Çok Gezen Abi

Karadere, Patara’nın Sakin Kıyısı | Likya Yolu | 20

22 Ocak 2021

Karadere

İndeks

Paylaştıkça Çoğalıyor İnsan | 1
Korkularımı Cihangir’de Bıraktım | 2
Umarım Unuttukları Çok Yer Vardır | 3
İnsanoğlu Baki Değil, Devrilir Ağam | 4
Herkes Zengin Ama Kimse Özgür Değil | 5
Peksimet | Kırlangıç Sanat Atölyesi | 6
Herakleia | Sekiz Bin Yıllık Miras | 7
Bu Kampta Mucize Var | 8
Bodrum | Kesişen Yollar | 9
Datça | Hâlâ Çok Güzel | 10
Marmaris | Zaman Tünelinden Çıkan Kuzen | 11
Kayaköy | Kurtuluş’un Hayalet Mirası | 12
Ölüdeniz | Aşk Böyle Bir Şey | 13
Likya Yolu | Anaerkil Topraklara Yolculuk | 14
Faralya – Kabak Koyu | Likya Yolu | 15
Kabak Koyu | Likya Yolu | 16
Alınca Yürüyüşü | Likya Yolu | 17
Yediburunlar, Alınca’dan Gey’e | Likya Yolu | 18
Gavurağılı Yürüyüşü | Likya Yolu | 19
Karadere, Patara’nın Sakin Kıyısı | Likya Yolu | 20
Daha Ne İsterim Allah’tan? | 21
Kariyerimde Bir Zirve | Karadere | 22
Ne Yapacağım Ben Şimdi? | 23
Birayla Su Bir Mi? | 24
Kök Salmak, Yol Almak | 25
Kesin İstihbaratçıydım, Başka Bir Olasılık Yoktu! | 26
Yolun Sonu, Yolun Başı | 27

 

Karadere, Patara’nın Sakin Kıyısı | Likya Yolu | 20

GavurağılıGavurağılı’nda denize girmiş, yüzmüş, önceki iki günün yorgunluğunu atmış ve gece yeni arkadaşlarım İngiliz ve Rus çiftle birlikte akşam yemeğimizi ateş başında hep birlikte yemiş, gece boyu gülüp eğlenmiştik.

“Gezerken bu iş böyle oluyor. Hızlı tanışıp, hızlı arkadaş olup, bir şeyleri paylaşıp iyi hatıralarla yol alıyorsun. Bir gece daha, yeni bir güne doğru” demiştim. Evet, o iki çiftle de öyle oldu. Tanıştığımız, ateş başında birbirlerimizin hayatlarını öğrendiğimiz, nereden gelip nereye gittiğimizi anlattığımız güzel bir gecenin ardından çadırlarımıza çekildik.

Uykuya dalmadan önce uzun uzun bunu düşündüm. Ertesi gün Karadere Köyü’ne yürüyecektim. O geceki arkadaşlarım, Türkiye’ye -yaygın olarak görmeye alışkın olduğumuz gibi- Antalya’da deniz tatili yapmaya değil, zahmetli bir tercih yaparak Likya Yolu’nda yürüyüş yapmaya gelmiş genç bir Rus çift ve Fethiye’de yazlık evleri olan, Noel için İngiltere’ye dönmeden önce yolun bir kısmını yürümek istemiş -alışageldiğimiz nobran İngiliz karakterinin dışında- alçakgönüllü, insancıl bir İngiliz karı-kocaydı. Farklı kökenlerden gelmiş, farklı eğitim sistemlerinde büyümüş, değişik kültürel kodlara sahip insanlar olabiliriz, hatta içinden çıkıp geldiğimiz milletler tarih boyunca barıştan çok savaş içinde olmuş olabilir.

İnsan kimliğimiz, siyasi, dini, milli aidiyetlerimizi bir kenara bırakabildiğimiz oranda ön plana çıkabiliyor. Aynı oranda önyargılarımızdan, koşullarımızdan sıyrılıp olana olduğu gibi bakmayı ve olduğu gibi görmeyi becerebiliyoruz. Kültürlerimizin birer parçasını oluşturan bu aidiyetleri yok sayalım demiyorum. Bu konuda isteyen istediği gibi yapabilir. Ben, önyargılarımızın esiri olmayalım, karşımıza çıkan insanları bu aidiyetlerden amade değerlendirebilelim, yeter, diyorum.

Kaç hayat yaşayabilir insan?

YürüyüşDışarıda, bizim gibi olan insanların dışında, başka hayatlar var. Başka hayatlar yaşayan bu insanların başka alışkanlıkları, iş yapış biçimleri, eğlenme ve yaşama şekilleri var. Bugün sahip olduğumuz iletişim araçları sayesinde, tarihte “diğerleri” ile ilgili en çok bilgiye sahip olduğumuz dönemi yaşıyoruz. Başkalarının nelere önem verdiklerini, nelere inandıklarını, nasıl mutlu olduklarını öğrenmek artık eskisine göre çok kolay.

Peki tamam, başka kültürlerden insanlar başka hayatlar yaşıyorlar, kabul. Peki o hayatları merak etmiyor musunuz? Dışarıdan değil, içinde olarak, o kültürün bir parçası olarak yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilmek istemez miydiniz? Ben merak ediyorum. Açıkçası bu yola çıkmamın ana sebeplerinden birisi de bu.

Kırsal alanda yaşayan bir Alman da alışkanlıkları söz konusu olduğunda şehirli Almanlar gibi makine disiplininde midir? Görünüşleri ve bıraktıkları ilk izlenim soğuk olan Slavlar gerçekten soğuk mudur? Bütün Japonlar titiz ve Latinler sıcakkanlı mıdır?

Kimi insan doğduğu yerde büyüyor, aile kuruyor, yaşamaya devam ediyor, başka hayatlar da -merak etmenin ötesinde- ilgisini çekmiyor. Hatta yaşadıkları kültürün içine rastlantısal olarak doğduğunu düşünmüyor, kendi yaşadığı hayatın doğru, diğerlerinkinin yanlış olduğunu düşünüyor.

Ben diğerlerindenim. Kaç hayat yaşayabilirim onu merak ediyorum. Kaç kültüre uyum sağlayabilirim? Kaçı bana göre ya da “bana göre” diye bir şey var mı? Belki de her şey alışkanlıklarla ve sonradan öğrenmeyle alakalıdır. Bu durumda sebat eden insan için başka bir kültürün yaşam alanına dahil olmak o kadar da zor olmamalı.

O gece farklı yaşam biçimlerini deneyebilme ve farklı kültürlere karışabilme ihtimali ile derin bir uykuya daldım.

Karadere Yürüyüşü

PydnaiUyanıp çadırdan çıktığımda Rus çift çoktan yola çıkmış, İngiliz çift de çadırlarını toplamış, yola çıkma hazırlığı yapıyordu. Onları uğurladıktan sonra mütevazi kahvaltımı yaptım, kahvemi içtim, ardından çadırımı toplayıp çevre temizliğini yaptım.

Beni bir gece misafir eden Gavurağılı’nın içinden geçip Karadere yönüne doğru yola düştüm. Likya Yolu’nun bu etabı, bir orman yolundan yukarı tırmanıyor ve ardından Gavurağılı koylarına ve Patara Plajı’na bakan harika manzaralarla devam ediyordu.

Yaklaşık bir saat sonra Pydnai Kalesi’ne varmıştım. Pydnai, Patara Plajı’nın batı ucundan denize dökülen Özlen Çayı’nın üzerinde kurulu küçük bir kale ve askeri üs kalıntından oluşuyor. Bu kale eskiden plajın batı kısmını korumakla yükümlüymüş. Kale surlarının çoğu sağlam, kalenin içinden yürüyüp geçmek mümkündü, ki ben de öyle yaptım.

Kale kalıntılarının içinden geçtikten sonra bir müddet Özlen Çayı sol tarafımda kalacak şekilde sahile doğru yürümeye devam ettim. Karadere Köyü ve seraları çayın diğer tarafında yer alıyordu. Sahile yaklaştığımda yürüyüş yolu sola doğru kıvrıldı, takip ettim, çalılıkların arasından eski ahşap bir ev ve yanından çayın karşı tarafına geçen yine hayli eski bir asma köprü gördüm. Asma köprünün üzerinden karşı tarafa geçtiğimde kendimi geniş meydanlık bir alanda buldum.

Meydanın karşısında ileriye doğru uzanan toprak bir yol, sol tarafında küçük bir çamlık, sağ tarafında ise Green Park isimli bir kamping vardı. Sağa döndüm, meydanı ve kampingi soluma alıp sağımdan akan çayın genişleyip denize döküldüğü yere doğru ilerledim.

Kampingi geçtiğimde ulaştığım Patara Plajı muhteşemdi. İki-üç yüz metre genişliğindeki plaj doğuya doğru kilometrelerce devam ediyordu. Önümde bütün görkemi ile Akdeniz uzanıyor, kıyıya vuran sakin ve geniş dalgalarla kumsalı düzleştiriyordu.

Özlen ÇayıSoyundum, mayomu giydim, eşyalarımı kumsalda bırakıp kendimi suların içine bıraktım. Burayı çok sevmiştim.

Karadere’de Kamp

Denizden çıkıp kurulandıktan sonra eşyalarımı toparlayıp sahilin arka tarafında, kampingin doğusunda kalan ağaçlığa yöneldim. Ağaçlık ıssızdı fakat sanki önceki günlerde bir sürü piknikçi gelip her tarafa çöp atıp gitmişti.

Çantamı sırtımdan indirdim ve ne yapacağıma karar vermek için etrafta bir tur atmaya çıktım. Ağaçlığın içinde kimse yoktu. Önce büyük bir çöp poşeti bulup etraftaki çöpleri topladım: Pet şişeler, meşrubat kutuları, strafor kutular, gıda ambalajları, çekirdek paketleri, sigara paketleri, bebek bezleri, aklınıza gelebilecek her şey. Sanki bir sürü evin çöpü etrafa dağıtılmış gibiydi. Toplayabildiğim kadarını götürüp konteynere attım. Sonra çadırımı kurmaya karar verdiğim yeri iyice temizledim ve yerleştim.

Kimse gelip gitmedi. Bu kadar çöp atılmış olan yerde insan olmaması ilginçti. Kararmaya başlayan havayla birlikte, kamp ocağında ısıttığım konserve akşam yemeğimi yedim. Kafa lambasının ışığında kitap okudum, müzik dinledim. Gecenin sonunu sahilin arka tarafındaki bu ağaçlıkta kurduğum çadırımda uykuya dalarak getirdim.

Ertesi sabah, çadırı çevreleyen ağaçlardaki kuşların cıvıltılarıyla uyandım. Nerede olduğumu hatırlamam biraz zaman aldı. Sabahları bu oyunu sevmeye başlamıştım. Uyandığımda etraftan gelen seslerden, çadıra vuran ışıktan, yattığım yerin şeklinden nerede olduğumu hatırlamaya çalışmak çok eğlenceliydi. Evet, Patara Plajı’nın batı ucunda, Karadere Köyü’nde, sahilin arkasındaki ağaçlıktaydım.

Çadırdan çıktım, etrafta hâlâ kimse yoktu. Mataramda dünden kalan suyla dişlerimi fırçaladım, yüzümü yıkadım, kalanını içtim. Telefonumu, cüzdanımı küçük sırt çantama atıp, matımla birlikte ağaçların arasından sahile indim.

PataraPatara Plajı kilometrelerce sahiliyle önümde uzanıyordu. Biraz yürüdüm, sonra matımı kumların üzerine serdim, esneme hareketlerimi yaptım. Güneş bütün bedenimi ısıtıyordu. Sabah egzersizimin ardından denize girdim, yüzdüm. Çıktım, güneşlendim.

Acıkmaya başlayınca yeniden çadırımın başına döndüm. Karadere Köyü’nde komşusu olduğum tek kampingin dış tarafına koydukları duşlarda yıkanıp tuzlarımdan arındım. Ardından kamp ocağımda su ısıtıp kahve yaptım. Günlük notlarımı tutarken kahve ve yemişlerle kahvaltımı yaptım.

Kahvaltıdan sonra, kamping bahçesinde gördüğüm bir çalışandan rica edip aldığım iki büyük çöp torbasıyla çadırın etrafında daha geniş bir halkada bir tur daha çevre temizliği yaptım. Ağaçlık alan iyice temizlenmişti.

Vakit öğlene geliyordu. Bir tur daha duş alıp üzerime temiz bir tişört geçirdim. Niyetim kampingdekilerle tanışmaktı. Yine kıymetli eşyalarımı yanıma alıp bahçeye yöneldim.

Karadere Green Park Kamping

Ahşap çitli bahçeye geldim, karşıma gelen tek katlı, geniş, etrafı brandalarla çevrili restorana girdim. Yaklaşık 25-30 metre uzunluğundaki restoranın sol tarafı boydan boya mutfak, tezgâh, kasa, raflar şeklinde uzanıyordu. Sağ tarafta da iki sıra halinde restoran masaları yer alıyordu. Salonun sonunda, sağ ileri köşede sedir oturma grubu vardı.

İçeride misafir yoktu. Sedirin arkasına denk gelen duvardaki televizyonda bütün gün haber yayını yapan kanallardan birisi açıktı. İçeride az önce kendisinden çöp poşeti aldığım ve daha sonra tanışacağım Mehmet vardı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Burak Süalp

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 22 Ocak 2021 at 15:15

    Merhaba,
     
    Gezdiğim, bildiğim yerler olunca, gözlerimi kapatıp hayal etmek ve orada gibi hissetmek hem çok kolay hem de çok güzel. Sonrasında gözlerimi açtığımda bir de bakıyorum, yüzümde gülücükler.
     
    İnşallah bu günler biter ve siz yine gezer ve yeni insanlarla, değişik kültürlerle çoğalırsınız. Ben de sizin gibi düşünüyorum bu konuda. Ve hayata bakış açımızın farklılıkları çok ilginç gelir bana.
     
    Sevgiyle kalın.

    • Yanıtla Burak Süalp 9 Şubat 2021 at 16:46

      Sevgili Nimet Hanım, merhaba, nasılsınız? Yorumunuzu çok geç gördüm, kusura bakmayın. O kadar güzel yorum yapıyorsunuz ki ne diyeceğimi bilemiyorum bazen. Böyle güzel duygular uyandırabiliyorsam ne mutlu bana. Umarım daha çoook gezebiliriz, hep birlikte. Sağlıkla ve sevgiyle kalın!

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 12 Şubat 2021 at 15:16

    Burakcım resmen satır aralarında kendimle konuşuyormuşum gibi hissettim.
     
    “Kaç hayat yaşayabilirim onu merak ediyorum”
     
    Bu cümle benim de sık sık kendime tekrarladığım bir cümle. Yapabildiğim kadar farklı hayatları bu kısacık ömüre sığdırsam bundan daha büyük bir zenginlik olur mu? ❤️
     
    Harikasın. Pek çok ortak arkadaşımızın anlayamayacağı kadar zenginsin.
     
    Yolun bizim oralara yaklaştıkça ayrıca bir heyecan sardı beni.
     
    Kalemine sağlık cnm 😘

    • Yanıtla Burak Süalp 13 Şubat 2021 at 16:53

      Yapabildiğim kadar farklı hayatları bu kısacık ömüre sığdırsam bundan daha büyük bir zenginlik olur mu? Olmaaaaz. Yani benim için, senin için… Bu durumu anlayanlara olduğu kadar anlamayanlara da saygım var. Nihayetinde hepimiz nadide çiçekleriz ve kimi çiçek saksısından bir yere kımıldayamaz, kimi de can atar yeni bir toprağa düşmek için, her bahar.
       
      Eskiden özgürlük için verilen mücadelenin zor olduğunu düşünürdüm. Oysa şimdi farklı düşünüyorum. Özgür olma durumunun kendisi cesaret istiyormuş, onu anladım. İlkinde başkasına karşı verilen bir mücadele söz konusu fakat ikincisinde insan kendisiyle baş başa, kendisiyle yüz yüze. Cesareti olan yapıyor.
       
      İyi ki varsın canım arkadaşım.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan