Sentez

Karma’nın Düşü | 2

11 Eylül 2020

Öykü: Karmanın Düşü | Yazan: Özge Can

 

İndeks

Karmanın Düşü: Birinci Bölüm
Karmanın Düşü: İkinci Bölüm
Karmanın Düşü: Üçüncü Bölüm

 
Gözündeki fer sönmüş, içtiği şarapların etkisiyle sarsak adımlarla etrafında bir ileri bir geri gidip geliyordu Turgut. Işıltılar saçarak gülümseyen Melda’dan alamıyordu gözünü. Onur konukluğunun hakkını veriyordu. Fotoğraflardaki ses kayıtlarını kimse dinlemiyordu artık. Çerçevelerin önünde saniye geçirmeden ilerleyen kitle, salonun ortasında şakıyan Melda’yı daha ilginç bulmuşlardı. Kıskançlık. Evet kesinlikle kıskançlıktı hissettiği. Serginin önüne geçen varlığı değildi kıskandığı. Direkt Melda’yı kıskanıyordu. Onun ait olmadığı alanın içinde, Melda özgürce yaşıyordu. Özgürce. Turgut, sınırlayıcı varlığının farkındalığı ile ürkek kişiliğini korumaya almıştı herkesten ya da herkesi kendinden.

Acı bir öfke yüzüne yürümüş, dilinde dolaşan karanlık cümleleri zihninin girdaplarında boğmaya çalışıyordu. Bu dirence bile prim verilmiyor artık.

“İnsan olmanın asli unsuru da bu değil miydi? Bunun için övgü beklemek beşeriyetten uzaklaştırmıyor muydu?”

Tam olarak böyle demişti Melda. İnsan ilişkileri üzerine konuştukları bir zamanda.

‘Önceden konuşurduk, uzun, anlamlı sorgular içinde derin cümleler kurardı. Bazen anlayamazdım ne dediğini. İçimden demlemeye alırdım cümleleri. Beynim ses kayıt cihazına döner, her kelimesini kaydederdi aklıma. Bir gün anlamlı cümleler kurup Melda’ya seslenebileyim diye. Ben her şeyi Melda’ya iyi görünmek için yapıyorum. O kadar sanat kitabını onun için okudum. Bu fotoğrafları onun gözünden nasıl görüneceğimi düşünerek çektim. Bu sergi onun için. O nerede şimdi? Bir avuç dalkavukla konuşmayı bana yeğledi. Yüzünü görmesem bile nasıl konuştuğunu biliyorum. Her a harfini kullandığında burnunun küçük ucu büzülür. Heyecanlandıysa gözlerini kırpar. Cümle eslerinde elmacık kemikleri ileri geri hareket eder. Dudaklarını yalarken gözlerini kaçırır. Kâkülü kirpiğinin ucuna değince sola doğru savurur başını. Küçük pembe dudakları büzüşür susunca. Ah Melda!’

“Efendim Canım”

Sesli mi ünledim? Canım mı?

“Sürpriz, sürprizi göstereyim diyordum gece bitmeden.”

“Ah, tamamen aklımdan çıkmış, geliyorum.”

Yüzünü buruşturarak Melda’nın önüne düştü Turgut.

Garsonun yanından geçerken tepsiden bir kadeh şarap daha aldı. ‘Geceyi sarhoş olmadan bitirebilirim umarım’ diye kendi kendine konuşuyordu.

“Bir şey mi dedin Turgut?”

“Sen de ister misin?”

“Hâlâ dengemi bulamadım, alkolsüz birkaç gün geçirmeyi planlıyorum.”

‘Serdar da geliyor, küçüldükçe küçüldüm. Buradan döndüremem de artık. Bir şey yapmalı.’

Elindeki kadehten yansıyan ışıklarla yüzü kırmızının tonlarına bulanmıştı Turgut’un. Adımları kısa, neredeyse bir mehter gibi ilerliyordu.

Van fotoğrafının önüne gelip durdu. Hiç konuşmadan, Melda’nın yüzüne direkt bakıyordu. Tek bir mimiğini bile kaçırmak istemiyor, gözlerinde renk bulan Van manzarasının tadını çıkartmaya çalışıyordu.

Melda, yüzünde mimik oynamadan gülümsedi Turgut’a.

“Bu çerçeve benim o zaman. Serdar geçen yıl çıkartmıştım seni oraya hatırlıyor musun? Kızlar Tepesi’nden çekilmiş fotoğraf. Tabii biz senin gibi anı donduramadık Turgut, gözünün kadraj ayarı muhteşem. Tebrikler.”

“Yıllardır gitmiyorsun diye biliyordum.”

“Geçen yıl sergi açtım Van’da. İnsan hikâyelerini işlediğim bir sergiydi. Hikâyemin başladığı kentle taçlandırmak istedim. Nasıl buldun şehrimi, sevdin mi?”

“Güzel.”

“Sadece böyle mi tanımlayacaksın kadim şehrimi canım? Güzel! Üzerine kitap yazılacak kadar detaylar gizlidir. Ki afişe de koyduğuna göre etkilemiş seni şehir.”

‘Demek fark etmiş ama tepki vermiyor. Neden bu adam da burada ki?’

“Uzun cümlelerim var elbette ama şimdi çok yeri değil. Çıkışta bir şeyler içeriz belki, konuşuruz.”

“Bu delilik halini birinci ağızdan dinlemek lazım azizim, ofiste Paris’ten getirdiğim şarap var, bu muhabbete açmayacaksam ne zaman açacağım?”

Melda’nın onaylamasıyla gecenin planı da yapılmış oldu.

Genç bir konuğun Turgut’a soru sormasıyla o tarafa yönelmelerini fırsat bilen Melda, fotoğrafı incelemeye koyuldu.

Hayatının ilk on yılının manzarasına fotoğraftan bakıyor olmak tuhaf geldi. Sonsuz bir kayboluş yaşamak istediği manzarada, Süphan Dağı önünü keserdi. Hayallerinin durdurucu gücü koca dağ, fotoğraftan bakıyordu yüzüne. Dünyanın Süphan Dağı’nda bittiğini sandığı yaşlarına gülümsedi Melda. Sınırsız bir dünya çizmişti kendine. Engelleri yok edebileceği gücünü, hep içinde bulduğu, evrenselliğe göz kırpan bir kadın yaratmıştı yıllar içinde. Süphan Dağı’nı her gördüğünde de içinde çocuksu yanılgıları yeşerirdi yeniden. Dünya çok büyüktü ama Meldalara küçüktü. Atlasta bir nokta kadar olan Van Gölü önünde kocaman bir ummandı. Sevgi, saklanılması gereken duygu; asık surat, ciddiyet gösterisi; gülmek, sakıncalı bir davetti. Bayramdan bayrama babası tarafından okşanan yanağı, öpülmek demekti. Sevgisini içinde büyüten, anlatamayan erkeklerden uzak durmasının sebebi de tam olarak buydu.

Fotoğrafa bakarken ağzının içini kemirmeye başlayan Melda, dilinde kan tadını alınca kendine geldi. El işaretiyle garsonu çağırıp, rast gele bir bardak alıp ağzında çalkalayıp yuttu alkolü. Boğazını yakmasıyla fark etti içtiğinin viski olduğunu. Turgut’un arkası dönük olduğunu fark edince hızlıca içti viskiyi. Turgut’u neden önemsediğini kendine anlatamıyordu. Bir yanı bu kadar ürkek, sevgisini içinde büyüten bu adamla olmayacağını biliyordu. Daha net, kararlı bir duruş beklemişti yıllardır ondan. Belki diyerek başka hikâyelerin peşinden giderken dönüp dolaşıp ortak bir alanda kesişiyordu yolları ya da kesiştiriyorlardı. Turgut’un gittiği şehirlerin birçoğuyla ilgili detaylı konuşmuşlardı. Afiş şehirlerinin ise özenle seçildiği belliydi.

‘Karma’nın Düşü. İsim seçimi bile mesaj içeriyor. Bir gün birlikte Anadolu turu yapmayı düşlerdi Turgut. Ben resim çizecektim, o fotoğraf çekecekti. Birlikte bir sergide bunu sergileyeceğimizi, Anadolu’yu İstanbul’a sanatla taşıyacağımızı düşler, heyecanlanırdı. Yapmaya karar verdiğinde, teklif etmeyi becerememişti yine.’

Serdar’ın kendinden emin duruşu, materyalist sevgi gösterileri de değildi istediği Melda’nın.

Her anında yanında olan hatta bazen nefes almasına bile fırsat vermeyen bir varlıktı duruşu Serdar’ın. Belki de bu varlığın hayatını dolduran renkleri taşıyamıyor olması en büyük sorundu. Tamamlayıcı olamayan ezberlenmiş hareketleri ruhunu doyuramıyordu Melda’nın.

Orada duran adamların ortasında buldu kendini Melda. Yüzünü Turgut’a dönmüş, onu inceliyordu. Sesine renkleri toplamış, bu yolculuğa nasıl çıktığını, ne kadar sürdüğünü anlatıyordu. Tonlamasından yaptığı işe hayranlığı anlaşılıyordu. Melda birden Turgut’un kolunu tuttu.

“Fotoğrafları resmetsem ya ben Turgut. Objektifine hayranım zaten. Ortak sergi açarız hem de ne dersin?”

Turgut yüzünde yayılan gülümsemeyle;

“Harika derim.”

Melda huzurla gülümseyerek Turgut’un koluna girdi.

“Planlamaya hemen bugün başlayalım o zaman.”

Arkasına aldığı Süphan Dağı’nın yüksekliğini omuzlarında hissediyordu. Önünde uzanan geleceğe, her şeye rağmen ruhuna renk katan Turgut’la bakmanın güvenini hissederek gülümsedi.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 11 Eylül 2020 at 17:33

    Melda yanaştı ama viskinin etkisiyle. Yan çizecek kesin. Ben Turgut’çuyum. Ama Melda üzer Turgut’u :))
     
    Bari haftada bir okusak be Özgecim meraklanıyoruz. Enfes bir sona gidiyor.
     
    Kalemine sağlık 👍😘😘😘

    • Yanıtla Özge Can 11 Eylül 2020 at 19:02

      Canım benim editörümün de teşvikiyle haftada bir yayınlacak artık Karma’nın Düşü 😊 Teşekkür ederim hem fikrin hem yorumun için.
       
      Melda’nın kafası karıştı biraz, viskinin etkili olduğunu düşünüyorum ben de 😂
       
      Haftaya görüşüyoruz o zaman, sevgiler canım 💙

  • Yanıtla Cavit Arslan 16 Eylül 2020 at 10:39

    Karma’nın düşü devam ediyor. Melda, bir kadının çelişkileri güzel dile getiriyor. Cümlelerden anı durduran anlatılar çok hoş. Dizi tadında okumaya devam 🙂

    • Yanıtla Özge Can 18 Eylül 2020 at 01:56

      Teşekkür ederim Cavit Bey, sevgiler 💙

  • Yanıtla Burak Süalp 20 Eylül 2020 at 18:33

    Melda, Van fotoğrafının önündeyken 12 yaşında Van’a gidişimi hatırladım. Başka bir ülkeydi sanki, başka bir zaman diliminde yaşanıyordu. Çok sevmiştim. Hem bu harika öyküyü yazdığın hem de beni alıp o günlere, oralara götürdüğün için çok teşekkürler. Şimdi hızla son bölüm 🙂
     
    Kalemine sağlık!

    • Yanıtla Özge Can 20 Eylül 2020 at 20:17

      Van’da bir dönem yaşadım ben de. Efsunlu bir şehir orası. Ben teşekkür ederim Burak, sevgiler 💙

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan