Çok Gezen Abi

Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi | 6

17 Temmuz 2020

Yazı: Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi


Peksimet, Bodrum
📷 Berkin Tuncar

İndeks

Paylaştıkça Çoğalıyor İnsan | 1
Korkularımı Cihangir’de Bıraktım | 2
Umarım Unuttukları Çok Yer Vardır | 3
İnsanoğlu Baki Değil, Devrilir Ağam | 4
Herkes Zengin Ama Kimse Özgür Değil | 5
Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi | 6
Herakleia | Sekiz Bin Yıllık Miras | 7
Bu Kampta Mucize Var | 8
Bodrum | Kesişen Yollar | 9
Datça | Hâlâ Çok Güzel | 10
Marmaris | Zaman Tünelinden Çıkan Kuzen | 11
Kayaköy | Kurtuluş’un Hayalet Mirası | 12
Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | 13
Likya Yolu | Anaerkil Topraklara Yolculuk | 14
Faralya – Kabak Koyu | Likya Yolu | 15
Kabak Koyu | Likya Yolu | 16
Alınca Yürüyüşü | Likya Yolu | 17
Yediburunlar, Alınca’dan Gey’e | Likya Yolu | 18
Gavurağılı Yürüyüşü | Likya Yolu | 19
Karadere, Patara’nın Sakin Kıyısı | Likya Yolu | 20
Daha Ne İsterim Allah’tan? | 21
Kariyerimde Bir Zirve | Karadere | 22
Ne Yapacağım Ben Şimdi? | 23
Birayla Su Bir Mi? | 24
Kök Salmak, Yol Almak | 25
Kesin İstihbaratçıydım, Başka Bir Olasılık Yoktu! | 26
Yolun Sonu, Yolun Başı | 27

 

Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi | 6

Eylül ortasına yaklaşmamıza rağmen hava hâlâ çok sıcak. Öğlen saatlerinde bırakın çalışmayı, iş yapmadan gölgede oturmak bile çok zor. Bu saatlerde dışarıda durmak anlamsız.

Kırlangıç Sanat Atölyesi’nin üst katındaki dairenin arka tarafında, iki cephesi de yola bakan beyaz kireç boyalı odada kalıyorum. Odaya girince, sol köşede yerde çift kişilik bir yatak, sağ köşede de yine yerde sırt çantam ve kamp malzemelerim duruyor. Bir iki parça da kapının arkasına asılı. Odada başka eşya yok.

Göçebe yerleşmesi bu kadar işte.

Kırlangıç Sanat Atölyesi

Gün içinde uyumak gibi bir alışkanlığım olmamasına rağmen geldiğimden beri öğleden sonraları göz kapaklarım ağırlaşıyor, sırtım beni yatağa çekmek ister gibi sızlıyor. Bir buçuk, iki saatlik bir uykudan sonra günün ikinci yarısının tadını çıkartmaya başlıyorum.

Eskiden olsa gündüz uykusu uyuduğumda gece uyumam mümkün olmazdı. Gündüzüm gecem birbirine girer, tatlı, kısa gündüz uykusu bana ertesi günü zehir ederdi. Akşam serinliği çökene kadar uyuyorum, uyanıyorum, okuyorum, yazıyorum.

Birkaç gün önce akşam saatlerinde Peksimet’e vardığımda beni Hüseyin (Doğan) Hoca, Güven, Jale, Ece karşıladı. Hüseyin Hoca, bir önceki sene o zamanki adıyla Vosvos Kamp’ta tanıştığımız, hayatının yarısı Almanya’da yarısı Türkiye’de geçmiş, Bodrum’da yaşayan Malatyalı bir ahşap ustası. Kampta kaldığımız zaman bize taş üzerine akrilikle resim yapmayı ve basit heykel işlerini öğretmeye başlamıştı.

O yazdan sonra, Ortakent’ten Gümüşlük’e giderken, Dereköy’den sonra gelen Peksimet Köy’de, yol üzerinde bahçe içinde iki katlı eski bir ev kiralamış. Alt katı daha önce ahır olarak kullanılan bu betonarme evi elden geçirip adam etmiş, bir zamanların ahırı ahşap atölyesi ve ürün sergi alanı olmuş. Yoldan bakıldığında sol tarafta kalan atölye kısmı alet edevat ve çeşitli ağaç parçaları ile doluyken, sağ tarafta salonda tamamlanmış ürünleri sergiliyor. Sergi salonunun arka tarafında da kendisine küçük bir oda, mutfak, banyo ve tuvalet ile yaşam alanı yaratmış. Yukarıda, evde kalmıyor, bu küçük odada yatıp kalkıyor. O zaman öyleydi yani.

Güven (Şancı), bağımsız yaşam tarzıyla bana örnek olup yoldan çıkartanların başında geliyor. Soyadının Şancı olduğuna bakmayın, aslında sıkı davulcudur ve bu hayattaki yol arkadaşlarımdan birisidir.

Jale’yi önceki yazılarımdan biliyorsunuz, başlıbaşına RenkliSen. Ece, Güven’in yeğeni, o zaman üniversitedeydi, şimdi mezun oldu çalışıyor. Bizlere çikolata yapıyor. Umarım uzun ve keyifli bir hayat yolculuğu olur. Bu ekiple birlikte Peksimet’te çok güzel günler, geceler geçirdik.

Kırlangıç Sanat Atölyesi

Hüseyin Hoca bahçenin eve yakın kısmını temizleyip çalışma alanı haline getirmiş. Bahçede onlarca mandalina ağacı, sebze bostanı ve bir adet nazar boncuklu nar var. Yaz günü, kesme, biçme, zımpara işleri atölyede değil, bahçede mandalina ağaçlarının altında devam ediyor.

Atölyenin ve bahçenin sahibi, Peksimet Köy’ün yerlisi Mustafa Amca ve eşi Fatma Teyze çocukları ve torunlarıyla hemen üst bahçedeki evde oturuyorlar. Gün boyu, birkaç horoz, onlarca tavuk, piliç, civciv alt bahçede gezerken, üst bahçenin sürekli sakinleri de iki buzağı, bir inek ve bir attan ibaret. Ayak altında dolaşmadıkları zaman tavukları bir ağacın dalına tünemiş görmek çok mümkün ve açıkçası çok da komik görünüyorlar.

Akşamları ise kümes hayvanları ortadan çekilip ağaçlara tünediklerinde sahneye kediler çıkıyor; ya da tersi, kedilerin belirme saatinde tavuklar, piliçler birer ikişer yok oluyorlardı. Kediler, horoz ve tavuklar için pek tehlike oluşturmuyordu ama civcivler için aynısını söylemek pek mümkün değil.

Evin önünden geçen asfalt yolun karşı tarafında göz alabildiğine uzanan, belki yüz dönüme yakın arazi, yoldan 20-25 adım içeride tek katlı bir evde yaşayan Mehmet Amca’ya ait. Oldukça yaşlı olmasına rağmen halen dinç bir adam olan Mehmet Amca köpeği Zeytin’le birlikte yaşıyor. Her sabah çıkıp bir kaç yüz metre aşağıdaki köy kahvesine gidiyor, dönüşte de bize bazen kavun, bazen karpuz getiriyor. Mehmet Amca, aileden kalma arsasını olduğu gibi koruyor, villa müteahhitlerine vermiyor. Çalışkan insanı da ayrı seviyor.

Mehmet Amca bir gün kahve dönüşü bahçeye misafir geldi. Oturdu, sohbet sırasında beni sorguya çekmeye başladı.

– Sen şimdi n’apıyosun böyle boş boş?
– Boş durmuyorum ki Mehmet Amca, Hüseyin Hoca’ya yardım ediyorum burada.

– Mühendis değil miydin sen?
– Evet, öyleydim.

– Eee, niye gidip mühendislik yapmıyosun? Boş boş geziyosun buralarda?
– Mühendisliği çok yaptım amca. Doydum. Şimdi başka şeyler yapmak istiyorum.

Mehmet Amca anlamaya çalışıyordu. Ona göre gayet güzel mesleğim vardı, ömür boyu yapabilirdim.

– Yani ne yapacaksın şimdi? Bundan sonra?
– Fethiye’de Likya Yolu var Mehmet Amca. Antalya’ya kadar gidiyor. O yolu yürümek istiyorum.

– Nasıl yani? Fethiye’den Antalya’ya kadar yürüyecek misin?
– Evet, dağ yollarından yürüyeceğim.

– Evladım arabayla gitsene. Yürünür mü o kadar yol?
– Amaç zaten Antalya’ya varmak değil Mehmet Amca. O yolu yürümek…

Mehmet Amca dediğime anlam vermeye çalışıyor, belli ki yapamıyordu.

– Yol boyu ne yiyip ne içeceksin, nerede kalacaksın peki?
– Sırt çantam var ya Mehmet Amca. Çadırımı, kıyafetlerimi, erzağımı yanımda taşıyacağım.

– Evladım sırtta taşınır mı o kadar eşya? Bi eşek vereyim ben sana.
– Gerek yok Mehmet Amca. Ben varım ya…

Dedim. Katıla katıla güldük. Çok yaşasın Mehmet Amca.

Yazı: Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi

Kırlangıç Sanat Atölyesi’nde kaldığım haftalarda aynı zamanda kurumsal hayattan sonraki ilk iş deneyimimi yaşadım: Ahşap atölyesinde çıraklık.

Hoca’ya kalsa beni oturduğum yerden kaldırmayacak ama buraya yatmaya gelmedim. İlk günler elimden gelen yardımı yapmaya, verebileceğim desteği vermeye çalışıyordum. İlk birkaç gün bulaşıkları yıkıyor, toz alıyor, temizlik yapıyor, bahçe süpürüyordum. Sonra ahşabın ucundan tutmaya, aletleri, makineleri tanımaya başladım. Gelen müşterilerle ilgilendim, satış yaptım. İş hayatında aldığım kurumsal satış eğitimleri burada da işe yarıyormuş, onu anladım.

Öncelikle ahşap işi engin bir deniz. Kestane, meşe, zeytin, çam, tik, gürgen… Herbirinin özellikleri ayrı, işçilikleri ayrı, kullanım alanları ayrı. Örneğin kestane, meşe, gürgen odunu sert, işlemesi görece zor, çok dayanıklı ağaçlar. Merdiven, kapı, pencere ve mobilya yapıldığı gibi, dayanıklılıkları nedeniyle gemi yapımında da kullanılıyorlar. Çam ağacı bol bulunuyor, reçinesi de bol, kullanmadan önce iyi terbiye etmek gerekiyor. Afrika kökenli tik, en dayanıklı ağaçlardan; suyu adeta itermiş, ağaçlar arasında elmas gibiymiş. Bu ağaçların her birinin işlenmeden önce kurutma süreleri, korunma koşulları, kokuları hep ayrı ayrı.

Çıraklık işlerinden arta kalan zamanlarda matkap, testere, zımpara makinesi düşmedi elimden. Kesmek, zımparalamak, şekil vermek, ham ahşabı kullanılacak bir eşyaya çevirmek insanı çok mutlu ediyor. Ayrıca çok dikkat etmek gerekiyor. Küçük yaşlardan beri elektrikli aletlere, makinelere elim yatkın olmasına rağmen atölyede bir kere ciddi kaza atlattım.

Burası plaza gibi değil, elektrikli aletle çalışıyorsan iş güvenliğine dikkat edeceksin, ustanın dediklerini yapacaksın, yaptıklarının hepsini yapmayacaksın.

Yolculuğumun ilk haftaları oldukça keyifli geçiyordu. Ahşap işi gayet güzeldi. Hem el becerisi, emek, hem de dikkat istiyordu. Ay sonunda alacağın maaş için bir ayını ofiste ya da müşteride geçirmek değil, fiziksel karşılığı, kullanım alanı ve faydası olan eşyalar üretmek farklı bir mutluluk veriyordu.

Peksimet Köyü (Mahallesi)

Yazı: Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi

2012 yılından beri resmi statüsü mahalle olan Peksimet, Ortakent’ten Gümüşlük’e giderken yol üzerinde küçük bir köy. İçme suyu, elektriği, telefonu var, kanalizasyonu yok. Peksimet halkı biraz tarım, biraz hayvancılıkla geçiniyor. Köyün bakkalının yanında elbirliğiyle yapılmış bir çocuk kütüphanesi var.

Köylerin statüsünün mahalleye çevrilmesindeki niyeti sezebiliyor musunuz? Köy doğada olur, mahalle şehirde. Buralar bugüne kadar doğa içinde köy olmuş olabilir, bundan sonra şehir içinde mahalle olacaklar. Şimdiden geçmiş olsun.

Bu arada, kısa sürede hem Hoca’nın arkadaş çevresiyle, hem de Peksimet köylüleriyle kaynaştım. Dışarıdan gelen bir insan olarak, size karşı ilk güven göstergesi o ilişkiler ağına kabul edilmeniz. Misafirliğin bir adım ötesi ve çok kıymetli.

Birkaç gün içinde farkettim ki, insanlar dışarıdan, büyükşehirden gelmiş bir kişi olarak sizi merak ediyorlar. Komşularından, arkadaşlarından daha önce ve daha yakın arkadaş olmak, kendi yanlarına çekmek istiyorlar. Bir yerlerden hatırlıyorum bu duyguyu.

Çocukluğumuzun Ankara’sında Almancı ailelerin çocukları da böyle kıymetli arkadaşlardı. Sanki dış dünyadan gelmişlerdi ve bizde olmayan birçok şey onlarda vardı. Onlarla kim daha yakın arkadaş olursa diğerlerine göre statüsü yükseliyordu.

Ortama yeni katılan birisi olarak burada insan ilişkilerinde dikkatli, temkinli, ölçülü olmak gerekiyor.

Kalabalık şehir hayatında insan ilişkilerinde eliniz rahat, istediğiniz tasarrufta bulunmanız mümkün. İstediğiniz kadar arkadaş, kanka, dost edinebilirsiniz. Sorun yaşadığınız insanları hayatınızdan çıkartabilir, yeni insanlarla ilişkiye geçebilirsiniz. Üye olacağınız bir kulüple, katılacağınız yeni bir toplulukla onlarca, yüzlerce yeni insana ulaşma şansınız her zaman vardır. Mahallenize yeni bir komşu taşınabilir, işyerinize yeni iş arkadaşları gelebilir. Gittiğiniz kafelerde, barlarda rastlantısal olarak yeni ilişkiler kurma olasılığınız bile hayli yüksektir. Kimseye mecbur ya da mahkum değilsiniz. Ne kadar çok insanla ilişki kuracağınız tamamen sizin isteğinize ve iletişim yeteneğinize kalmış.

Oysa köy yerinde bu böyle değil. Tabii ki ben de ilk kez köyde kalmıyorum ama daha öncekiler hep tatil, misafirlik amaçlıydı. Bu açıdan pek de düşünmemiştim. Şimdi geldim ve bir süre burada, içindeyim. Düşünsenize, temelde 4-5 aileye mensup birkaç yüz kişi bütün ömürlerini bir arada geçiriyor. İlişkiler çok uzun ömürlü ve olumlu ya da olumsuz çok anı, çok yük taşıyor.

Misafirliğin bir adım ötesinde kalıcı olarak kabul gördükten sonra ilişkileri iyi gözlemlemek, kişileri ya da olayları şehirli değer yargıları ile gördüğünüz gibi değerlendirmemek, ilişkilerde işinizi kolaylaştıracaktır.

Burada hiçbir ilişki rastlantısal değil. Her ilişkinin mutlaka bir geçmişi ve çok büyük olasılıkla ortak geleceği var.

Köyde duyduğun her şeye inanmayacağın gibi, duymadığın çok şey olduğunu hep akılda tutmak gerekiyor. Ortalama köy insanı şehir insanından daha az okul eğitimli, daha yavaş ama zamanını, emeğini, kısaca aklını daha iyi kullanıyor.

Peksimet Köy’de içine girdiğim, gözlemlediğim, yaşadığım ilişkiler, ileride, yola devam ederken çok işime yaradı.

Her zaman olduğu gibi, daha öğrenecek çok şey var.

 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Burak Süalp

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 17 Temmuz 2020 at 22:02

    Selam Burak;
    Yazını okudum ve çok beğendim. Nabza göre şerbet vermek, yeni hayata ayak uydurmak zordur aslında. Umarım her şey gönlünce olur.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Temmuz 2020 at 13:02

      Motive edici yorumun ve desteğin için asıl ben teşekkür ederim. Sevgiler…

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan