Karşı komşumuz, on iki numaralı dairenin mülayim ferdi Süheyla, her sene bugün gibi elinde bir tabak tatlı ile kapımızı çalar. Yatalak annesinin bir gün kalkıp yürümesi için ufak bir adak olarak tanımlar bunu. Doktorlar hiç ümit yok deseler de kendi inancından şaşmadan, “Yüce Rabbim…
Zaman geçiyor benden. Öylece, bir köşeden, sessiz ve acımaz. Kaç günüm var? Kaç dakikam? Kaç saniyem? Kaç mutluluğa ayak basıp, kaçından sonra yolum hüzne çıkacak, hiç bilmiyorum. Hangi tabut, hangi cenaze aracı, hangi tepe, hangi ağacın dibi ve çukur benim için ayrılmış? Hangisi için…
Bir kuş ölür, bir yaprak kurur, insan bir anda düşüverir. Akdeniz’de sıradan bir nisan sabahı, tomurcuklanan erik ağaçları, açan çiçeklerin güzelliği, hepsini içine sığdıran o sözde bahar coşkusu kimine ıstırap olur. Bir sevdiği gider uzak diyarlara kiminin, bir kedisini ezerler sokakta öylesine, bir sözle…
Yirmi dört senedir hayattayım ve yürüyorum. Kendimden koparak, nereye gittiğimi bilmeden, elle tutulur hiçbir şey yapmadan, uzayıp kısalarak, hayatın atlıkarıncasında başım çalkalanıncaya dek dönerek, tıpkı bir ayyaş gibi yürüyorum. İki üç sokak öteye, hiç bilmediğim bir yere.…
Saat ne zaman ki gece üçe yaklaşsa kıraathanenin kapısına kilidi vurup eve doğru yola koyulurum. O gün işler iyiyse “oh ne âlâ” bir gülümseme yapışır suratıma, akşamdan kalma olan türküyü mırıldanır, cebimdeki paraları eve gidene kadar sayar dururum. Çoğu kez arkamda nal seslerine benzeyen…
Annem, elli iki yaşında, Alzheimer hastası. Her şeyi unutur, -yerli yersiz- hatırlanmayacak ne kadar gereksiz şey varsa beyin duvarını yumruklar ve o da onları dile dökerdi. Annemin tek çocuğu on yedi yaşında, işe yaramaz, mahallenin dilinden düşmeyen serseri ama bir o kadar da iyi…
Sessiz bir sokağın tam ortasında durup her tarafa olabildiğince dikkatli bakan ve kafaları milyon kere sarhoş olmuş iki kişi. Ben ve Çağlar. Saate bakıyorum, sabaha beş saat var. Ne yapacağımızı ikimiz de kestiremiyoruz. Onun elinde şarap şişesi, benim elimde bira. Tokuşturup yudumluyoruz. Buraya niye…
Yirmi üç defa vuruldum, yirmi üç yerimden. Birbirinden bağımsız yirmi üç katil ve yirmi üç parmak izi. Hepsini taşıdım vücudumda. Doğduğum ilk günden bugüne kadar. Aslında yaşım kadar. Yaşlanmadım, ağlamadım hatta ölmedim. Sadece düşündüm, bana bunları yaşatan herkesi ve her şeyi. Günlerce düşündüm hatta,…