Uykusuz Klavye

Kapımda Ayrılık Var – 6

17 Mayıs 2018

Kapımda Ayrılık Var - 6 | Çöküş

7.GÜN | Çöküş

Atalay Apartmanının önündeki kalabalık giderek artmaya başlamıştı. Mete, polis kordonu ile çevrelenmiş apartmanın girişinde sanki birini bekliyormuş gibi kalabalığın içine baktı. Sonra cebindeki sigara paketinden bir sigara çıkarıp sıkıntıyla yaktı. Hiç kuşkusuz meslek hayatının en garip olaylarından biri ile karşı karşıyaydı. Sabah polis telsizinden gelen anonsu duyduğunda bunun basit bir kaza ölümü olduğunu düşünmüştü. Oysa şimdi bütün deliller cinayet şüphesi etrafında toplanıyordu. Birden kalabalığın içinde huzursuz bir dalgalanma oldu. Sanki bütün bu gösteriyi pervasızca en önden izlemek isteyen biri çoktan yerini almış insanları ite kaka, haklarını gasp ede ede öne doğru ilerliyordu. Arkasından sinirli homurdanmalarla ilerleyen kadın, en öne geldiğinde Mete’ye seslendi.

“Amirim! Pardon? Bakar mısınız?”

Mete, birkaç kez adli tıp seminerlerinde karşılaştığı Nilgün’ü tanıdı hemen. Sigarasını aceleyle söndürüp polis kordonunun arkasında bekleyen Nilgün’e yöneldi.

“Hoş geldiniz. Daha erken gelirsiniz diye düşünmüştüm.”

“Kusura bakmayın. İstanbul trafiği…”

Hak verir gibi başını salladı Mete.

“Kaza olarak bilgi verildi bana. Ama beni çağırdığınıza göre sizin başka bulgularınız var.”

“Evet, çağrı merkezine gelen ilk ihbar bu yöndeydi. Ancak hem tanıkların hem de olay yeri incelemenin işaretlediği deliller bunun bir cinayet olabileceği yönünde.”

“Peki adli tıp psikoloğuna neden ihtiyaç duyuldu? Maktulle veya şüpheliler ile ilgili tespit edilmiş bir psikoz mu mevcut?”

Mete, bu konuşmayı apartmanın girişinde daha fazla sürdürmek istemiyordu. Kapıyı açarak Nilgün’e içeri girmesi için eliyle yol gösterdi.

“Şu anda tek şüpheli içeride zaten. Buyurun lütfen. Merkezde sorguya almak için önce sizin değerlendirmenizi olay yerinde almak istedik.”

Nilgün şaşırmıştı. Adımlarını hızlandırıp giriş katındaki daireye yöneldi. Olay yeri inceleme ekipleri olay mahallinin krokisini çıkarıyordu. İçeriye girdiğinde Nilgün’ün dikkatini ilk çeken şey, kırmızı kanepe ve üzerindeki kan izleriydi. Maktulün bulunduğu pozisyon, ekiplerce işaretlenmişti. Hemen karşısındaki masada ise gözleri hala yaşadığı şokla etrafı anlamsızca izleyen başka bir kadın oturuyordu. Mete bir adım daha atarak kapı girişinde bekleyen Nilgün’ün önüne geçti.

“Eda Hanım” dedi başıyla masada oturan kadını işaret ederek.

“Çağrı merkezine ihbarı yapan kendisi. Tanıkların ifadelerine göre de şu anda tek cinayet şüphelimiz.”

Nilgün hem ihbarı yapan hem de şüpheli sıfatında olan kadına baktı tekrar.

“Anladım. Maktulün ölüm nedeni nedir peki?” diye sordu sonra.

“Çivi.”

“Çivi mi?”

“Evet, maktulün boğazına tam şah damar hizasında saplanmış.”

“Tanıkların ifadelerinden bahsetmiştiniz amirim. İfade tutanaklarını görebilir miyim?”

“Tabi, savcı bey hala burada. Tutanakları kendisinden alabilirsiniz.”

Nilgün, tutanaklarda yazılanları okuduğunda ortada garip bir durumun olduğunu anladı hemen. Komşunun anlattıklarıyla şüpheli sıfatındaki Eda Saygın’ın anlattıkları birbirini tutmuyordu. Bahsi geçen isimler bir tutanakta varmış, diğerinde ise sanki hiç var olmamış gibiydiler. Öte yanda maktulün ölümüne dair Eda Saygın’ın anlattıkları da akla uygun gelmiyordu. Kolayı çiviyle açmaya çalışmak da neydi? İnsan neden açma pimi olan bir şeyi çiviyle delmeye çalışsın ki? Mesleki açıdan olaya baktığında psikosomatik bulguların varlığı kendini belli ediyordu. Ancak kesin bir değerlendirme yapabilmesi için hem maktulü tanıyanlarla hem de şu anda şüpheli sıfatıyla bekleyen Eda Saygın ile konuşmalıydı.

Savcı beye teşekkür ederek tutanakların bir kopyasının e-posta adresine gönderilmesini rica etti. Sonra hala masada şaşkın bakışlarıyla içerideki ekibi izleyen Eda Saygın’a yöneldi.

“Eda Hanım?”

“Evet?”

“Merhaba. Ben Nilgün Yılmaz. Adli Tıp’ta psikolog olarak görev yapıyorum. Biliyorum, hiç uygun bir zaman değil ama rica etsem sizinle birkaç dakika konuşabilir miyiz?”

Eda ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleriyle yardım dilenircesine baktı Nilgün’e. Sabahtan beri belki on defa anlatmıştı olanları. Her gelen ona aynı soruları soruyor ama sanki kimse birbirine bu anlatılanları aktarmıyormuş gibi bu döngü tekrar ediyordu.

“Bakın, sabahtan beri neredeyse gelen herkese anlatıyorum. Ama sanki bambaşka bir evrende bambaşka bir gerçekliğin içinde gibiyim saatlerdir. Ben ne anlatsam, anlattığımın tam tersi bir başka konuyla ilgili soru soruluyor. Sanki önemli olan benim anlattıklarım değil de sizin anlattıklarınızı onaylamam.”

Nilgün, Eda’yı rahatlatmak istiyordu, o yüzden boştaki sandalyelerden birini Eda’nınkinin yanına çekti. Sonra usulca eğilip ellerini dizlerinin üstüne koydu. Aslında bu Adli Tıp seminerlerinde öğrendiği bir taktikti. Ama şu anda bunu taktik olarak değil, gerçekten öyle hissettiği için yapıyordu.

“Bakın, çok gerçek üstü bir durumla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorum. Yaşadığınız şok da çok normal. Ekipteki arkadaşlar görevlerini yapıyorlar. Bu esnada olayı değerlendirmek için herkesin kendi alanı ile ilgili bulgularını aydınlatabilmek için size sorular sorması normal. Ortada ne yazık ki bir ölüm vakası var.”

Nilgün özellikle cinayet dememişti. Hem Eda’yı telaşlandırarak anlatacaklarını etkilemek istemiyordu hem de ortada gerçekten şüpheden öte somut bir delil yoktu.

“Dolayısı ile Buket Hanım’ın ölümü ile ilgili benim de size sormam gereken bazı sorular olacak. Yardımcı olursanız buradaki işimiz çabuk biter.”

Eda tüm bu olanlardan bıkmış halde çaresiz başıyla onayladı Nilgün’ü.

Nilgün devam etti.

“Şimdi. Buket Hanım neyiniz oluyordu?”

“Kardeşim”

“Siz mi büyüktünüz? O mu?”

“O”

“Çok sık görüşür müydünüz peki?”

“Hayır, çok sık görüşmezdik. Buket’in bazı psikolojik sorunları vardı. Onu kontrol etmek amacıyla sadece arada sırada arardım.”

“Ne gibi psikolojik sorunlar?”

“Her şey aslında Buket’in nişanlısını on yıl önce düşen Diyarbakır uçağında kaybetmesiyle başladı. Bir türlü kabullenemedi bu durumu. Öldüğüne inanamadı. Düşen uçaktan sağ kurtulan birkaç kişinin olması onu Yaman’ın da kurtulduğuna ama kendisini terk ettiğine inandırdı. Yaman’ın ailesi de tuz biber ekti yarasına. Zaten hiç istemiyorlardı Buket’i. Naaşlar ailelere teslim edildiğinde, Yaman’ın ailesi cenazeye gelmesini engellemek için Yaman’ın na’şının bulunamadığını söyledi Buket’e. Aslında gerçekten de ilk başta böyle bir durum olmuştu. Ancak sonra cenazelerde bir karışıklık olduğu anlaşıldı ve bu tatsız durum geç de olsa düzeltildi. Tabi aile bundan Buket’e hiç bahsetmedi.”

“Neden böyle bir şey yaptılar peki?”

“Dedim ya, Buket’i istemiyorlardı. Bir taraftan da Buket’i sorumlu tutuyorlardı bu ölümden.”

“Nasıl?”

“Yaman’ı çalıştıkları şirkete aldıran Buket’ti. Daha önce aile şirketinde çalışıyordu. Kısa sürede satış müdürlüğüne kadar yükseldi. Pozisyon gereği de çok sık seyahat eder olmuştu. Bundan dolayı, o bindiği uçağın sorumlusu olarak Buket’i gördüler.”

“Arzu Hanım peki? Onu tanır mıydınız?”

“Arzu mu?”

“Evet, sanırım sizden önce o buradaymış.”

“İmkânsız.”

“Komşunun verdiği ifadeye göre dün gece Arzu diye biri ile konuşuyormuş ablanız.”

“Olamaz. Bakın Buket son zamanlarında evden hiç çıkmazdı. Bırakın Arzu’yu iki sokak ötesinde oturan en yakın arkadaşı Ayşegül’le bile görüşmeyi kesmişti. Üstelik Arzu Yaman’ın kız kardeşidir. Yaman’ın vefatından sonra o da ailesinin etkisi ile uzak durdu Buket’ten.”

“Siz tanır mısınız Arzu Hanım’ı?”

“Çok yakından değil. Ama Buket’in depresyona girdiğini anladığımda onunla irtibata geçmeye çalıştım bir iki kere. Yaman’a dair ona kendini iyi hissettirecek kişileri bulmaya çalışıyordum. O hayattayken Arzu ile sık görüşürlerdi çünkü.”

“Peki, siz neden sık görüşmezdiniz?”

Eda, konuşmanın bu noktasında masadaki su bardağına uzandı ama bardak boştu. Ağzı müphem bir çizgiyle çekilmiş gibi gerilmişti. Nilgün, karşısındaki kadının her hareketini dikkatle izliyordu.

“Çok affedersiniz, ağzım kurudu da. Rica etsem mutfaktan su alabilir miyim?”

“Tabi, buyurun lütfen” diyerek sandalyesini biraz geriye çekti Nilgün.

Eda ayağa kalktığında dizlerindeki kan izlerini gördü. Sanki dizlerinin üzerinde birinin boğazını kesmişçesine yoğun bir kan lekesi vardı. Genç kadın mutfaktan elinde su dolu bardakla döndüğünde sevecenlikle gülümsedi.

“Şimdi daha iyi misiniz?”

“Evet. Teşekkür ederim.”

“Peki. Devam edelim öyleyse.” derken gözü Mete’ye takıldı. Mete, gözleriyle çabuk ol der gibi bir mimik yaptı. Olay yeri inceleme ekipleri incelemelerini bitirmişler, malzemelerini topluyorlardı. Sonra genç bir polis memuru Mete’ye, apartmanın önündeki emniyet kordonunu kaldırıp kaldırmayacaklarını sordu. Mete, tekrar Nilgün’e baktı. Nilgün’ün biraz daha zamana ihtiyacı vardı. Madem buraya kadar çağrılmıştı, o zaman işini doğru dürüst yapmasına izin verilmeliydi. Eda’dan bir dakikalığına izin isteyip oturduğu yerden kalktı ve Mete’nin yanına gitti.

“Ne oluyor?”

“Nilgün Hanım, ekiplerin işi bitti burada. Sizin daha ne kadar işiniz var?”

“Pardon amirim ama buraya beni sizin büro çağırdı. Lütfen izin verin de işimi yapayım. Zaman baskısı olduğunu bilseydim boşu boşuna buralara gelmez, bütün değerlendirmemi sorgu esnasında merkezde yapardım.”

Mete, adli tıpta çalışanların ne kadar gıcık olduğuna dair kulaktan kulağa dolaşan söylentilere o anda hak verdi. Alt tarafı bir soru sormuştu.

“Neden sinirleniyorsunuz ki? Sorduk sadece. Dediğiniz gibi sizi biz çağırdık, ama takdir edersiniz ki; prosedür gereği şüpheli olay mahallinde iken kordonu açamıyoruz. Ne kadar zamana ihtiyacınız var onu öğrenmek istedim.”

Nilgün, Mete’nin alttan alan tavrıyla karşılaşınca aşırı tepki verdiğini düşünüp yumuşadı.

“On beş dakika daha lütfen” deyip tekrar masaya Eda’nın yanına döndü.

Artık evin içinde Nilgün, Eda ve Mete’den başkası yoktu.

“Evet nerede kalmıştık? Hah, tamam…Neden sık görüşmüyordunuz diye sormuştum en son.”

“Annelerimiz ayrı. Sonradan kardeş olduğumuzu öğrendik. Ben altı yaşındaydım, o on iki yaşındaydı o zaman. Kabullenemedi beni. Annemi çok erken yaşta kaybettim, hatta hiç tanımadım desem yeridir. Babamla ise ilişkim her zaman çok sıcak ve sevgi dolu olmuştur. Sanırım bunda benim varlığımı geç öğrenmesinin de etkisi var. Bilemiyorum. Belki de bu yüzden benim varlığım Buket’i her zaman huzursuz etti. O nedenle çok sık görüşmezdik.”

Eda’nın bakışları kırmızı kanepeye kitlendi birden. Nilgün fark edip sordu.

“Olay anında burada olduğunuzu söylemişsiniz.”

“Evet. Buradaydım.”

“Peki neler olduğunu anlatabilir misiniz?”

Eda sanki her şeyi yeni baştan yaşayacakmış gibi ya da zaten olmuş olana tekrar dayanacak güce sahip olmak istercesine derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.

>> Sonraki Bölüm

<< Önceki Bölüm

Beril Erem

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

11 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Elif 17 Mayıs 2018 at 11:50

    Ayyy çile bülbülüm çileeeeeeee… 😉
    Meraktan öldürecen sen bizi. Bayağı enteresan bir yere gidiyor… Özellikle bu bölüme bayıldım. Kızın depresif hallerinden içim şişmişti. Bakalım neler olacak daha 😁

    • Yanıtla Beril Erem 18 Mayıs 2018 at 14:05

      Hiçbir şey göründüğü gibi değildir 😎 Öyküyü yazarken ben de az şişmemiştim ama hep bu anın heyecanı ile yazdım. Aslında bomba nasıl olsa patlayacak diye pimini, elimde göstere göstere gezinip adrenalin devşirdim biraz 😁😁

      • Yanıtla Didem Elif 18 Mayıs 2018 at 16:55

        Evet işte o yüzden çok iyiydi. Eline sağlık merakla bekliyorum.

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 17 Mayıs 2018 at 13:02

    Şok şok şok 😳 Şimdi eski bölümleri bir daha bu gözle okuyacağım. Bayıldımmmm bu bölüme; psikoloji, cinayet… En sevdiklerim 🙃

    • Yanıtla Beril Erem 18 Mayıs 2018 at 14:09

      O kadar sıktıktan sonra başka türlüsü olmazdı zaten 🤣🤣

  • Yanıtla Murat Çiçekdağ 18 Mayıs 2018 at 12:31

    Nasıl yani?? Sıradan bir ayrılık hikayesi gibi giderken fena ters köşe olduk. Son bölüm haftaya ne zaman Beril? P.tesi olsa bari :))

  • Yanıtla Beril Erem 18 Mayıs 2018 at 14:10

    Murat’cım çok teşekkürler 🙏 Haftaya perşembe son bölüm olacak ama belki onu da ikiye bölebilirim (kelime sayısından ötürü)

  • Yanıtla Hatice Önbulak 23 Mayıs 2018 at 23:10

    Ancak okuyabildim. Çok heyecanlandım. Ben Yaman’ın öldüğünü, Buket’in psikolojik bir travmva yaşadığını düşünmüştüm. Buket’in öleceğine ihtimal vermemiştim.
     
    Tebrikler

    • Yanıtla Beril Erem 25 Mayıs 2018 at 11:26

      🙂 İlk başta yazarken ben de ihtimal vermemiştim ama o dönem artık aklımda ne varsa bir anda öldürmeye karar vermişim ana karakterimi:)) Şimdi olsa başka türlü olurdu belki…
       
      Teşekkürler canım benim

  • Yanıtla Sevgi Sak Tetik 24 Mayıs 2018 at 00:45

    Berilcim tüm bölümleri bir seferde soluksuz okudum. Altıncı
    bölümde ise şoke oldum resmen. 😊 Son bölümü çok merak ediyorum. Yine çok sürükleyici. Sanki polisiye bir roman provası hissediyorum ve heyecanla bekliyorum.

    • Yanıtla Beril Erem 25 Mayıs 2018 at 11:27

      Sevgi Teyzecim çok teşekkür ederim güzel yorumların için 🙂

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan