Nevin, Nermin, Neşe, Nevbahar. Nereden geldin Kar Kızı? Nasıl uzandı yaprakların içime? Nehir, nem ve buğu dolu göğsüm. Nereden geliyor bu su? Nereye akıyor yolu huzurum? Nereden geldin Kar Kızı? Nasıl uzandı yaprakların içime?…
Gönül kırmak çok kolay, değil mi? Bir tek söz ile, ses ile, yüz ifadesi ile bile kırabilirken kimseler gönülleri, hiç düşünmeden ne denli rahat bağırıyor, vuruyor, küfür ediyor, yolda şeridini işgal ediyor, denemek yerine “Amaaan işi ne!” deyip kendi kendine kim bilir aynı biçimde…
Zülfü Livaneli, eski adlarından biri Livane olan memleketim Artvin’in, Türkiye’nin, insanlığın onuru, önemli bir aydınımızdır. Değeri tartışmasızdır algısı azıcık olsun açık olana. Her şeyden önce müzisyen olsa da, köşe yazarlığı, romanları da vardır ve benim popüler yapıtlara karşı olan genel tutumum bir yana, oldukça…
Başıma bir şey gelirse, suçluyu biliyorsunuz. Yalnızca dürüst oldum, hepsi bu. Nokta nokta taşıdım içimi adım adım her anımda. Başıma bir şey gelirse, suçluyu biliyorsunuz. Ulu Önder’e kim saldırdıysa, özgürlüğe kim düşmansa, kendi düşüncesini dayatan iki yüzlü her kimse odur sorumlusu. Bu arada, “münafık”…
Şarkılarda adın, dizelerde soluğun, gökyüzünde ışığın, ellerimde sıcaklığın, her sözcükte varlığın, bakışlarımda duyuyorum. Yokluğun, kızıl alevdir yanar yüreğimde, kanım acır, soluğun, tükenişimde. Varlığın yokluğuma imdir, sızım renklerime in. Kızılı gökçeye boyadı soluğum, tinim. Issızlığın ortasında, kırklar sofrasında, iyelerin iyeleriyle birlikteyim. Dem bu demdir, sürelerin,…
Yalan söylemek nasıl bu kadar kolay geliyor kimselere? Dışarıyı nasıl da dolduruyorlar ve işgal ediyorlar, aslında fethediyorlar kendilerine kalsa, küçücük ışık tanelerini, içerileri, hiç usanmadan, hiç utanmadan, gururla. Ah evet, mağrur, kesinlikle onurla değil, gururla, kibirle, mağrur; nasıl da duruyorlar bir anıt gibi ve…
Oku, aydınlan, unut, derinleş; oku, aydınlan, unut, derinleş (meditasyon derler, zazen, tefekkür…); oku, aydınlan, unut, derinleş, sakın ha aydınlatmak için özel olarak uğraşma, bilmiş bilgisizlerle ışığını boşa saçma; oku, aydınlan, unut, derinleş, aydınlanacaktır tavrın ve söyleyişinde aydınlanmaya hazır olan, içindeki ışık gösterir kendini, ses…
Ağlamak derine inmektir. Yağız atlara binip yavuz hırsızı, yavuz köpeğini alt etmektir. Sahte ağlayışları usum almıyor. Gözlerim büyüyor her seferinde, gördükçe irite edici, canımı yakan gariplikleri, sahte gözyaşlarını. Ağlıyor, para alıyor; ağlıyor destek alıyor; ağlıyor kan içiyor; ağlıyor Toprak Ana’nın etini sömürüyor; ağlıyor, yer-su…
Uzak sevişmeler ardında, Mardin’de bir taş evin avlusunda, ya da bir telkâri ustalığının ince nakışında, İstanbul Boğazı’nın hüzünlü bakışlarında, 12 Eylül’ün vurduğu güzelim soluğunda, bir İzmir-Adana yolculuğunda, Bursa’dan İzmir’e uzanan bir imgelemin vuruluşunda, bir karacanın sessiz ve heyecanlı su içişinde minicik akan bir dereden,…
Yaratan ve Kurtaran’ı adlara tutsak etmeye çalışan densizlerle dolu bir yaşamın, bir gezegen dolusu düzen sapkını karmaşanın içinde yuvarlanırken ışıdı özümün odağında bir var oluş biçimi. Kalkıp gideyim, dedim; olmadı, gidemedim. Yanında durayım, dedim; depreşti içim, edemedim. Yaratan ve Kurtaran’ın açtığı aydınlık yol, bilim…
Kaldı gözlerimde anıların, kinimde yankıları. Kaldı yanaklarımda sıcaklığın, gözyaşlarımda uzaklığı. Kaldı ellerimde eşsiz ellerin, kazanıp terk edişin. Öfke içimi yakan alev topu. Öfke sevgimin derinlere uzanan ışıksız yankısı. Öfke kinimi sevgimle harmanlayan meyve tohumu. Öfkem sevgimi, sevgim öfkemi besliyor sessiz haykırışlarımın kırık dalları.…