İki Devin Gölgesinde Alçak Gönüllü Bir Deha “Ah gençlik! Gençlik! Pervasızca, umursamadan gidiyorsun kendi yolunda – dünyanın bütün hazineleri seninmiş gibi; keder bile seni umutlandırıyor, acı bile alnına çok güzel oturuyor. Özgüvenli ve küstahsın ve ‘Sadece ben canlıyım, bakın!’ diyorsun. Kendi günlerin hızla uçup,…
Tefrikalar kralı mı, toplumsal vicdanın sesi mi? “Borcunu ödeyemeyen biri, ödeme gücü olmayan bir başkasını kefil gösterir. Bu durum, tahtadan bacakları olan bir kişinin, tahta bacakları olan bir başkası garanti verince yürüyebileceğini sanması gibi bir yanılsamadan başka bir şey değildir.” Londra’nın merkezinde yükselen görkemli…
Köln’de yaşadığı tuhaflıklar bir yana, şimdi de gerçek hayatta, gerçek sorunlarla boğuşmak zorundaydı. Bu bilinmezlik daha ne kadar böyle devam edecekti? İşin çok daha kötüsü, Yasemin’le neredeyse bir haftadır görüşemiyordu. Bu ayrılık çok etkilemişti onu. Eskiden neredeyse her gün üniversitedeki ofisine heyecanla gider, Yasemin’in…
Kâmil evden çıkıp bir süre yürüdükten sonra bir taksi durağına geldi. Birden nerede olduğunu anlamıştı. Kalamış Marina’daki Divan Brasserie’de birkaç kez misafirleriyle buluşup bir şeyler yiyip içtiklerini anımsıyordu. Yasemin’in söyledikleri de geldi aklına. Mustafa Hoca’sının bu civarda oturduğunu söylememiş miydi?…
Mustafa, Köln’deki birahanenin şamatasına kapılıp sıkıntılarını bir nebze olsun unutmuştu sanki. Sahnedeki çalgıcıların enstrümanlarından yükselip dalga dalga bütün salona yayılan ve muhtemelen orada eğlenen Almanlar'dan gayrı hiç kimsenin pek hoşlanmayacağı marş ritmindeki yerel müzik bile onu rahatsız etmemişti.…
Merhaba, Sen ve Ben Dergisi‘nin değerli okurları; İlk kez “Usta Yazarlar Uzaydan mı Geldi?” başlıklı denemem ile 9 Ekim 2019 günü buluşmuştuk sizlerle. Önceleri aylık Aklımdan Geçenler yazılarımla çıktım yola. Ardından “Yazdıklarıyla Yaşayanlar” (2018) ve “Yazdıklarıyla Yaşayanlar 2” (2020) adlı eserlerimde yer alan usta…
Bir önceki akşam o duyarlı güzel kızı şehrin ortasında bırakıp kaçmış, sonra da yarı pişman yarı çaresiz odada kendisini bekleyen viskisiyle hasret gidermişti. En vefalı dostuydu o… Ne zaman isterse yanına gelir, kedi gibi sokulur, mırıldar, önce varlığıyla tahrik eder, sonra duygularını bastırıp ruhunun…
Tek başınaydı ama kendisini hiç de cesur hissetmiyordu. Hiç tanımadığı bir adamın bedenine, kendisine ait olmayan bu sanal hayata daha ne kadar tahammül edebilirdi? Şu anda peşinden koşturan kimse de yoktu. Ne atması gereken acil bir adım, ne söylenmesi gereken bir söz.…
Biraz önce de açıklamaya çalıştığım gibi… Şöyle düşün istersen... Örneğin, biraz önce kokteylde tesadüfen tanıştığımızı düşün. Kim bilir, belki de Profesör Mustafa da bizimle birlikteydi. Sonra üzerinde çalışması gereken bir makale olduğunu söyleyip oteline döndü. Biz de birlikte akşam yemeğine çıkıp buraya geldik. Ben…
Odasından içeri girdiği anda hocası elindeki işi bir kenara bırakıyor ve tüm dikkatini kendisine veriyordu. Her zaman saygılı, her zaman sevecen, her zaman bir hoca edasıyla… Oysa son zamanlarda birlikte geçirdikleri saatleri sarıp sarmalayan adı henüz konulmamış duygu yükü ikisini de çoktan esir almıştı.…