşı ve kültürsüzlüğü ile dalga geçerken erkek milletine -abisi de dahil- saydırıyordu. Ağzı açık Yağmur’u dinleyen Nil ne kadar üzüldüğünü, şok olduğunu belli etmemeye uğraşırken eski bir dostun göstereceği tepkiyi vermeye çalıştı.

“Öyle deme, hiç evlenmedi Fuat. Çocuk istiyordur, kendi yaşında biriyle evlenecek olsa buna kavuşama şansı çok düşük. Bu yüzden bu kadar genç birini tercih etmiştir.”

“Aman Nil ya, ne kadar iyi niyetlisin. Döllerini saçmayı hedeflemek yerine yetim onca çocuktan birini evlat edinsin bu kart horozlar. Abim biraz daha beklerse zaten yakında çocuğunun veli toplantılarında dedesi sanılabilir. Kız lise mezunu, çalışmıyor, tek hedefi de zengin koca. Ama hakkını yemeyeyim, çok güzel. Dur sana fotoğrafını göstereyim.”

Gerek yok demesine vakit kalmadan kızın Instagram profilini burnunu önüne kadar yaklaştırdı Yağmur.

Kalbine fiziksel olarak bir şey saplansaydı bu kadar acı verebilirdi her halde. Yirmili yaşlarının başında, Barbie’nin dudak dolgusu ve silikon takviyeli versiyonu sarışın, yeşil gözlü genç bir kadının her açıdan çekilmiş selfie fotoğraflarına tek tek bakıldıktan sonra zorlukla; “Gerçekten çok güzelmiş” diyebildi Nil. Dayanamayarak ekledi;

“Peki ne oldu? Fuat bir evlilikten bahsetmemişti bana. Kız kabul etmedi mi?”

“Etmez olur mu; etti elbette. Fakat nişan dönemi kısa sürdü. Kendine futbolcu bir sevgili buldu. Abimden daha cömert her halde ki abimi anında terk etti.”

Nil konuşamıyordu. Acısını saklamaya çalışmakta ne kadar başarılıydı bilmiyordu ama Yağmur konuşmaya devam etti.

“Bu kız ne ki? Dur sana diğer sevgililerini de göstereyim.”

Diğerleri mi? Başka da mı vardı?!

Gencecik kızların geçit töreni bitene değin, sabırla her profilin ardından “Bu da çok güzelmiş” demeyi başarabildi Nil. O dakikadan sonra tüm tatil ne kadar acı çektiğini gizlemeye çalışmakla geçti Nil için.
 
 

* * *

 
 
“Şerefsiz herif.”

İlk tepkiyi veren Remziye olmuştu. Çardaktaki tik masanın etrafında oturan beş kadın sessizce Nil’in anlattıklarının bitmesini beklemişti.

“Hiçbir zaman sevmemiştim zaten ben Fuat’ı” diye ekledi Ilgın. “Yaptığı en büyük haksızlık ne biliyor musun Nil? Sana hayatında başka birileri olduğunu hiç hissettirmedi. Söyleyebilirdi. Haa, böyle bir ilişki içinde olmak isterdin ya da istemezdin, o senin tercihin olurdu ama karşında seni seven, sadece özgürlüğünden vazgeçmek istemeyen biri olduğunu sanmaktan çok daha iyi olurdu. Ve evet Remziye’ye katılıyorum bence de şerefisiz.”

Ilgın’ın cümleleri bittiğinde Nil uğradığı haksızlığı ilk kez fark ediyormuşçasına sinirle “Şerefsiz evet” deyip kadehinden büyük bir yudum aldı. “Ama hepsi öyle değil mi? Bu çağın erkekleri mi böyle yoksa bunlar her çağda mı böyleydi, bilmiyorum. Yeşilçam’ın o romantik filmleri bu hayal kırıklıklarının en büyük sorumlusu; en çok da Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu. Onların aşkını arayıp durdum ömrümce. Payıma düşen ise hep daha genci ve daha güzelini kovalayan erkekler oldu. 42 yaşındayım, 20 yaşındaki çocuklarla yarışamam” dedikten sonra hırsla kızın Instagram profilini açıp fotoğrafını gösterdi arkadaşlarına. “Ben bununla nasıl baş edebilirim, söyler misiniz?” diye sordu.

“Baş etmek zorunda değilsin kuzum. Bu senin savaşman gereken bir alan değil. Bunu isteyen adam zaten senin kıymetini anlamaz.” Melda cümlesini bitirirken masadan kalkıp Nil’in yanına geldi ve şefkatle sarıldı arkadaşına. “Ayrıca bu kızla yarışabilecek 40 üstü bir kadın varsa o da sensin. Taş gibisin hâlâ bebeğim.”

“Fark etmiyor, anlamıyorsunuz. Her zaman sizden daha gencini istiyorlar. Kendileri 70 yaşına da gelse durum değişmiyor. Bu hesapla sanırım ben de yaşıtlarımdan vazgeçip beni çıtır bulacak yetmişliklerle çıkmalıyım. Bunu istemiyorum. Bıktım. Pes ediyorum. Kapatıyorum ilişki defterini, erkek falan istemiyorum artık. Her hangi bir dildo3 bunlardan daha fazla haz verir zaten.”

“Orası öyle. Hepsinin kendisini yatakta efsane zannetmesi de cabası.”

Elif’in son sözleri sohbeti iyice alevlendirdi.

Fuat’a olan sinirini artık tüm erkeklere yöneltiyordu Nil; “En klişe cümleye hazır mısınız? ‘Karşımdaki zevk almayınca ben de alamıyorum.’ Ne büyük palavra! Palavra ama daha yatakta bu cümleyi kurmayan adam görmedim. Bu aslında ne demek biliyor musunuz? ‘Senin zevk almanla falan zerre ilgilenmiyorum ama zevk alıyor gibi görünmeni istiyorum yoksa kendimi erkek gibi hissedemiyorum.’İşte asıl söyledikleri bu!”

Gecenin devamı erkeklerin, yataktan yemek yeme alışkanlıklarına kadar yerden yere vurulması ile devam etti. Elif, Fuat konusunda ne yapacağı sorduğundaysa Nil’in cevabı netti.

“Hiçbir şey. Hiçbir tepki vermeyeceğim. Zaten ne tepki verebilirim ki? Tepki verebileceğm bir sıfatım oldu mu ki ilişkimizde? Fakat bundan sonra benim yatağıma asla giremeyeceği kesin.”

“Emin misin? Kaç yıldır hayatında. Vazgeçebilecek misin gerçekten?” diye soran Seçil’e çevirdi bakışlarını Nil;

“Kesinlikle eminim. Bugüne kadar Fuat’ın gözünde bir değerim olduğu yanılgısı içindeydim. Şimdi oldukça net bir şekilde olmadığım gösterildi. Ben evliliğe inanmıyor sanıyordum meğerse inanmadığı benimle bir evlilikmiş. Bu yeterince kötü değilmiş gibi bir de birlikte olduğu o genç kadınlar… İşte bu son damla… Her kadın gibi ben de beğenildiğimde açıyorum çiçeklerimi. Yerime başkasının, hatta başkalarının, tercih edildiğini görmek hiç de afrodizyak değil doğrusu. Kendimi böyle bir işkenceye atmayacak kadar seviyorum.”
 
 

2 Hafta Sonra

 
 
Çalan telefonun ekranında “Fuat” yazıyordu. ‘Demek bu gece sıra bana geldi’ diye düşünerek açtı telefonu Nil.

“Balım n’aber? Hiç sesin soluğun çıkmıyor haftalardır.”

“İyiyim Fuatcım, yoğunluk hep aynı. Sende ne var ne yok?”

“İyi, ne olsun. Seni özledim. Akşam sana geleyim ya da sen bana gel istersen. Mangalda antrikot yaparım, yanında da kırmızı şarap. Sohbetlerimizi özledim.”

“Harika olurdu. Fakat ne yazık ki bundan sonra bunu yapamayacağız.”

“Nasıl yani?”

“Yanisi şöyle; yeni bir ilişkiye başladım ve seninle bu yaşadığımız -artık adı neyse- ona devam edemeyeceğim.”

“Biriyle görüştüğünü bilmiyordum.”

“Yeni tanıştım.”

“Ve şimdiden iş ciddi yani öyle mi?”

“Ciddiden kastın ne bilmiyorum ama onunla birlikteyken başka adamlarla yatmamdan hoşlanacağını sanmıyorum. Tabi aynı şekilde ben de birlikte olduğum adamın başkalarıyla da yatıp kalkmasını istemem” dedikten sonra “Pek senlik bir konsept değil anlayacağın” diye gülerek ekledi.

“Anlıyorum. Bizim aramızdakini ilişki gibi görmüyordun sanırım onunla olabildiğine göre.”

“Fuatcım sen görüyor muydun? Üç senedir beni herhangi bir arkadaşın ya da akrabanla kız arkadaşın olarak tanıştırdığına şahit olmadım. Hadi ama yaşlı kurt, kırılmışsın gibi yapma. Eminim yedekte bekleyen bir sürü çıtır vardır. Bu akşamı dahi boş geçirmeyeceğine şüphem yok.”

“Yaşlı kurt mu?” Sesi şimdi de biraz şok olmuş biraz sinirlenmiş gibi geliyordu. “Senin için yaşlı mıyım yani? Yoksa şu beraber olduğun şanslı it bizden ufak mı?”

“Fuat lütfen… Harika vakit geçirdik birlikte fakat ben bundan fazlasını istiyorum ve artık senin bir ilişkiye hazır olmanı beklemek yerine başka insanlara şans tanımaya karar verdim. Ve mutluyum gerçekten.”

“Mutlu olmana sevindim. Cidden. Her şeyin en güzelini hak ediyorsun.”

“Sağol canım.”

“Hiç mi görüşmeyeceğiz yani bundan sonra?”

“Görüşürüz elbette. Sadece yatmayacağız bundan sonra. Çevremizdeki herkesin bildiği gibi sadece dost olacağız artık.”
 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Açıklamalar:

1. “Oyunlar başlasın!” Antik Yunan’da olimpiyatlar sırasında yarışmalar başladan önce imparator tarafından kullanıldığına inanılan açılış cümlesinin İngilizcesi. ⇡⇡⇡

2. Vajinismus: Kadınlarda oldukça sık olarak görülen bir cinsel işlev problemidir. Cinsel ilişki sırasında vajinayı çevreleyen 1/3 alt pelvik kaslarının istemsiz (kontrol dışı) kasılmasına bağlı olarak ilişkinin tamamlanamaması veya oldukça ağrılı, acılı bir şekilde gerçekleşmesi durumudur. Vajinismusta izlenen pelvik kasılmaların tamamı kadının kendi iradesi, arzusu dışında istemsiz şekilde gerçekleşmektedir. Sorunu yaşayan kadınların büyük bölümü aylarca, hatta yıllarca süren evliliklerine rağmen eşleriyle hiçbir birliktelik yaşamadıkları için halen bakiredirler. Vaginism olarak da bilinir.Vikipedi    ⇡⇡⇡

2. Dildo: Yapay penis, mastürbasyon ya da cinsel ilişki sırasında alınan hazzı arttırmak için kullanılan bir seks oyuncağıdır. Vikipedi    ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

28 YORUMLAR

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 1 Haziran 2020 at 11:34

    Bitmeseydi.. Adam biraz peşinden koşsaydı olmaz mıydı? Ben hep mutlu son istiyorum ya. Bu da bir nevi mutlu son aslında. Nil çok mutlu olsun! ❤❤

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 1 Haziran 2020 at 14:22

      Bu hikayeyi bitirdiğimde “Sonunda mutlu bir son yazdım” diye düşünmüştüm 🙈 Sanırım benim mutlu sonum da bu 😁 Günümüzde kimsenin bir başkasının peşinden koştuğunu düşünmüyorum çünkü. Herkesten kolaylıkla vazgeçiliyor. Yedekte daima alternatifler tutuluyor. Umarım birgün bu düşüncemi değiştirebilecek bir iki ilişki görürüm etrafta. Gördüklerimin tamamı ne yazık ki böyle. Büyük bir tiyatro dönüyor. Ve herkes olan bitenin farkında değilmiş gibi idealize ilişkiler sunuyor. Benim derdim biraz da “Gerçekte olan biten bu değil” demek.
       
      Güzel yorumun için çok teşekkür ederim canikom 😘

      • Yanıtla Aynur Karaca 9 Haziran 2020 at 13:50

        Çok beğendim, çok akıcı bir dille yazıyorsunuz. Çabucak bitti. Sonları ne oluyor, Nil’e ne oluyor, Fuat ne yapacak? İyi bir son bekliyorum, Nil mutlu olsun.

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Haziran 2020 at 13:58

          Aynur Hanımcım ne kadar tatlısınız. Gülümseyerek okudum yazdıklarınızı. Nasıl sevgi dolu bir ruhunuz var. Bence Nil de öyle, bu yüzden hakettiği mutlu sona kavuştuğuna eminim. Fuat’a gelince gençliğin peşinden koşmaktan vazgeçeceğini sanmıyorum. Bu uğurda tüm servetini harcayacaktır.
           
          Yazdıklarınız içn çok teşekkür ediyor, sevgilerimi yolluyorum ❤️

  • Yanıtla Barış Savaş Tutar 1 Haziran 2020 at 16:17

    Harika bir hikaye! Zevkle okudum! Nil çok güzel yaptı!!!

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 1 Haziran 2020 at 16:19

      Çok mutlu oldum hem beğenmenize hem de incelik gösterip yorum yazarak benimle de paylaşmanıza. Çok teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Saadet Akdı 1 Haziran 2020 at 18:13

    Yine yine yine muhteşem. Kaleminize sağlık!

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 1 Haziran 2020 at 18:19

      O kadar değerli ki yorumlarınız. Yazarken inanın kim ne der demeden yazıyorum. Fakat bitip yayınlandığında “Acaba nasıl bulundu? Beğenildi mi?” diye inanılmaz bir merak oluşuyor. Gelen her yorumla da yüreğim hopluyor resmen 🙈
       
      Çok teşekkür ederim vakit ayırıp yorum yazdığınız için.
       
      Sevgiler

    • Yanıtla Yasemin Batdal 7 Haziran 2020 at 12:45

      Tesadüfen denk geldim hikâyenize. Çok beğendim. Elinize, yüreğinize sağlık. Nil’i de kucaklıyorum, hârika bir son.

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 7 Haziran 2020 at 13:24

        Çok mutlu oldum bu önce bu tesadüfe, ardından da öyküyü beğenmenize ve zaman ayırıp yorum yazmanıza.
         
        Kucak dolusu sevgiler ❤️

  • Yanıtla Demet Uncu 1 Haziran 2020 at 19:18

    Didemciğim, içimde büyüyen öfke ile birlikte öykünü okumayı bitirebildim diyebilirim. Her şeyi çirkin bir şekilde tüketen insanoğlunun karşısında içime kaçıp, sessiz kalmak istiyorum nedense. Kendini bir yarış içerisinde olduğunu hissettirmeyen, sevgisini ve verdiği değeri gerçekten karşı tarafa geçirebilen insanların yolumuza çıkmasını diliyorum canımmm 🤞😍

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 1 Haziran 2020 at 19:31

      Benim hassas arkadaşım; okurken hissettiğin öfkeyi ve üzüntüyü tahmin edebiliyorum. Fast Food çağında ne yazık ki ilişkiler de pek hızlı tüketiliyor. Cadı Kazanı’nında yazmaya başladığımda peri masalı değil dönemin gerçeğini yazmak en büyük hedefimdi. Bu arada senin son yazını da çok sevdim. Hatta yayına hazırlarken konularımızın benzer olduğunu da düşündüm 😉 Okurlarımız senin yazına da göz atmak isterlerse köşeni ziyaret edebilirler 👉🏻 Demet Uncu Yazıları Yazı 02 Haziran Çarşamba, Saat 13:00’da yayında olacak.
       
      Seni kocaman öpüyorum ❤️😘❤️

      • Yanıtla Demet Uncu 1 Haziran 2020 at 21:46

        Didemciğim, ben de bu tesadüfe çok şaşırdım yazını okurken 😊 Güzel jestin için ayrıca teşekkür ediyorum. Bakalım, okurlarımız beğenecek mi? Sevgiler ❤

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Haziran 2020 at 10:34

          Beğeneceklerine hiç şüphem yok; tıpkı devamını isteyeceklerine olmadığı gibi 😉 Bu arada ben de devamını yazmanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Bu konuyu konuşalım 😁 Öperim kuzum 😘

  • Yanıtla Nilüfer 1 Haziran 2020 at 21:34

    Bir solukta okudum… Kendimi, hayatımı bir film gibi izledim sanki.. Yukardan bir yerden birileri mi gönderi de bu yazı karşıma çıktı?.. Bana çok iyi geldi; adaşımla aynı kararı vermişiz. Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Haziran 2020 at 10:32

      Nilüfer Hanımcım ben de yorumunuzu ve yazdıklarınızı görünce inanamadım. Hayat ilginç tesadüfler silsilesi.
       
      Yaşadıklarınız hikayemizdeki Nil ile -bir de adaşsınız 😳- paralel olduğundan önce bu büyük ihaneti göğüslemek zorunda kaldığınız için ne kadar üzüldüğümü bilmenizi isterim. Ardından ise adama kapıyı gösterdiğiniz için sizi kutluyorum 👏🏻 Önce kendini seven ve kendi değerini bilen kadınlara hayranım.
       
      Sizi kocaman öpüyorum. Sevgiler ❤️

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 2 Haziran 2020 at 18:54

    Diyorum ki, daha sık ve de devamı olan hikayeler mi yazsanız? Ve biz de bir solukta okusak. Öyle noktalara parmak basıyorsunuz ki. Harikaydı yine. Yani, wavvvv.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Haziran 2020 at 19:03

      Canım Nimet Hanımcım öncelikle destek veren yorumunuza çok teşekkür ederim. Ben de daha sık yazmayı arzu ediyorum fakat dergiyi yayına hazırlamak o kadar çok zamanımı alıyor ki kendi yazılarıma vakit kalmıyor 😞 Bir gün umarım benim yaptığım tüm işleri yapacak ekip arkadaşlarını dergimize katacak kadar büyürüz. O zaman ben de kendi yazılarıma vakit ayırabilirim 😁
       
      Kucak dolusu sevgiler 🤗

  • Yanıtla Nilufer Pekintürk 8 Haziran 2020 at 13:42

    Keşke Nil böyle acı bir tesadüfle gerçekleri öğrenmeden ilişkisindeki boşluk ve değersizlik hislerini farkedebilseydi. Belki baştan bir ilişkiden beklenterini konusabilselerdi. Ama tabii herşeyin bir zamanı var. Bence biz kadınları böyle bir ilişkide en çok tutan yalnız kalmaktan ve ilişkiye verdiğimiz emeklerin heba olmasından korkumuzdan kaynaklanıyor. Hayat ve zaman bu tür adamlarla harcanmayacak kadar kıymetli. Sadece biraz cesur olmak gerek.
     
    Hikayeniz çok güzeldi. Keyifle okudum. Sadece belki Nil tüm suçu karşı tarafa yüklemeden biraz da özeleştiri yapabilirdi diye düşünüyorum.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 8 Haziran 2020 at 14:02

      Ne kadar detaylı ne kadar hoş bir yorum. Çok teşekkür ederim Nilüfer Hanım zaman ayırıp böyle uzun uzun yazdığınız için.
       
      Sevgiler

      • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 9 Haziran 2020 at 01:54

        Didemcim eline sağlık. Her zamanki gibi su gibi akıyor hikayen. 😍

        • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 9 Haziran 2020 at 08:18

          Canııııımmm canım, çok mutlu oldum beğenmene 😍 Yorum için de çok teşekkür ederim bi’ tanecim ❤️😘😘😘

  • Yanıtla Burak Süalp 10 Haziran 2020 at 11:37

    Aldatma bavulu birbirine denk iki ana bölmeden oluşuyor sanki. Bir bölme, güvendiğimiz insanın bizimle yapmasını beklediğimiz maddi, manevi, duygusal ya da fiziksel paylaşımları başkası ile yapması. Bu bölmenin olumlu ya da olumsuz bir dizi yanını savunan insan var, olabilir, her örnek ayrı ayrı tartışılabilir. İkinci ana bölme ise kandırılmış olma duygusu ile dolu. Bu bölmenin olumlu bir tarafını ileri sürmek mümkün değil bence. Çok yönlü bir güven yıkımı var burada. Karşımızdakine, kendimize, döneme, çevreye, hepsine. Bence bu bölme affedilmez. Hikaye harika, son cümleye kadar keyifle okudum. Belirtmeden geçemeyeceğim, son cümle içimi rahatsız etti. Sistematik olarak kandıran kişiyle dost kalmak? Bilemedim 🙂 Neyse bunu iletmeden de edemedim. Kalemine sağlık!

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 10 Haziran 2020 at 12:25

      :))) Sanırım ayrıldığı eski eşiyle, eski sevgilisiyle dost kalan bir kadın olduğum için yazdığım karakterler de bana benziyor 🙈
       
      Aldatma konusundaysa benzer düşünüyoruz. Bence de yıkımın en büyük nedeni güvendiğin birinin o güveni yerle bir etmesi. Üzerine çöken molozların altından çıkabilmek kolay olmasa gerek 😉
       
      Yorum için çok teşekkür ederim Burakcım.
       
      Sevgiler 🤗

  • Yanıtla Hülya Kurt 11 Haziran 2020 at 11:28

    Okumaya başladığımda kendimi davet edilen bir arkadaş olarak gördüm. Bir an önce hepsi toplansa da başlasak, diye düşündüm. Okuru dahil edebilen bir yazı ne kadar başarılı olduğunu anlatır. Emeklerinize sağlık.
     
    Sevgiler, saygılar.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 11 Haziran 2020 at 11:33

      Daha önce hiç böyle bir yorum almamıştım. Çok çok mutlu oldum.
       
      Genelde bir hikaye yazdığımda o benim anım haline gelir, sanki bu geceyi yaşamışım gibi hissediyordum bu öykü için de. Sizden de benzer bir yorum gelince çok mutlu oldum.
       
      Zaman ayırıp yorum yazma inceliği gösterdiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Hande S. Sinan 29 Haziran 2020 at 17:30

    Hikayeye tek kelime ile bayıldım Didemcim. Nil için üzüldüm ve açıkçası ben, beni sürekli aldatan böyle bir karakter ile dost kalamazdım.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 29 Haziran 2020 at 20:00

      Buraya birçok okur takıldı 😉 Ama işte yazan, bir zamanlar kanlı bıçaklı olduğu kocasıyla bile dost kalan bir kadın olunca hikaye de böyle çıkıyor sanırım 🙃
       
      En yakın zamanda bir araya gelelim, çok özledim 😘

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan