Karnında dolanıp kasıklarına vuran ince bir sızı sardı bedenini Songül’ün. Alnından yüzüne düşen bir tutam saçı doladı parmağına. Dudaklarının arasına alıp çiğnedi. İyice ezdikten sonra tükürdü. Yüzüne değen kendi tükürüğüyle ıslanıp yapışan tutamdan tiksindi. Öğürmeye başladı bu kez. Hem kasıklarına hem de midesine girip…
Kızılay’da meydanı gören iş merkezlerinin birinin terasında hayatını falcı Suphi’nin diline teslim etmek için bekliyordu Funda. Kent yaşamının temposunda çareyi kimi terapistte, kimi sporda, kimi meditasyonda kimi de Funda gibi falcıda arıyordu. Ferini kaybetmiş güneş sırtından vururken gökyüzü turuncuya bezenmişti de Funda kör, Funda…
İnce sesli çığlıklarla bağırtıların arasında hızlı bot seslerinin zeminde çıkarttığı yankı sokak duvarlarından evin içine sızıyordu. Metallerin duvara çarpması ile çıkan cızırtı içinde çizikler oluşturuyordu Feraye’nin. Siyah perdenin ardında olanları gözle göremiyordu. Tek adımda perdeyi açabileceği uzaklıkta iken kenarda sesleri dinleyerek gönlünden görmeye çalışıyordu.…
“Bana soğuk bir su ver Ayfer, hamamdan geliyorum içim yandı.” Büyük gövdesini koltuğa bırakıp avuç içleriyle yüzünde biriken teri sildi Mehpare. “Kızlar evde yok mu?” diye mutfağa giden Ayfer’in ardından bağırdı. Duyulur duyulmaz gelen sesten evde olmadıklarını anladı. Çevreyi süzdü, saate bakındı göremedi. Ezan…
Rahat, kirli, karanlık bir yatakta senin yolladığın yün çoraplar ayağımda yazıyorum sana; alt kata geçtim değişim yaptık, klostrofobik ruhumu yenmenin yollarını arıyorum. Issızlığın içinde yollar bulmaya çalışırken tam da burada klostrofobimi yenmeye çalışmam sence de ironik değil mi? Zamanı bükmeyi öğreniyorum; bazen daha geniş…
Sağ omzunun üstündeki tabutun ağırlığı mı yoksa vicdanının ağırlığı daha baskın farkında değildi Arif. Başı öne eğik dizlerinden yaylanarak yokuş aşağı inerken alnından süzülen ter damlası gözünü yakmış, görenlere ağladığı izlenimi vermişti. Herkes sırayla tabuta omuz verirken kimse Arif’ten yana niyetlenmiyordu. Babanın tabutunu aralıksız…
Keskin is kokusu içinde gözlerini açtı. İnleyen sese eşlik eden akortsuz keman sesi gecenin karanlığını yırtıyordu. Ellerini sinek kovar gibi yüzünün çevresinde salladı Meral. Sandı ki sesleri dağıtacak. Apartman merdivenlerinden koşar adım inen ya da çıkan ayak seslerini duydu. Güçlü bir erkeğin ya da…
Tek eksiğin koca olduğu bir dünyada Tanrı’ya el açıp sadece ve sadece onu dileyen şarkıyla programımızı açtık. Şarkının hikâyesini araştırdım biraz. Belki bilenleriniz de vardır. Güzide şehrimiz İstanbul’da Hürmüz adındaki tazemizin altı kocasının üstüne yedinciyi almak istemesiyle başlayan olaylar zincirini konu olan tiyatro eserinden…
Cama düşen yağmur damlalarına silecek yetişmiyor. Camdan süzülerek inen büyük damlalar, silecekle cam arasında sıkışmış siyah plastiğin camda debelenmesine neden oluyor. Saatine bakıyor Yeliz 12.23. Uçağın kalkmasına otuz yedi dakika var. Bu trafikte, bu yağmurda yetişemeyecek olma ihtimalinin yakıcı ateşi boğazına vuruyor. “Sigara içebilir…
Sana bilmediğin toprakların birinden yazıyorum Egemen. Üst üste koyup biriktirdiğimiz kartpostallara yenilerini eklediğim diyardan. Sesim değişmiştir belki konuşmam da fakat yazım aynı. Taşınıyordum. Baştan başlayayım. Senin bildiğin şehrin üstünden beş yeni şehir, on bir de ev geçti. Her seferinde dokunulmazlar arasında üzerinde “küller” yazılı…