Köln’de yaşadığı tuhaflıklar bir yana, şimdi de gerçek hayatta, gerçek sorunlarla boğuşmak zorundaydı. Bu bilinmezlik daha ne kadar böyle devam edecekti? İşin çok daha kötüsü, Yasemin’le neredeyse bir haftadır görüşemiyordu. Bu ayrılık çok etkilemişti onu. Eskiden neredeyse her gün üniversitedeki ofisine heyecanla gider, Yasemin’in…
Kâmil evden çıkıp bir süre yürüdükten sonra bir taksi durağına geldi. Birden nerede olduğunu anlamıştı. Kalamış Marina’daki Divan Brasserie’de birkaç kez misafirleriyle buluşup bir şeyler yiyip içtiklerini anımsıyordu. Yasemin’in söyledikleri de geldi aklına. Mustafa Hoca’sının bu civarda oturduğunu söylememiş miydi?…
Mustafa, Köln’deki birahanenin şamatasına kapılıp sıkıntılarını bir nebze olsun unutmuştu sanki. Sahnedeki çalgıcıların enstrümanlarından yükselip dalga dalga bütün salona yayılan ve muhtemelen orada eğlenen Almanlar'dan gayrı hiç kimsenin pek hoşlanmayacağı marş ritmindeki yerel müzik bile onu rahatsız etmemişti.…
Bir önceki akşam o duyarlı güzel kızı şehrin ortasında bırakıp kaçmış, sonra da yarı pişman yarı çaresiz odada kendisini bekleyen viskisiyle hasret gidermişti. En vefalı dostuydu o… Ne zaman isterse yanına gelir, kedi gibi sokulur, mırıldar, önce varlığıyla tahrik eder, sonra duygularını bastırıp ruhunun…
Tek başınaydı ama kendisini hiç de cesur hissetmiyordu. Hiç tanımadığı bir adamın bedenine, kendisine ait olmayan bu sanal hayata daha ne kadar tahammül edebilirdi? Şu anda peşinden koşturan kimse de yoktu. Ne atması gereken acil bir adım, ne söylenmesi gereken bir söz.…
Biraz önce de açıklamaya çalıştığım gibi… Şöyle düşün istersen... Örneğin, biraz önce kokteylde tesadüfen tanıştığımızı düşün. Kim bilir, belki de Profesör Mustafa da bizimle birlikteydi. Sonra üzerinde çalışması gereken bir makale olduğunu söyleyip oteline döndü. Biz de birlikte akşam yemeğine çıkıp buraya geldik. Ben…
Odasından içeri girdiği anda hocası elindeki işi bir kenara bırakıyor ve tüm dikkatini kendisine veriyordu. Her zaman saygılı, her zaman sevecen, her zaman bir hoca edasıyla… Oysa son zamanlarda birlikte geçirdikleri saatleri sarıp sarmalayan adı henüz konulmamış duygu yükü ikisini de çoktan esir almıştı.…
Mustafa, Kâmil Bey adına önceden rezerve edilen odaya çıktığında kendini şık mobilyalarla döşenmiş lüks bir süitte bulur. Ne bekliyordu ki! Ne de olsa eski alışkanlıklarını unutması o kadar kolay olmayacaktı. Oysa hayatı ansızın kolaylaşmıştı. Ne koltuk değnekleri ile uğraşmak zorundaydı, ne başka bir şey.…
Aynı gün, yine aynı saatlerde kalkan TK1671 sefer sayılı uçağın Business Class koltuklarından birinde de Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin gizemli patronu Kâmil Bey seyahat etmektedir. Kâmil Bey de tıpkı Mustafa Hoca gibi büyük bir sürprizle karşılaşır… Farklı bir beden içinde uyanmıştır Kâmil Bey…
TK1825 sefer sayılı uçağın 12A numaralı koltuğunda oturan psikoloji profesörü Mustafa Yılmaz iki günlük bir konferansa katılmak üzere Paris’e gitmektedir. Uçak piste indiğinde tatlı uykusundan uyanan Mustafa Hoca büyük bir sürprizle karşılaşır.…
TK1825 sefer sayılı uçağın 12A numaralı koltuğunda oturan psikoloji profesörü Mustafa Yılmaz iki günlük bir konferansa katılmak üzere Paris’e gitmektedir. Bir yetim olan Mustafa Hoca’nın doğuştan gelen bir sıkıntısı var ne yazık ki; sol bacağı yeterince güçlü olmadığı için koltuk değnekleri ile sürdürmektedir yaşam…
Boylu poslu, güçlü kuvvetli bagaj taşıma görevlileri arasında kısacık boyu, çelimsiz vücudu, gevşek bağlanmış ince uzun siyah kravatı, üzerinden dökülen üniformasıyla kalabalığın içinde fark edilmesi bile kolay değildi. Ama yolu sık sık dış hatlar terminaline düşenler tanırdı onu.…