Bir manyaklık olduğunu bile bile, göz göre göre, sen olduğunu bilerek geçtim ben bu kopuşun en alevli yerinden senin adını seslenerek. Bilmiyordun, korkuyordun. Bilmeden benim gücümü döndün gittin. Yeşil, en sevdiğin. Yeşil, en nefret ettiğim. Bir kadının eteklerinde, bir arzunun peşinde, bir saatin tiktaklarında.…
Yüzüklerin Efendisi hayatım boyunca -ki yarıyı geçtim çoktan- en sevdiğim dizi oldu. “Neden?” diye düşündüm geçenlerde. Hoş daha önce de kafa patlatmıştım. Neden Harry Potterlar var? Ya da neden mitler, efsaneler bu kadar içimizde? İlla ki bir sosyoloji uzmanı ve bir psikolog çok daha…
Dönme! Dönme! Dönme! Git! Sus! Arama! Pis, bitsin her şey, hazır bitmişken. Pis, bitsin! Sakın dönme, sakın! Sus! Bakma öyle. Öldün sen, öldüm. Gittim gittiğinde, gömdüğümde seni. Öldün sessizce. Bakma, konuşma. Sus! Çığlıkla saklanan çıplaklığın. Damlalarda saklanan öfkem. Sus! Sus! Git! Bırak beni. Git!…
Sadece sev, gerisini bırak, yolla, sal gitsin. Tuşlarında, dostum, bir piyanonun; tellerinde seyreyleyen bir kuşun, adını duyuyorum. Sesin kulaklarımda, sıcak sımsıcak tenin, ellerin ellerimde. Dolanmışım boynuna. Sev. Korkma. Sorgusuz. Yel değirmenlerini boşver, sal, sal kendini. Su akar yatağını bulur. Benim bulduğum sen misin?…
Bir damlada adın yazar, sesin çınlar. Kimse duymaz. Issız bir bankta sessiz sedasız ıslanırken sorgusuz sualsiz adın akar dudaklarımdan. Bir ses, bir his, bir güven, bir istinat duvarı… Sensin kuzum. Bilmesen, anlamasan, duymasan da yine sen, yine sen. Hep sen.…
Yammuk prenses. Kara kaşlı, kara gözlü. Kiraz dudaklı, elma yanaklı. Mis gibi güzel, 1.70'lik. Minnak bir özel. Dili bol, aklı kıt. Güler mi güler, kızar mı kızarmış. Hemen gazlanır, hemen yumuşarmış. Cüceler pek sevmiş onu. Eli tez, omleti tastamammış. Sikip prense satmışlar. Bitti.…
Yine, yine, yine. Değersizlik aşmış gitmiş. Gülme. Nasıl da hasretim sevmeye sevilmeye. Nasıl da istiyor içim. Nasıl da korkuyorum. Nasıl da cesaretim yok. Bir ışık da mı yok arkadaş, bir deli ben miyim yalnız? Al yüreğim seyreyle. İnsan nefret eder mi her şeyden? İnsan…
Polisiye okumayı sever misiniz? Farklı ülkelerin polisiyelerini. En basit, en sıradan, en yalın, en çıplak hâliye sıradan insanlarını ve kaybedenlerini anlatırlar. O ülke insanlarını yakından tanıyabilirsiniz. Günlük yaşamlarını, devlet okullarını, bir polis memurunun basit hayatını, bir politikacının ya da bir hayat kadının yaşamını. Merakla…
Nedir gönlün arayışı? Nedir tene dokunan gözyaşı? Nedir “Nasılsın?”ın efsunlanıp içine süzülen yağmurları? Köprüyü izlerken beyaz ışıklar, kırmızı ışıklar nereye gider? Sesin adamın nefesine, sesine, sıcaklıklığına, nereye?…
Düşündüm bugün. Bu an. Bu zaman. Zaman. Kel, kör, keş, şaş. Kendimle kendimce küfürler uçuştu havada. Geçtik yolun yarısını. Ne gördük, ne anladık, ne geçirdik? Hayaller Ege’de bir sahil kasabası mı, Avrupa da Akdeniz diyarları mı? Sakin, sessiz, kedi tüyleri, bir köpeğin salakça yalamaları…
Boş, bomboş bir gün. Hep aynı. Kalk, sil akşamdan kalma rimelleri, bak aceleyle dolaba, eşarbı dolayıp boynuna fırla, stilettolar ayağa. Arabada yak sigarayı, kırmızı ışıkta kapa radyoyu, aç yüksekten bir şarkı. İşe gidene kadar. Akşama kadar al gülüm, ver gülüm. Bugün ilk defa çemkirdim…
Minnaklığın ellerimde kuzum. Hayâllerin önümde düpedüz. Yaşı filan ellemesem de güzlüğün sessiz sinsiliği üzerimde. Hani ağlarken yarınki sınav için isyanla önümde, çaresizce sinirlenip susuşum var ya ve derin nefesle yanına uzanıp özür dileyişim. Hep senden ötürü. Hep aşktan kuzum, hep aşktan. Seninle başladı bu…
Kendimle kaldığım mı desem, kendimden kaçtım mı? Sonu başı aynı, aynı rüya, aynı gerçek, aynı ses. Kime benziyor bu hayat? Bana mı? Hayaletler mi içimde koşturan? Düz yazıya niyetlenip şiir gibi özet geçen metaforlara şizofrenelen yine kim?…