Kadına dair iki çift güzel lafı, başka kadınları aşağılamadan söylemek mümkün değil mi? Her Anneler Günü’nde ya da 8 Mart’ta benzer tartışmalara girmekten yoruldum. O paylaşımları yapanlara bir şey anlatmanın mümkün olmadığını kabul ettiğimden beri de cevap yazıp sinirlerimi bozmuyorum artık. Ama zihnimde onlarla…
Kadınların oy hakkı tarihini araştırırken iki birbirine çok yakın terimle karşılaşıyoruz; Süfrajist ve Süfrajet. “Süfrajet” terimi, İngiliz gazetesi The Daily Mail‘in bu kelimeyi militan olan ve olmayanları ayırmak için aşağılayıcı bir şekilde kullandığı 1906 yılına kadar ortaya çıkmamıştı. WSPU’nun militan kadınlarının da bu terimi…
Ak bir karanlık içinde boğuluyor aydınlığımız. Bir ampulün ak ışığını tümümüzün gözlerine tutmuşlar, hipnotize olmuş gidiyor çoğumuz o ak karanlık içinde ve o karanlıktan çıkmak isteyenlere düşmanız olabildiğince. Ya diğerleri? Diğerleri ampulün ak karanlığından bağımsız mı gerçekten?…
Utanması olan kaldıysa utansın! “O da mini etek giymeseymiş!”, “O saatte dışarıda ne işi varmış?”, “Kadın mı kız mı bilmem?!”, “Kızlı-oğlanlı…”; öyle mi? Mini etek mi giyiyormuş evinde 92 yaşındaki Hanım Ana? Gece gezmesine mi çıkmıştı 92 yaşındaki Hanım Ana? Kadın mıydı, kız mıydı…
Pes etmez kadın, okur. Elinde diplomasıyla der ki bu hayat benim. Kendi ayaklarım üzerinde duracağım artık. İş dünyası der ki “Sen öyle san.” Gelişmeni istemeyen bir sürü meslektaş, emeğini sömüren patron, senden daha fazla maaş alması gerektiğini savunan iş arkadaşların -tek nedenleri kadın olmandır-,…
Kollarımdan sıkıştırılıp duvardan duvara fırlatılalı henüz iki saat geçmişti. Acil nöbetim vardı. Daha ne olduğunu bile anlayamadan koşturarak işe gelmiştim. Canım çok yanıyordu. Ama asıl alev alan ruhumdu. Acıdan ne yaptığımı bilmiyordum.…
Çocukluğumun feodalitenin (aşiretçiliğin) hüküm sürdüğü bir köyde geçtiğini ve zamanın kadınlarını kendi objektifimden anlatacağımı yazmıştım. Yedi yaşını doldurmuş erkekleri gören kadınlar ayağa kalkardı. Köyün girişinde bulunan dut ağacının altında toplaşır konuşurdu kadınlar. Çeşmeden eve gelirken beni gören kadınların ayağa kalkması kibirle hüzün arası bir…
Hayatına sahip çıkmayı son virajda aklına getiren Derya, bulunduğu yerin tezatlığıyla içinden söyleniyordu; “Hayatına sahip çıkmış! Daha ne kadar çıkacaksam. Çıktım bak, onun için buradayım işte. Kendi gelmiş doksan yaşına. Everest’e çıkmışım hanım, oradan konuşmak kolay, aşağılara gel de oradan bak bakalım kolay mıymış…
Dünya çapında tanınan bir performans sanatçısı Şükran Moral. Doğru bildiğini söylemekten korkmayan, farkındalığı ve duyarlılığı yüksek, özgür, asi bir ruh. Sansürlenmiş, olumsuz eleştirilerin odağı olmuş, yıpratılmış ancak yıldırılamamış bir eylem insanı. İzlediğim her Şükran Moral performansından sonra aynı sözcükler dökülüyor dudaklarımdan; “Helal olsun!” “Espulsa”…
Çok eşlilik her daim taze gündemdir. Metaforik söylemlere (metafizik, mitoloji gibi…) danışmadan şahit olduğum somut olaylardan kendi usumun çıkardığı sonuçlarını yazacağım. Çok eşlilik doğamızda, özümüzde mi var? Zamanda yolculuk yapamayacağımıza göre gelişmemiş sürümümüz olan hayvanlara bakmak bir fikir verebilir. Yaban hayatı belgesellerinin ana konularından…