Sentez

Evler, İnsanlar, Hikâyeler

3 Temmuz 2020

Öykü:Evler,İnsanlar,Hikayeler |Yazan: Özge Can

Moloz yığınlara baktıkça üst üste yıkılmış hikâyeler görüyorum. Yıkılmış ve kaybolmuş. Birbirinin aynı ya da çok farklı. Penceremden görürdüm o binayı. Her sabah, her öğlen, her akşam ve gece.

Yedi katlı binanın sarımtırak cephe boyası yer yer dökülmüş. Evlerde, duvar artlarında yeterince hapis hissi yaşayamayanların balkonlarını da camla kapattığı komşum apartman daireleri. Birbirinin aynı odalar, birbirinin aynı balkonlar, birbirinden farklı insanlar.

Karıncalar gibi çok hızlı boşalttılar binayı.

Bir günde tüm bina bomboş kaldı. Bir daire ışığı açık unutmuştu; binayı yıkana kadar o sarı ampul gecelerce boş binaya yoldaşlık etti. Onlar gitti, komşu arkadaşlarım. Hikâyelerini yanlarına katıp, gittiler. Penceremden izledim günlerce gelip yıkacakları anı. Bekledim. O kocaman bina ve ben, sonun gelmesi için gün saydık durduk. Sonunda geldiler bugün. İçimdeki biriktirdiğim hikâye arkadaşlarım da o binayla yıkılacaktı, bunu ilk darbede hissettim.

Birinci katta genç bir kadın vardı. Nurten koymuştum adını. Tek kare camı açar sürekli bir şeyler silkelerdi aşağıya. Silkeledikçe içindeki tozlar da uçar giderdi. Yüzüne bir rahatlama gelir. Kollarından tüm bedenini sarardı temizlik. Naif bedeninin kaldıramayacağı ne kadar dert tasa varsa uçar giderdi.

İkinci katta yalnız bir dede yaşıyordu. Muhsin dede diyordum ona da. Balkonunda cam olmayan tek ev onunkiydi. Kışın güneşe yaslardı bedenini. Yazın gölgeye. Gölgelere karışmıştı ruhu onun da. Yüzünün derin kırışıklıklarında yolculuklara çıkıyordu, her bir anı yüzünde dalgalar oluştururdu. Gözünün çukuruna dalıp orada kalacak sandım bir gün. Kalmadı, hep çıkmayı başardı.

Üçüncü katta esmer bir genç oğlan vardı. Toprak diyordum ona da. Kahvaltı arkadaşımdı benim. Ağzına sigarasını tutturur, elinde fincanıyla çevreye bakınırdı. Ciğerleri katran karaydı eminim. O kadar duman, içinde yol aldıkça gidip ciğerlerine tutunmuştur. Öyle derinden çekerdi ki sigarasını, avurtları içine çökerdi. İşini sevmiyordu. Balkonda geçirdiği beş dakikalık süre bitiminde başını gökyüzüne kaldırır bakardı uzun uzun.

Bir işaret bekliyordu belki fakat hiç gelmedi.

Dördüncü katta keyifçi bir amca vardı. Ali demiştim adına. Akşam yemeği arkadaşımdı benim. Her akşam masasını kurardı balkona. Sazını alır hem çalar hem söylerdi. Dinlemek için camımı açardım. Sesi gökyüzüne çıkar, yıldızlarla hemhal olur, bana ulaşırdı. Her akşam üçüncü kadehten sonra kesin Gönül Dağı’nı söylerdi. Karşısındaki kadından çok başka bir aleme giderdi. İçine atıldığı yaşamın katlanılırlığının yolunu böyle bulmuştu o da.

Beşinci katta tombul bir teyze vardı. Mürüvvet demiştim adına. Her gün balkon camlarını hışımla silerdi. İstediği hayatın ucundan bile tutunamamış. Tercih etmemiş içine atılmıştı. Arkasında koşturan çocuklara bağırırdı ara sıra. Rahminden çıkartmış ama ruhuna yamanamamış çocuklar. Balkon camını sildiği bir gün uzun uzun aşağıya bakarak sarkmıştı. Tek eliyle tuttuğu tırabzanı bırakacak kadar coşkulu delilik gelmedi ruhuna hiç. Neyse ki gelmedi.

Altıncı katta yalnız yaşayan bir kadın vardı. Ayla’ydı o da. Her akşam elinde kitapla balkonunda sallanan sandalyesine oturur okurdu. Saatlerce yok olurdu dünyadan. Bazen bilgisayarına yazardı. Nadir zamanlarda arkadaşları gelirdi. Başka bir kadına dönüşürdü o zaman. Ara sıra kahkahasını duyardım. Göğü yırtarcasına acıtan kahkahalar atardı. Derdini seviyordu ve onunla yaşamayı. Lambayı açık unutan oydu.

Aydınlığını burada bırakıp gitti belki de.

Yedinci katta tek yaşam belirtisi sadece bir ışık yanardı. Ruhi’yi yakıştırdım ona da. Ruhunu eve hapsetmiş birinin insansız yaşam alanı gibiydi. Ne perdenin kenarı açılırdı ne balkonda bir insan görüntüsü. Gece oldu mu ışığı yanardı. Perdenin ardında bir insan gölgesi görünürdü o kadar. Küçük adımlarla evin içinde yürüyen biri. Varlığı ile yokluğu arasında gidip gelen bir ruh. Bedenine tutsaktı sanırım o da çıkamıyordu.

Yıkıma yedinci kattan başladılar. Ucu iğne gibi kocaman bir makineyle kıra kıra başladılar yıkmaya. Odaların da kendi hikayeleri vardı, toza karıştı. Yedinci katın duvarları maviymiş. Göğü görmeyen Ruhi kendine göğü getirmiş. Ayla, mora boyamış duvarlarını. İçindeki kalabalık dünyayı duvarlarına taşırmış. Mürüvvet teyze, bej/sarı arası bir tonda rutine bırakmış duvarlarını. Ali amca, su yeşiline boyamış. Ruhundaki çalkantılı devinimler arasına huzur koymuş. Üçüncü kattan itibaren bina çöktü, toza beledi ortalığı. Benim de arkadaşlarım hikayeleriyle kayboldu orada molozların arasında.

Penceremden gördüğüm dünyayı boşluk sardı şimdi. Hepsi ile birlikte yaşadığım bir hayatım vardı. Hiçbiriyle göz göze gelmedik. Benim burada olduğumu fark etmediler bile. Bir pencerenin ardında yatağa mahkum bir kızın, arkadaşlarını çaldıklarını kimse fark etmedi.

Annem artık perdeyi dilediği kadar çekebilir. Görecek, kuşlardan başka kimsem kalmadı.

Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

16 YORUMLAR

  • Yanıtla Nalan Bulakeri 3 Temmuz 2020 at 13:20

    Çok beğendim.
    Başarılar.

    • Yanıtla Özge Can 3 Temmuz 2020 at 14:05

      Teşekkür ederim, sevgiler 💙

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 7 Temmuz 2020 at 23:29

      Özgecan bayıldım. Çok ama çok güzel bir hikaye olmuş. İcinde çok sevdiğim betimlemeler, cümleler oldu.
       
      “Rahminden çıkartmış ama ruhuna yamanamamış”
       
      İçim cız etti. 👏 Nasıl güzel bir tarif.
       
      “Aydınlığını bırakıp gitti belki de.” Bayıldım.
       
      Yüzünun derin kırışıklıklarında yolculuklara çıkıyordu.
       
      Hikayeyi okurken edebi güzelliklerine daldım cümlelerinin. Sonuna gelince tüylerim diken diken oldu. Çok güzel. Tebrik ederim.
       
      2001 yılında bir hastane odasında bir müddet bir yatağa bağımlı olarak tedavi görmüştüm. Birkac ay tek dünyam odamdan hastanenin koridoruna açılan kapım olmuştu. Bir de elimden düşmeyen defterim. Defterime o kapı aralığının bana sunduğu dünyayı, o günün duygularıyla detaylı olarak yazmıştım. Ayakkabılarının seslerinden tanıdığım doktorlar, hemşireler, hastanedeki çeşit çeşit hastalar… Bana yazdığım o hikayeyi ve daha da önemlisi o günlerimi hatırlattı. Kalemine sağlık. Nefis olmuş 😊

      • Yanıtla Özge Can 8 Temmuz 2020 at 14:19

        Teşekkür ederim Pelin 😊
         
        Detaylarda saklı hayat. Oradan baktıkça, ruhun gizemlerini düşünürüm, yaşamsal emareleri.
         
        Benim de maalesef yatağa bağlı kaldığım zamanlarım olmuştu birkaç zaman önce. Aynen dediğin gibi kapı aralığı, pencereden görünen manzara yoldaşlık etmişti o süreçte. Tekrarı olmasın dilerim hepimiz için.
         
        Katkın için teşekkür ederim yeniden.
         
        Sevgiler 💙

  • Yanıtla Cavit Arslan 3 Temmuz 2020 at 23:57

    Çok güzel bir anlatı olmuş. Kaleminize sağlık.
     
    “Göğü yırtarcasına acıtan kahkahalar atardı.”
     
    Çok hoşuma giden cümle oldu. Hikayedeki metaforları çok beğendim. Katmanlı bir öykü olmuş. Binanın katlarının arasında yeni katlar çok güzel göründü bence.
     
    Yeni öykülerinizi okumak dileği ile tebrikler 👏😊

    • Yanıtla Özge Can 4 Temmuz 2020 at 17:52

      Motive edici yorumunuz icin teşekkür ederim. Sevgiler 😊

  • Yanıtla Burak Süalp 5 Temmuz 2020 at 22:26

    “Moloz yığınlara baktıkça üst üste yıkılmış hikâyeler görüyorum.”
     
    Daha ilk cümleden harika bir hikayenin geldiğini hissettim. Evde kaldığımız günlerde izlediğim karşı apartmanlar, evler geldi aklıma. Çok güzel anlatmışsın. Gönül Dağı da yazının hediyesi oldu.
     
    Kalemine sağlık arkadaşım.

    • Yanıtla Özge Can 6 Temmuz 2020 at 01:27

      Teşekkür ederim Burak. Pandemi sürecinde biraz daha yakın çevremize, evimizin etrafında olanlara dikkat kesildik. Daima gördüğümüze “bakmaya” başladık.
       
      Biraz da müzikle harmanlayayım istedim öykümü 😊
       
      Teşekkür ederim yeniden arkadaşım 💙

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 6 Temmuz 2020 at 02:11

    Canım Özge;
     
    Daha öykü yayınlanmadan, hatta taslaklara girmeden Beril’den gelen “Özge’nin yeni öyküsü harika” yorumuyla merakla beklemeye başlamıştım bu hafta Sentez’e düşecek yeni hikayeyi. Anlatımın gücü, okuru alıp o pencerenin ardına koyan aktarımın gerçekten kusursuzdu. Gurur duydum kaleminle, burada yazıyor olmanla 🙏🏻
     
    Tebrik ediyorum güzelim 😘❤️

    • Yanıtla Özge Can 6 Temmuz 2020 at 13:32

      Canım benim desteğiniz için teşekkür ederim.
      Burada olmaktan ben de gurur duyuyorum. Onur duydum yorumunla 😊
      Var ol, sağ ol hayatım 💙😘

  • Yanıtla Elif Bilici 6 Temmuz 2020 at 11:29

    Çok güzel akıcı bir yazı olmuş, elinize sağlık. Sanırım bir beş kat daha olsa sıkılmadan okuyabilirdim 🙂
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Özge Can 6 Temmuz 2020 at 13:23

      Teşekkkür ederim Elif. Ben de şüphede kalmıştım katları arttırsam diye, sonra tadında bırakayım dedim. 😊
       
      Sevgiler 💙

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 6 Temmuz 2020 at 20:53

    Bazen yeni bir şarkı keşfettiğimde henüz birkaç saniye geçmiş olmasına rağmen şarkıyı beğeneceğimi bilebiliyorum -belki de hissedebiliyorum- Öykünüzün henüz ilk iki satırını okurken de aynı duygular içindeydim, beğeneceğimi biliyordum. Ve gerçekten çok beğendim, çok hoş bi’ tat bıraktı zihnimde. Yeni öykülerinizi de merak içerisinde okumak dileğiyle..
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Özge Can 6 Temmuz 2020 at 21:21

      Teşekkür ederim Sudecim. Senin güzel bakan gözünden bu övgüyü almak müthiş bir duygu.
       
      Sevgimle genç arkadaşım 😘💙

  • Yanıtla Beril Erem 6 Temmuz 2020 at 23:01

    Özge’cim bizim öykücülerin öykülerini okumaktan hep büyük mutluluk duyuyorum:) Ve hep, iyi ki birlikte bu yoldayız diyorum. Kalemine sağlık arkadaşım, yine harika bir öyküydü👌

    • Yanıtla Özge Can 7 Temmuz 2020 at 00:34

      Canım editörüm, birlikte yol almaktan mutluluk duyuyorum 😊
      Katkın, desteğin, varlığın için teşekkür ederim 💙

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan