Müzik içimizde var olan olgudur. Her bir tınısı aşkları, kavgaları, özlemleri içinde taşır. Görmediğimiz diyarları getirir yanıbaşımıza, özlediğimiz tatlar bırakır damağımızda, hele evde yalnızsak kırk yıllık dost gibidir yanımızda… Rakı balık onsuz olmaz, şarap kadehe onsuz dolmaz… Ben en çok türküleri severim. Türküler bizi…
Kenarları macun çekilmiş ve macunlara tırnak izlerim geçmiş küçük bir pencereden babamı beklediğimde çocuktum… Beyaz bir hastane penceresinden onu ilk gördüğümde tüm çocukluğumu unuttum. Babam yaptırdığımız evin beşinci katından düşmüştü. Yok, kötü bir “düş” değil, gerçekten düşmüştü. Doğduğum günden dört yıl sonra tekrar döndüm,…
Üçüncü cemreyle birlikte biz de damladık hemen memlekete. Hava mis, erik dalları tomurcuklu, çağlalar dallardan inip piyasadaki yerlerini almış. Özlemişim böyle güzel güneşli havaları. Böyle havalarda bende hep bir sahile inme isteği. Sanırsın ki deniz gören evlerde büyüdüm. “Gemlik’e girerken denizi göreceksin sakın şaşırma”…
Aylardır koşmamanın üzerime yapışan, hatta çektikçe uzayan bir rehaveti var bende bugünlerde. Her türlüsünden koşmamak için bahaneler üretirken kendime, bir taraftan da çok özlediğimi fark ediyorum. Berlin’de hava çok soğuk bu aralar. Fakat günün her saati bu soğuğa rağmen bir yerlerden koşarak önünüze çıkabilir…
Bir varmış pir varmış, yakın zaman içinde, kırmızı Ferrarinin biri peşinde, çok lüks bir rezidansın 32. katında uzun ombreli saçlı bir kız yaşarmış. Allı morlu perdeleri, Zara Home’dan resim çerçeveleri, Bernardo’dan tabak çatal setleri ve scottish kedisiyle dairesinin içinde magazin programları izleyip günlerini geçirirmiş.…
Gündüzün geceye nöbetini devretmek için hazırlandığı vakitlerde, güneşin kızıl direnişi yarı açık demir kapıdan içeriye doğru adımını atarken kadın güneşi takip ederek apartmana girdi. Apartmanın içi ardına kadar açılan kapıyla güneşi ve kadını içeri buyur etti. Kadın, zarif el hareketleriyle sağ elindeki siyah deri…
Devlet dairesi arşiv odası gibi yıllardır ajandalarımı biriktirdiğim bir yer vardır evimde. Biten yılınkini de kaldırmak için arşive girdim elimde kahveyle… Rast gele çektim birini… Ajanda dedimse benimkiler bir nevi günlük niteliğinde… İçinde sınav tarihlerinden tutun da, o gün bankada ne kadar nakidim kaldığına…
Evden çıkarsın, merdivenleri hızlı hızlı inersin, hızlı olduğunu sanırsın, yavaşsındır aslında hiç dışarı çıkmak istemediğinden. Apartman çıkışında posta kutusunu yoklarsın ve sokağa adımını atarsın. İki üç adım sonra bir şey unutmuşluğu hissi kaplar içini. Cebini yoklarsın. Anahtarlar, telefon, cüzdan yerinde. Peki neyi unuttum diye…
Sosyal medya hesaplarımız sayesinde öyle çok insan tanıyoruz ve yaptığımız paylaşımlar ile tanımadığımız insanların öyle çok hayatlarına dahil oluyoruz ki; bir kafede denk gelsek, selam vermeden geçmek ayıp olur sanki. Oysa hakikaten hiç tanımıyoruz birbirimizi. Ortak zevklerimiz sebebi ile veya yapmak isteyip de yapamadıklarımızı,…