Feminizm ve Kadına Şiddet İnce Mevzu

Duygularım Karışık

29 Ağustos 2019

duygularım karışık

Ruh halim, duygularım bir tuhaf bugünlerde. İki senedir yapamadığım tatilime kavuştuğum, tam sahilde uzanıp derin bir oh çekecekken Emine Bulut olayıyla yine kafama geçti dünya. Yine içinde bulunduğum ortamdan, aldığım nefesten, sohbetin ortasında attığım kahkahadan utanç duyacak hale geldim. Yine bin tane isyan ettim, bin tane soru sordum ve yine hiçbir şeyi değiştiremedim. Gitti giden.

Hislerime her zaman güvendim.

Şu ana kadar bu konuyla ilgili tek kelime yazmadım. Yazmadıkça içimde büyüdü sıkıntısı, üzüntüsü. Herkesin hassasiyeti var elbette biliyorum ama ben 2009 yılında gerçekleşen Münevver Karabulut cinayetinden beri bu olaylarla ilgili farklı bir hassasiyet içindeyim. Münevverin olayını mübalağasız aylarca her gece rüyamda görmüştüm. Her sabah aynı duyguyla uyanmıştım ve adeta bir avukat gibi takip etmiştim olan biteni gün gün.

Sonunda Cem Garipoğlu’nun kendini hücresinde astığı haberiyle isyanım ikiye katlanmıştı. Allah biliyor ya, hiçbir zaman inanmadım o çocuğun öldüğüne. İçimden bir ses hep onu yurt dışına kaçırdıklarını fısıldadı bana. Hâlâ da böyle düşünüyorum. “Bu düşünceni nereye dayandırıyorsun?” diye sorarsanız cevabım “Hiçbir yere” olacak. Hislerim böyle söylüyor. Hislerime her zaman güvendim.

Duygularım Karışık

Münevver’den sonra bu ülkede kaç kadın cinayeti işlendi? Ben sayısını bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? Kaç can yitip gitti sessiz sedasız? Kaç çocuk annesiz, kaç anne-baba evlatsız, kaç kardeş kardeşsiz kaldı? Böyle cümleler kurarak sizi üzmek istemiyorum ama unutmak ya da bunlar yaşanmıyormuş gibi davranmak da bize yakışmaz. Bu ülkede çatır çatır kadın öldürüyor erkekler. Korkusuzca. Sonrasını düşünmeden. Çoğu zaman evlatlarının önünde. Son olayda da olduğu gibi. Erkeklere yüklenmek istemiyorum ama kime yükleneceğimi de bilmiyorum.

İçinde yaşadığımız adalet sistemini sorguluyorum. Hepinizin yaptığı gibi. Bu kadar mı zor başkalarına ibret olacak cezalar vermek bu canları fütursuzca alanlara? Ve zaman zaman içimden “Sallandıracaksın bunları Taksim Meydanı’nda!” diye bir çığlık yükseliyor. Sonra diyorum ki kendime: “Sakin, o zaman bu cinayetleri işleyenlerden ne farkın kalacak!” Anlayacağınız duygularım baya baya karışık.

Daha fazla kenarda oturamayacağım.

Şu an bulunduğum yerde bu olaylarla ilgili hiçbir şey yapamıyorum. Düzenlenen yürüyüşler veya benzeri etkinliklere katılmak için uzak bir lokasyondayım. Döndüğüm zaman ne yapabilirim diye düşünüyorum. Belki iş arkadaşlarımla çalıştığım şirketin çatısı altında bir proje olabilir, belki dergideki yazar arkadaşlarımla yapabileceğimiz bir şeyler olabilir ya da bir STK’nın bünyesinde yer almak olabilir. Ama sadece üzülmek dışında yapılacak bir şeyler mutlaka olmalı. Bulup çıkartacağım. Gelişmeleri zaman zaman buradan paylaşmaya da söz vermiş olayım size.

Bu duygular içindeyken Bodrum’u yaşamak

Evet, zor oluyor. Böyle kanadım kırık gibi hissederken, o kadar zaman sonra geldiğim ve içimde benimle 12 ay yaşayan bu sahil kasabasının keyfini sürmekte zorlanıyorum. Yine de duygularım engel olamadığım şekilde yeşeriyor yavaş yavaş. Buranın büyüsü de bu herhalde benim için. Nasıl bir duygu içinde olursam olayım bana hep iyi bakar bu sokaklar.

Eksik Unsur

Size bu yazıyı yukarıda fotoğrafını gördüğünüz masada yazıyorum. Bu fotoğrafı çekmek için yapmadık bu mizanseni, doğal hali bu. Canım evin canım masası, canım verandası. Nasıl iyi gelmesin bana… Ve bu üzücü gerçeklerle dolu yazıyı belki biraz içinizi açar umuduyla bu fotoğrafla paylaşıyorum sizinle ve aşağıdaki satırlarla sonlandırmak istiyorum. Neticede her şey tamam gibi gözükse de her zaman eksik bir unsur oluyor…

Ben buradaysam sen de buradasın.
Denizdeki dalgasın, suyun altındaki balıksın.
Tenimdeki güneş, bardağımdaki rakı, havadaki ılık rüzgârsın.
Düşüncemin hınzır köşesinde, yastığımın yanında, rüyamın ortasındasın.
Arzumun kırmızısı, huzurumun mavisi, çocuk yanımın turuncu neşesisin.
Ben buradaysam sen de buradasın.
Ve elbette sokak boyu uzanan begonviller gibi,
Ben buradaysam, aslında sen de buradasın.

Ve aranızda hâlâ okumamış olanlar varsa bundan aylar önce yazdığım ve duygusu, temelleri bu yarımadaya dayanan “Seni seviyorum çünkü…” başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum. Ve siz okumuş olanlar, siz de bir kez daha okuyun, unutmamak için…

En derin sevgilerimle,

Seda Çağlayan

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan