Martan'ın Sepeti

Karnıyarık

7 Ağustos 2020

Öykü: Patlıcan | Yazan: Zeynep Mete

 

Önsöz

 

Bu metin biraz kurgu, çokça gerçeklik ve büyük bir sevgiden ibaret.

Onu niye mi yazdım?

Son günlerde inanılmaz şeyler yaşıyoruz; çocuk kaçırmalar, çocuk cinayetleri, kadın cinayetleri, silahlı saldırılar, hayvanlara, bitkilere yapılan eziyet ve işkenceler, dolandırıcılık, şiddet, şiddet, şiddet ve daha bir sürü katlanması imkânsız olaylar sinsilesi. Üstelik bu yalnızca bizim ülkemizde de değil tüm dünyada böyle. İnsanlık tıpkı dingili kopmuş kamyon gibi yokuş aşağı iniyor, e tabiatıyla frenler de tutmuyor.

Peki, bu adamlar, kadınlar da bir zamanlar çocuk değil miydi? Biz neden hep sonuca bakıyoruz, hiç sormuyoruz; “Ya bu çocuklar, bu güzel masum yavrular; nasıl katil, hırsız, tecavüzcü yetişkinlere dönüştü?”

Bana “Birinin hayatına neden dokunulur?” diye sorarsanız:

Birinin hayatına dokunmak için iki sebep vardır;
1) Onu var etmek ve onun gerçekliğini ortaya koymak
2) Onu yok etmek ve kendi gerçekliğini ortaya koymak

Aşağıdaki öykü birinci seçenekle ilgili, iyi okumalar diliyorum, keyifler ola…

 
 

Karnıyarık

 
 
Size bundan on beş yıl önceki maceralarımı ve sonrasında bugüne kadar yaşadıklarımı anlatacağım. Neden mi? Çevrenizde benim gibi olanlar varsa neler hissettiğimizi anlayın ve bizden vazgeçmeyin diye….

Benim adım Can, hepiniz gibi bir canım işte. Üç kardeşin en küçüğüyüm. Diğerleri normal! Ben ise sorunluyum! Benim sorunum söylediklerine göre; akılla fikri bir araya getirememek. Sanıyorum bu sorunun üstesinden gelebilmek için siz nasıl ifade ediyorsunuz bilmiyorum ama ben karnıyarık gibi olmak lazım diyorum.

Biliyorum kafanız karıştı. Anlatmaya çalışayım o halde; yani siz patlıcansınız ve insanları, olayları, şeyleri, durumları mideniz bulanmadan, mide bulandırmadan tam kıvamında karıştırıp içinize almanız gerekiyor. Tıpkı karnıyarık gibi işte. Patlıcan, bolca yağ ve kıyma harcı. Tabi ki bu kadarla kalamazsınız, bunu en iyi şekilde servis etmelisiniz. Bu arada servisinizi de; keseye, zevke ve mide hacmine göre ayarlamalısınız yani sunum önemli. Böylece toplumda bir yeriniz, güzel bir yaşantınız, saygınlığınız olmasını umuyor ve bekliyorsunuz. Buna uyum da diyorsunuz.

İşte ben bunu başaramıyordum.

Saydığım tüm o şeylerin hiçbiri umurumda değildi. Benden beklenenleri değil de daha çok insanları şaşırtan şeyleri yapmayı becerdiğimi söylüyorlardı. Örneğin adımı soranlara; adımı bilmenin onlara ne faydası olacağını merak ettiğimi söylüyor ya da evimize gelip saatlerce oturan misafirlere “Ne zaman evinize gideceksiniz?” diye sorabiliyordum. Bana kimsenin dokunmasından hoşlanmıyordum. Annem, babam bile dokunsa boğulacak gibi oluyordum. Ben nane miyim, ıtır mıyım, fesleğen miyim; niye dokunsunlar bana? Hangi hakla?..

Bir keresinde zil çaldığı için sınıfa girmem gerektiğini omuzuma sarılarak hatırlatmaya çalışan nöbetçi öğretmenin kolunu ısırmıştım. Başkalarının ya da bize dayatılan rutinlerin zerresi umurumda değildi ama bana ait rutinlerimi yerine getiremeyince deliriyordum.

Sokağa çıkmak, çarşıya gitmek, okulda yazı yazmak ise o zamanlar en nefret ettiğim şeylerdi. Dersleri de dinlemek istemiyordum. Ben zaten hepsini biliyor ve çok okuyordum. Örneğin size kıtaları, ülkeleri, başkentlerini, yönetim şekillerini, yıldızların, gezegenlerin adlarını, birbirleriyle olan uzaklıklarını, Güneş sistemindeki yerlerini, bilinen tüm galaksileri sayabilirdim. Şimdi “Eee ne var bunda?” diyeceksiniz. Demeyin çünkü tüm bunlar olurken henüz 2.sınıftaydım. Bazen ikiyle ikiyi toplamayı beceremiyor fakat karmakarışık matematik problemlerini kafamdan çözebiliyordum.

İki senede yedi okul değiştirmiştim, ebeveynlerimin sabrı tükenmişti. Bu yeni okulumdu. Umurumda olmayan dersler hızla ilerliyor, oysa ben kurduğum kendi dünyamda keyifle yaşıyordum… Hayali bir ülkem vardı, ülkemin şehirleri, geçim kaynakları ve yaşam şekilleri ise birbirinden tamamen farklıydı. O ülkeyi ve kişilerini, kişilerin yeteneklerini sürekli çiziyordum; sekiz on defter bitirmiştim çizimlerimle. Arada aksaklıklar takılıyordu aklıma, o vakit yeniden çiziyor, aksaklıkları düzeltiyordum. Yani kimseye ihtiyacım yoktu.

O günler gözümün önüne gelince kendimi gülmekten alıkoyamıyorum. Hadi kapatın gözlerinizi sizi sınıfıma götüreyim. En sevdiğim anılarım orada çünkü 😉

Hah, geldik bile işte, yeni sınıfımdayız. Yeni sınıfımın öğretmeni sürekli beni inceliyor fakat hiç konuşmadık daha. Ödevlerimi genellikle yapmıyorum, hiç sormadı “Neden?” diye. Bütün sınıf bir kitap okuduk geçenlerde, şaşıracaksınız ama ben de okudum. Eh okumayı seviyorum. Yalnız onlar bir haftada ben bir günde okudum. Güzel kitaptı ne yalan söyleyeyim, içinde çeşitli otlardan, faydalı bitkilerden, ağaçlardan da söz ediliyordu. Öğretmen herkese bir görev verdi, kitabı inceliyoruz. Bana görev yok! İlk başlarda hoşuma gitti ama sunumlar başlayınca biraz buruldum, öyle bir an geldi ki artık dayanamadım ve sordum “Neden benim görevim yok?”

Yüzüme bakmadan cevap verdi;

“Sahi sen bu sınıfta mısın?”

Deli olmalı, iki aydır burada oturuyorum, sınıf listesinde de adım var. Masasının üzerindeki ders defterini aceleyle açtım, ilk sayfasında sınıf listemiz vardı, adımı buldum ve parmağımı üzerine pıt pıt pıt vurarak;

“İşte” dedim, “Adım burada, öyleyse bu sınıftayım.”

İkimizin duyabileceği bir sesle cevap verdi:

“Benim için müdür yardımcımızı çağırır mısın, kendimi çok kötü hissediyorum, lütfen diğerleri anlamadan gelip beni sınıftan alsın.”

“Bana ne, telefon et” dedim. Eğildi kulağıma telefon ederse diğerlerinin duyup telaşlanacağını oysa benim “Bana ne” diyerek soğukkanlılığımı ispatladığımı söyledi.

Yüzüne baktım, yüzü acıyla buruşmuştu; “Hadi lütfen” dedi ve ekledi; “Kapıda ismi yazıyor, B blok birinci katta, soldan üçüncü oda.”

Hızla koştum aşağıya, sonra diğer bloğa geçtim ve kapıda ismi yazan yardımcının odasına daldım, kimse yoktu.

Koşarak A ve B bloğu ayıran koridoru geçtim, merdivenleri hızla tırmandım ve yukarı çıktım. Başka kime söyleyebilirim durumunu diye sormalı, acele etmeliydim, kapıyı falan çalmadan sınıfa girdim. Fakat o da ne; öğretmen ayaktaydı, gayet iyi durumda görünüyordu ve ders anlatıyordu. Kanımın tamamı ensemde toplandı bir anda, avazım çıktığı kadar bağırdım; “Hani hastaydın!”

“Yardımcı nered?” diye sordu.

“Odasında yoktu” diye bağırdım yeniden.

“Doğru odaya gittiğinden emin misin?” dedi.

“Evet,kapıda adı yazıyordu” diyerek yanıtladım onu.

Gülümsedi.

“Biliyorum odasında olmadığını, okulda bile değil, bir toplantıya gitti, oysa kapıda adı yazıyor, öyle değil mi? Adın bir yerde yazıyor diye sen oradasın demek değildir. Eğer burada olmaya karar verirsen haberim olsun. Ha bu arada seni telaşlandırdığım için özür dilerim ama bana başka yol bırakmadın. Seni de diğerleri kadar seviyor ve değer veriyorum, lütfen bizi yalnız bırakma.”

Onu bir şekilde af edebileceğimi söyledim. Bana da görev verirse. İstediğim bir bitkinin yararlarını, istediğim biçimde anlatmamı önerdi. Kabul ettim. Ancak sıraya girmem gerekiyordu ve en son katıldığım için en son anlatacaktım. Ben bunu bekleyemeyeceğimi söyledim, beni dinlemedi. Şöyle bir şey önerdi; anlatılanların eksik kalan bölümlerini belirleyebilir ve görsel olarak ifade edebilir böylece belki de beklemekten sıkılmazdım. Çizdiğim resimlerin kitap etkinliğimizin sergisinde de eğer istersem yer alabileceğini ekledi sözlerine.

Kabul ettim, tam otuz resim çizdim.

Bir hafta sonra sıra bana geldiğinde çizdiğim otuz resmi sahiplerine dağıttım, sonra hazırladığım sunumu sınıfla paylaştım. Bittiğinde müthiş bir alkış koptu. Öğretmen de beğendi ki gülümseyip teşekkür etti. Bu önemli değil herkese teşekkür etti zaten. Aslında hoşuma da gitmedi değil fakat içim rahat değildi, huzursuzdum. Yok yok kararım değişmedi; ne olursa olsun karnıyarık olmayacaktım.

Annem işi dolayısıyla okul çıkışlarında bazen beni almakta gecikiyordu. İşte bu günlerden birinde öğretmen okulun kantininden bir şeyler alıp sohbet edebileceğimizi söyledi. Ben kantinde satılan hiçbir şeyden hoşlanmadığımı bir tek kağıt helva yiyebileceğimi söyledim. İkimize birer kağıthelva aldı ve böylece başladı dostluğumuz. Bazen annem gelmesin, biraz daha geciksin diye dua ettiğimi hatırlıyorum.

Sonra bir gün ayrılık vakti gelip çattı. Okulu bitirdim, girdiğim bütün okul sınavlarını da kazandım, kendi seçtiğim okullara gittim. Öğretmenim gittiğim her okula benden önce gidip öğretmenlerimle tanıştı, ne zaman istersem onu gördüm, konuştum. Onun tavsiyesiyle doktorlara, resim, müzik kurslarına da gittim. Hayvan da besledim, çiçek hatta böcek bile yetiştirdim.

Düşününce galiba ben de istemişim şu uyumlu olma durumunu, yalnızca nasıl yapabileceğimi bilmiyor ve endişeleniyordum herhalde. Belki de uyum sorunumun başlıca nedeni buydu. Neye, ne kadar uyarsam ne kadar uyumlu olurum bilmiyor ve endişeleniyordum. Bir de önemli bir sorum vardı; her duruma uyum sağlarsam kendim olmaya devam edebilir miydim? Sıradanlık ve uyum arasında ne fark var bir türlü çözemiyordum. Sonra bir gün nezaketin ve uslubun önemini keşfettim. Sonrası daha kolaydı artık benim için.

Evet günümüze dönebiliriz artık 🙂

Şimdi bir mesleğim var; çocuklar için animasyon filmleri hazırlıyorum, işimi seviyorum, mutluyum fakat hâlâ karnıyarık olamadım, belki biraz imambayıldı; sadece soğan ve domates… Öğretmenim benim için karnıyarık olmanın sıradanlık olacağını söylemişti. Hatta bir kez, “İmambayıldıda dur” demişti, duruyorum…

Zeynep Mete

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

18 YORUMLAR

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 7 Ağustos 2020 at 20:34

    Selam
     
    Başlığa bakınca dedim ki Allah geliyor karnıyarık tarifi 😂😂
    Ama konu bambaşka bir şeymiş 😉

    • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 8 Ağustos 2020 at 00:04

      İmam değilim ama bayıldım. 😊 Can gibi ne çok can var aslında. Can şanslı olanlardan olmuş. Can gibilere dokunabilenler de cok şanslı aslında. Bir farkedebilsek ne kadar büyük fark yaratabildiklerini..
       
      Ayakta alkışlıyorum Zeynep Hanım. Ne güzel dokundunuz kalbime..
       
      Tebrikler ve sevgiler..

      • Yanıtla Zeynep Mete 8 Ağustos 2020 at 11:11

        Sevgili Gökçeciğim,
         
        Çok teşekkürler. Beni hem mutlu ettin hem yüreklendirdin. Evet böyle çok yavrumuz var ve inanın onlar bizim korkularımızın, önyargılarımızın ve yanılgılarımızın tam hedefindeler. Bir yanları uçurum, bir yanları biz… Artık onları biran evvel kucaklamayı öğrenmeliyiz, kaybedecek bir saniyemiz bile kalmadı. Sen beni anlıyorsun, ne mutlu bana çok teşekkür ederim, çok…
         
        Sevgilerimle

  • Yanıtla Zeynep Mete 7 Ağustos 2020 at 23:27

    Selâm
    SAN Kİ karnıyarık değil sanki 😉 sevgili Cem…

  • Yanıtla Suzan 8 Ağustos 2020 at 10:06

    Okuması çok keyifliydi bitmesin istedim 🙂

    • Yanıtla Zeynep Mete 8 Ağustos 2020 at 11:13

      Merhaba Suzan;
      Güzel yorumun ve ayırdığın zaman için çok teşekkür ederim. Sevgilerimle…

  • Yanıtla Elif Bilici 11 Ağustos 2020 at 14:36

    Harika bir yazıydı, sonunun gelmesini istemediklerimden.
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Zeynep Mete 12 Ağustos 2020 at 13:01

      Sevgili Elif;
      Güzel yorumunuz beni çok mutlu etti,çok teşekkürler.

  • Yanıtla Zeynep Mete 12 Ağustos 2020 at 13:44

     
    Karnıyarık öyküme SenVeBen’in Facebook sayfasında gelen yorumlar:
     
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 01
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 02
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 03
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 04
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 05
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 06
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 07
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 08
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 09
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 10
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 11
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 12
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 13
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 14
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 15
    Karnıyarık | Zeynep Mete | SenVeBen Facebook Sayfası Yorumları | 16

  • Yanıtla Zeynep Mete 12 Ağustos 2020 at 14:54

    Canlar;
    Facebook üzerinden yapılan tüm yorumlara ve beğenilerinize de binlerce kere teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız, bin yaşayın. Sevgi ve selamlarımla kucaklıyorum hepinizi.

  • Yanıtla Ayşe Tosun 12 Ağustos 2020 at 22:27

    Hikayeyi okurken hangi başa gidecek diye düşündüm. Sonuna ulaştığımda emek mi, yoksa önemseme mi dedim. Aslında her birey özeldir. Bireyleri mevcut öğretim programları ile eğitiyoruz. Oysa program olan birey… Eğitimi bireyin kendi yaşantısı ile istenilen davranış değiştirme süreci diye öğrendik. Kendi yaşantısı, sınıflarımızda 30 öğrenci varsa bu otuz yaşantı demektir. Orkestra sefi dediğimiz öğretmen bütün çocukları etkin dinlerse bu iş olur.
     
    Hikayedeki öğretmen dinlemeyi bilenlerdenmiş. Başka bir şey olabilir mi, tabi ki sevgi varsa her şey çözülür.

  • Yanıtla Zeynep Mete 13 Ağustos 2020 at 00:28

    Sayın Ayşe Tosun;
    Size tüm kalbimle katılıyorum, güzel yorumunuz için çok teşekkürler.

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 13 Ağustos 2020 at 08:31

    Zeynep Hanım hikayenize bayıldım. Empati yapıp bir insanın ihtiyacı olduğu yerlerine dokunmak, onu doğru yönlendirebilmek ne büyük bir inceliktir. Ara ara benim de düşündüğüm bir şeydir. Acaba hayatımın akışında insanlara doğru dokunabiliyor muyum diye. Bambaşka bir bakış açısı sunduğunuz, yazınızla bize dokunduğunuz için teşekkür ederim.
     
    Hikayelerinizi keyifle okuyorum.
    Kaleminize sağlık ❤️

    • Yanıtla Zeynep Mete 13 Ağustos 2020 at 13:13

      Sevgili Pelinciğim;
       
      Tanıdığım tüm gezginler yüreğe bakmayı bilir. Herhalde güvenin temeli yürek işi olduğu için. Sen de yüreğinle yüreklere bakıyorsun. Bunu başarabilenler çok az yanılırlar. Hepimizin bir gün yüreklere bakmayı öğrenmemizi diliyorum. Güzel yorumun için de çok teşekkür ediyorum.

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 13 Ağustos 2020 at 18:02

    Ne kadar güzel bir yazıydı! Hayran kaldım…

    • Yanıtla Zeynep Mete 13 Ağustos 2020 at 21:29

      Canım Pınarcığım
      Güzel yorumun için çok teşekkürler 🙂

  • Yanıtla Emine Aykol 15 Ağustos 2020 at 13:05

    Bana yıllar önce karşılaştığım bir öğrenciyi hatırlattı. Birçok okulda var böyle çocuklar ve rehberlik hizmetleri ilaç tavsiye ediyor. Bu onları anlık değiştiriyor ama hasta degil ki bu çocuklar. Doğru ilgi ve anlaşılmayı istiyorlar.
     
    Hikayeniz çok gerçek, ellerinize sağlık. Bu kadar anlatılırdı. Çok çok iyi

  • Yanıtla Zeynep Mete 15 Ağustos 2020 at 20:04

    Sayın Emine Aykol;
     
    Sevgili öğretmenim, o kadar haklısınız ki. Böyle binlerce çocuğumuz var ve onlar yeni jenerasyonda daha da fazla yeralıyorlar. Benim kanaatimce bildiklerimizin ve uyguladıklarımızın dışında bir eğitime ihtiyaç duyuyorlar. Onları anlayamazsak, dinleyemez ve değişime ayak uyduramazsak kayboluyorlar. Hasbelkader bir okul bitirip bir meslek sahibi olsalar, mesleklerinde çok başarılı olsalar bile onların gerçek performanslarıyla iş hayatına adapte edilmeleri ayrı bir sorun oluyor. Tanıdığım ve çok güvendiğim bir CEO yakın zamanda bu çocuklarla ilgili şöyle bir serzenişte bulunmuştu:
    %nbsp;
    “Evet çok başarılı bir titre sahipler ama onları iş yaşamında nasıl değerlendirmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Bilindik kurallarla çalıştıramıyoruz.”
     
    Galiba değişmemiz ve gelişmemiz gerekiyor.
     
    Saygı ve sevgilerimle.
     
    Yorumunuz için ayrıca teşekkür ediyorum, beni yüreklendirdiniz.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan