“Etrafındakiler, nerede susması nerede konuşması gerektiğini bilmiyorsa eğer, fazla adım atmışsındır onlara… Biraz geri çekil!” Herhangi bir iş yaptıktan sonra bir iki adım geri çekilip uzaktan bakmak gerekir, eksiği gediği görmek için. Çok yakını göremez insan. Gerektiğinde yaklaşmayı, gerektiğinde de geri durmayı bilmek gerekir…
Hayat büyük bir süratle geçmeye devam ediyor. Sanki yokuş aşağı koşarak iniyormuş gibi… Çocukken izlediğimiz çizgi filmlerde, sihirli değneği ile değip zamanı durduran sevimli cadı misali, değneğimle dokunayım da her şey dursun istiyorum ama henüz bu değneği gören bilen olmamış 😉 Zaman öylece geçip…
Kadın; incedir, narindir, zariftir… Güçlüdür de aynı zamanda, kolayca pes etmez. Şu dünyanın ince, yaratıcı, doğurgan, yenilenen, temizleyen, sakin yanıdır kadın. “Yuvayı dişi kuş yapar” sözü doğrudur. Betondan duvarları, bir kadın “yuva” yapabilir ancak. Sevgi ile yapamayacağı hiçbir şey yoktur kadının… Kadın olmak gülen…
Küçük bir çocukken anneannem bizimle yaşardı. Bizim küçüklüğümüzde, bilgisayar, cep telefonu, alışveriş merkezleri yoktu. Arkadaşlarımızla bol bol oyun oynar, kalan vakitlerimizde de kitap okurduk. En sevdiğimiz bir diğer etkinlik ise evin büyüklerinden dinlediğimiz hikâyelerdi. Anneannem tarih meraklasıydı. Geçmiş yıllarda olan olayları öyle güzel anlatırdı…
Her pazartesi, yeni bir hafta ve koşturmaca başlıyor. “Salı sallandı, çarşambayı sel aldı” modunda günler birbirini kovalıyor. Sabahın erken saatlerinde, tam da çay demini almışken gitme vakti geliyor. Evden çıkana kadar olan kısım, acıklı bir film kıvamında olsa da sonrası göz açıp kapayıncaya kadar…
Bu aralar kiminle konuşsam, Ege’de bir sahil kasabasına yerleşmek istiyor. Büyük şehirler mi yoruyor insanları, hayat mı zor, orta yaş bunalımı mı? Tabiiki herkesin nedenleri çok farklı… Gitmek isteyip de giden var mı derseniz, o da yok 😉 Bizde genel olarak bir vazgeçememe sorunu…
Kibir, kişinin başkalarını küçük görerek kendini onlardan üstün saymasıdır. Birçok sebebi var aslında bu sorunlu ruh halinin. Kimi zaman güzellik, fiziksel güç gibi yaratılıştan gelen birtakım özellikler; kimi zaman zenginlik ve makam insanı kendini beğenmeye sevk eder. Önceleri kendini beğenen kişi, zamanla sahip olduğu…
Yine hafta başı geldi, sabahın erken saatlerinde trafik her zamankinden çok daha kalabalık! Okulun ilk günü, servisler de trafikte tabiki… Boy boy kuzular yani çocuklar 😉 Ben öyle diyerek severim de çocukları. Aslında çok severim desem, sevmeye doyamam desem daha doğru olur. Anne babalarının…
Pazar günü birçoğumuz için en keyifli gündür. Muhteşem Pazar kahvaltısı, ardından serbest zaman… Her ne kadar ertesi gün haftanın ilk günü ve yoğun bir gün olsa da pazar keyfi başkadır. Geçtiğimiz pazar günü deniz kenarında bir çay bahçesine gittik. Böyle küçük, denizin dibinde, herkese…
“Ruhumuzdaki çatlaklar olmasa, ışık içeri nasıl girer?” bu cümle ile düşüncelere daldım… Çatlakları oluşturan ne? Her zaman karşı taraftan gelen olumsuzluklar mı? Yoksa en büyük çatlakları ruhumuza, kalbimize açan kendimiz miyiz? Nasıl yapıyoruz ki bunu kendimize? Çocukluk yıllarımızdan itibaren herşeye “evet” demeyi öğretiyorlar bir…
Üniversitenin ilk yılındayım. Daha 17’sindeyim. “Gerçekten 1 yıl sonra 18 yaşındayım. İnanamıyorum reşit oldum” hevesindeyim. Bilirsiniz işte! İnsan üniversitenin ilk yıllarında hele de ailesinden farklı bir şehirdeyse birçok şeyle ilk kez karşılaşır. Harçlığın bitmeyecek zannedersin, biter. Yüzüne her güleni dost zannedersin bakarsın ki sonuç…
Küçük bir çocuktum daha, yalnız kalma korkusunu yaşadığımda… Bir anda, bir tahlille allak bullak olmuştu hayatımız. Anneme destek için pervane olan babam, uzun ve yorucu hastane maceraları, hayatın diğer yüzüyle erken tanışmama neden oldu. Bu süreç uzun ve yorucu olmakla birlikte sonu itibari ile…